21.1.23

Babylon / Babil

 


Damien Chazelle'in yönettiği Babylon / Babil, 1920'lerin Los Angeles'ında Brad Pitt, Margot Robbie, Diego Calva, Jovan Adepo, Li Jun Li ve Jean Smart'tan oluşan oyuncu kadrosuyla orijinal bir destansı yapımdır. 




Bu büyük hırs ve aşırılık hikayesi, Hollywood'un ilk yıllarında,  dizginlenemeyen bir çöküş ve ahlaksızlık çağında, birden fazla karakterin yükselişini ve düşüşünü izliyor. 

Hayal edebileceğinden daha vahşi!

Damien Chazelle ve Babil filmi oyuncu kadrosu, bizi eskimeyen Hollywood destanlarının perde arkasına götürüyor!


Filmin Kamera Arkası Videosu



YAPIM HAKKINDA


Yazar ve yönetmen Damien Chazelle için Babil, ilk taslağını yazmasından ve uzun süredir tasarladığı efsaneyi hayata geçirmesinden çok uzun süre birçok karakteri çölün kıyısına çeken, önce zihninde kurmaya başladığı, 15 yıllık araştırmanın sonucu.

Chazzelle şunları söylüyor; “Bir sanat biçiminin, bir sektörün daha yeni ayakları üstünde durmaya başladıkları ilk günlerine mikroskop altında bakmak istedim. Daha derin bir düzeyde ise değişen bir topluma bakma fikrini sevdim. Hollywood, 1920’lerde hızlı ve bazen de sarsıntılı görünen bir dizi değişimden geçmiş. Bazıları kurtulmuş ama birçoğu başaramamış. Günümüzde buna bozulma diyoruz. Bu insanların yaşadıklarına bakınca size o dönemde Los Angeles’ta birçok kişiye cazip gelen türden bir hırsın eşlik ettiği insan bedeli hakkında bir fikir veriyor. O dönüşüm hikayesinin daha önce gördüğümden daha karanlık bir hikayesi var. Sesin gelmesiyle yeni ahlak kurallarının eklenmesinin çok ötesine geçmiş. Nihayet 30’ların Yapım Kuralları zirveye ulaşmış ve serbest bir biçim yeniden düzenlenmiş ve kuralsız camia bugün bildiğimiz küresel kurumsal sektöre dönüşmüş. 

Bunların hepsi, Los Angeles’ın çoğunlukla kırsal çöl kasabasından 20’lerin başında dünyanın en büyük megapollerinden birine dönüşmesine rastlıyor. Küllerden birçok yeni bina ve stüdyo doğmuş ama insan enkazı da hatırı sayılır orandaymış.”

Sonunda Babil olacak fikir 2009’da hala kafasında oluşurken Chazelle ilk filmi Guy and Madeline on a Park Bench’i yapmış. Focus Features’da Mattthew Plouffe adındaki genç bir yöneticinin ilgisini çok çekmiş. O kadar ki Chazelle’i arayıp görüşmek istemiş. Chazelle’in toplantıda Plouffe’a sunduğu üç fikirden biri sessiz sinemada döneminin doğuşunda geçen, çok karakterli trajikomik bir destansı eser olmuş.

Babil’in yapımcısı Plouffe şunları söylüyor; “O zamanda böyle bir film yapma amacı, sadece boyutu ve maliyetiyle bir kariyer kadar uzakta gibi hissettirmişti. Ama gençtik ve büyük hayaller kurduk. Sonraki yıllarda da dostluğumuz ve kariyerlerimiz gelişirken de ondan bahsetmeyi hiç bırakmadık.” 

2018 sonbaharından 2019 ilkbaharına kadar Chazelle ve Plouffe boş sinema salonlarında kendilerine ilham vereceğini düşündükleri filmlerin 35. Mm kopyalarını özel gösterimlerle izlemişler. Yönetmenlerin sürekli sınırları aşmaya, deneyimi büyütmeye zorladığı, Pauline Kael’in “film çılgınlıkları” dediği türden filmler. Aralarında D. W. Griffith’in Intolerance, William Wellman’ın Wings, Jean Renoir’ın Oyunun Kuralı, Robert Altman’ın Nashville, Luchino Visconti’ın The Leopard, Michael Cimino’nun Avcı, Federico Fellini’nin Tatlı hayat, Orson Welles’ın Yurttaş Kane, Francis Ford Coppola’nın Baba II ve Apocalypse Now, Paul Thomas Anderson’ın Ateşli Geceler ve Martin Scorsese’nin Sıkı Dostlar filmleri yer alıyor. 

Yapıma yakın bu gösterimlere yapımcı Olivia Hamilton, yapım tasarımcı Florencia Martin, görüntü yönetmeni Linus Sandgren ve kostüm tasarımcı Mary Zophres da dahil olacak ve liste büyüyerek  Martin Scorsese’nin Arka Sokaklar, Roman Polanski’nin Chinatown, Wong Kar Wai’nin Aşk Zamanı, Orson Welles’in Bitmeyen Balayı, Terrence Malick’in Days of Heaven, Stanley Kubrick’in Barry Lyndon, Paul Thomas Anderson’in Kan Dökülecek, G. W. Pabst’ın Pandora’s Box, Bob Fosse’nin Cabaret ve Bernardo Bertolucci’nin Konformist filmleri gibi filmler de dahil olacaktı.

Plouffe şunları söylüyor; “Bizim için bu filmleri birlikte büyük ekranda izleme deneyimi çok önemliydi. Kendimize öylesine tutkulu çalışmaları, asıl amacında olduğu gibi beyaz perdede görmenin nasıl hissettirdiğini hatırlatmak önemliydi. Zamanın düzeninin ötesinde olan ve zamansızlaşan tutkuları. Amacımız Hollywood’un ilk dönemi hakkında büyük bir Amerikan destanı yapmaktı.”

Chazelle, sessiz film dönemi tarihinin derinliklerine indikçe 20’lerde yaşayanların geçmişte resmedilenden çok farklı bir şekilde yaşadıkları izlenimine sahip olmuş. 

Şöyle anlatıyor; “O döneme birkaç kadeh martini içmenin çok “aşırı” bir olay olduğu düşüncesiyle baktık. Gerçekte bu insanlar sınırsız bir dünyada yaşıyorlar, sektör ve şehir sıfırdan inşa ediliyor ve bir tür çılgınlık gerektiriyordu.”

Yapımcı Olivie Hamilton şunları söylüyor; “Araştırmaların çoğu beni şoke etti. O dönemin insanları hakkındaki birçok varsayımımı yok etti. Özellikle Hollywood, insanların bildiklerinden daha çılgın, daha gürültücü, daha farklı, daha özgürmüş.”

Ortak yapımcı Padraic Murphy, Chazelle’e araştırmasında yardım etmiş. Zor bulunan röportajları bulmuş, bilinmeyen sözlü tarihi, film kliplerini ve fotoğrafları bulmuş. Getty Muzesi de Chazelle'e fotoğraf arşivini açmış. USC’de William Deverell gibi tarihçiler ve Sherwin Dunner gibi müzik koleksiyonerleri Chazelle ve Murphy’ye araştırmalarını güçlendirecek ana dokümanları ve kayıtları sağlamış. Dönemin Los Angeles’ına ait daha bütüncül bir portre ortaya çıkmış. Bir çöl toplumundan birinci sınıf bir şehre dönüşüm, bazı açılardan bir mikrokozma Amerikan deneyi olmuş.

