27.5.24

tırıvırı :: Yürüyelim Arkadaşlar (4)

 


Spor olarak olsun ya da olmasın, yürüme / yürüyüş yapmak için 'yürümek' eylemi içinde olmak gerektiğini sanırım herkes kabul edecektir..

Eylem deyince aklıma geldi..

'Yürüme', basit bir biçimde ve doğrudan 'yürümek' fiilinden gelen bir isim olduğu halde; dilbilgisi açısından eş değer olan 'yürüyüş' denilince zihnimizde -belki de sadece benim zihnimde- ilk beliren imge, bir olaya veya bir konuya dikkat çekme amacıyla ve topluca yapılan protesto yürüyüşleri oluyor..

Ve elbette, spor amacıyla yapılan yürümeye de 'yürüyüş' demek gerekiyor..

Öyle ya da böyle, şu hayatta yürümek kadar güzel bir şey yok valla!.


Bugün 'Yürüyüş Türleri'nden 'tempolu' birine değineyim istedim..

Bu arada, kendi blogunda yazmanın en güzel tarafı da bu, öyle değil mi; istiyorsun ve yazıyorsun ve de yayımlıyorsun, ne karışan var, ne bi şey..


Bir itiraf yahut böyle buyurdu TDK 

Hep kullandığım 'yayınlamak' fiilinin doğrusunun 'yayımlamak' olduğunu yeni öğrendim ve yeterince yaşlı olduğumdan ötürü, bir yaşıma daha girmedim..


Numan S.   (valla!)

 

Tempolu Yürüyüş


Tempo, sportif yürüyüşün olmazsa olmazıdır..

Genellikle 'hızlı ve sabit' bir tempo bu işin idealidir denir; ancak ben -bedenimi zorlama ve monotonluktan çıkarma amacıyla- 'belirsiz' aralıklarla hızımı arttırıp azaltmayı tercih ederim..

Bu arada, yürüyüş sırasında -bencileyin- müzik dinliyorsanız eğer, bu aktivite boyunca sıradaki her müzik parçasında değişen ritme uyum sağlama çabanızla birlikte sürekli tempo değişikliklerini zaten yaşayacaksınızdır..

Hatta bende sık sık görüldüğü üzere, değişen ritimlere uygun tempoya sadece bacaklar değil, baş ve kollarım da uyar ki, bu durumda dışardan nasıl göründüğüm üzerine fazla kafa yormamayı tercih ederim doğrusu.. 

Ha ayrıca, 'yürürken arkadan gelip sollayan kişiyle kapışmak' olayında da bariz bir tempo değişikliği, haliyle yaşanacaktır..


'tırı vırı' Edebiyat Köşesi


'Yürüyelim Arkadaşlar (3)' başlıklı tırı vırının Edebiyat Köşesi'nde, son derece ünsüz yazarımız hakkında -nasıl olsa anlamaz diye- kullandığımız bir sıfattan alınan Memet Kopilot, mütevelli heyetimize gönderdiği mektupta özetle: "Kifayetsiz'in ne demek olduğunu biliyorum ve sizlere teessüf ediyorum." diye yazınca -ister istemez- üzüldük tabii.. 

Bunu fırsat bilen Kopilot'un, mektubuna -sinsice- iliştirdiği yeni öyküsünü gel de yayınlama!


Microsoft'tan 'reklâm desteği' aldığını gizleme gereği bile hissetmeden, yazısına açık bir biçimde ürünler yerleştiren bu naif (salak da denebilir) adama kızamıyoruz bile..

Aynı zamanda başyazarımız olan, temel eğitimini New York Film Academy'de almış son derece ünlü 'criticker' Numan S.'nin; "Bilgisayarın ve İnternetin yararları üzerine didaktik bir ergen öyküsü.. Didactic but amazing story!." tümcesiyle eleştirdiği bu öyküyü görüşlerinize sunuyoruz..   




Bilgisayarım Canım Benim!


Orçun, babasının ona aldığı bilgisayarı kutusundan çıkardı. 

Bu, onun hayatındaki en büyük sürprizdi. 

Babası, tır şoförü olduğu için nadiren evde olurdu. 

Annesi de hemşire olduğu için çoğu zaman nöbet tutardı. 

Orçun, evde yalnız kaldığı zamanlarda televizyon izler, kitap okur veya müzik dinlerdi. Ama hiç arkadaşı yoktu. 

