15.10.21

The Last Duel / Son Düello



20th Century Studios ve öngörülü yönetmen Ridley Scott, vahşi 14. yüzyıl Fransa’sında yaşanan bir ihanet ve intikam hikayesi olan “Son Düello” ile izleyicinin karşısına çıkıyor. 

Gerçek olaylara dayanan bu tarihsel destan, Fransa’daki son resmi düello, Jean de Carrouges ve Jacques Le Gris arkadaşlıklarının, acımasız iki düşmana dönüşmesini tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriyor. 




15 Ekim'de sinemalarda gösterime giren The Last Duel / Son Düello'nun başrollerinde Oscar®’lı aktör Matt Damon (“Good Will Hunting”, “Ford v Ferrari”), iki kez Academy Award® adayı Adam Driver (“Marriage Story”, “BlacKkKlansman”), Emmy® ödüllü Jodie Comer (“Killing Eve”, “Free Guy”) ve iki Oscar ödüllü Ben Affleck (“Argo”, “Good Will Hunting”) yer alıyor. 

Filmin yönetmen koltuğunda ise 4 kez Academy Award® adayı gösterilmiş Ridley Scott (“The Martian”, “Black Hawk Down”, “Gladiator”, “Thelma & Louise”) oturuyor.

Eric Jager’ın kitabı, Oscar® adayı Nicole Holofcener (“Can You Ever Forgive Me?”) & Ben Affleck & Matt Damon tarafından sinemaya uyarlandı. 

Ridley Scott’ın yapımcılığını üstlendiği filmde, Kevin J. Walsh, p.g.a. (“Manchester by the Sea”), Jennifer Fox, p.g.a. (“Nightcrawler”), Nicole Holofcener, p.g.a., Matt Damon, p.g.a., Ben Affleck, p.g.a. with Kevin Halloran (“Ford v Ferrari”), Drew Vinton (“Promised Land”), Madison Ainley (“Justice League”) ise yardımcı yapımcı görevini üstleniyorlar.


 


~ Asırlık Bir Hikâye ~


Fransa, 1386 (M.S) – İngiltere ile süren yüzyıllık savaşın şiddeti ve yıkımı ülkeyi derinden etkilemiştir. Normandiyalı asil bir şövalye olan Jean de Carrouges (Matt Damon), savaş alanındaki cesaret ve yetenekleri ile bilinmektedir. Arkadaşı Jacques Le Gris (Adam Driver) ise bir şövalye yaverinin oğludur ve hem zekasıyla hem de hitabet yeteneği ile imrenilen asiller arasındadır. Kralın kuzeni ve Argetan Saray’ında baron olan Kont Pierre d’Alençon (Ben Affleck), tatsız bir varlık uyuşmazlığı davasında Le Gris’in tarafını tutunca, Le Gris’in statüsü yükselmeye başlar ve bu durum Carrouges’ı rahatsız eder. Pierre, Le Gris’i Carrouges’ın üzerine terfi ettirip şahsi işlerinin başına getirmesiyle ikilinin ilişkisi daha da tatsızlaşırken, Carrouges’ın kendini beğenmiş ve umursamaz tavırları saraydan atılmasına sebebiyet verir.

Carrouges uğradığı haksızlığı rağmen hayatına devam ederken güzel, akıllı ve hatırı sayılır bir çeyizle gelen Sir Robert de Thibouville’in (Nathaniel Parker) kızı Marguerite (Jodie Comer) ile evlenir. Bir yıl sonra, her zamankinden daha şımarık ve küstah bir tavırla eşini Le Gris ile tanıştırır. Sonrasında ise ikili aralarındaki anlaşmazlıklara son vermek konusunda uzlaşırlar. Carrouges ülkesi için savaşmaya devam eder. Yıkıcı bir yenilgi sonrası evine döndüğünde eşi Marguerite’in Le Gris tarafında acımasızca taciz edildiğini öğrenir ancak Le Gris suçlamaları reddeder. Sessiz kalmayan Marguerite ise hayatını dahi riske ederek cesurca tacizcisini suçlamaya devam eder. Bu suçlamanın ailesine getirdiği utançtan kurtulmak isteyen Carrouges, konuyu Argentan Sarayına taşır. Ancak Pierre her iki tarafı da dinledikten sonra bir kere daha Le Gris’in tarafını tutar. Carrouges kararı temyize götürmek için Paris’teki Adalet Sarayı’na gider. Burada Kral Charles VI (Alex Lawther) kazananın haklı sayılacağı “düello ile yargılama” kararını verir ve artık üçlünün kaderi Tanrı’nın ellerindedir.

Kışkırtıcı bir sinematik drama olan “Son Düello”, her şeye hâkim olan erkek gücü, adaletin kırılganlığı ve bir kadının tüm bu çarpıklıklara tek başına göğüs germesi ile üç farklı bakış açısından anlatılıyor. 



~ Hikâye Anlatımı ~

Eric Jager’in 2004 yılında yayınladığı merak uyandıran kitabı “Son Düello: Orta Çağ Fransa’sında Gerçek Bir Suç, Skandal ve Düello ile Yargılama Hikayesi”, Fransa’da tarihe geçmiş son ölümüne düelloyu kaynaklara dayanarak anlatan gerçek bir hikâye. Kitap, orta çağın çalkantılarını vurucu bir şekilde günümüze taşıyor.

Görgü kuralları, sosyal ilişkiler ve adaletin mertlik ve cesaret gibi kavramlar üzerinden hayata geçtiği dönemde, zamanın karar mercilerine; kilise, mahkeme, genç bir kral gibi, karşı koymanın sonuçları acı olabiliyordu. Bu vahşi dönemde yaşamış, kocası hariç hiçbir yasal dayanağı olmayan bir kadın için ise, riskler çok daha fazlaydı.

Jager’in bu geniş araştırması, 10 yıllık iz sürme, yüzyıllık tarihi kayıtların tercümesi, tapu belgelerinden askeri kayıtlara kadar bulabildiği tüm yasal kayıtlar, mimari planlar ve tarihi haritalardan oluşuyor. “Bazı dokümanlarda hatalar ve eksikler olduğunu fark ettim. Tamamen göz ardı edilmiş ve ne tarihçilerin ne de akademisyenlerin söyledikleri ile uyuşmayan belirsiz mekanlardan bahsediliyordu,” diyor Jager. “Tarihçi ve akademisyenlerin yüzyıllardır Marguerite’i kusurlu bulması, Marguerite yalan söylemiş olsa bile, bana doğru gelmiyordu ve bunu fark ettiğim zaman çok şaşırmıştım.”

Yazar Normandiya bölgesine sayısız seyahat yaptı, Jean de Carrouges ve ailesinin yaşadığı şatoyu, parlamentonun düello talebine şahit olmak için bir araya geldiği kraliyet sarayını ve Saint-Martin des Champs’ı (düelloya ev sahipliği yapan eski manastır) ziyaret etti. Jager ayrıca düello kararının yazıldığı eski parşömene de ulaştı. 14. yüzyıldan kalan bu belge çok iyi korunmuştu ve gayet okunaklıydı.

“Düello, eski bir aile trajedisi olarak hatırlanıyor,” diyor Jager. “Normandiya tarihinin bir parçası gibi, hayatın bir parçası hatta. Eskrim tutkunlarının bu düelloyu canlandırdığı festivaller bile varmış. İnsanlar tarihle iç içe yaşıyor ve bundan da büyük haz alıyorlarmış.”

Jager’in kitabı, düello ve düelloya sebebiyet veren olayların inanılmaz detaylı anlatımları sayesinde büyük övgüler aldı. Kitabın dikkatini çektiği bir diğer kişi de Matt Damon olmuştu. Sinematik potansiyelinden çok etkilenen Damon, Ridley Scott’ı da yönetmen olarak hayal etmişti.

Scott, eleştirmenlerden sayısız olumlu not almış, birçok farklı janrda günümüzde dahi seyirciyi heyecanlandıran “Alien”, “Blade Runner”, “Gladiator”, “Thelma & Louise”, “American Gangster” gibi filmlerin saygıdeğer yönetmeniydi.



Scott’la “The Martian” filminde çalışmış olan Damon, Scott’ın 40 yıldır Hollywood’ta başarı ile beyaz perdeye aktardığı destansı filmlerden, görsel yeteneği ve tecrübesinin bu hikâye ile de tam olarak örtüşeceğini biliyordu. Damon proje için, birlikte yazdıkları ilk senaryo olan “Good Will Hunting” ile 1997’de En İyi Senaryo Oscar® ödülünü aldığı 40 yıllık dostu Ben Affleck ile bir araya geldi.

Scott’ın da ekibe katılması ile, hep birlikte birçok şahane senarist ile görüştüler ancak en sonunda işi kendileri üstlenmeye karar verdiler. “İnanılmaz bir hikâye olduğunun farkındaydık. Asıl soru hikâyeyi herkesin ilgisini çekecek bir hale nasıl getireceğimizdi,” diyor Damon.

“İşte o anda hikâyeyi farklı bakış açıları ile oluşturmaya karar verdik. Filmin büyük bölümünde izlediğiniz iki adam, aslında sadece kadın karakterin hikâyenin kahramanı olduğunu keşfetmemize hizmet ediyor.”

Sonrasında Damon ve Affleck senaryo için “Lovely & Amazing” ve “Friends with Money” filmlerinde yazarlık ve yönetmenlik yapmış, “Can You Ever Forgive Me?” filmi ile de senaryo dalında Oscar® adaylığı olan Nicole Holofcener ile iş birliği yapıyorlar. 3 karakteri de etkin bir şekilde anlatabilmek için her biri sadece bir karaktere hayat verip hikâyeyi Carrouges, Le Gris ve Marguerite’in bakış açıları ile yazıyorlar. “Bu projeye davet edilme sebebimi Matt ve Affleck’in kadın olmamalarına bağlıyorum. Mükemmel kadın karakterler yaratamadıkları için değil, birçok erkek yazar mükemmel kadın karakter yazabiliyor ama bence benim bu projeye katabileceğim değerler; bir kadın olarak benim bakış açım, farklı bir göz ve farklı bir sesti.” 

Jean de Carrouges ve Jacques Le Gris’in kendi hikayelerinin kahramanları olmalarına rağmen tarih için güvenilir birer kaynak oldukları söylenemez. Marguerite’in bakış açısı ise kendileri ve etraflarını saran dünya hakkındaki tartışılamaz görüşlerinin düzeltilmesi için hayati önem taşıyor.

“Bu adamlar yüzyıllık savaşın içine doğdular. Tek bildikleri tecavüzle, talanla geçen bu inanılmaz vahşi yaşam. Bunlar günümüzde de var olsa da bu adamların yaşadıkları dünya tamamen buydu.” diyor Damon. “Çok ama çok sertti. O yüzden kitabı okuduktan sonra anlatılmaya değer tek hikâyenin kadın karakter olduğunu hissettik. Korkunç baskı altında sergilediği inanılmaz cesaret, kötü şekilde sorgulanması, küçük düşürülmesi ama hiçbir zaman pes etmemesi ve mahalle baskısına rağmen yaşadıklarını tüm gerçekliği ile açıklaması.”

Marguerite’a yapılan saldırı farklı travmalara sebebiyet veren bir saldırı. “Tecavüze uğradıktan sonra Marguerite’in dünyası tamamen değişiyor. O dönem neredeyse her kadının sonu olan ağır şiddete maruz kalıyor çünkü hiçbir hakkı yok, gücü yok ve bir et parçası gibi muamele görüyor, kocası tarafından bile. Tecavüz ise bardağı taşıran son damla oluyor. Bence tecavüzden sonra doğruları söylediği zaman başına ne geleceği artık umurunda olmuyor. Tecavüze uğradığını söylediğinde kocasının onu öldüreceğini biliyor,” diyor Holofcener.