Chazelle şunları söylüyor; “O açıdan tam bir Amerikan hikayesi. Yabancılardan, satıcılardan, haydutlardan, serserilerden, hayalperestlerden, patent görevlerinden kaçanlardan, şehirlerinden kaçanlardan oluşan bir grup bir çadır kurup sektörü sıfırdan inşa ediyor ve o sektör küresel bir deve dönüşüyor. Ve ondan ortaya çıkan zafer ve trajedi.”

Chazelle araştırmasının ilk turunu bitirdiğinde Plouffe’nin espriyle “Bitirme Projesi” dediği 100 sayfalık Word belgesi olmuş. Film için tüm tohumlar, karakterler için kaynaklar, sahneler için ilhamlar, hikayenin anlatılacağı daha geniş bir tarih oradaymış. Chazelle, Aralık 2018’de ve Ocak 2019’da bu belgeden Babil’in senaryosunun ilk taslağını yazmış. Ardından sonraki birkaç ay boyunca bunu revize ederek geçirmiş ve Mayıs 2019’da tamamlamış.

Plouffe ile Hamilton’a Mayıs’ta yapımcı olarak katılan Marc Platt şunları söylüyor; “Senaryoyu okuduğumda Damien Chazelle dışında kimsenin beni çıkaramayacağı bir yolculuğa çıkmıştım. 20’lerde ve 30’larda Los Angeles’ta, Hollywood’un sessiz sinema dönemine, konuşmalı film dönemine gittim ve o dünyaya daha önce hiç deneyimlemediğim açıyla baktım. O döneme uygun görünüyordu ama bugüne de uygundu.”

Plouffe ekliyor, “Covid’in geldiğini bilmiyorduk ve filmde kimlerin olacağını bilmiyorduk. Sadece Hollywood’un en çılgın, yapılması en imkansız senaryosuna sahip olduğumuzu ve ekip olarak onu yapmak için gereken her şeyi yapacağımızı biliyorduk.” Çekimler 12 Temmuz ile 20 Ekim 2021 arasında yapılmış. Film daha önce çalıştıklarına oranla en büyük ölçekli film olmasına rağmen ekip ve çalışanlar Chazelle’le emin ellerde olduklarını biliyordu.

“Film her zaman Damien’ın kafasındadır. Gerçekten tüm kareleri. Hikayesini kamerayla, tasarımla bir araya getirme konusunda ve o parçaları her karede bir hikaye anlatacak şekilde birleştirme konusunda eşsiz ve özel bir yeteneğe sahip. Kameradan oyunculuk, müzik ve görsel anlayışı çok az yapımcının yapabileceği biçimde entegre edildi. O gerçekten yaratıcı bir yönetmen ve bunu Babil’in her karesinde hissediyorsunuz.



BABİL’E HOŞ GELDİNİZ


Babil sizi Hollywood’un tepelerinden yoksulluğun derinliklerine taşıyan bir yolculuğa çıkarıyor ve o yolculuğun görünümünü ve duygusunu veren de Yapım Tasarımcı Florencia Martin. 

Martin şunları söylüyor; “Babil’in senaryosunu ilk okuyuşumdan sonra yapmak zorunda olduğum bir film olduğunu biliyordum. Çok keyifliydi. Damien’ın sadece kağıt üzerinde yarattığı dünyaya inanamamıştım.”

Martin şöyle anlatıyor; “İlk konuşmalarda Los Angeles şehrinin ve kültürünün doğumunda gerçekte neler olduğuna bakmamızı sağladı. Zor işmiş. ABD’den ve tüm dünyadan farklı şehirlerden göç eden çok sayıda insan var. Hollywood ve sinema dahil birçok şeyin doğuşu var. Eski yöntemlerle çarpışan yeni teknoloji var, özgürlük ve fırsatlar var. Ama ayrıca aşırılık ve pervasızlık da var. Bir de belli bir düzey uyuşturucu kullanımı var. Özellikle de kokain. Bence bu hepimizi çok şaşırttı. Bunların hepsi bizi mekanlar, uyuşturucular, seks ve insanların birbirine nasıl davrandığı konusunda daha derin bir gerçekliğe götürdü. Böylece tam bir paket ve tam bir vizyon oldu.”

Los Angeles’ın büyüyen bir şehirden önceki halini yeniden yaratmak için Denetleyici Lokasyon Müdürü Chris Baugh, sık sık San Fernando Valley’ye ve Los Angeles’ın civar mahallelerine ve Güney Kaliforniya Çölü’ne gitmiş.

Baugh şunları söylüyor; “Damien, dış mekan çekimlerinde 360 derece görüşe sahip olabilmeyi istiyordu. Ama Los Angeles artık o kadar çok binayla doldu ki bunu Beverly Hills’de veya Bel Air’de yakalamak imkansız. O yüzden çoğunlukla bir görev avı oyunu gibiydi.” 

Chazelle şunları söylüyor; “Los Angeles’ın yüz yıl öncesini yeniden yaratmak, günümüz Los Angeles’ının dışına hala geniş, bozulmamış toprakların ve portakal bahçelerinin olduğu ve hala küçük bir sığır kasabası gibi görünen yerlere gitmekti. Los Angeles’ın o dönemde ne kadar kırsal olduğunu fark etmek her zaman şok olur. Tozlu, küçük bir kasabadan büyük bir megapole, dünya üzerindeki tüm şehirlerden daha hızlı bir şekilde dönüşmüş. Büyüme, filmimizin başında tam hızına ulaşıyor o yüzden hala Los Angeles’ın şehir olmadan önceki toprağını hissedebileceğiniz mekanlar bulmak istedik.”

Sinema tarihi ve teorisi konusunda bilgisi olan Baugh, Hollywood’un ilk kurucularının geliştirdiği mekanlar bulduğu için heyecanlanmış.

Şunları söylüyor; “Çekim yaptığımız sinema salonları Charlie Chaplin tarafından kurulmuştu. Busby Berkeley’nin Fatty Arbuckle’ın evinin yanında bulunan eski evinde bazı önemli sahneler çektik. Yani bu insanların gerçek evlerinde çekim yapıyorduk. Daha önce hiç çekim yapılmamış bazı yerler bulduk ki bu çok nadirdir.”

Yapımcı Matt Platt şunları söylüyor; “Los Angeles’ın ilginç yanı hem şehirde hem de dış kesimlerinde hala o dönemden kalmış, bugün bile bulabileceğiniz binalar, yapılar ve mimari yer almasıdır. O yüzden doğru mimariye sahip o sokak köşesini bulabilirseniz gerçekten 1920’lere gittiğini hissedebilirsiniz.”



YILDIZLARDA YAZILI


Zihninde canlandırdığı dünyayı inşa eden yapım ekibi büyüdükçe Chazelle’in on yıldan uzun süredir yarattığı karakterleri canlandıracak yüzleri ve sesleri bulması gerekiyormuş. Önce gösteri dünyasına girmek isteyen, tanınmamış bir oyuncu olan Nellie LaRoy için bir oyuncu seçimi yapılmış. Margot Robbie, senaryoyu ilk okuduğunda o güne kadar aldığı en çok etkilendiği senaryo olduğunu söylüyor.

