Türk dizilerinde yemek masası çekim tekniğine bir örnek (Temsili) |
Yemek yemek üzere toplaşan kişiler, ister yuvarlak, isterse de dörtgen olsun, yemek masası denilen eşyanın çevresine belli aralıklarla konumlanır ve bilahare karınlarını doyurmak üzere faaliyete geçerler..
Bu oluşum normal şartlarda böyledir; ancak gördüğüm kadarıyla, sadece yerli dizi ve sinema filmlerinde bu pek böyle değildir..
Ya nasıldır?.
Diyelim ki dikdörtgen masanın uzun kenarının karşısına konuşlandırılan kameranın kadrajına giren hemen öndeki uzun kenara hiç kimse oturmaz, oturulması teklif bile edilemez, zaten o kenarda sandalye de bulunmadığından istense de oturulamaz!.
Buna karşın cemaatin büyük bir kısmı, diğer kenarda -kameraya cepheden bakar biçimde- sıralanır, diğer bir-iki kişi de masanın kısa kenarlarına oturarak kamerayı yandan yandan kesmeleri sağlanır..
Akla mantığa ve gerçeğe tamamen aykırı bu durumun nedeni -hemen anladığınız gibi- kameranın önünü tamamen boşaltarak, 'yemek masası' sahnesini rahatça çekebilmektir; yâni 'filmciler'in kolaya kaçması, tembellik yapmasıdır; hem de bu 'acayip' görüntünün, eşyanın tabiatına tamamen aykırı olduğunu bile bile, 'nasıl olsa seyirci yer' ön kabulüyle bunu yapmasıdır..
Belki seyirci yer, ama ben yemem; yiyicilerin böylesine salak bir düzenle oturtulduğu bir masada ben yemek dahi yemem; bırak yemeyi, buraya oturmam bile.. bu da böyle biline!.
Sevgili dalaşması (Figürasyonsuz) |
Madem bugünkü 'saçmalama' olayımıza, filmlerle -daha doğrusu- film çekimleriyle ve paldır küldür bir dalış yaptık; yine gıcık olduğum bir mevzuya, Türk dizi ve filmlerinin çoğunda tanık olduğumuz, 'figürasyon' yönetimindeki bir saçmalığa değineyim de rahatlayayım..
Ecnebi yapımlarda başarıyla halledilen, aslında yapılması hiç de zor olmayan, sahneye 'gerçeklik' duygusu katması açısından önemi büyük olduğu halde bizimkilerin teşebbüs etmeye tenezzül bile etmedikleri, oldukça bariz bir yönetim ya da yönetememe sorunudur bu..
Bir başka deyişle, 'sinema yapma'nın tüm aşamalarında gerekli olan 'ciddiyet'ten yoksunluğun bir sonucudur bu..
Bu uzun girizgâhla, sizi oldukça merak ettirmiş olmalıyım :)
Bu konuda siz ne kadar dikkatlisinizdir bilmiyorum ama, çok karşılaşılan bir durumdan bahsediyorum: Hani kafe veya restoran ya da kalabalık herhangi bir mekanda birileri -örneğin- 'esas' kız ve oğlan kahramanlarımız, bağıra çağıra tartışırlar hatta dalaşırlar, ama gelgelelim bu durum etraftaki kişilerin hiç umurunda olmaz, neredeyse birbirine girişecek bu çifte, merak edip bakmak bile akıllarına gelmez ya, işte bu 'vurdumduymazlık'dır beni çileden çıkaran..
Elbette buradaki vurdumduymaz 'zavallı figürasyon' değil, yönetemeyen yönetmenin ta kendisidir..
Zira, ortama yerleştirilen bu arkadaşlar, sahnenin çekiminden önce, kameraya 'asla' bakmamaları hususunda -kesin bir biçimde- uyarılmışlardır; bu durumda onlar da ne yapsın, yanlarında kan gövdeyi götürse dahi, o yasaklanmış kamerayla göz göze gelmemek için sadece önlerine bakacaklardır..
Bu Saçmalama'nın Doğru Sözü:
Karşındaki kişinin hastalığını öğrenmek istiyorsan, kendi hastalığından bahset..
Bir savaşta ölen ve yaralananların ya şehit ya da gazi ilan edilmesinin nedeni, bu arada kimlerin bok yoluna gittiği anlaşılmasın diyedir..
Memet Serdeli (Alaylı sosyolog - Alaycı filozof)