“Tecavüze uğradığını kocasına itiraf ediyor, ki bu 14. yüzyıl Fransa’sında bir kadın için inanılmaz cesur ve bir o kadar da riskli bir karar”, diyor yapımcı Kevin J. Walsh. “O dönemde kadınların yok denecek kadar az sosyal hakları vardı ve ağırlıklı olarak velayetleri yasal olarak kocalarındaydı. Cinsel saldırıya maruz kalan kadınlar genellikle daha çok rahatsız edilir ve hem kocası hem de toplum tarafından ihanet, hafifmeşreplik ve itaatsizlik bahane edilerek daha fazla şiddete maruz bırakılırdı. İnsanı mezara bile götürebilecek bu riskleri de hesaba katarsanız, Marguerite’in öne çıkıp gerçeği söylemesi çok cesur, güçlü bir davranış oluyor.”

“14. yüzyıl Batı Avrupa’sındaki ataerkilliğin günümüz toplumlarında da hatta çoğu kez hiç değişmemiş olarak, izlerini görebilirsiniz. Sonrasında kurumların, kültürel etkileşim ve sosyal normların bireylerin üzerinde nasıl böyle bir etkiye sahip olduklarını incelemek istedik. Bu faktörlerin gerçekliği algılayış, kavramların keşfi sırasında geçmişten günümüze gelen tarihi kodlarla bireylerin üzerinden yaptığı etkiyi araştırmak istedik,” diyor Ben Affleck.



~ OYUNCULAR ~

“Son Düello”, temelinde sıra dışı bir kadının hikayesi ile gücün ve hayatta kalmanın, toplumsal baskı ile gerçeği saptırmanın keşif yolculuğu. Paylaşılan tüm hayatlara rağmen üç karakterin dünyaları farklıydı… ve sadece bir gerçek vardı.

“Good Will Hunting”, “The Departed”, “The Talented Mr. Riley” ve “Jason Bourne” filmlerinin başrolü Matt Damon filmde Jean de Carrouges rolü ile Kuzey Fransa’nın saygın ailelerinden güç ve mevki için savaşan olgun ve hırslı bir şövalye olarak karşımıza çıkıyor. Tek bildiği savaşmak olan Carrouges, krala olan sadakati ile saygı görse de inatçı, öfkeli ve güven telkin etmeyen bir karakter.

“Marriage Story”, “BlacKkKlansman”, “Star Wars: Episode VIII – The Last Jedi” ve “Star Wars: Episode VII – The Rise of Skywalker” filmlerinde başrol olan Adam Driver, arkadaşı Jean de Carrouges’ın eşi Marguerite’a tecavüz eden Jacques Le Gris’i canlandırıyor. Pierre d’Alençon’un himayesi altında çekici olduğu kadar da küstah bir karakter.

BBC’nin sevilen dizisi “Killing Eve” ve Ryan Reynolds’la birlikte oynadığı “Free Guy” filmi ile bilinen Jodie Comer gerçekler pahasına hayatını riske eden, zamanının ötesinde bir kahraman olan Marguerite de Carrouges’ı canlandırıyor. Evlilikleri Marguerite’ın babası tarafından ayarlanmış olsa da Marguerite, kendini eşine adamış, o yokken işleri ile ilgilenen bir eştir. “Ayarlanmış bir evlilikti. Bir aşk evliliği değildi. Carrouges’a saygı duyuyor ama mutlu mesut bir ilişki değil,” diyor Comer.

Aktör olarak “The Way Back”, “Gone Girl” ve “Pearl Harbor”, yönetmen ve yapımcı olarak “Argo”, yazar ve yönetmen olarak “The Town” filmleri ile karşımıza çıkan Ben Affleck, Jean de Carrouges’ın hizmet ettiği varlıklı, güçlü Kont Pierre d’Alençon rolünü canlandırıyor. Cömert ama sabırsız bir karakter olan d’Alençon, alacaklarının tahsilatı ile görevlendirdiği Jacques Le Gris’e çok güveniyor, hediye ettiği hatırı sayılır araziler ile onu ödüllendiriyor.

Harriet Walter (“Atonement”, “Sense & Sensibility”) Jean’ın annesi Nicole de Carrouges rolünde. Aksi, önyargılı ve duygusuz bir karakter olan Nicole, Jean savaşa gittiği zamanlar Marguerite ile kalıyor ve onu sürekli hor görüyor, kötü davranıyor. “Zor bir karakter,” diyor Walter. “Çetin ceviz… Hayatla ilgili kararlarını vermiş ve kesinlikle o kararların dışına çıkmıyor.”

Crespin rolündeki Marton Csokas (“Kingdom of Heaven”, “Alice in Wonderland”), bir şövalye yaveri ve Carrouges ile Le Gris’in de ortak arkadaşı. Carrouges eşi Marguerite’ı Le Gris ile Crespin’in oğlu için düzenlediği vaftiz töreninde tanıştırıyor. Ayrıca ikili bu törende aralarındaki anlaşmazlıkları çözmek konusunda hemfikir oluyor. 

Marguerite’ın babası Sir Robert de Thibouville rolü ile karşımıza çıkan Nathaniel Parker (“The Inspector Lynley Mysteries”), ülkesine olan bağlılığı konusunda soru işaretleri ile dolu bir geçmişe sahip. Ailesini ismini ve statüsünü yükseltmek isteyen baba, kızının saygıdeğer şövalye Corrouges ile evlenmesini ayarlıyor.

Adam Louvel rolünde şövalye yaveri olan Adam Nagaitis (“The Terror”) ise aynı zamanda Le Gris’in de en yakın arkadaşı. 

Düello kararı veren genç kral, Kral Charles VI rolünü ise Alex Lawther (“Goodbye Christopher Robin”) oynuyor.



~ KAMERA ARKASI ~

“Son Düello”nun esas çekimleri 2020 yılında, nefes kesen mekanlarda Fransa’da (14 Şubat – 12 Mart) ve İrlanda’da (4 Eylül –23 Ekim) yapıldı. Fransa’nın en heybetli ve en iyi korunmuş sarayları bu sürükleyici hikayeye mekan olurken, filmdeki görkemli orta çağ atmosferi ise Academy Award® adayı görüntü yönetmeni Dariusz Wolski ASC (“News of the World”), Oscar® adayı yapım tasarımcı Arthur Max (“The Martian”), Oscar® ödüllü editör Claire Simpson (“Platoon”), Oscar® ödüllü kostüm tasarımcısı Janty Yates (“Gladiator”), besteci Harry Gregson-Williams (“Mulan”) ve görsel efekt süpervizörleri Gary Brozenich (“Maleficent: Mistress of Evil”, “Pirates of the Caribbean: Dead Men Tell No Tales”) ve Jessica Norman (“Wonder Woman”, “World War Z”) gibi bir araya gelen zanaatkarlar takımının özenli çalışması ile ortaya çıktı.


Sinematografi

Eşsiz görsel kabiliyeti ve sinematik bakış açışı ile Ridley Scott, her sahneye koyduğu çoklu kameraları ve yarattığı bütünsel sahneleri ile bilinir. “Ridley ışıktan çok iyi anlar ve bir sahneyi eşsiz kılacak kadrajları çok iyi seçer,” diyor Matt Damon. “Evet, aslında sanat yönetmeni olarak işe başladı ama canlı televizyon programları, kullandığı kameralar, bunlar onun yönetmenliğinin ipuçları gibidir. Fiziksel bir sahne oluşturmayı çok iyi bilir.”

Scott, filmleri esas çekim sırasında düzenleyen ender yönetmenlerden biridir. Bu eşsiz iş dinamiğini Damon, “Scott kameralarını yerleştirmeden sete gider, önce bir prova çekimi yapar ve sonrasında Darius’a devredeceği dört kamerasını yerleştirir. Sonra çekim aracına gider ve 4 kamerayı da sanki kendi kullanacakmış gibi kameraların açılarına, ışığına kadar tüm detaylarına bakar. O çekimin ne olacağını, o çekimden ne çıkacağını ve o çekimi nasıl kullanacağını bilirsiniz.

Telsizle çekimin ince ayarlarını yapan dört profesyonel kamera operatörü çekime başlar bitirir. İşte bu kadar.” diyerek anlatıyor.

“Tüm aksiyonu çoklu kamera ile iki bölüm olarak çekmesine rağmen eşzamanlı atmosferi yaratmasını, bu eşsiz çekim tarzını görmek benim için gerçekten heyecan vericiydi,” diyor Ben Affleck. “Kameraların baktığı açılarda inanılmaz bir enerji ortaya çıkıyordu. Siz ne zaman kameraya gireceğinizi bilmiyordunuz ve bu, siz sahnede gözükmediğiniz zamanlar bir an önce gözükmek için sizde baskı ve heyecan oluşturuyordu. Harikaydı.”

“Tempoya ayak uydurmakta zorlanmıyoruz. Aslında tam da çalışmak isteyeceğiniz bir tempo. İki saat hiçbir şey yapmadan yatıp sonrasında büyük, duygusal bir sahneyi çekmek daha zor. Herkes aynı anda oynadığı ve sizin diğer tüm oyunculardan da beslenerek çektiğiniz bir sahne çok gerçek ve canlı oluyor,” diye ekliyor Affleck.

Scott, o döneme uygun, vahşi ve cesur görselliğin sağlaması için kameraları daha önce beş filmde birlikte çalıştıkları (2012’de “Prometheus” ile başlamak üzere) Dariusz Wolski’ye emanet etti.

“Son Düello”daki bazı sahneler altı kamera ile eş zamanlı çekildi. Filmin ilk sahnesi için ise dört kamera kullanıldı. Wolski, Scott’a filme en iyi giriş sahnesini verebilmek için çekimleri geniş format Arri ALEXA mini LF, Angenieux kısa yakınlaştırıcılar ve Panavison 65mm ile yaptı.

Geçen yıl “News of the World” ile Academy Award® adayı olan Wolski , “Son Düello”da çoğunlukla karanlık ve kimi zaman da camı dahi olmayan şato çekimlerinde doğal ışığı yaratmakta zorlandı.  Kaleye girilmesini engellemek için yapılan hendekler ve 30 metreyi aşan duvarlar Wolski’nin işini daha da zorlaştırıyordu.

“Fransa’da bir lokasyonda çok zor şartlar altında çekim yapmak zorundaydık. Şatonun camlarına gerektiği kadar ışık yerleştiremiyorduk ve sadece dışarıdan gelen ışığı kullanmak zorunda kaldık,” diyor Wolski. “Camlara büyük ışıklar koymamıza imkân vermeyen duvarlar ya da başka engeller olduğu için her şeyi yeniden yerleştirmek zorunda kalıyorduk.”

Böylelikle içerde doğru ışığı yakalayabildik. “Her şey ne görmek istediğinize bağlı; bir siluet mi, bir aktörün yüzü mü yoksa birisinin gözleri mi…,” diye açıklıyor Wolski. “Aktörlerin oyunculuklarına ve sahnelerine özel kararlar aldık.”

Çekimler için İrlanda’da Ardmore Soundstages’e gidildiğinde ise Fransa’daki ışığa benzer ışığı yaratmak için uğraştılar. “Sahnede değil de gerçek mekânda çekim yapıyormuş gibi kaynaklarımızı sınırlandırdık. Kendinizi dizginlerseniz işler daha kolay hale gelebiliyor,” diyor Wolski.