“Ekibim etkilenmem karşısında biraz endişelenmişti. Bense “Bunu yapmamalıyım. Bu rol benim.’ dedim.”

Chazelle şunları söylüyor; “Nellie gibi bir rol için gerçekten hiç korkusu olmayan bir oyuncuya ihtiyacınız vardır. Ekranı kenarlarından yakalar gibi sallayabilen ve istediğini yapabilen biri. Bana göre bu Nellie. Bana göre bu Margot. Birçok yönden çok farklı insanlar. Ama ikisinde de ortak bir enerji, coşku ve açlık var.”

Robbie de yapıma katılır katılmaz Chazelle ve yapım ekibi gibi araştırmaya koyulmuş. Nellie’nin karakteri, sayısız sessiz film yıldızından ilham almış ama Robbie’nin Nellie’yi gerçekten anlamasına Clara Bow’un gerçek hayat hikayesi yardımcı olmuş.,

Robbie, yoksul bir çocukluğu olan Bow’un yaşadığı travmaya ve taciz hakkında şunları söylüyor; “Clara Bow muhtemelen bugüne kadar duyduğum en kötü çocukluğu yaşamış. Clara’nın ebeveynleri ona bir kimlik çıkarmamış çünkü zaten iki çocuklarını kaybetmişler ve çocukluğu atlatamayacağından eminlermiş. Bunu okuduğumda Nellie karakteri anlamlı gelmeye başladı. Bu dünyada olduğu her günün ödünç alınmış bir zaman olduğunu hissettiğini, o yüzden de her gün her şeyi riske attığını düşündüm.”

Chazelle, Nellie LaRoy’la aynı zamanda Sinema sektörüne girmeye çalışan genç bir hayalperest olan Manny Torres karakteri için Hollywood izleyicilerine yeni birini sunmak istediğini biliyormuş ve birçok film yapımcısının ve kast yönetmeninin başladığı yerden başlamış; vesikalık fotoğraftan.

Chazelle şunları söylüyor; “Filmlerde olan klişe bir şeydir ve gerçek hayatta olmadığını sanırsınız ama tam olarak böyle oldu. Vesikalık fotoğraflara bakıyordum ve Diego’da bir şairin yüzü vardı. Gözlerinde şairane bir şey vardı. İçinde bir tür hayalperest vardı.”

Chazelle’in arka bahçesi, Chazelle ve yapımın dışında filmdeki yönetmen Ruth Adler’ı da canlandıran karısı Olivia Hamilton, Calva’nın karakterini oluşturması için Manny’nin her sahnesinin üzerinden geçtikleri uzun bir prova döneminde geçici bir film stüdyosu olmuş. 

Chazelle şunları söylüyor; “Olivia, senaryodaki her rolü canlandırdı, ben de iPhone’umla çekerek Diego’nun her sahne için hazır olmasını sağladım. Bitirdiğimizde prova çekimlerini Justin’in müzik demolarıyla birleştirip filmin iPhone-arka bahçe versiyonunu yaptım.”

“Manny’yi bulma süreci 18 ay sürdü ve o seçme kasetlerini tarayıp sonunda Diego’yu seçebilmek ve ardından onunla ve Damien’la birlikte çalışarak onu ilk Amerikan filmine hazırlamak muhtemelen yapımcı olarak en heyecanlı ve tatminkar işimdi.”

İşinin zirvesinde bir sessiz film yıldızı olan Jack Conrad rolü için Brad Pitt’i seçmek çok doğal olmuş. 

Chazelle şunları söylüyor; “Brad, günümüzde eski tarz film yıldızı duygusunu aldığınız az sayıdaki kişilerden biridir. O dönemde bir yıldızın o tarz destansı bir auraya sahip olması çok doğal görülebilir. Brad böyledir özellikle de kariyerinin bu noktasında. Emeği görmezsin. Tümüyle görünmez ve çabasızdır. Büyülü yanı da budur.”



NELLIE LaROY


Nellie LaRoy (Margot Robbie), çılgın doğasına uygun bir girişle filmde ilk olarak bir film stüdyosu imparatoru olan Don Wallach’ın malikanesinin dışındaki bir heykele arabasıyla kontrolsüzce çarparken görülüyor. Nellie, Hollywood’un tüm güçlü simsarlarının bir yıldızın doğduğu ana tanıklık etmesi için partiye girmeye kararlıdır.

Chazelle şunları söylüyor; “Nellie’nin çalışma prensibi karşısına çıkan her şeye çarpan bir doğal felaket olmasıydı. Bundan ortaya çıkan bir tür büyü var ve bu yüzden bir yıldız oluyor. Ama aynı zamanda kariyerinde bu kadar hızlı sorunlar yaşamasının bir nedeni de bu. Eski kuralların camdan dışarı atıldığı Vahşi Batı ruhuna sahip.”

Parti için davetiyesi olmayan Nellie vahşi cazibesi bile güvenliği aşmasına yardım edemez. Ta ki Manny onu görüp onu malikaneye sokmak için camiadaki kendi zayıf statüsünü tehlikeye atıncaya kadar.

Robbie şunları söylüyor; “Manny Meksikalı ve Hollywood’a girmek istiyor ve Nellie gibi birinden bile daha çok engeli aşması gerek. Bence Manny ve Nellie birbirini buluyor çünkü ikisi de yabancı ve Hollywood’un güzel yanı da bu. Bir yabancı olup orada kendinize bir yuva bulabilirsiniz.”

Nellie partiye girdiğinde fırsatını iyi kullanır, güzel insanların arasına karışır ama bir şekilde aynı anda göze çarpar ve bu da onu sektördeki ilk büyük çıkışına götürür.

Robbie şunları söylüyor; “Bu parti sahnesi Hollywood’da her küçük şeyin büyük bir şeye dönüşebileceğini gösteriyor. Ben de Los Angeles’a ilk gittiğimde öyle hissettim. Nasıl yapılacağına dair bir harita yok. Ama yapmanız gerekiyor. Bu yüzden de o anı yaratmak için elinizden geleni her şeyi yapıyorsunuz. Nellie o partiye girmesi gerektiğini içgüdüsel olarak biliyor. Çünkü o gece bir şey olacak ve çok önemli bir şey olacak.”

Nellie’nin sahneye gelişi ve dikkat çekmek için doymak bilmeyen hevesi sessiz sinema döneminde Los Angeles’a geldiğinde Lucille LaSueur olan adını değiştiren genç Joan Crawford örnek alınmış. Nellie’nin karakterinin büyük bölümünde ve birkaç kıyafetinde sessiz sinemanın en büyük seks sembollerinden Clara bow örnek alınmış. Chazelle ayrıca hızlı parlayıp çabuk sönen başka sessiz sinema yıldızlarını da örnek almış. Aralarında Jeanne Eagels, Alma Rubens, Lia LaPutti (uzun, çılgın saçlarıyla ve dönem için sıra dışı oluşuyla özellikle ilham olmuş), Thelma Todd ve Mary Nolan bulunuyor. 

Nellie’yi o ilk gecede fark edenler sadece Wallach partisindeki iş bitiriciler değilmiş. Manny de abayı yakmış. Film sektöründe çok fazla çılgınlığa tanık olsa da daha önce hiç Nellie gibisini görmemiş. Calva şunları söylüyor; “Güzelliğin ve seksiliğin ötesine geçiyor. Onda kendinden bir şeyler görüyor ve Manny ile Nellie’yi hayatlarının geri kalanında birbirlerine bağlayan bir bağ kuruluyor.”



