Yürümeye devam ediyoruz arkadaşlar..
Tamam, biz evimize yakın bir parkurda bir nevi spor olsun diye ya da 'yarı-spor' olsun diye, yâni bilinçli bir biçimde yürüyoruz; ancak, bu amaçla yürümeyen (Bkz.Amaçsızca Yürümek) bir sürü insanla da karşılaşıyoruz yol boyunca..
Bebeğini bebek arabasıyla gezdiren ebeveynlerle, yürüyemeyecek kadar yaşlı bireyleri tekerlekli sandalyeyle hava almaya çıkaranlarla, aşkının büyüklüğünden olsa gerek- zavallı yavuklusunu kafakola almış bir vaziyette adeta sürükleyerek yürüyen yiğitlerle ve hatta, ağzındaki sigarayı tüttüre tüttüre 'sağlıklı yaşam yürüyüşü' yapanlarla karşılaşmak her zaman mümkün..
Caddebostan Sahilinde Bavulla Yürümek
Gel gelelim dün ben yine Caddebostan Sahili'nde yürürken oldukça farklı biriyle karşılaştım..
Hafiften yağmur çiseleyen hava kararmaya başlamıştı..
Tek tük yürüyüş yapanlar arasında, elinde kocaman bir bavulla yürüyen o şahsı gördüğümde, düşünmeden, bu acayip manzarayı analiz etmeden duramazdım elbet..
Orası bir sokak, cadde falan olsa gayet normal karşılayacağım, hatta gözüme bile çarpmayacak bu durum, sadece yürüyüş yapılan bu parkurda sadece dikkat çekmiyor, insanı, üzerinde spekülasyon yapmaya teşvik ediyordu..
Doğrusu, spekülasyon da benim işimdi..
Alaca karanlıkta, Caddebostan Sahil'de elinde koca bir bavulla yürüyen bu kişi spor amaçlı bir çaba içinde olabilir miydi?.
Eğer biraz zorlarsak.. aslında epeyi bi zorlarsak neden olmasın..
Şöyle ki, daha önceleri burada yaptığı 'bavulsuz' yürüyüşler elemanımızı kesmez olunca, bu sefer elinde böylesi bir ağırlık taşıyarak yürüyüşünü daha zorlu hale getirmeyi amaçlamış olabilir.. mi?.
Yok hayır.. ne kadar zorlasak da bu seçeneğin yaşanma ihtimali sıfır mertebesinde gibi..
Sanırım yanıldım ki bu durum, kapsamlı bir analize izin vermiyor ve geriye sadece bir seçenek kalıyor..
O da, hiç iç açıcı olmayan bir gerçek.. ("Hiç iç açıcı"yı sesli ve düzgün okuyana benden bir bravo)
Bu meşum adamla yine burada ama daha bi karanlıkta ve ortalıkta kimselerin olmadığı bir anda karşılaştığımı hayâl ettiğimde ürperdim doğrusu..
'Tehlikeli ama hayali' bu ihtimâl, beni hiç de hoş olmayan bir ruh hâline sokmuştu..
Biraz da zorlanarak denize doğru taşıdığı, dikkatlice katlanmış zavallı birinin içine rahatlıkla sığabileceği bu bavuldan, belli ki bir an önce ve kimseye çaktırmadan kurtulmanın telaşı içindeki bu herifi görmezlikten gelmenin ve de yürümede hız rekoru kırarcasına bir tempoya ulaşarak bölgeden uzaklaşmanın bana hiç de yakışmayacağını düşündüm..
Bütün bunları bir yandan düşünürken, bir yandan da aynen gerçekleştirdiğimi idrak ettiğimde -tehlike dahil- her şey artık çok geride kalmıştı..
'tırı vırı' Edebiyat Köşesi
Son derece ünsüz yazar Memet Kopilot'un bir öyküsünü bu köşeye taşıyarak galiba pek iyi yapmadık dostlar..
Gaza gelen yazar dostumuz bu 'tırı vırı'nın konusunu öğrenir öğrenmez hemen bir korku hikâyesi döşenmiş ki ne desek boş..
Üstelik o gazla bir de uzun uzun yazmış mı sana.. (Kifayetsiz!)
Ünsüz olduğu kadar son derece de alıngan olan Memet'i doğrusu kıramadık..
Yazdığı bu acayip ve Emre'si bol öyküyü okumazsanız, hiç bir şey kaybetmezsiniz; okursanız eğer, müessesemizin mesuliyet kabul etmediğini bilmenizi isteriz..
(Yine de ilk işimiz, bizi ve sizleri bu arkadaştan -onu fazla da üzmeden- kurtarmak olacaktır.)