Mekanlar 

Ridley Scott “Son Düello”ya başlamak için 1976’da ilk filmi olan “The Duellists”i çektiği, Fransa’nın güneybatısındaki Périgord Noir bölgesini tercih etti. “Son Düello” Arthur Max’in, Ridley Scott’la 2000 yılında “Gladiator” ile başlayan beraberliklerindeki 13. film. Her filmde olduğu gibi, bu filmin de kendine has zorlukları vardı ve asıl zorluk birden çok ülkede birden çok mekân kullanılarak yapılacak çekimlerden kaynaklanıyordu.

Dordogne bölgesindeki, Beynac-et-Cazenac kasabasına çok yakın ve en iyi korunmuş şatolardan biri olan Beynac Şatosu, Carrouges malikanesi olarak iç çekimlerde kullanılan şatodur. 93 figüranın kostümleri ile dans ettiği Jean de Carrouges ve Marguerite’ın evlilik töreni de bu şatoda çekildi. Ayrıca yine bölgedeki Fontaine-Les Sorel Şatosu da Marguerite’ın aile evi olarak iç ve dış çekimlerde kullanıldı.

Sainte-Mondane’deki Fénelon Şatosu Belleme Fort’un dış çekimlerinde kullanılan, yine çok güzel ve iyi korunmuş bir şatodur. Filmde Paris sokakları olarak gördüğümüz sahneler ise Fransa’nın en güzel şehirlerinden olan Monpazier’de çekildi. Monpazier her ne kadar orijinal mimarisini korumuş olsa da yakın zamanlarda eklenmiş modern dokunuşlar, ahşaplar ile örtüldü, gizlendi.

Max ve takımı şehirdeki des Cornières Meydanı’na at arabaları, fıçılar, çuvallar, balık, sebze ve et tezgâhları ekleyerek meydanı özgün bir orta çağ pazarına dönüştürdü. Bu dekorları dönem kostümleri ile köylüler, çiftçiler, esnaf, hazine muhafızları, asiller, fahişeler, rahipler ve hatta koyunlar, kazlar, atlar, domuzlar, kuşlar ekleyerek zenginleştirdiler ve kasabaya hayat verdiler.

1100 yıllık Karolenjler kilisesinin üzerine inşa edilen, Fransa’nın doğusundaki Bourgogne’daki Berzé-le-Châtel Şatosu kilisesi, ahırları ve mezarlığı ile Carrouges varlıklarından biri olarak film edildi.

Çekime verilen aylarca aranın ardından (COVID-19 kaynaklı ile tüm dünyada yapımlara getirilen kısıtlamalar sebebi ile) filmin çekimlerine tüm güvenlik kurallarına uyularak, maskeler ile İrlanda’da devam edildi. Ardmore Stüdyolarında kurulan setler Carrouges’ların iç mekanları, odaları olarak kullanıldı.

A Sahnesi’ne kurulan Artgentan’daki Büyük Hol cafcaflı duvar kağıtları ve halılarına kadar tüm ayrıntıları düşünülerek tasarlandı. Buna tamamen elle boyanan taş işçiliği de dahil. “Taş işçiliği nostaljik dokusuna bire bir benzer şekilde, elle uygulandı,” diyor Max. “Küfünden lekelere kadar… Tamamen yapay üç boyutlu bilimsel bir sanat gibi ve üç boyutlu efektlerle uğraşmaktan daha kolaydı.”

“Kalenin duvarlarında, yapımında kullanılan aletlerin izleri dahi gayet belirgindi. Duvarların fotoğraflarını çektik ve sıvacılar o fotoğraflara bakarak duvarları inşa ettiler. Çöküklükler, sarkmalar, şişmeler gibi geçen zamanın bıraktığı yıpranma detaylarında muhteşem bir iş çıkardılar,” diye ekliyor Max.

Fransa’da, Carrougeslar’ın dış çekimleri için kullanılan Berzé-le-Châtel farklı açılar ile Ardmore’da yeniden yapıldı. D Sahnesi’ndeki yatak odası, şatodakinin bire bir kopyası koridor, çok titiz boya işliği gerektiren odanın ahşap panelleri, yatak gibi set ve dekorlar Ardmore’da yeniden yapılan setlerden bazıları.

“Gerçekten çok eski, antika Viktoryen tarz bir yatağımız vardı ama Ridley daha büyük bir yatak istedi,” diyor Max. “Biz de ekibimizden alçı ile yatağı büyütmelerini istedik, ekibimizden Neville Gainer ve iki boyutlu boya ustamız gerçeğine uyacak şekilde yatağı büyüttüler. Orijinalinden ayrıt edilemiyordu. Neville gibi yetenekli insanların işi bu işte, yılların tecrübesi ile şahane bir parça yarattılar.”

Carrouges ile Le Gris arasındaki düello Eric Jager’in kitabında oldukça detaylı bir şekilde anlattığı üzere, Fransa’daki Saint-Martin-des-Champs manastırında düello için hazırlanmış mekanda yapılmıştı. Filmdeki düello sahnesi ise İrlanda Ashford’ta aslına bire bir uygun şekilde yeniden yapılan manastırda çekildi.

“Eski ile yeni arasında belirgin farklar vardır ve görsel olarak hiçbir şeyin yeni gözükmesini istemiyorduk,” diyor Max. “İzleyicinin zihninde tarihi, orta çağdan kalan bir dünya yaratmak istiyorsanız her şeyin eski, daha eski ve hatta daha da eski olması lazım. Hiçbir şey yeni gözükmemeli ve eğer işimizi iyi yaparsak izleyici bunun farkına varmaz.”

Lorris Chevalier, orta çağ Batı Avrupa’sının karakterlerinin, alışkanlıklarının, dini törenlerinin orjinale uygunluğu konusunda ekibe yardımcı olmak adına tarihi danışmanlık yaptı. Carrougeslar’ın şapelinde geçen bir sahnede, yapım ekibi tapınağın 18. yüzyılda yapılmış depo kısmını göstermemek istiyordu. Doktorasını orta çağ çalışmaları ile yapan ve özellikle orta çağda şövalyelik üzerine çalışmış olan Chevalier, depoyu saklamak yerine döneme uygun boyanmış birçok ahşap panelle etrafını kapatmalarını önerdi.



Kostümler

Ridley Scott’la iki orta çağ filminden (“Kingdom of Heaven”, “Robin Hood”) sonra bu filmde de beraber çalıştıkları Janty Yates, ilk defa bu film için tüm vücudu kapatan zırhlar tasarladı. 14. yüzyıldan günümüze kalmış tam takım bir zırh olmadığı için Yates New York’taki Metropoliten Sanat Müzesinde sergilenen, Fahnestock olarak bilinen orta çağ stilinden ilham aldı.

Zırh, 1400’ler İtalya’sında ortaya çıkmıştı. Vücudun üst kısmı üst üste gelen çelik plakaların üzerine, ortasında savaşçının aile arması işli (Jean de Carrouges’ın aile arması kıpkırmızı zemin üzerinde gümüş zambak iken Jacques Le Gris’in aile arması ise tam tersi idi), kolsuz zincir zırh ile kapatılıyordu.

Araba çamurluğuna benzer bir plastikten yapılmış düello zırhlarını ise Terry English tasarladı.

Her bir zırh 17-18 ayrı parçadan oluşuyordu. Yates’e göre bu zırh çok katmanlı bir zırhtı. “İşe en başından başlarsınız. Önce karakterin gömleğini, pantolonunu, keten ceketini ve botlarını giydirirsiniz. Sonra deri ceketi, üzerine zırhlı yeleğini ve kolsuz zincir zırhını ve zincir zırh eteğini giydirirsiniz,” diyor Yates. “Ya tamamen zırh ile kaplıdırlar ya da deri yelek, pelerin, zincirden bir kapüşon, miğfer ve zırhlı eldiven giyerler.”

Aslında zincir zırh da plastikten yapılmıştı, tıpkı Scott’ın 2005 yılı filmi “Kingdom of Heaven”da olduğu gibi. Yeni Zelanda’da el işçiliği ile üretilen zincir zırhın Terry English tarafından tasarlanmış yarım yüz siperliği de vardı.

Toplamda sekiz setlik düello zırhı üretildi. Aynı zırhlar dublörler için de lazımdı. Düello devam ettikçe zırhların aldığı hasarlar ise muhteşem boya efektleri ile bilinen Londra’daki FBFX stüdyosunda gerçekleştirildi. 

Yates başrollere kıyafet tasarlamaya kumaşları seçerek başladı. “Beş ya da altı farklı mağazaya gittim. İkisi Floransa’da, biri Lyon’da biri de Roma’daydı. Bu mağazalardan uygun olduğunu düşündüklerimi aldım,” diye açıklıyor Yates. “Sonrasında terziler benim kumaşlarımdan Le Gris ve Carrouges’ın kıyafetlerini diktiler.”

Damon’ın karakteri için Yates, Scott’ın gösterişli bir tarzdan ziyade daha çok bir ordu mensubu görünümü istediğini hatırlıyor. Adam Driver’ın karakteri Le Gris’i ise, Yates’e kahkaha attıran bir benzetme ile Ferrari’ye binen bir adam olarak tasvir etmiş. Le Gris’in gardırobu daha düzenli ve biraz daha ağır bir havası var. Bütün gömlekleri işli ve çoğu da siyah,” diyor Yates.

Yates, Scott’ın baştan aşağı asalet timsali olarak tanımladığı Marguerite için Jodie Comer’ın üzerinde birçok farklı kumaş deneyip fotoğraflamış. “Birçok keten elbisesi vardı. Bunlar fonksiyonel kıyafetlerdi ve farklı farklı yerlerde giyebiliyordu,” diyor Yates. “Düello elbisesi oldukça sade bir elbiseydi. Scott, Comer’ın platformda siyah bir elbise ile yer almasını istemişti. Biz de onu herkesten ayrıştıracak en göz alıcı kumaşı bulup o kumaştan bir elbise hazırladık. Özellikle pelerinin altındaki boyun parçası şahane.”

Tüm kostümlerde en küçük detaya dahi çok büyük özen gösterildi. Comer’ın elbiselerinden birinin sadece kolu bile dört farklı kumaştan oluşuyor. “Kol kumaşı, üzerinde keten, iç kolluğu ve onun astarı… Üzerindeki nakış detaylarından bahsetmiyorum bile,” diyor Yates.


Silahlar

Zırh tasarımcısı Tim Lewis (“Outlaw King”, “Transformers: The Last Knight”) iki ana karakterin kullandığı silahların genel görünüşleri ile uyumlu olması için Janty Yates ile çok yakın çalıştı. Jean de Carrouges’ın köylü görünümüne karşılık Jacques Le Gris’in şehirli bir havası vardı ve Yates silahların da bu görünümler ile uyumlu olmasını istiyordu. Yates’e göre kılıçlar herhangi bir müzede sergilenebilecek kalitede, o kadar iyiler…

Orta çağ silahları konusunda oldukça bilgili olan Lewis, “O dönemden kalmış fazla silah yok. Kalanlarda bayağı bozulmuşlar. Birçok silah tasarladım ve Ridley bunları onayladıktan sonra üretime başladık. Her şeyi biz ürettik.”