MANNY TORRES


Çölün ortası, Hollywood’un ilk dönemlerinin parıltısını ve cazibesini anlatan bir hikaye için olasılık dışı bir yer olarak görülebilir ama Babil’in açılış sahnelerinde Manny Torres’le (Diego Calva) ilk olarak orada karşılaşıyoruz. Hollywood’da nüfuzlu bir simsar olan Don Wallach’ın (Jeff Garlin) şehir dışındaki malikanesinde vereceği partiye söz verdiği üzere bir fil nakletmeye çalışıyordur. 

Chazelle şunları söylüyor; “Manny bizim gözümüz ve kulağımız. Burada çok abartılı bir dünya var ve bunu yabancının bakış açısından deneyimlemenin nasıl olacağını göstermek istedim. Hikayenin başında bu dünyaya bakan ve kapıları çalarak sınırında olduğu bu şeyin bir parçası olmayı dileyen birinin. Bizim erişim noktamız ve sonunda hikaye boyunca rehberimiz oluyor.”

Chazelle’in anlattığı gibi filim çoğu karakteri gibi “Manny birkaç gerçek kişiden ilham aldı. İçlerinden biri Rene Cardona. 20’lerde Hollywood’a gelen bir Küba göçmeni. Basamakları çıkıp şehrin en genç stüdyo yöneticisi olmuş. Daha sonra Meksika Sineması’nın Altın Çağı’nın önemli bir parçası olmuş.” Ayrıca yönetmenlik ve yapım süpervizörlüğü yapmadan önce Chaplin için kameramanlık yapan Meksikalı göçmen Enrique Vallejo ile 20'lerin sonlarında Hollywood’da senkronize ses devriminin ilk aşamasında yer alan Rodriquez Kardeşler yer alıyor.

Calva senaryoyu Manny olarak seçilmeden yaklaşık bir yıl kadar önce almış. O yüzden çekimler başlamadan uzun zaman önce karakterle yaşamış gibi hissetmiş.

Şunları söylüyor; “Manny bir hayalperest. Filmlerde yer almanın bir yolunu bulmaya çalışan biri. Film setinde çalışmak istiyor. Filmlerle ilgili herhangi bir şey yapmak istiyor. Ne olduğu umurunda değil. Manny’yle tanışmamız da muhtemelen hayatının en önemli gecesi.”

Kast seçimi Covid’in zirvesinde olduğu için Calva, Margot Robbie’yle ilk etkileşim okumasını Zoom üzerinde yapmak zorunda kalmış.

Robbie şunları söylüyor; “Zoom üzerinden elektrik almak gerçekten zor. Ama varsa işte bu, diyorsun. Sonra bizzat, yüz yüze geldiğimiz ilk anda çok netti. O Manny, ben de Nellie’yim ve tabii ki birbirlerini bulacaklardı. Diego, olağanüstü bir oyuncu ve bu film çıktığında dünyayı ateşe verecek.” 



JACK CONRAD


Jack Conrad (Brad Pitt) ile ilk tanıştığımızda, Wallach’ın partisine müstakbel karısı Ina (Olivia Wilde) ile geliyor. Jack, sessiz sinema döneminin başrol oyuncuları olan John Gilbert, Douglas Fairbanks ve Rudolph Valentino’ya benziyor. Bir partiye giriş yaptığında odadaki yetişkin gibi hissediyor. Ama doğru durum oluşursa şenliklerde yer almaya hazır olduğu da çok açık.

Chazelle şunları söylüyor; “Jack süper film yıldızı tarzında biri. Onunla tanıştığımızda dünyada en çok hasılat yapan başrol oyuncusu. O anda yıldızlığın zirvesine ulaşmış olanlardan biri ve yıldızlığın göreceli olarak yeni olduğu bir dönemde uyandırdığı isterik sevgi ve hayranlığı bugün bile anlamamız gerçekten zor.”

Jack, yoğun hayran kitlesi içinde odadaki herkesi yeteri kadar tanıyor ve bir an için bile olsa özel hissetmelerini sağlıyor. Bara giderken bir saniye bile durmuyor. Herkes filmlerin en ünlü adamından bir bakış ya da bir söz duymak istiyor.

Chazelle şunları söylüyor; “Bu dönemde bir film yıldızını oynaması en güzel biçimde normalin ötesinde hissettirdi. Ama aynı zamanda birlikte çalışabileceğimiz bir şey verdi. Çünkü hikaye kendi tecrübelerini anlatabileceği ve böylece alttaki insanlığı, hassasiyeti ve güvensizliği görebileceğiniz bir tuvale dönüştü.”

Pitt, sesiz film yıldızını canlandırmak için kendi araştırmasını yapmış. “Gidip çalıştım. Çok sayıda Gilbert, Fairbanks ve Valentino izledim. O performanslarda gerçekten büyüleyici bir şey var. Sessiz filmlerde bel bağlayabileceğiniz diyalog yok. Sadece aralarda başlık kartonları oluyor. Yani performansların şimdi sahip olduğumuzdan farklı olarak bir tarzı var.”



ELINOR ST. JOHN


Dedikodu yazarı Elinor St. John rolü için seçilen Jean Smart senaryoyu okuduğunda 1920’lerdeki Hollywood hakkında farklı bir izlenim almış. Daha önce karşılaştıklarına göre daha ham, daha filtresiz bir anlatım görmüş.

Şunları söylüyor; “Boşuna Uğultulu 20’li Yıllar denmiyor. Korkunç bir savaştan ve pandemiden çıkıyorduk. O yüzden insanlar çok fazla isyan ediyor ve özgür davranıyorlardı. Bu döneme burada anlatıldığı gibi bakan çok fazla insan olduğunu sanmıyorum. Üzerinde bir altın patina ile düşünüyorlar. Çok güzel, hoş, kibar bir dönem olarak görüyorlardı Bu filmdeki anlatımın gerçeğe daha yakın olduğunu düşünüyorum.”

Kimse bir oyuncunun kariyerini Hollywood’da güçlü bir köşe yazarı olan Elinor St. John gibi yaratıp yok edemez. Elinor, Babil’in her yerinde, sektörün en büyük isimlerinin kamera önündeki ve arkasındaki hayatlarını anlatıyor.

Chazelle şunları söylüyor; “Sahip oldukları güçle yeni yıldızlar keşfeden veya süreleri dolduğunda eskilerini yok eden birçok yazar ve köşe yazarından örnek alındı.” Yazar Elinor Glyn’i, muhabir Adela Rogers St. Johns’u ve daha sonraki dönemden Louella Parsons’ı örnek veriyor. Ayrıca All About Eve’den Addison DeWitt karakterinden de ilham alındığını belirtiyor.

Smart şunları söylüyor; “Elinor’la ilk olarak Wallach’ın partisinde tanışıyoruz ve insanların ondan korktuğu belli. O yüzden ya ona katlanmaları gerekiyor ya da iyi davranmaya çalışmaları gerekiyor. Bütün partilere davet ediliyor o yüzden hep ortalıkta, köşesi için en güzel dedikoduları topluyor.” Nellie LaRoy sahneye gelince Elinor, onun yeteneğini ve yeni muhteşem film yıldızı olma potansiyelini fark ediyor 

Smart şöyle devam ediyor; “Bence Elinor, Hollywood’daki insanların arasında yaşıyor. İnsanların kariyerlerini inşa etmeyi, insanları manipüle etmeyi seviyor. O yüzden Nellie onun için daha da güzelleştirmek için elleriyle yoğuracağı kusursuz bir kil parçası gibi. Onu daha rafine yapacak. Nellie’nin sahip olduğu adlandırılamayan özelliğini dışarı çıkaracak.” 