Karanlıkta
Emre, gazetecilik mesleğine yeni başlamıştı. Ama çok hırslıydı. En büyük hayali, önemli bir haber yapmak ve ünlü olmaktı.
Bir gün, gazete müdürü onu çağırdı. "Emre, sana bir görev vereceğim. Ama çok tehlikeli. Kabul eder misin?"
Emre, heyecanla "Evet" dedi.
Müdür, ona bir dosya uzattı. "Bu, son zamanlarda İstanbul'da ortaya çıkan bir seri katil. Kurbanlarını karanlıkta yakalıyor, işkence ediyor ve öldürüyor. Polis, onun kimliğini ve motivasyonunu bulamadı. Sen, bu katili araştıracaksın. Onun izini süreceksin. Belki de onu yakalayabileceksin. Ama dikkatli ol. Bu katil, çok zeki ve tehlikeli. Seni de hedef alabilir."
Emre, dosyayı aldı. İçinde, katilin kurbanlarının fotoğrafları, isimleri, yaşları, ölüm şekilleri ve bulundukları yerler vardı.
Emre, fotoğraflara baktı. Hepsi de kanlar içindeydi. Bazılarının gözleri oyulmuş, bazılarının boğazları kesilmiş, bazılarının da organları parçalanmıştı.
Emre, tüylerinin ürperdiğini hissetti. Ama korkmadı. Bu, onun için büyük bir fırsattı. Bu haber, onu ünlü yapacaktı. Müdüre teşekkür etti ve ofisten çıktı.
Emre, dosyayı incelemeye başladı. Katilin kurbanlarının ortak bir noktası vardı. Hepsi de gece yarısı, karanlık bir sokakta, yalnız başlarına yürürken saldırıya uğramışlardı.
Emre, katilin bir sonraki kurbanını tahmin etmeye çalıştı. Belki de bir gece kulübünden çıkan, sarhoş bir genç kız olabilirdi. Ya da bir taksi şoförü, ya da bir evsiz.
Emre, katilin bir sonraki hamlesini önceden bilmek istiyordu. Böylece, onu yakalayabilecekti.
Emre, bir plan yaptı. Her gece, İstanbul'un karanlık sokaklarında dolaşacak, katilin izini bulmaya çalışacaktı. Belki de onu görebilecek, ya da onunla karşılaşabilecekti.
Emre, cesurdu. Ama aynı zamanda aptaldı. Çünkü katil, onun planını biliyordu. Ve onu bekliyordu.
Emre, bir hafta boyunca her gece sokaklarda gezdi. Ama hiçbir iz bulamadı. Katil, sessizdi. Belki de başka bir şehre gitmişti. Ya da yakalanmaktan korkmuştu.
Emre, umudunu yitirmeye başladı. Bu haber, onun için bir hayal kırıklığı olacaktı. Ama vazgeçmedi. Bir gece daha denemeye karar verdi. Belki de bu gece, şansı yaver gidecekti.
Emre, saat 23:00'de evinden çıktı. Arabasına bindi ve İstanbul'un karanlık sokaklarına doğru yola çıktı.
Rastgele bir rota seçti. Belki de katil, onun beklediği yerde değildi. Belki de başka bir yerdeydi.
Emre, arabadan inip yürümeye başladı. Elinde, katilin kurbanlarının fotoğraflarını içeren dosyası vardı. Belki de onlara benzeyen birini görebilirdi. Belki de o, katilin bir sonraki kurbanı olacaktı.
Emre, yaklaşık bir saat yürüdü. Ama hiçbir şey bulamadı. Sokaklar, ıssızdı. Sadece arada bir, bir araba geçiyordu. Ya da bir köpek havlıyordu.
Emre, sıkılmaya başladı. Bu gece de boşa geçecekti.
Emre, geri dönmeye karar verdi. Arabasına doğru yöneldi. Ama tam o sırada, bir ses duydu. Bir çığlık. Kadın çığlığı.
Emre, sesin geldiği yöne doğru koştu. Belki de katil, oradaydı. Belki de onu yakalayabilecekti.
Emre, sesin geldiği sokağa girdi. Sokağın sonunda, bir apartmanın girişinde, bir kadın yatıyordu. Kanlar içindeydi. Boğazı kesilmişti.
Emre, şok oldu. Bu, katilin bir sonraki kurbanıydı. Ama katil, neredeydi?
Emre, etrafına baktı. Ama kimseyi göremedi. Sadece karanlık vardı.
Emre, kadının yanına gitti. Belki de nefes alıyordu. Belki de onu kurtarabilirdi.
Emre, kadının nabzını kontrol etti. Ama kadın, ölmüştü.
Emre, üzüldü. Bu kadın, onun haberini yapamadan ölmüştü.