Her iki karakterin de bir mızrağı, uzun ve kısa olmak üzere iki kılıcı, bir baltası ve bir hançeri vardı. Carrouges’ın hançeri, savaşçı bilinirliliğine uygun bir biçimde daha sade iken, Le Gris’in uzun kılıcı ise onun karakterine uygun şekilde, rakibininkine nazaran daha gösterişliydi.

Her silahın aslına en uygun biçimde, el işçiliği ile boyanmış sert plastik versiyonları yapıldı. “Her parçayı ellerimiz ile kestik, yonttuk, kalıbını döktük ve birleştirdik,” diyor Lewis. “Ekip kalıp alma ve dökmede muhteşem bir iş çıkarttı. Boyacılarımız o kadar iyi bir iş çıkarttı ki, gördüğünüzde gerçek mi yoksa sert plastik mi olduğunu ayırt edemezsiniz.”

Scott, düelloda kalkanların alacağı hasarları birden çok kamera için çekeceği için, kalkanların da farklı versiyonlarının üretilmesi gerekiyordu. Çekim için ve silahların parçalandığı zamanlar için (her zaman aynı yerde parçalanması için üretilen) versiyonlar üretildi. Aynı zamanda düellonun farklı bölümlerinde kullanılmak üzere farklı kalkanlar da üretildi. Kalkanların üzerine, giydikleri zırhların üzerinde de olduğu gibi aile armaları çizilmişti. 

Lewis ve ekibi temas anında kırılacak mızraklar tasarladılar. Bu mızraklar poliüretan köpükten yapılmıştı ve içlerinde balsa ağacı kerestesi vardı. Böylece bir yere vurduğunuz zaman kırılıp parçalanıyorlardı. “İşin kilit noktası nasıl vuracağını bilmek,” diyor Lewis.

Sonuçta Lewis elliden fazla kalkan, binlerce parça silah, kırktan fazla kırılan kalkan ve yüz elliden fazla kırılan mızrak tasarladı. “Böyle bir filmde her şey detaylardadır,” diyor Lewis. “Detaylar olmazsa yönetmen ve oyuncuların eli kolu bağlanır.  Bir aktöre o karakterin neden o detaylara hakim olduğunu anlatırsanız, aktör bu detaylar ile daha derin karakter tanımlaması yapabilir.”



Meşhur Düello

Yapım tasarımcısı Arthur Max ve ekibi düello sahnelerine çalışmaya, filmin çekimlerinin altı ay öncesinde başladılar. O zamandan kalan mahkeme belgelerinin ve Eric Jager’in kitabını kaynak alarak hazırladıkları taslak görsellerin, Ridley Scott’ın filmi gözünde canlandırmasında büyük yardımı oldu.

Dublör koordinatörü Rob Inch (“Wonder Woman 1984”) yoğun aksiyon sahnelerinin çekimlerinde ve düellodaki en tehlikeli sahnelerin çekimlerinde özel eğitilmiş dublörlerle çalıştı. “Dublörün tek işi aktörün kopyası olmak değildir, her ne yapacaklar ise, en iyisini yapmak için oradadırlar. Herkes hem at sürüp hem de savaşamaz. O yüzden ben hem gerçekten iyi at binicileri hem de gerçekten iyi savaşçılar bulup bu iki yeteneklerini de kullandığımızdan emin olacağım.”  

“Geçmişimde canlı performanslarda çalıştım, o yüzden düello ve onun mekaniklerini, işleyişini anlayabiliyorum. Ridley Scott ile altı ya da yedi kere beraber çalıştık, onun ne istediğini de tahmin edebiliyorum. Filmden önce oturup düelloyu tasarlayacağız. Sonrasında dublörler ile çekip Scott’la paylaşacağız. Ya kabul edecek ya da değişiklikler isteyecektir,” diyor Inch.


Müzik

Geçen on yılda Scott ile birçok kere beraber çalışmış ünlü besteci Harry Gregson-Williams, geniş bir orkestra ve koro tarafından icra edilen, ünlü ses sanatçılarından oluşan bir topluluk ile orta çağ enstrümanlarının da kullanıldığı, filmin orijinal müziğini besteledi. Ahşap flütler, santurlar, kilise orgu, ut gibi enstrümanların da kullanıldığı kayıtlar Los Angeles’ta yapıldı.

Seslendirenler arasında ise Britanya’nın önde gelen sopranolarından Grace Davidson, meşhur kont tenor Iestyn Davies gibi isimler vardı. Bu solistlere Londralı vokal topluluğu Voces8 eşlik etti. “Sadece sekiz kişiler ve çok çok titizler. Ürettikleri sesin saflığı ve dengesi o sesi eşsiz ve muhteşem kılıyor,” diyor Gregson-Williams.

Filmin tematik müziği, Marguerite’ın düello sonrasındaki akıbeti belli olurken Grace Davidson’ın seslendirdiği şarkıdan geliyor. Gregson-Williams şarkıyı film İrlanda ve Fransa’da prodüksiyondayken bestelemiş. “Ridley’e bir şarkı yolladım ve çok beğendi. Filmin tematik müziğinin o şarkının melodisi olmasına karar verdik,” diyor Gregson-Williams.

Bestecinin Ridley ile harika bir iş ilişkisi vardı. “Ridley bir sanatçı ve çok iyi iş çıkartıyor. Kendi işi ile ilgili konuşurken kullandığı tanımlar aslında müzik için de çağrışımları içerir. Örneğin filmin ilk sahnesini konuşurken, çok yoğun bir sahnedir, bestelediğim müziği dinleyip adeta bir ressamın paletindeki renkleri tasvir eder gibi müziğin olmasını istediği yer, atmosferini, daha karamsar ya da daha ağır olmasını istediğini anlatabilir.” 

Çekimler tamamlandıktan sonra Gary Brozenich ve Jessica Norman liderliğindeki görsel efekt ekibi arka plan sahnelerinin kalabalıklar ile genişletilmesi ya da 14. yüzyıl Paris görsellerinin yaratılması gibi işlerle çalışmaya başladılar.


Duyarlılık ile Yapılan Çekimler

“Son Düello” Marguerite de Carrouges’ın 600 yıl önceki yaşanmışlıklarını temel alıyor. Kendisi bir tek kişi ama hikayesi, tarih boyunca sessizce ama azimle adalet için savaşanların mirasının güçlü bir anımsatıcısı.

Orta çağ Avrupası, sayısız tarihi kayıt ve el yazmasında belgelendiği üzere kadınlar için vahşi ve merhametsiz bir dönemdi. Kadının varlığı, namusu ve kocasına olan sadakati üzerinden tanımlanıyordu. “Tecavüz” kelimesi çok ender kullanılıyor, tecavüz ya da cinsel saldırı iddialarında bulunun kadınlar toplumdan ayrıştırılıyordu.

Marguerite başına gelenleri etkili bir biçimde, açık açık anlattığı zaman, itibarını ve hayatını tehlikeye atmış oldu. Cinsel saldırıdan kurtulmayı başarabilmiş birçok kişi gibi o da doğru olanı ispat edebilmek için olağanüstü sıkıntılarla ve toplum baskısı ile yüzleşmek zorunda kaldı. “İşlenen suç korkunç ve kocası ve kendinin ölümü bu suçun cezası değil,” diyor Nicole Holofcener. “Bugünün şartlarında Marguerite korkunç bir suçun mağduru ama düello sebebi ise iki adamın (Jean de Carrouges ve Jacques Le Gris) ego ve gururları.”

Saldırı Marguerite’ın hikayesinde önemli bir yer tutsa da kendisini saldırı ile tanımlamıyor ve film onun kişiliğini ön olana çıkartıyor. Filmde Marguerite’ın hikayesine sadık kalmak adına ekip çeşitli kadın dernekleri ve hukuk kurumlarından hikayedeki cinsel istismarın işlenişi, hayatta kalma ve toparlanma süreçlerine dair fikir alıyor.

Yapım ekibi Ita O’Brien ile (“Sex Education”) mahremiyet danışmanı olarak çalışmaya karar veriyor. O’Brien çekimlerde yer alan herkese hazırlanma, güvenlik ve konfor konularında destek oluyor. “Mahremiyet danışmanı filmin mahrem içeriğinin işlenmesine beceri, metodoloji ve yapı getirir. Dublör koordinatörünün dövüş sahnelerinde yaptığı gibi,” diyor O’Brien.

O’Brien oyuncular ve yapım ekibi ile, bazı sahnelerin izleyiciye nasıl gösterileceği, tasvir edilen cinsel şiddet ve kadına karşı şiddetin duyarlılıkla nasıl anlatılacağı gibi hassas konuları herkesin anladığından emin olana kadar birlikte çalıştılar. Marguerite’ın başından geçenler takip eden yüzyıllarca tarihçiler ve ruhban sınıfı tarafından saptırılmıştı. İşte bu yüzden Ridley Scott için Marguerite’ın yaşadıklarını akıllarda hiçbir şüphe bırakmayacak şekilde resmetmek çok önemliydi.

İki farklı kamera açısından, suçu apaçık ortaya koyarak çekilen sahnede çıplaklık yoktu. Yapımcıların asıl istediği Marguerite’ın duygusal yükünü yansıtabilmekti. Scott sahneleri gerçek zamanlı ve kronolojik sıralamaya uygun bir biçimde çekti.

 Senaryo ve okuma kağıtlarında kimlerin ne zaman filme çekileceği açıkça belirtilmişti. “Çekimden önce Scott ile çekmeyi planladığımız açıların üzerinden geçtik çünkü, küçük farklar dahi olsa, yansıtmak istediklerimiz filme çekilen kişiye göre değişiklik gösteriyordu,” diyor Damon. “Farklı açılar da konu bütünlüğü değişmez ama oyuncuların niyetleri farklılaşabilir, ki bu da oyuncunun içinde bulunduğu ruh halini yansıtmada çok önemlidir.

Bir diğer karakterin bakış açısı ile yapılan çekimlerde aktörlerin, o karakterin kendisini nasıl algıladığını yansıtabilmek adına oyunculuklarını değiştirmeleri gerekiyordu. “Kimin gözünden olursa olsun, izleyicinin anlatıma inanması çok önemli ve aslında bunu yapması çok keyifli. Tabii kimi zaman da baş döndürücü olabiliyor, hele ki o gün 3 farklı perspektiften çekim var ise,” diyor Comer.

“Karakter ile fazla empati mi yapıyorum diye kendimi sorguladığım anlar oldu. Günün sonunda hangisinin daha samimi olduğuna karar verecek olanlar Ridley ve arkadaşları,” diye ekliyor.

Scott, belli sahnelerin çekimleri sırasında hiçbir oyuncusunun rahatsızlık yaşamasını istemediği için, başrol oyuncuları ile çekimlere başlamadan önce bir araya gelip senaryonun üzerinden satır satır geçtiler. Herkesin yardımlaştığı, Jodie Comer’ın Marguerite’ın gerçeklerini onurlandırmak adına yazarların dirsek temasında çalıştığı bir ortam oluşmuştu.



~ OYUNCULAR HAKKINDA ~

Yetenek ve gişe hasılatı konularından Hollywood’un en saygıdeğer aktörlerinden olan MATT DAMON, p.g.a. (Jean de Carrouges/Senarist/Yapımcı) kamera önünde olduğu kadar arkasından da farklı roller aldı.

Bir gecede şöhret olmanın tam aksine, Damon izleyicinin karşısına 1997 yapımı, Academy Award® adaylığı da kazandığı ve arkadaşı Ben Affleck ile senaryosunu yazdığı “Good Will Hunting” ile çıktı. Senaryosu ile Golden Globe® ve eleştirmen ödül adaylığı kazanan Damon, Academy Award, Golden Globe ve Screen Actors Guild® (SAG) adaylıklarını ödülle taçlandırdı.