Chazelle şöyle söylüyor; “Jean, günümüzde çalışan en komik oyunculardan biri. Ama komediyi de dramı da

 aynı doğallıkla oynayabiliyor. Elinor’u canlandırmak ve sahip olduğu gücü yansıtmak için ikisine de ihtiyacımız vardı.”



SIDNEY PALMER


Sidney Palmer (Jovan Adepo) adındaki trompet virtüözü, Babil’in ilk parti sahnelerinin hepsinde yer alıyor. Etrafındaki kargaşayı yaratıp kendisi dışında kalıyor. Ama sesiz sinema sese geçtiğinde, sektör sahnedeki müziğin gücünü keşfettiğinde Sidney de başrol oyuncusu oluyor.

Chazelle şunları söylüyor; “Müzik, ister sette ortam müziği olsun, ister sinema salonunda eşlik eden müziği yapan müzisyenler olsun her zaman sessiz sinemanın önemli bir parçası olmuştur. Ancak sesin gelişiyle birlikte Hollywood, bu icadı sadece bir yenilik olmaması için doğrulama çabasına girmiş. Böylece müzikaller doğal bir evrim olmuş ve belli bir tür cazın, örneğin o dönemde Güney Los Angeles’ta Central Caddesi’nde çalınan caz gibi, sinemaya girmesi için bir fırsat olmuştur. Sidney’in çaldığı müzik türü de bu.”

Genelde sadece yeni sahnesini arayan çalışan bir müzisyen için ani ün ve servetin genelde beyaz yöneticilerin yer aldığı bir sektörde Siyahi bir yıldız olmanın ne demek olduğunu anlamaya çalışan Sidney üzerinde şaşırtıcı bir etkisi olmuş.  

Adepo şunları söylüyor; “Senaryoyu aldıktan sonra çok fazla araştırma yaptık. Böylece bu dönemde siyahilerin deneyimleriyle bağ kurabilmek istedim. O dönemde biz ne yapıyorduk? Film yıldızı olma fırsatını nasıl bulduk?” 

Chazelle şunları söylüyor; “Ses geldiğinde siyahi sanatçılar için kısa bir fırsat dönemi doğmuş. 1929 ile 1931 arasında hem müzikal kısa filmlerde hem de uzun filmlerde Duke Ellington, Louis Armstrong, Ethel Waters ve Bessie Smith gibi oyuncular rol aldı.  Hepsi de hem oyunculuk yapıyor hem de müzik yapıyordu. Ayrıca Curtis Mosby, Les Hite, Sonny Clay ve filmlerde orkestralarıyla birlikte rol alan diğerleri gibi Los Angeles merkezli müzisyenler vardı. Sidney’in sinema sektöründe sınırda yaşayan, çalışan bir müzisyenle Hollywood yıldızı arasındaki boşluğu deneyimlemesini istedim. Başta tereddüt etse de sonunda onunla birlikte o yola çıkıyoruz.”

Adepo, karakterini bulmanın püf noktasının Hollywood onu bir film yıldızına dönüştürmüş olsa bile Sidney’in tek odak noktasının müzikte olduğunu anlamak olduğunu söylüyor. 

Adepo şunları söylüyor; “Sessiz sinema döneminde birçok oyuncu ve sanatçı sesin gelişine uyum sağlayamamış. Ama bu Sidney’in yolu çünkü tek yapması gereken çalmak. Sidney’in yıldız olmak için muhteşem bir oyuncu olmasının gerektiği bir dünya olmadığını düşünüyorum. Sadece müziğini yapacak ve kamera ve mikrofonlar yakalayacak. Yıldızlığının temelini bu oluşturacak.”



LADY FAY ZHU


Hollywood’un en büyük yıldızlarıyla ve kıvrak bedenleriyle dolu bir partide kimsenin sesini yükseltmeden sahne ışığını yakalaması zordur. Ama bunu yapacak biri varsa o da Leydi Fay Zhu’dur (Li Jun Li). “Doğu’nun Zümrüdü ve Şark’ın Süsü” olarak tanıtılan Zhu, sahneden silindir şapka ve smokinle Marlene Dietrich tarzında, Anna May Wong gibi çıkıyor. Herkesin dikkatini çektiğinde “My Girl’s Pussy” adlı bir şarkıyı seslendiriyor (döneme ait gerçek bir şarkı, besteci Justin Hurwitz’in yeni melodisi ve aranjmanıyla).

Li şunları söylüyor; “Senaryoyu okuduğumda ağzımın açık kaldığı birçok andan biri de buydu. Leydi Fay, yapmacık bir Çin aksanıyla söylüyor çünkü o dönemde çok popüler olan “Oryantalizm” fetişini besliyordu. Birçok farklı kişiliklerinden biri.”

Sinemanın ilk günlerindeki birçok kişi gibi Leydi Day Zhu’nun da Hollywood’un döner kapısında kalmak için farklı rollere bürünmek zorundaymış. Wallach Partisi’nde ortaya çıkardığı şantöz var. Ama onu bir sonraki görüşümüzde Çin Mahallesindeki bir kulübede başlık kartonlarını yazıyor. Ardından da ailesi çamaşırhanesindeki kaba bir müşteriyle ilgilenirken babasına yardım etmek üzere çağrılıyor.

Chazelle şunları söylüyor; “Leydi Fay, sinema sektörünün ilk günlerindeki birçok öncü gibi farklı rollere bürünen bir rönesans karakteri. Tek bir işle tanımlı değil. Sektörde başarılı olmak ve hayatta kalmak için her gün farklı rollere bürünüyor. Gündüz çamaşırhanenin üstünde yaşıyor ama gece Hollywood partilerinde abartılı bir şekilde yer alıyor.”



JAMES McKAY


 Nellie’nin ağzından James McKay (Tobey Maguire) ismini ilk duyduğumuz anda karakterin kötü bir yanı olduğunu anlıyoruz. Ama hiçbir şey bizi aynı zamanda psikopat olabilecek bir kumarhane sahibine hazırlamıyor. Babil’in idari yapımcısı olan Maguire’in bugüne dek oynadığı hiçbir karaktere benzemiyormuş. 

“MacKay’de yaptığım araştırmayla bilgi almaktı. Ama aynı zamanda araştırmanın sınırlarından çıktım ve oynadığım her sahnede tekrar tekrar yaratıldığını düşündüm.”

Manny, McKay ile bir toplantı ayarladığında bu sadece Manny için değil Nellie için de potansiyel bir ölüm kalım durumuymuş. Nellie’nin kendinde bulduğu özellik Clara Bows’un hayatındaki bir olaydan ilham almış ve McKay karakteri California ve Nevada arasındaki sınırdaki bir bölge olan ve 30’ların başında Los Angeles kumarı yasakladığında kumar merkezine dönüşen Cal-Neva dünyası araştırmasından alınmış. Manny, McKay’le buluşup etkileşime girdiğinde gerçek bir tehlike duygusu oluyor, McKay’in ahlaksız dünyasının derinliklerine girdikçe artan bir duygu. 

