"Sümüklüböcek suya düşecek
Adam olacak beni dövecek"
Evvel zaman içinde sokak aralarında oynayan masum yavruların, sürekli burnu akan nezleli arkadaşlarını -genelde, oyunun stratejik bi anında kızdırıp konsantrasyonunu bozma amaçlı- rencide edici şarkının sözleridir bu iki dize..
Benzeri her şarkı ya da -daha doğrusu- tekerlemede olduğu gibi, güftenin anlamlı olması pek gerekmez, yeter ki maksata uygun olsun; yâni muhatabını kızdırsın..
Örneğin şu meşhur,
"Yağmur yağıyor
Seller akıyor
Arap kızı
Camdan bakıyor"
şiirinde olduğu gibi..
Burada da beklenen amaç; yağmur yağarken sokakta oynayan 'yaramaz' çocukların, -anneleri izin vermediğinden- evlerinin penceresinden onları seyretmek zorunda kalan 'uslu' çocukları kızdırmalarıdır..
Bu arada, buradaki 'Arap Kızı'nın Arap ırkından birini değil de, 'Zenci' dostlarımızı temsil ettiğini unutmamalıyız; ki zaten, amaca ulaşmayı sağlayan asıl etken de budur..
'Arap = Zenci' denklemindeki abuk mevzuya ise izninizle hiç girmeyeyim..
Sümüklüböceğe dönersek eğer; en az iki kişiyle ve -etkisi açısından- elleri çırparak söylenmesi gereken bu şarkının elbette bir bestesi de vardır..
Keşke nota yazmayı bilseydim de, oldukça ritmik olan bu güzel şarkıyı şuraya iliştiriverseydim..
Bu arada -umutsuzca da olsa- hâlâ varlığını sürdürdüğüne inanmak istediğim bu güzel çocukluk geleneğimizin akıbeti çoğunlukla bir kavga, bir dövüş ile biterdi..
Bu tarihi makalemin sonuna yaklaşırken o sümüklü çocuklardan da bir nebze bahsetmek isterim efenim..
O çocuklar ki uzun bir süre burunlarını temizlemezler, yerçekimi etkisiyle kendiliğinden ağızlarına kadar inen bu 'lüzuci' sümük hortumlarını, tam üst dudağa değdiği an gayet ustalıkla tekrar burun içine geri çekerlerdi..
Nitekim, bu ustaca gösteriyi izlemenin seyrine gerçekten doyum olmazdı..
Öte yandan, zamanla artan sümük hacmına hakim olamayan bazı çocukların ne yaptıkları sorusuna cevabı, giydikleri ceket, kazak vesairenin kollarındaki parıldayan lekeler verirdi.. ki tam burada -izninizle- "hey gidi hey!" deyu ünlemek istiyorum..
Bu Saçmalama'nın Minik Öyküsü ::
Yağmurun yağdığını, sellerin aktığını camdan bakarken gören Arap kızı içinden söylenir: "Biraz sonra kabuklu kabuksuz bütün sümüklü böcekler de sokağa çıkarlar birer birer.. Keşke ben de onlar gibi olabilseydim, diğer çocuklar gibi özgürce dışarı çıkıp, yağmur sularının oluşturduğu gölcüklerde kağıttan gemilerimi yüzdürebilseydim."
Anne sümüklüböcek, dışarda neşeyle oynayan bir çocuğun pabucunun altında ezilen minik yavrusunun başında gözyaşı dökerken pişmanlıkla söylenir: "O kadar da uyarmıştım yavrumu dikkat etsin diye, dışarı çıkmadan önce, ama ne gelir elden; yağmur yağmaya görsün hemen dökülüyoruz yollara pervasızca, üstelik kaçamıyoruz da hızlıca.. Lânet olsun gözümüzü karartan şu içgüdümüze, lânet olsun şu ölümcül yavaşlığımıza!"