Üçüncü Golden Globe® adaylığını kazandığı Anthony Minghella’nın yönettiği 1999 yapımı “The Talented Mr. Ripley” ile bilinirliliği iyice artan Damon, 2009 yılında Clint Eastwood’un yönettiği, Güney Afrikalı ragbi oyuncusu ve halk kahramanı Francois Pienaar’ın hayat hikayesini konu alan “Invictus” ile Academy Award, Screen Actors Guild® ve Critics’ Choice Award ödüllerinde de en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında aday gösterildi. Ayrıca aynı yıl Steven Soderbergh’in “The Informant” filmi ile Golden Globe’da en iyi erkek oyuncu adayı oldu. Soderbergh ile aralarında oluşan bağın başarı hikayesine dönüşmesiyle, Damon Soderbergh’in aralarında “Ocean’s Eleven”, “Ocean’s Twelve” ve “Ocean’s Thirteen” gibi gişe rekorları kıran filmlerinin de olduğu 7 filminde daha rol aldı. 2013’te Michael Douglass ile oynadıkları HBO filmi “Behind the Candelabra” ile televizyon filmi / mini dizide en iyi erkek performansı dalında Emmy Award®, Golden Globe, Screen Actors Guild ve BAFTA Award®’ta adaylık kazandı.

Boston doğumlu Damon, Harvard Üniversitesi’ne kabul edildikten sonra ilk oyunculuk tecrübesini American Repertory Tiyatrosu’nda yaşadı. İlk uzun metraj filmi olan “Mystic Pizza”yı “School Ties”, Walter Hill’in “Geronimo: An American Legend” filmi, bir televizyon işi olan “Rising Son” ve Tommy Lee Jones filmi “The Good Old Boys” izledi. Ancak Damon eleştirmen ve izleyicinin dikkatini asıl Körfez Savaşında savaşmış, suçluluk duygusu altında ezilen eski bir askeri canlandırdığı, 1996 yapımı “Courage Under Fire” ile çekti

Takip eden yıl in Steven Spielberg’in ödüllü 2. Dünya Savaşı draması “Saving Private Ryan”da Ryan’ı oynayan Damon, sonrasında John Dahl filmi “Rounders” ve Ben Affleck ile tekrar bir araya geldiği Kevin Smith filmi “Dogma”da rol aldı.

Matt’in diğer işleri arasında Kevin Smith’in yönettiği “Chasing Amy” filmi; idealist genç bir avukatı canlandırdığı Francis Ford Coppola filmi “The Rainmaker,” Robert Redford’un “The Legend of Bagger Vance” filmi, Billy Bob Thornton’un “All the Pretty Horses” ve “Gerry” filmleri, Gus Van Sant’ın “Confessions of a Dangerous Mind” filmi, Terry Gilliam’ın “The Brothers Grimm” filmi, Heath Ledger ile beraber oynadığı Farrelly Kardeşlerin “Stuck on You” komedi filmi, Greg Kinnear ile oynadığı Stephen Gaghan’ın jeopolitik gerilim filmi “Syriana”, Leonardo DiCaprio, Jack Nicholson ve Mark Wahlberg ile beraber oynadığı, Martin Scorsese’in En İyi Film Oscar® ödüllü “The Departed” filmi, Robert De Niro ve Angelina Jolie ile oynadığı, De Niro’nun yönettiği dramatik gerilim filmi Paul Greengrass’ın yönettiği aksiyon gerilim filmi “Green Zone”, Clint Eastwood ile tekrar bir araya geldiği “Hereafter” draması, Coen Kardeşler’in “True Grit” filmi, Emily Blunt ile oynadığı George Nolfi filmi “The Adjustment Bureau”, Steven Soderbergh’in yönettiği “Contagion”, Kenneth Lonergan’ın yönettiği “Margaret”, seslendirme yaptığı animasyon filmi “We Bought a Zoo”, Neil Blomkamp’ın bilimkurgu-gelirim filmi “Elysium”, George Clooney’nin “Monuments Men” ve Christopher Nolan’ın “Interstellar” filmi sayıla bilinir.

2015 yılında Damon, Mars’ta mahsur kalmış, kurtarılmayı bekleyen bir astronotu canlandırdığı, Ridley Scott’ın yönettiği “The Martian” filmi ile gişe rekorları kırdı, eleştirmenlerden mükemmel yorumlar aldı. 7 dalda Academy Award® adaylığı alan film, Matt Damon’a da en iyi erkek oyuncu adaylığını kazandırdı.

2016 yapımı Yimou Zhang’ın yönettiği “The Great Wall”da oynadıktan sonra Kenneth Lonergan’ın yönettiği “Manchester by the Sea” filminde yapımcılık görevini üstlendi. Film üç Critics’ Choice Awards®, bir Golden Globe Award®, iki BAFTA Awards® ve iki Academy Awards® kazandı. Filmle aynı adı taşıyan karakteri canlandırdığı Jason Bourne filminde sonra, karakteri tekrar canlandırıp gişe rekorları kıran “The Bourne Identity”, “The Bourne Supremacy”, “The Bourne Ultimatum” film serisinde oynadı. 2016 yapımı “Jason Bourne” ile Critics’ Choice Award®’ta aksiyon filminde en iyi erkek oyuncu adaylığı aldı.

2017’de George Clooney’in yönettiği “Suburbicon”u bir Alexander Payne filmi olan “Downsizing” takip etti. Son işleri arasında ise Christian Bale ile oynadığı James Mangold’un yönettiği “Ford vs. Ferrari” ve Tom McCarthy’in yönettiği “Stillwater” filmleri sayıla bilinir.

2000 yılında Matt Damon, Ben Affleck ve Chris Moore ile bir araya gelerek, sinema ve televizyon için projeler yapmak için LivePlanet isimli yapım şirketini kurdu. Oscar®’lı yönetmen James Moll’un çektiği belgesel “Running the Sahara”, Emmy® adayı televizyon dizisi “Project Greenlight”, ilk defa yazarlık ve yönetmenlik yapan yönetmenlerden üç bağımsız film “Stolen Summer” “The Battle of Shaker Heights” ve “Feast” LivePlanet’ın işlerinden bazılardır.

Önce HBO, sonrasında Bravo’da yayınlanan “Project Greenlight” dizisi, 2015 yılında 4. sezonu ile HBO’da, Damon ve Affleck’in yeni şirketi Pearl Street Productions yapımı olarak yayına girdi. Warner Bros. Pictures ile anlaşan ikili, Damon’ın tekrar bir araya geldiği Gus Van Sant filmi “Promised Land”in ortak yapımcılığını yaptı. “Jason Bourne”, “Manchester by the Sea” filmlerini takiben şirket Warner Bros. için Ben Affleck’in yönettiği “Live By Night” filminin yapımcılığını üstlendi. Şirket SyFy Kanalı için “Incorporated”, Nikolaj Arcel’in yazıp yönettiği “RFK”, Jay Roach’un yönettiği “The Trade” filmlerinin de yapımcılığını yaptı.

Damon’ın baş yapımcısı olduğu Showtime draması “City on a Hill” yakın geçmişte kanaldan üçüncü sezon onayını aldı. Eğlence sektörünün en ünlü isimlerinin okumalarından oluşan, History Channel dizisi “The People Speak”, Damon’ın hem baş yapımcılığını yaptığı hem de rol aldığı işlerden bir tanesidir. Bunlara ek olarak Damon’ın 2006 yılında kurduğu H20 Africa, bilinen adıyla water.org, temiz suya erişimi olmayan ülkelere sağlık ve temiz su hizmeti götürüyor.



ADAM DRIVER (Jacques Le Gris) Leos Carax müzikal draması, Marion Cotillard’la beraber oynadığı “Annette” ile sinemalarda izlene bilinir. Ayrıca Ridley Scott'ın “House of Gucci” filmi de Adam Driver’ın rol aldığı, yakında vizyona girecek bir diğer yapım. 

Şu sıralar yapım aşaması devam eden, Don DeLillo’nun “White Noise” romanından aynı isimle sinemaya uyarlayan filmde Noah Baumbach ile çalışan Driver, Scott Beck ve Bryan Woods’un yönettiği bilimkurgu gerilim filmi olan “65”i de yeni tamamladı. 

Academy Award®, BAFTA, Golden Globe® kazandığı ve Actors Guild tarafından da en iyi erkek oyuncu adayı gösterildiği Noah Baumbach filmi “Marriage Story” Adam Driver’ın önemli filmleri arasındadır.

Öncesinde ise Driver, Academy Award®, BAFTA, Golden Globe® ve Screen Actors Guild tarafından en iyi yardımcı aktör adayı gösterildiği, Spike Lee filmi olan “BlacKkKlansman”de John David Washington ile rol aldı.

Diğer filmleri arasında Scott Z. Burns’ten “The Report”,  Jim Jarmusch’tan “The Dead Don’t Die” ve “Paterson”, Terry Gilliam’tan “The Man Who Killed Don Quixote”, Rian Johnson’dan “Star Wars: The Last Jedi”, Steven Soderbergh’ten “Logan Lucky”, Martin Scorsese’den “Silence”, Jeff Nichols’tan “Midnight Special”, J.J. Abrams’tan “Star Wars: The Rise of Skywalker” ve “Star Wars: The Force Awakens”, Shawn Levy’den “This Is Where I Leave You”, Noah Baumbach’tan “The Meyerowitz Stories”, “While We’re Young” ve “Frances Ha”, Saverio Costanzo’dan “Hungry Hearts” , John Curran’tan “Tracks”; Ethan & Joel Cohen’den “Inside Llewyn Davis”, Steven Spielberg’ten “Lincoln” ve Clint Eastwood’stan “J. Edgar” sayıla bilinir.

 Televizyon için yaptığı işler arasında Lena Dunham’ın yönetmenliğini yaptığı, HBO’nun sevilen dizisi “Girls” ile Driver, Emmy® ödüllerinde üç yıl üst üste en iyi yardımcı aktör adayı gösterildi. Adam Driver konuk sanatçı olarak katıldığı Saturday Night Live” bölümü ile de Emmy® ödüllerinde en iyi konuk aktör rolü ile dördüncü kez aday gösterildi.

Adam Driver, Lanford Wilson’ın yazdığı oyun “Burn This”in Michael Mayer yönetmenliğindeki Broadway uyarlamasında rol aldı ve canlandırdığı Pale karakteri ona Tony Award®’da en iyi erkek oyuncu dalında adaylık kazandırdı. 

Daha önceki Broadway işleri arasında Maria Aitken yönetmenliğinde “Man and Boy”, Doug Hughes yönetmenliğinde, Cherry Jones ile oynadığı “Mrs. Warren’s Profession” sayıla bilinir. Broadway haricinde rol aldığı diğer oyunlardan olan Sam Gold yönetmenliğinde “Look Back in Anger” ile en iyi erkek oyuncu dalında Lucille Lortel Ödülü’nü kazandı. Driver, Michael Greif’in yönettiği “Angels in America” oyununda da oynamıştır.   

Juilliard mezunu Driver aynı zamanda eski bir deniz piyadesidir. Aynı zamanda silahlı kuvvetlerde kâr amacı gütmeden kurulan Arts’ın (Sanatlar) ortak kurucusudur.