Maguire şunları söylüyor; “Bir iş adamı ve suçlu. Ama aynı zamanda yaratıcı ve girişimci olmak için de heyecan duyuyor. Hollywood’a gelen birçokları gibi sinema sektöründe bir imparator olma hayali taşıyor. Bu yüzden sektörden insanlarla tanıştığında ani başını döndüren bir heyecan yaşıyor. Garip bir çocuksu masumiyeti var. Tabii ki bu onun tehdidini azaltmıyor.  


 

RUTH ADLER


Sektörde Nellie’ye ilk inananlardan ve ne olacağını ilk fark edenlerden biri de yapımcı Olivia Hamilton’ın canlandırdığı yönetmen Ruth Adler olmuş.

Ruth, ciddi, saldırgan bir film yapımcısıdır ve Nellie’yi ilk gördüğünde gözlerini devirir ama Ruth, altın madenini fark ettiğinde bu sinir olma hali neşeye dönüşür. 

Chazelle, karakteri yazarken Lois Weber, Dorothy Davenport ve özellikle de Dorothy Arzner gibi dönem karakterlerinden ilham almış. Daha sonra Hamilton yaklaşımına yardımcı olması için kendi araştırmasını yapmış.

Hamilton şunları söylüyor; “Araştırma yapmadan önce o dönemde kaç tane kadın yönetmen olduğunu bilmiyordum. Bu döneme ait sürprizlerden bir başkası oldu. Ruth ve Mellie bir bağ kuruyorlar ama kısa sürüyor. Sese geçişte yaşanan birçok kayıptan biri oluyor. Bir kadın olarak Ruth’u oynamak zor değildi. Çekimleri sırasında bir film yapımcısı oluyor.”



YENİ VE TANIDIK YÜZLER


Chazelle’in geniş senaryosunda gerçek bir ansambl kadroda yüzün üzerinde konuşmalı rol varmış. O yüzden Ay’da İlk İnsan’da birlikte çalıştığı Kast Yönetmeni Francine Maisler’ın yardımıyla oyuncuları seçmiş. 

Chazelle şunları söylüyor; “Rol sayısı anlamında kesinlikle çalıştığım en büyük kadroydu. Francine konuşmalı rollerin çokluğundan dolayı bana sık sık kızardı. Yine de bir şekilde tüm rolleri gerçekten göz alıcı oyuncularla doldurmayı başardı.”

Hamilton şunları söylüyor; “Francine Maisler’la birlikte her rolü en doğru şekilde seçmek için çok zaman harcadık. Büyük rollerden günlük oyunculara, tek repliği olanlara kadar her rol için yüzlerce kayıt izledik.”

Masiler’ın önerdiği kişilerden biri de kamera arkasında tecrübesi olan bir oyuncuymuş. Olivia Wilde, filmde Jack’le evlenen birçok kadından biri olan Ina Conrad’ı canlandırmış.

Wilde şunları söylüyor; “Onlarla ilişkilerinin sonunda tanışıyorsunuz. O yüzden o karakterin hayatındaki son derece duygusal rolü oynamak inanılmazdı. Bir anda ona bağırıp boşanmak istiyorum. Çok eğlenceliydi.”

Max Minghella, MGM yöneticisi olan ve sessiz sinema döneminde ve sesin ilk yıllarında stüdyo sistemini inşa etmeye ve geliştirmeye yardım eden Irving Thalberg’i canlandırıyor. Minghell şunları söylüyor; “Zorlayıcı bir karakter. Hep oyuncu olmak yerine yönetici olmak isterdim. Böylece onu canlandırarak bunu dolaylı bir şekilde yaşadım. Romantizmin yer aldığı sinemanın son dönemde değerini kaybettiğini düşünüyorum. O yüzden filmlerin böyle kutlandığı bir projede yer almak harikaydı.” 

Estelle Conrad’ı canlandıran Katherine Waterston, Ridley Scott, Paul Thomas Anderson ve Steven Soderbergh gibi modern dönemin en etkin yönetmenlerden bazılarıyla birlikte çalıştığı başarılı tecrübelere sahip. Kendisine Jack’in bir dizi başarısız evliliğinden sonra Jack’le evlenen Estelle rolü sunulduğunda Waterson Chazelle’in yarattığı dünyanın bir parçası olma fırsatına atladığını söylüyor. 

“Karaktere bayılıyorum. Dünya’ya ve o döneme bayılıyorum. Bir role bu enerjiyle, hevesle ve aşkla girdiğinizde ve nerede rol alacağınıza dair açık fikirli bir yönetmenle de eşleşince rüya gibi oluyor.”

Kast ağı, alışılmış yetenek havuzunun dışına taşarak yardımcı oyuncular arasında Rock and Roll Ünlüler Listesi’ne de uzanmış. Red Hot Chilli Peppers’ın basçısı olarak bilinen Flea, stüdyo ayarlayıcı Bob Levine’i oynuyor. 

Flea şunları söylüyor; “Ben Los Angeles’lıyım ve Los Angeles’ı çok seviyorum. Tarihte büyük değişimlerin olduğu zamanlara bayılırım. Sessiz filmler, konuşmalı filmler gelinceye kadar tüm dünyada bir numaralı eğlence kaynağı olmuş ve sona ermiş. Büyük bir kültürel değişim ve sessiz film yapanlar buna hazır değilmiş.”

Oyuncu kadrosunda ayrıca Ruth Adler’ın yönetmen yardımcısı Max rolünde P.J. Byrne, Jack Conrad’ın en yakın dostu ve yapım ortağı Geoege Munn rolünde Lukas Haas, dönemin oyuncu ve teknik kadrosunu çekimlerini başarıyla yapmaları gereken oyuncularla dolduran oyuncu özentisi Kont rolünde Rory Scovel, Nellie’nin baskıcı babası ve menajeri Robert Roy rolünde Eric Roberts, stüdyo patronu Don Wallach rolünde Jeff Garlin, James McKay’in ayakçılarından biri olan Wilson rolünde Ethan Suplee ve Nellie LaRoy’la eşleştirilince eşini bulan sessiz sinema yıldızı Constance Moore rolünde Samara Weaving yer alıyor.

Konuşmalı rollere ek olarak filmin kalabalık tarzı çeşitli parti sahnelerinde, MGM savaş alanı setinde, Kinoscope açık hava stüdyosunda, sinema salonlarında, kalabalık caddelerde ve birçok başka sahnede binlerce arka plan oyuncusuna da ihtiyaç duymuş. Arka plandaki muazzam kadroyu, benzersiz yüzleri bulmak için Los Angeles’ı didik didik arayan Figüran Kast Yönetmeni Sande Alessi oluşturmuş. Her parti sahnesinin kadrosu, son oyuncuya kadar özenle hazırlanmış. Chazelle ve ekibi sahnelere benzersiz duyguyu sunacak yüzleri bulmak için panoları portrelerle doldurmuşlar.