Okulda da kimseyle konuşmaz, derslerine çalışır, eve gelirdi. İçine kapanık bir çocuktu.


Bilgisayarı kurduktan sonra, babasının ona bıraktığı bir notu gördü. 

"Oğlum, bu bilgisayarı sana aldım. Umarım beğenirsin. İnternet bağlantısı da var. Ama dikkatli ol. İnternet, hem güzel hem de tehlikeli bir yer. Seni çok seviyorum. Baban." 


Orçun, notu okuyunca gözleri doluverdi. Babasının onu sevdiğini biliyordu ama bunu pek gösteremezdi. Bu bilgisayar, onun için bir sevgi göstergesiydi.


Orçun, bilgisayarını açtı ve internete girdi. 

Karşısına çıkan ilk site, Microsoft'un arama motoru Bing'di. 

Orçun, Bing'i kullanarak internette gezinmeye başladı. Çeşitli siteleri ziyaret etti, ilgi duyduğu konuları araştırdı, oyunlar oynadı. 

İnternet, onun için yeni bir dünyaydı. Burada, gerçek hayatta yapamadığı şeyleri yapabiliyordu. Kendini ifade edebiliyor, insanlarla iletişim kurabiliyor, eğlenebiliyordu.


Bir gün, Bing'in ana sayfasında bir reklam gördü. 

"Sohbet odalarına katılın, yeni arkadaşlar edinin!" 

Orçun, merakla reklama tıkladı. Karşısına, farklı konularda sohbet eden insanların olduğu bir site açıldı. Orçun, kendine bir rumuz seçti ve bir sohbet odasına girdi. Oda, "Gençlik" adlı bir odaydı. 

Orçun, ekranda akan mesajları okumaya başladı. Bazıları komik, bazıları ciddi, bazıları da saçmaydı. 


Orçun, bir süre sessiz kaldı. Sonra, cesaretini toplayarak bir mesaj yazdı. 

"Merhaba, ben Orçun. 15 yaşındayım. İstanbul'da yaşıyorum." 

Mesajı gönderdiği anda, odadaki herkesin dikkati ona çevrildi. Bazıları ona selam verdi, bazıları ona soru sordu, bazıları da onunla dalga geçti. 

Orçun, bu ilgi karşısında şaşırdı. Ama kendini savunmayı da bildi. 

Onunla konuşan insanlarla sohbete başladı. 

Aralarında, onunla aynı yaşta olan, aynı ilgi alanlarına sahip olan, aynı sorunları yaşayan insanlar da vardı. Orçun, onlarla arkadaş olmaya başladı. Onlarla konuştukça, kendini daha iyi hissetti. 

İnternet, onun için bir arkadaşlık kaynağı olmuştu.


Orçun, o günden sonra her gün bilgisayarının başına oturdu. Sohbet odalarına girdi, arkadaşlarıyla konuştu, onlara hayatını anlattı, onların hayatlarını dinledi. Onlarla güldü, onlarla ağladı, onlarla tartıştı, onlarla barıştı. Onlar, onun gerçek arkadaşlarıydı. Onlar, onu olduğu gibi kabul ediyorlardı. Onlar, ona ilgi gösteriyorlardı. Onlar, onu yalnız bırakmıyorlardı.


Bir gün, arkadaşlarından biri, ona bir teklifte bulundu. 

"Orçun, biz seninle tanışmak istiyoruz. Neden bir gün buluşmayalım?" 

Orçun, bu teklifi duyunca heyecanlandı. Arkadaşlarıyla tanışmak, onun için büyük bir fırsattı. Ama aynı zamanda korkuyordu da. 

Ya onlar, onu beğenmezlerse? 

Ya onlar, onunla alay ederlerse? 

Ya onlar, onunla arkadaş olmak istemezlerse? 


Orçun, bu sorularla boğuşurken, arkadaşları onu cesaretlendirdi. 

"Orçun, seni çok seviyoruz. Seninle tanışmak istiyoruz. Lütfen gel. Biz seni bekliyoruz." 

Orçun, arkadaşlarının ısrarına dayanamadı. Onlara, buluşmaya geleceğini söyledi. Arkadaşları, ona buluşma yeri ve saati verdi. 


Orçun, bilgisayarını kapattı ve hazırlanmaya başladı. 

Babasının ona aldığı bilgisayarla hayatı tamamen değişmişti.


Son