JODIE COMER (Marguerite de Carrouges) BBC Amerika’da yayınlanan kült televizyon dizisi “Killing Eve”de canlandırdığı Villanelle rolü ile tanınan İngiliz oyuncudur. Sandra Oh ile oynadığı dizinin yazar ve yapımcılığını Phoebe Waller-Bridge yapmaktadır. Canlandırdığı Rus kiralık katil rolü ile dikkatleri üzerine çeken Comer kendine kısa sürede bir fan kitlesi oluşturdu ve rolü ile 2019 yılında Emmy Award® ve BAFTA Award’ta en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandı. 3. sezonu 12 Nisan 2020’de gösterilmeye başlayan dizi Comer’a Emmy Award®, BAFTA ve SAG ödüllerinde en iyi kadın oyuncu adaylığını getirdi. 4. sezon çekimleri bu yaz başlayan dizi 2022’de televizyonlarda olacak. 

Comer şu sıralar prodüksiyonu devam eden Ridley Scott filmi “Kitbag”de,  Joaquin Phoenix’le birlikte rol alıyor. Comer, Nisan 2020’de lüks cilt bakım markası Noble Panacea’nın ilk dünya marka elçisi olarak duyuruldu.

Ryan Reynolds’la birlikte oynadığı Shawn Levy filmi “Free Guy”, “Star Wars: The Rise of Skywalker”, Alan Bennett filmi “Talking Heads” ve BAFTA adayı “Snatches: Moments from Women’s Lives” sayıla bilinir.

Comer’ın diğer televizyon işleri arasında Channel 4’te yayınlanan “Help” ve “The White Princess,” “Thirteen” (BAFTA veRTS adayı), “Rillington Place”, “Doctor Foster”, “Lady Chatterley’s Lover”, “My Mad Fat Diary,” “Remember Me,” “Inspector George Gently,” “Vera,” “Law & Order: UK,” “Coming Up”, “Casualty”, “Good Cop”, “Silent Witness”, “Doctors”, “Justice”, “Waterloo Road”, “Holby City” ve “The Royal Today” yer almaktadır.



BEN AFFLECK, p.g.a (Pierre d’Alencon/Co-Screenwriter/Producer) başarılarla dolu kariyerine iki Academy Awards®, üç Golden Globe Awards®, iki BAFTA Awards ve iki SAG® Awards sığdırmış, herkes tarafından saygı gören yönetmen, oyuncu, yazar ve yapımcıdır.

George Clooney’nin yönettiği “The Tender Bar” ve Robert Rodriguez’in aksiyon gerilim filmi “Hypnotic” Affleck’in gelecek işlerinden bazılarıdır. Yakın geçmişte Gavin O’Connor’ın yönettiği “The Way Back” övgüler alan Affleck, Showtime’ın Boston şehrinde geçen popüler drama dizisi “City on a Hill”in yakında gösterime girecek 3. sezonunda Matt Damon ile yapımcılık görevini üstlendi. 

Eğlence sektöründe on yıllardır süren kariyerinde Affleck John Madden’in Oscar®’lı “Shakespeare in Love” filmi, David Fincher’ın “Gone Girl” filmi ve ikonik Batman karakteri ile 3 filmde izleyici ile buluştu. “To the Wonder”, “Extract”, “Pearl Harbor”, “Hollywoodland”, “The Accountant”, “Armageddon” ve “Triple Frontier” aktörün diğer filmlerinden bazılarıdır.

Yönetmenliği yaptığı filmlerden bazıları ise “Live by Night”, “The Town” ve birçok ödül kazanan “Gone Baby Gone” sayıla bilinir. Yönetmenliğinin yanı sıra “The Town”, “Gone Baby Gone” ve ona Academy Award® ve Golden Globe Award® kazandıran “Good Will Hunting” filminin de ortak yazarlarından bir tanesidir.

En iyi film dalında Golden Globe® ve BAFTA Awards kazandığı Argo, sanatçının en çok bilinen işleri arasındadır. 7 Oscar® adaylığı bulunan film, en iyi film, en iyi senaryo ve en iyi film kurgusu dallarında da Oscar® Ödülü’ne layık görülmüştür.

Başarılarla dolu sinema kariyerinin haricinde Affleck, tutkulu bir insan hakları savunucusu ve birçok kurumu destekleyen hayır severdir. 2010 yılında kurduğu Eastern Congo Initiative (ECI) ile uzun yıllardır sorunlarla boğuşan Doğu Kongo’da sürdürülebilir bir yaşam ve başarılı bir toplum oluşturma adına yerel halk topluluklarına destek sağlamaktadır.

 

HARRIET WALTER (Nicole de Carrouges), İngiliz tiyatrosunun en saygın ödülü olan Laurence Olivier ödüllü aktris, tiyatro, sinema ve televizyon için çok farklı karakterleri izleyici ile buluşturmuştur. London Academy of Music and Dramatic Arts mezunu Walter, doktorasını ise Birmingham Üniversitesinin Stratford’taki Shakespeare enstitüsünde yapmıştır. 2000 yılında İngiliz Kraliyeti Onur Nişanına layık görülen Walter, 2011 yılında ise İmparatorluk Nişanına layık görülmüştür. 

HBO’nun sevilen dizisi “Succession”da ona Emmy® adaylığı getiren Logan’ın ikinci eşi Lady Caroline Collingwood’u canlandırdıktan sonra Apple TV’de yayınlanan, birçok Emmy® adayı kazanmış dizi Ted Lasso’nun 2. sezonunda konuk sanatçı olarak yer aldı. 

Walter ayrıca bu yıl BBC ve AMC ortak yapımı 7 bölümlük “This is Going to Hurt” dizisinde yer aldı. Adam Kay’in yazdığı, medikal anılarını anlattığı çok satan kitabından kendisinin senaryolaştırdığı dizide genç bir doktorun yaşadıkları ve bu yaşananların doktorun üzerinde yarattığı etkiler oldukça sert bir dürüstlük ile yansıtılıyor. Walter, Ben Wishaw ve Alex Jennings’le beraber Adam Kay’in annesini oynuyor. Dizinin yıl sonuna doğru yayına girmesi bekleniyor. 

Walter 2021’de Ben Parker’ın yönettiği “Burial” filminde oynadı. Bir gerilim filmi olan “Burial”, bulunan Hitler’in ceset kalıntılarını Moskova’da Stalin’e götüren küçük bir grup Rus askerini konu alıyor. Film henüz post-prodüksiyon aşamasında.  

Walter, 2020 yılında önemli projelerde farklı roller canlandırdı. Sky Atlantic’in 10 bölümlük dizisi “The End”te merkez karakter Edie Henley’i canlandırdı. Daha sonra Showtime’da da yayınlanan dizi üç jenerasyonun bir arada hayatlarına bir anlam katarak yaşama ve onurlarıyla ölmelerini, hayatlarındaki güzelliklerin keşfini konu alan bir kara komedi idi. ITV’de yayınlanan altı bölümlük dönem draması “Belgravia”da ise Brockenhurst Kontesi Caroline’i canlandırdı. Dizi 19. yüzyıl Londra’sında seçkinler ve ayrıcalıklıların yaşamlarını konu alıyordu.

Walter yine 2020’de Conleth Hill, Cathy Belton ve Clare Dunne’le beraber Phylida Lloyd’un yönettiği “Herself” filminde Peggy rolünü oynadı. Galası Sundance Film Festivali’nde yapılan, Eylül ayında gösterime giren film büyük beğeni topladı. Walter ayrıca BBC Amerika / AMC ortak yapımı, Jodie Comer ve Sandra Oh’la beraber oynadığı “Killing Eve”in 3. sezonunda Dasha isimli eski bir Rus suikastçıyı canlandırdığı rolüyle de övgüler aldı. 

Walter’ın geçtiğimiz yıllar içinde oynadığı çok sevilen televizyon dizilerinden bazıları “The Crown”, “Downton Abbey”, “Patrick Melrose”, “Black Earth Rising” ve “Call the Midwife” olarak sayıla bilinir. Rol aldığı diğer filmler arasında ise “My Dinner with Hervé”, “The Sense of an Ending”, “Denial” ve “Star Wars: The Force Awakens” gösterile bilinir. Diğer beğeni toplayan işleri arasında “Atonement”, “Babel”, “The Young Victoria”, “Mindhorn”, “Sense and Sensibility”, “Rocketman”, “Law & Order UK”, “The Assets”, “Curfew” ve “London Spy” sayıla bilinir. 

Walter’ın engin tiyatro tecrübesi yıllar içinde birçok simgesel karakteri sahneye taşımasına imkân verdi. Royal Shakespeare Company ile sahnelediği sayısız oyundan “Macbeth”, “Death of a Salesman”, “Anthony and Cleopatra” ve “Much Ado About Nothing” öne çıkanlardan bazılarıdır. Ayrıca Donmar Warehouse yapımında tamamen kadınların yer aldığı “The Tempest”, “Henry IV” ve “Julius Caesar” oyunlarında oynadı. Donmar Warehouse’da sahnelenen “Mary Stuart” oyunundaki performansı ile Evening Standard Ödülü kazandı, aynı rol ile Olivier Award ve oyun Broadway’de sahnelendiğinde Tony Award® adaylığına hak kazandı. Walter 1988’te sahnelenen üç oyundaki rolleri ile; “A Question of Geography”, “Twelfth Night” ve “Three Sisters”, kazandığı   Olivier Award haricinde aynı ödüle 3 kere daha aday gösterildi. 

Aynı zamanda bir yazar olan Walter’ın “Brutus and Other Heroines: Playing Shakespeare’s Roles for Women”, “Other People’s Shoes”, “Macbeth” “Facing It” isimli yayınlamış dört de kitabı vardır.



~ YAPIMCILAR HAKKINDA ~

RIDLEY SCOTT, p.g.a. (Yönetmen/Yapımcı), dünyanın en tanınan yönetmen ve yapımcılardan bir tanesidir ve en bilinen filmleri arasında “Thelma & Louise”, “Alien”, “Black Hawk Down” ve “Blade Runner” sayıla bilinir. Destansı filmi “Gladiator” en iyi film dalında Academy Award®, Golden Globe® ve BAFTA Awards kazandığı gibi aynı film ile Russell Crowe da en iyi erkek oyuncu Oscar®’ına layık görüldü. Başarılarla dolu kariyeri boyunca Scott Emmy Awards® Cannes Film Festivali ve PGA Awards’ta da birçok ödül kazandı. Scott 1968 yılında kurduğu yapım şirketi RSA ile dünyanın en tanınmış markalarına iş yaptı. 

1995 yılında kurduğu Scott Free Productions ile “Blade Runner 2049”, “Murder on the Orient Express”, “Hannibal”, “American Gangster”, “Concussion”, çok beğenilen CBS drama dizisi “The Good Wife”, aynı diziden türettiği “The Good Fight”, heyecanla beklenen HBO Max bilimkurgu dizisi “Raised by Wolves” ve televizyon hitleri “Killing Lincoln”, “Killing Kennedy” ve “Killing Jesus” yapımları yaptı. “American Woman”, “The Friend” ve “Earthquake Bird” Ridley Scott’ın yakın zamanda yapımcılığını üstlendiği uzun metraj filmlerden bazılarıdır.

“Prometheus”un devamı niteliğindeki Michael Fassbender ve Katherine Waterston’ın oynadığı “Alien: Covenant” ve Christopher Plummer, Michelle Williams, Mark Wahlberg ile çektiği “All the Money in the World” ise Scott’ın yakın geçmişte yönetmenliğini yaptığı filmlerden bazılarıdır. Lady Gaga, Adam Driver, Jared Leto ve Al Pacino ile çektiği “House of Gucci” ve Joaquin Phoenix’in Napolyon’u canlandırdığı “Kitbag” filmleri de Scott’ın yapım aşamasındaki işlerindendir.