Emre, kadının cebinden kimliğini çıkardı. Adı, Ayşe'ydi. 24 yaşındaydı. Öğrenciydi.
Emre, kadının fotoğrafına baktı. Güzel bir kadındı. Ama artık ölmüştü.
Emre, katilin kurbanlarının fotoğraflarını içeren dosyasını açtı. Ayşe, onlara benzemiyordu. Ama katil, onu da öldürmüştü.
Emre, katilin mantığını anlamaya çalıştı. Ama anlayamadı. Katil, rastgele mi öldürüyordu? Yoksa bir planı mı vardı?
Emre, bunu öğrenmek istiyordu. Ama bunun için, katili bulması gerekiyordu.
Emre, polisi aramaya karar verdi. Belki de katil, hala yakındaydı. Belki de polis, onu yakalayabilirdi.
Emre, telefonunu çıkardı. Ama telefon, çalışmıyordu. Pili bitmişti.
Emre, şaşırdı. Telefonunu şarj ettiğini hatırlıyordu. Ama belki de unutmuştu.
Emre, başka bir çözüm aradı. Belki de apartmanda birisi vardı. Belki de ondan yardım isteyebilirdi.
Emre, apartmanın kapısını açmaya çalıştı. Ama kapı, kilitliydi.
Emre, zile bastı. Ama kimse cevap vermedi.
Emre, bağırmaya başladı. "Yardım edin! Lütfen yardım edin! Burada bir cinayet işlendi! Polisi arayın!"
Emre'yi kimse duymadı. Ya da duymazlıktan geldi.
Emre, yalnızdı. Ve korkuyordu.
Emre, başka bir çıkış aradı. Belki de sokağın diğer ucunda bir telefon kulübesi vardı. Belki de oradan polisi arayabilirdi.
Emre, sokağın diğer ucuna doğru koştu. Ama tam o sırada, bir ses duydu. Bir gülme. Bir Erkek gülmesi.
Emre, sesin geldiği yöne doğru baktı. Ama kimseyi göremedi. Sadece karanlık vardı.
Emre, korktu. Bu ses, katilin sesiydi. Katil, buradaydı. Ve onu izliyordu.
Emre, kaçmaya karar verdi. Belki de katil, onu yakalamadan önce, başka bir sokağa çıkabilirdi. Belki de orada, birisi ona yardım edebilirdi.
Emre, koşmaya başladı. Ama tam o sırada, bir şey onu yere serdi. Bir ip. Bir ip, onun boynuna dolanmıştı.
Emre, nefes alamadı. Boğuluyordu.
Emre, ipi çözmeye çalıştı. Ama ip, çok sıkıydı.
Emre, çaresizce çırpındı. Ama nafile.
Emre, ölüyordu.
Emre, son bir çaba ile, ipin ucunu tuttu. Belki de ipi çekebilirdi. Belki de ipin sahibini görebilirdi.
Emre, ipi çekti. Ama ip, kopmadı. Sadece gerildi.
Emre, ipin gerildiği yere baktı. Ama gördüğü şey, onu dehşete düşürdü. İp, bir lamba direğine bağlıydı. Ve lamba direğinin üzerinde, bir adam duruyordu. Adam, katildi. Katil, ona gülümsüyordu. Katil, onu öldürmek için, bir tuzak kurmuştu.
Emre, anladı. Bu, katilin planıydı. Katil, onu buraya çekmek için, kadını öldürmüştü. Katil, onu burada bekliyordu. Katil, onu burada öldürecekti.
Emre, son bir umutla, katile baktı. Belki de katil, onu bırakabilirdi. Belki de katil, ona acıyabilirdi.
Emre, katile yalvardı. "Lütfen, beni öldürme. Lütfen, beni bırak. Lütfen, bana acı."
Emre, katilden merhamet bekledi. Ama katil, merhametli değildi. Katil, sadece gaddardı. Katil, Emre'ye cevap verdi. "Seni öldürmeyeceğim. Seni bırakmayacağım. Sana acımayacağım. Seni, karanlıkta bırakacağım." Katil, bunları söyledikten sonra, ipi bıraktı. Ve lamba direğinden atladı. Ve karanlığa karıştı.
Emre, ipin boynundan çıktığını hissetti. Ama nefes alamadı. Boğazı, kanıyordu.
Emre, ölüyordu.
Emre, etrafına baktı. Ama kimseyi göremedi. Sadece karanlık vardı.
Emre, yalnızdı. Ve korkuyordu.
Emre, son bir çığlık attı. Ama kimse duymadı. Ya da duymazlıktan geldi. Emre, öldü. Ve karanlıkta kaldı.
Memet Kopilot
Kızıltoprak / 2024