Birinci Yönetmen Yardımcısı Bob Wagner ve ekibi daha sonra bu kalabalıkları sette koordine etmek ve organize etmekten oluşan zorlu görevi yerine getirmiş. Cinsellik Koordinatörü Michael Arnold, parti sahnelerinde önemli bir rolü olan cinsel sefahatin koreografisini yapmak üzere getirilmiş. Dublörler, müzik ve en üstte de dans ile birlikte İdari Yapımcı Michael Beugg, bu öğeleri bir bütün haline dönüştürmek için koordine etmeyi de içeren muazzam lojistiği organize etmiş. Babil, gerçekten sessiz efsane filmlerin sakin günlerini ve dönemin çılgın yaşantısını anımsatan abartılı setleri olan bir filme dönüşmüş.



HİKAYE VE GÖSTERİ


Ansambl kadro oluşturmanın zorluklarından biri de hikayenin hızını düşürmeden her olay örgüsüne hakkını vermektir. Chazelle, bu yap bozu bir araya getirmesi için filmin editörü Tom Cross’a dönmüş. 

Chazelle şunları söylüyor; “Bu hikayede etraflarında kendileri de ilginç olan arka plan karakterleriyle çevrili olan altı baş oyuncu var. Her karakteri anlamak istiyorsunuz. Tek bir sahnesi olanları, sahneden çıktıklarında film karesinin ötesine sızan bir hayatı olan karakterleri bile. Romanlarda hissettiğiniz ama filmlerde o kadar çok rastlanmayan bir şey.”

Cross, Whiplash filmiyle En Başarılı Oyuncu dalında Oscar® ödülü almış. Ardından Aşıklar Şehri’nde ve Ay’da İlk İnsan filmlerinde Chazelle’le tekrar birlikte çalışmış. Bunların hepsi bir ya da iki ana karaktere odaklanan hikayelerdi. Cross, Babil’in başından itibaren farklı olduğunu söylüyor. Çünkü Chazelle gerçek bir ansamble gibi olması gerektiğini söylemiş.

Cross şunları söylüyor, “Zor yanı hikayeyi karakterlerin hiçbirini gözden kaçırmadan anlatmanın bir yolunu bulmaktı. Damien için hepsi önemliydi ve her birinin hikayesi başka bir karakterin eylemleriyle bağlantılıydı.”

Bu zorlu işte önemli olduğu kanıtlanan bir unsur da müzikmiş. Cross şöyle ekliyor; “Müzik, tüm hikayeleri birbirine bağlamaya yardımcı oldu. Ayrıca bana fikirlerimi uygulamak konusunda bazı avantajlar sağladı. Hurwitz’in yüksek tempolu, yüksek enerjili, vurmalı müziğinin duygusu, kurgunun ritmi için de bir rehber oldu.”

Cross, geç saatteki bir partinin uyuşturucularından ve cinselliğinden ıssızlığın daha sakin anlarına, dönemin film yıldızlarının savurgan evlerinden ve arabalarından Los Angeles’ın peyzajını oluşturan iç açıcı olmayan yoksulluğuna kadar filmin en karmaşık sahnelerinden bazılarında kendisine deneysel çalışma özgürlüğü verildiğini söylüyor.

Cross şöyle anlatıyor, “Damien her zaman bu filmin aşırılık, çöküş, hız bir tür coşkulu telaş ve sonunda bunun nasıl devam edemeyeceği konusunda konuşurdu. Sonunda kendini yiyip bitiren çok parlak bir yangın, derdi. Kurgunun da bunu desteklemesini ve aleni ve stilize olmasını istedi. Bazı filmlerde kurgu görünmez ve daha az olması daha iyidir. Damien, Babil’de kurgunun filmdeki gibi olmasını istedi, aşırılıkla dolu. Bir editör olarak bu çok heyecanlıdır çünkü genelde bu kadar stilize çalışma fırsatımız olmaz.”

Cross, filmin kurgu tarzının Chazelle’le daha önce birlikte yaptıkları çalışmaların zirve noktası olduğunu söylüyor. “Whiplash’ın stakkato ritimlerini ve aksak nabzını istedik ama bunu çoğunlukla Fellini’nin veya Ophuls’un müzikleriyle hareket eden bir kamerayla dengede olması gerektiğini biliyorduk. O yüzden arada Aşıklar Şehri’nde kullandığımız şiirselliğe de ihtiyacımız vardı. Son olarak Ay’da İlk İnsan’daki uzay sahneleri gibi güçlü ve kapsayıcı, devasa setlerimiz vardı. Filmin efsanevi bir mimarisi vardı. Damien’ın isteği filmin başından sonuna kadar değişen bir toplumu ve komediden trajediye geçişi hissetmekti. Bunların hepsi daha önce yaptıklarımızdan çok farklıydı. O yüzden bu 

filmde çalışmak bir doruk noktası ve yepyeni bir şey gibi geldi.”

Cross, Chazelle’in insanların sürekli atladığı ve çiğnendiği bir Hollywood makinesi resmetmek istediğini ekliyor. İkincil zararı ne olursa olsun, ki çok fazla, makine sürekli çalışıyor. “Sessiz film döneminden ses dönemine geçiş çok büyüktü. Sektördeki birçok kişi için son derede travmatikti. Bazı durumlar ölüm kalım derecesinde travmatik ve Damien için bunun önemini aktarmak gerçekten önemliydi.”



SADECE FİLMDE


Chazelle, Babil’i kafasında canlandırmaya başladığı andan itibaren filmin mekanı olan Los Angeles panoramasının epik boyutunu aktaracak geniş ekran estetiği olan sinemaskop olması gerektiğini biliyormuş. 

Yapımcıların diğer formatlara göre daha geniş bir görüş alanı yakaladığı 35mm filmle anamorfik formatta çekim yapmayı seçmiş. “Bana göre Los Angeles anamorfik bir şehir. Geniş ekran bir şehir. Ufuk gözlerinizin önünde uzaklaşıyor gibi gelir ve ben de o o dönemde Amerika’nın vaadi gibi olan o görüşün epik doğasını yakalamak istedim.”

Babil’in görüntü yönetmeni olan ve Chazelle ile Ay’da İlk İnsan’da ve Oscar aldığı Aşıklar Şehri’nde birlikte çalışan Linus Sandgren şunları söylüyor; “Sanırım aklımda Babil’de anamorfik 35mm’lik çekim yapmaktan başka bir fikir yoktu.”

Sandgren, Chazelle ile hikaye hakkında yaptığı ilk görüşmelerde kameranın o erken zamanda film yapım sürecinin çevresindeki geniş kargaşayı da yansıtabilmesi ve bir yandan da karakterler arasındaki yakınlaşma anlarını yakalamak gerektiğini anlamış. Sandgren için o vahşi tempo film yapımının ilk günlerinde Vahşi Batı doğasını taklit etmiş. 

Düzenbaz’ın ve Ölmek İçin Zaman Yok filmlerinde de Görüntü Yönetmeni olan Sandgren şunları söylüyor; “Dışarısı parlaksa gerçekten parlak olmalı ve olması gerekenden daha çok aşırı pozlamalısın. Başka durumlarda örneğin bazı iç mekanlarda abartılı bir şekilde az pozlama yapıyorduk. Böylece yoğun gölgeler elde edersiniz ve renklerin ağırlığı olur. İçerisiyle dışarısının kontrastı, ilk film yapımcılarının yarattığı gerçekle hayal arasındaki kontrast önemliydi ve empresyonist bir yaklaşım oldu. Sanki Amerikan Görüntü Yönetmeni’nin El Kitabını okuyormuş gibi, her şeyi yanlış yaptık. Yapmamanızı söyledikleri her şeyi yaptık. Hiçbir kurala uymadık.” 