NICOLE HOLOFCENER, p.g.a. (Ortak Senarist/Yapımcı), yapımcılık görevini de üstlendiği Ekim ayında vizyona girecek “Son Düello” filminin, Ben Affleck ve Matt Damon ile senaristlerinden bir tanesidir. 

Holofcener, “Enough Said” (Fox Searchlight – Julia Louis Dreyfus, James Gandolfini), “Please Give” (Sony Pictures Classics – Catherine Keener, Amanda Peet), “Friends with Money” (Sony Pictures Classics – Catherine Keener, Jennifer Aniston, Frances McDormand); ve “Lovely and Amazing” (Lionsgate/Good Machine – Catherine Keener, Brenda Blethyn) gibi çok beğenilen filmlerin ödüllü yazar ve yönetmenidir.

HBO dizisi “Mrs. Fletcher”ın pilot bölümünde yönetmenlik yapan Holofcener, Marielle Heller yönettiği “Can You Ever Forgive Me?” (Fox Searchlight – Melissa McCarthy, Richard E. Grant) ile en iyi senaryo uyarlaması dalında Academy Award® adaylığı kazandı. İlk filmi “Walking and Talking” (Miramax – Catherine Keener, Anne Heche), Entertainment Weekly tarafından “Tüm Zamanların En İyi 50 Kült Filmi” arasında gösterildi. 


KEVIN J. WALSH, p.g.a. (Yapımcı) eğlence sektördeki 20 yıllık tecrübesiyle Academy Award® adaylığı da kazanmış bir yapımcıdır. Walsh, Ridley Scott, Steven Spielberg, Scott Rudin, ve Tommy Mottola gibi çalıştığı çok önemli isimler sayesinde sinemanın tercih edilen yapımcıları arasına girdi.

Ridley Scott’ın film yapım şirketi Scott Free Productions’ın başkanı olan Walsh, şu sıralar Ridley Scott’ın Apple TV için çektiği, Joaquin Phoenix ve Jodie Comer’ın oynadığı “Kitbag” filminin prodüksiyon öncesi sürecini yönetiyor. Yapımını son tamamladığı film ise Lady Gaga, Adam Driver, Al Pacino, Jeremy Irons ve Jared Leto gibi yıldızların rol aldığı, Scott’ın yönettiği “House of Gucci”. Scott’un Free şirket çatısı altında yapımcılığını yaptığı işlerden bazıları arasında Kenneth Branagh’ın yönettiği, Branagh, Gal Gadot, Letitia Wright, Armie Hammer ve Annette Bening’in oynadığı Death on the Nile” (20th Century Studios), Wash Westmoreland’in yazıp yönettiği, Oscar®’lı Alicia Vikander ve Riley Keough’ın oynadığı “Earthquake Bird” (Netflix), Chase Palmer’ın yazıp yönettiği ve John Boyega ile Olivia Cooke’un başrollerinde oynadığı “Naked Singularity”, Gabriela Cowperthwaite’in yazıp yönettiği, Oscar®’lı Casey Affleck, Dakota Johnson ve Jason Segel’ın oynadığı “The Friend”, Ridley Scott’ın yönettiği Michelle Williams, Mark Wahlberg ve Oscar®’lı  Christopher Plummer’ın rol aldığı “All the Money in the World” (Sony Pictures), Max Winkler’ın yönettiği, Charlie Hunnam ve Jack O’Connell’ın oynadığı “Jungleland”, Jake Scott’ın yönettiği ve Sienna Miller, Christina Hendricks ve Aaron Paul başrollerinde oynadığı “American Woman” (Roadside Attractions) ve Drake Doremus’ın yönettiği, Ewan McGregor ile Lea Seydoux’nun oynadığı “Zoe” (Amazon) sayıla bilinir.

20th Century Fox filmleri “Alien: Covenant” ve “Murder on the Orient Express”, Sony Pictures ve Warner Bros filmi “Blade Runner 2049”da görev aldı.

Scott Free’de çalışmaya başlamadan önce 20th Century Fox filmi “The Greatest Showman”de yapımcı Peter Chernin, Jenno Topping ve Laurence Mark ile çalıştı. Yönetmenliğini Michael Gracey’in yaptığı filmin başrollerini Hugh Jackman, Michelle Williams, Zac Efron ve Zendaya oynuyorlardı.

Matt Damon, Kimberly Steward, Chris Moore ve Lauren Beck ile “Manchester by the Sea”nin yapımcılarından bir olan Walsh, film ile Academy Award® adaylığı kazandı. Kenneth Lonergan’ın yazıp yönettiği filmde Casey Affleck, Michelle Williams, Lucas Hedges ve Kyle Chandler gibi yıldızlar rol aldı. Film Amazon Stüdyoları tarafından yayınlandı ve 6 dalda Oscar®’a aday gösterildi. 

Casey Affleck ile en iyi erkek oyuncu, Kenneth Lonergan ile en iyi senaryo Oscar®’ını alan film, National Board of Review’da da en iyi film ödülüne layık görüldü.

Oscar®’lı Nat Faxon’la Jim Rash ve Alex Saks ile Focus Features’ın psikolojik gerilim filmi “Thoroughbreds”in yapımcılığına yaptı. Cory Finley’in yazıp yönettiği filmde Olivia Cooke, Anya Taylor-Joy ve Anton Yelchin gibi isimler rol aldılar. Walsh Fox Searchlight Pictures için ödüllü komedi-dram filmi “The Way Way Back”in yapımcılık görevini üstlendi. Nat Faxon ve Jim Rash’in yazıp yönettiği filmde Steve Carell, Toni Collette, Sam Rockwell, Allison Janney ve Maya Rudolph gibi yıldızlar yer aldı.

Yapımcılık öncesi senaryo yazarlığı yapan Walsh, Working Title Films, Reason Pictures, Walt Disney-based Mayhem Pictures ve The Sports Studio’ları için senaryolar yazdı. Kendi yazdığı çizgi romanı “The Leaves”i Lionsgate Entertainment için sinemaya uyarladı. Çocuk kitap serisi “Pyrates”ın da Summit Entertainment ve Alloy Entertainment için uyarlamalarını yaptı.

Oscar®’lı yönetmen/yapımcı Steven Spielberg’in 130 milyon dolarlık bütçesi ile “The Adventures of Tintin”, 75 milyon dolarlık bütçesi ile “Munich” ve 132 milyon dolarlık bütçesi “War of the Worlds” Walsh’un yapımında görev aldığı filmlerdendir.

Spielberg’le çalışmaya başlamadan Oscar®’lı yapımcı Scott Rudin’in yardımcılığını yapan Walsh, toplam 200 milyon dolarlık 7 filmin yapımında Rudin ile çalıştı. Bu filmler “The Hours”, “The Royal Tenenbaums”, “Iris”, “Changing Lanes”, “Zoolander”, “Orange County” ve “Marci X” filmleriydi.

Walsh, eğlence sektöründeki kariyerine Sony Music Entertainment yönetim kurulu başkanı ve CEO’su Thomas D. Mottola’nın asistanı olarak başladı. Sonrasında ise yapım koordinatörlüğüne terfi etti. 2011 yılında Variety dergisi “Takibe Alınması Gereken 10 Yapımcı” listesinde Walsh’a yer verdi.



JENNIFER FOX, p.g.a. (Yapımcı) George Clooney, Sydney Pollack, Tilda Swinton ve Tom Wilkinson’ın başrollerinde oynadığı, Tony Gilroy’un ilk yönetmenlik deneyimi olan “Michael Clayton” ile yapımcılık dalında Academy Award® adaylığı kazandı. Film ayrıca en iyi film de dahil olmak üzere, en iyi yönetmen, en iyi senaryo, en iyi aktör, en iyi yardımcı aktör ve aktris dalları ile toplam 7 dalda Oscar®’a aday gösterildi.

Fox, Universal Pictures’ta iş geliştirme direktörü olarak başladığı kariyerine yapımdan sorumlu başkan yardımcısı olarak devam etti. Bu görevde Steven Soderbergh’in yönettiği “Erin Brockovich” de dahil olmak üzere birçok filmde çalıştı. 2001 – 2007 yıllarında arasında Steven Soderbergh ve George Clooney’in beraber kurduğu yapım şirketi Section Eight’te yapımdan sorumlu başkan olarak görev aldı. Yapımcısı olduğu, Stephen Gaghan’ın yönettiği “Syriana” filmi ile George Clooney en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar®’ını aldı. Aynı şirket ile yapımcılığını yaptığı bazı filmler arasında Clooney’nin yönettiği, en iyi film dahil altı dalda Oscar®’a aday gösterilen politik dram filmi “Good Night, and Good Luck”, Steven Soderbergh’in yönettiği, Matt Damon’ın oynadığı “The Informant”, Robert Downey, Jr., Woody Harrelson ve Winona Ryder’ın oynadığı, Richard Linklater’ın Phillip K. Dick'in kitabında sinemaya uyarladığı ve yönettiği “A Scanner Darkly” sayıla bilinir.

Soderbergh ve Clooney Section Eight’i kapattıktan sonra kariyerine bağımsız yapımcı olarak devam etti. Tony Gilroy ile tekrar bir araya gelen Fox, Gilroy’un iki filmi olan Julia Roberts, Clive Owen, Tom Wilkinson ve Paul Giamatti oynadığı “Duplicity” ve Jeremy Renner, Rachel Weisz ve Edward Norton’ın oynadığı “The Bourne Legacy”nin yapımcılığını yaptı. John C. Reilly ve Ezra Miller’ın da rol aldığı filmle yönetmen Lynne Ramsay de BAFTA Award®’ta en iyi yönetmen adayları arasında gösterildi.

Fox, Tony Gilroy vasıtasıyla tanıştığı kardeşi Dan Gilroy’u yönetmenlik yapmaya teşvik etti. Bu iş birliği ile Dan Gilroy’un ilk yönetmenlik denemesi olan, Jake Gyllenhaal, Rene Russo ve Bill Paxton’ın rol aldıkları “Nightcrawler” eleştirmenler tarafından tam not aldı ve Fox bu filmle Independent Spirit Award® kazandı. Jake Gyllenhaal ise performansı ile SAG Award® ve Golden Globe® adayları arasında adını yazdırdı.

Fox, başrolünde Denzel Washington’ına SAG Award®, Golden Globe® ödülleri ve Academy Award® adaylığı kazandıran “Roman J. Isreal, Esq.” filminde yine yönetmen Dan Gilroy ile çalıştı. Kasım 2018’te Fox Academy of Motion Picture Arts and Sciences için 10. Annual Governors Awards töreninin yapımcılığını üstlendi.

Fox, 2019’da ilk gösterimleri Sundance Film Festivali’nde yapılan iki filmin yapımcılığını yaptı. Bir tanesi Jake Gyllenhaal, Rene Russo, John Malkovich ve Toni Collette’in oynadığı, Netflix korku filmi “Velvet Buzzsaw”, diğeri ise Scott Z. Burns’ün yazıp yönettiği, Adam Driver, Annette Bening ve Jon Hamm’in rol aldığı “The Report” isimli filmdi.


ARTHUR MAX (Yapım Tasarımcısı) yapım tasarımcılığını yaptığı 3 film ile,  “Gladiator” (2000), “American Gangster” (2007) ve “The Martian” (2015) Academy Awards® adaylığı kazandı. Max, “Gladiator” ile ayrıca BAFTA, National Board of Review Ödülü ve Broadcast Film Critics Ödülü’ne de layık görüldü. Son olarak Scott’la beraber çalıştığı 14. film olan “House of Gucci”yi tamamladı. 

Max “Gladiator” ile Art Directors Guild’ten hem de “Gladiator” hem de “The Martian” ile yapım tasarımında mükemmeliyet ödülü kazandı. Daha öncede “Black Hawk Down”, “Robin Hood”, “American Gangster”, “Prometheus” ve “Panic Room” filmleri aday gösterilmişti. Yapım tasarımcısı olarak görev aldığı ilk film ise David Fincher’ın yönettiği, 1995 yılı yapımı olan “Se7en”dı. 

Yer aldığı diğer projeler arasında “All the Money in the World”, “Exodus: Gods and Kings”, “The Counselor”, “Kingdom of Heaven”, “Robin Hood”, “Black Hawk Down”, “Body of Lies” ve “The Last Vermeer” sayıla bilinir.  

Doğma büyüme New York’lu olan Max, kariyerine müzik sektöründe sahne ışıklandırma tasarımcısı olarak başladıktan sonra 1960 yılında New York Üniversitesi’nden mezun oldu. Müzik sektörüne yaptığı işler arasında Bill Graham’ın meşhur müzikholü Fillmore East ve tarihi 1969 Woodstock Festivali bulunuyor. Takip eden yıllarda birçok rock ve caz sanatçısının sahne ve ışık tasarımlarını yaptı. Max, Pink Floyd’un 1970’lerin başında çıktığı dünya turnesinin ışık tasarımcısıydı.  

İngiltere okuduğu mimarlıktan sonra (1980’lerin başında hem Polytechnic of Central London hem de Royal College of Art’tan dereceler kazandı) Max, ödül kazandığı St. John’s Concert Hall ışıklandırması da dahil olmak üzere, Londra’da birçok proje yaptı. Film sektörüne İngiliz yapım tasarımcılarına asistanlık yaparak giriş yaptı.  İlk olarak 1984 yılında Hugh Hudson’ın yönetmenliğini yaptığı Greystoke: The Legend of Tarzan, Lord of the Apes” filminde Stuart Craig’le çalışan Max, takip eden yıl yine bir Hugh Hudson filmi olan “Revolution”da Ashetton Gorton ile çalıştı. 1985’ten 1995’e kadar kariyerine Pepsi, Nike, Jeep, Coke ve Levi’s gibi markaların televizyon reklamlarında yapım tasarımcısı olarak devam eden Max, yaptığı işler sayesinde Scott ve Fincher gibi yönetmenlerle tanışma fırsatını yakaladı.



JANTY YATES (Kostüm Tasarımcısı), 2000 yılında 8 Oscars® kazanan “Gladiator”ın Oscars®’lı tasarımcısı olarak, o günden bu yana Scott’la çalışmaya devam etti. Aynı filmle BAFTA, Golden Satellite ve Saturn Ödül adaylığı da kazanan Yates, “De-lovely” ve “The Martian” filmleri ile CDG adaylığı, yine “De-lovely” filmi ile Golden Satellite adaylığı ve “Kingdom of Heaven” filmi ile de Goya adaylığı kazandı.

Yates, içlerinde Michael Mann (“Miami Vice”), Jean Jaques Annaud (“Enemy at the Gate”), Irwin Winkler, (“De-lovely”), John Amiel (“The Man who Knew too Little”), Michael Winterbottom (“Jude,” “Welcome to Sarajevo”), Gillian Anderson (“Charlotte Grey”) ve Jake Scott’ın da (“Plunkett & Maclean”) olduğu birçok yönetmen ile çalıştı. 

Scott ile ise “Hannibal”, “American Gangster”, “Robin Hood”, “Prometheus”, “Exodus: Gods & Kings”, “The Martian”, “Alien: Covenant”, “All the Money in the World” filmleri ve HBO dizisi olan “Raised by Wolves”ta beraber çalıştı. Son olarak 1970’ler ile 1990’lar arası geçen, 1995’te kocası Maurizio Gucci’yi öldüren Patrizia Gucci’nin Lady Gaga tarafından canlandırıldığı “House of Gucci” filmini bitirdi. 

“Son Düello” filminde Matt Damon, Ben Affleck ve Adam Driver ile orta çağa geri dönen Yates, film için düello için hazırladığı zırhlanın yanında kadın erkek tüm oyuncular için yüzlerce elbise tasarladı. 

Kostüm Tasarımcıları Derneği üyesi olan Yates, dünyanın birçok ülkesinde çalışan Yates akıcı Fransızca ve iyi derece İspanyolcaya konulabilmektedir.


TIM LEWIS (Zırh Tasarımcısı) yaptığı işler, gişe rekorları kıran filmlerin afişlerinde, dünyanın en iyi aktörlerinin ellerinde görülebilir. Lewis, model tasarımı okuduktan sonra, tasarım ve üretim yeteneklerini sinemaya olan aşkıyla birleştirip, filmlere zırh tasarlamaya karar verdi.

Kariyerine birçok gişe rekortmeni filme zırh tasarlamış olan Simon Atherton’ın yanında çalışarak başladı. Atherton’ın dönem filmleri olarak Ridley Scott’ın “Kingdom of Heaven” ve “Robin Hood” filmleri, Steven Spielberg’in “Warhorse” filmi, Mel Gibson’ın “Apocalypto” ve David Ayer’in “Fury” filmleri, günümüzde geçen filmlere yaptığı işler olarak J.A. Bayona’nın “Jurassic World: Fallen Kingdom” ve Tom Cruise’un oynadığı “Mission impossible: Rogue Nation” ve “The Mummy” sayıla bilinir.

Zırh departmanının başında Lewis’in olduğu filmler arasında David MacKenzie’nin “Outlaw King”, Justin Kurzel’in “Macbeth” Rupert Sander’ın “Snow White and the Huntsman” filmleri sayıla bilinir. Lewis şu sıralar “Game of Thrones”tan türetilen “House of the Dragons” dizisinin zırhlarını yapıyor.


ERIC JAGER’in (Yazar) kaleme aldığı “Son Düello” dünyada 20 farklı dilde yayınlandı, NPR, Radio France ve BBC Radio tarafından 2005 yılında haftanın kitabı seçildi. Kitap, 2006 yılında BBC TV Belgeseli olarak Helen McCrory tarafından seslendirilip yayınlandı. 2005 yılında Suç Romanı Yazarları Derneği tarafından “Altın Hançer” listesine seçilen, 2019’ta gerçek suça dayanan olayların konu alındığı “Most Notorious!” podcastinde konu oldu.

2019 yılında kitabın yayın haklarını Century Studios satın aldıktan sonra Jager bir danışmanla çalışmaya başladı. Çok kapsamlı tarihi araştırmalar yaptı, tüm senaryonun iki farklı taslağını baştan sona okudu ve 2020’deki çekimler öncesi yapılmasını gerekli gördüğü tüm değişiklikleri ekibe iletti.

Jager, 1996’tan bugüne UCLA’nin İngilizce fakültesinde orta çağ edebiyatı dersi veriyor. 1987 – 1996 yılları arasında ise aynı dersi Columbia Üniversitesi’nde veriyordu. Doktorasını Hopwood ve Thorpe Dissertation Ödülleri’ni kazandığı Michigan Üniversitesi’nde, 1987 yılında yaptı.

Jager’in, araştırmaları için Paris, Dijon, Lille, Pau ve Normandiya arşivlerine başvurduğu, yine gerçek suça dayanan olayları kaleme aldığı “Blood Royal” isimli bir kitabı daha yayınladı.

Jager’in çalışmaları birçok akademik makale, köşe yazıları ve The Los Angeles Times, Forbes, Time, The Christian Science Monitor, Lapham’s Quarterly, History News Network, The Daily Beast, The Huffington Post (İspanya), France Today ve History Magazine gibi yayınlarda röportajlara konu oldu. Konuşmacı olarak Princeton, Duke, Chicago, Michigan, British Columbia gibi birçok üniversiteden davet alan Jager, Caen, Orléans ve Lille üniversitelerinin düzenlediği konferanslara katıldı. Metropolitan Museum of Art, Paris’teki American Library, Denver Publishing Institute gibi birçok yerde konuşmalar yapan Jager çok satan yazarlar Ken Follett, Kathryn Harrison ve Bruce Holsinger ile de Writers Bloc adına röportajlar yaptı.

Jager, araştırmacı ve kütüphaneci olan eşi ile Los Angeles’ta yaşıyor, arkadaşları ve kitaplar ile vakit geçirmekten keyif alıyor. Azimli birer yürüyüşçü olan çift birlikte Fransa, İngiltere, İtalya ve Japonya’ya seyahat ettiler.


HARRY GREGSON-WILLIAMS (Besteci) filmlere ve televizyona yaptığı iş çeşitliliği sayesinde Hollywood’un en çok rağbet gören ve en üretken bestecilerinden bir tanesidir. Niki Caro’nun yönettiği, Disney filmi “Mulan”ın müziklerini besteleyen Gregson-Williams, aynı yönetmen ile “The Zookeeper’s Wife” filminde de çalıştı. Gregson-Williams, Christina Aguilera tarafından seslendirilen “Mulan” filminin orijinal müziği “Loyal Brave True” şarkısının da ortak bestecilerinden bir tanesidir.

Ridley Scott’ın yönettiği “Son Düello” ve “House of Gucci” Gregson-Williams’ın vizyona girmeyi bekleyen işleri arasındadır. Dört “Shrek” filminin de bestecisi olan Gregson-Williams, Oscar’lı “Shrek”le bir de BAFTA Award adaylığı kazandı. Andrew Adamson’ın yönettiği  “The Chronicles of Narnia: The Lion, the Witch and the Wardrobe” ile Golden Globe ve GRAMMY Award adayları arasına giren Gregson-Williams, Ben Affleck ile “Live by Night”, “The Town”, “Gone Baby Gone”, Joel Schumacher ile “Twelve”, “The Number 23”, “Veronica Guerin” ve “Phone Booth” filmlerinde, Tony Scott ile “Unstoppable”, “The Taking of Pelham 1 2 3”, “Déjà Vu”, “Domino”, “Man on Fire”, “Spy Game” ve “Enemy of the State” filmlerinde, Ridley Scott ile “The Martian”, “Prometheus”, “Exodus: Gods and Kings”, “Kingdom of Heaven”  ve gelecek olan “The Last Duel” ve “House of Gucci” filmlerinde, Bille August  ile “Return to Sender” ve “Smilla’s Sense of Snow” filmlerinde, Andrew Adamson ile “Shrek” serisi, ilk iki “Narnia” filmi “Mr. Pip” filminde, Antoine Fuqua ile “The Replacement Killers”, “The Equalizer”, “The Equalizer 2” ve “Infinite” filmlerinde beraber çalıştı.

Pierre Morel’den yakında vizyona girecek “The Ambush”, Kevin Macdonald’tan “Life in a Day 2020”, Jon Turteltaub’tan “The Meg”, Nick Park’tan “Early Man” Gregson-Williams’ın son tamamladığı işler arasındadır. “Whiskey Cavalier”, mini seri “Catch-22”, tema ve iki bölüm müziğini bestelediği ve “The Commuter” bölümü ile Emmy adaylığı kazandığı dizi “Philip K. Dick’s Electric Dreams” Gregson-Williams’ın televizyona yaptığı işlerden bazılarıdır.

Filmin mmknmrtb notu:   8   /10