Chazelle şunları söylüyor; “İlk dönem sinema sektörünün bulunduğu yerle Los Angeles arasındaki bağın temelindeki tuhaflıktan söz ettik. Yani panoramik bir genişliği olan güneşte kavrulmuş çöl mekanındaki bir film stüdyosunun dışındasınız. Ama sonra sessiz sinema setlerinden birine ayak basıyorsunuz. Renkler zengin ve aynı anda iki şey oluyor. Bir anda sahte bir dünyada gibi hissediyorsunuz. Sihirli bir yer ama aynı zamanda genel bir çılgınlık, delilik duygusu da ekleyebiliyor.



BABİL’İN MÜZİĞİ


Babil’in kameraları kayda girmeden yıllarca önce Chazelle uzun süredir birlikte çalıştığı Justin Hurwitz’den Babil’in film müziğini yapmasını istemiş. Chazelle, Hurwitz’le ilk olarak ikisi de Harvard Üniversitesi’nde öğrenciyken, Chazelle ilk sinema filmi Guy and Madeline on a Park Bench’i yönettiğinde tanışmış. Film aynı zamanda Hurwitz’in ilk film bestesini yapma denemesi olmuş. Hurwitz o zamandan beri Chazelle’in Whiplash, Aşıklar Şehri ve Ay’da İlk İnsan filmlerinin müziklerini bestelemiş. 

Hurwitz şunları söylüyor; “Babil’e kendine özgü bir müzik evreni vermek istedik. Herhangi birini 1920’lerden çıkaracak kadar kronolojik hatası olmayan bir ses olmasını ama aynı zamanda 20’lerin ilginç cazının genel tarifinden de çok farklı olmasını istedik. Çok daha vahşi ve agresif. Kaydedilen ve 20’lerden kalan müziğin o dönemde Los Angeles’ta çalınan müziğin çok küçük bir kesiti olduğunu da unutmamak gerekir. Hiçbir zaman kaydedilmemiş gizli müziği varmış. Olabilecek seslerin derinliğini, çeşitliliğini ve vahşiliğini hayal etmek istedik. Ama hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Hissettiğimiz müzik daha önce sinemada betimlenmedi.”

Hurwitz ve Chazelle, dönemin müziğini araştırmak için uzun zaman harcamış. Hem kalan kayıtları hem de nelerin çalındığına dair sözlü tarifleri araştırmışlar. Los Angeles’ın genelde düşünüldüğünden çok daha çeşitli müziklerle ve müzikal tarzlarla dolu olduğunu görmüşler. Sadece geleneksel 20’lerin cazı değil aynı zamanda Küba, Meksika, Çin, Orta Doğu, Hawaii, Trinidad, Yunanistan ve diğer yerlerden müziklerle avangart senfoni derlemeleri ve Afrika tarzı vurmalılar, İtalyan operası ve Latin ritimleri ve hatta zaman zaman yeni icat edilen teremin gibi elektronik enstrümanlar yer alıyormuş. 

Kültürler arası çok fazla üretme ve büyük oranda, genelde radikal deneysellik varmış. Birinin caz dediği genelde o dönem için düşündüğümüz kibar versiyondan çok daha gürültülü, vahşi, coşkulu ve enerjikmiş.

Chazelle şunları ekliyor; “Filmin müziği için duyulan heyecan kostümler, saç ve makyajlar ve setler için duyulanın benzeriydi. Zamana uygun olmalıydı, kronolojik olarak hatasız olmalıydı ve normalde o dönemden bekleyeceğimiz sınırları gerçekten zorlamalıydık. Daha önce hepimizin gördüğü Çarliston ve Fokstrot danslarının tipik film tasvirlerinin ötesine geçmeliydik. Müzik için ilkemiz şuydu; Bunu önceden gördük mü? Daha önce yapılmış mı? Öyleyse farklı bir şey yapmalıyız.” 

Sidney’in orkestrası ve müziklerin büyük çoğunluğu için Hurwitz, 1920’ler cazın enstrümantasyonunu kullanmış ama zamansız bir duygu vermek için modern yollar seçmiş. Diğer parçalarda 100 kişilik orkestra ve sirk müzikleri kullanılmış.

Hurwitz şunları söylüyor; “Bazen House Müzik duygusu vermek için 808 kullandım. Ama diğer zamanlarda duyduğunuz farklı yönlerden gelen o döneme ait enstrümantasyondu. İnleyen trompetler, bağıran saksafonlar, rock’n roll nakaratları ve modern dans ritimleri ile müzik filmin vahşi, hedonistik, dünyasına yeni bir karışım. Sonuç, insanların Babil gibi müzikler” duyacağını umuyorum.”

Geliştirme sırasında bir senaryodan ve resimli taslaktan çalışan ve daha sonra filmin müziğini yaparken kurgu odasının yanındaki bir ofise taşınan Hurwitz, uzun yıllar birlikte çalıştığı Chazelle ile alışkanlığa dönüşen bir iş birliği tarzıyla iki saatlik orijinal müziği yaratmak için üç yıl harcamış. 

Şunları söylüyor; “Bazen Damien’ın tamamladığı senaryoyla ve resimli taslaklarla çalışıyordum. Bazen de yaptığım demolara dayanan resimli taslaklar yapıyordum. Böylece sahnelerin yapımında müzik ile film arasında başından itibaren karşılıklı bir alışveriş söz konusuydu.”



DANS İLE BİR KARAKTER BULMAK


Filmdeki tüm dans sahnelerinin koreografisi, Chazelle, Ryan Gosling ve Emma Stone’la birlikte Akademi ödüllü Aşıklar Şehri’nde birlikte çalışan Mandy Moore’a ait. İlk sahnelerden birinde Nellie, sadece ona özel bir dans hareketi sayesinde Wallach’ın partisindeki heyecanlı kalabalık arasında öne çıkmanın bir yolunu bulur. 

Moore şunları söylüyor; “Damien’la birlikte çalışmayı çok seviyorum çünkü hikaye, duygu ve anlatım üzerinden birçok şeyi birbirine bağlamak için dansı kullanır. Ev partisi kargaşa gibi görünse de her şeyin zamanı kamerada ayarlanmıştı ve tüm karakterlerin ne yaptığını bilmesi gerekiyordu bu yüzden aslında her şeyin koreografisi vardı.”

Margot Robbie “Dans, Nellie’yi tanıtmanın ilk yollarından biriydi. Bir karakterle tanışmanın hoş bir yolu.”

Chazelle, Robbie ve Moore’a Nellie’nin karakteri için doğru hareketleri bulma özgürlüğünü vermiş. Ama bir uyarıyla; genelde 20’lerin pop kültürüyle ilişkilendirilen Çarliston olmayacak.

Moore şunları söylüyor; “Film hakkında ilk konuşmamızda Damien, dansın 20’lerden bekleyeceğimiz gibi olmasını istemediğini söyledi. O yüzden Çarliston, swing, caz, flapper gibi türleri aklından çıkar.”

Robbie için koreografisine giriş, Çarliston gibi aynı Afrikalı tarihi köklere sahipti. 

Robbie şunları söylüyor; “20’lerle ilişkilendirdiğimiz dans hareketlerinin hepsi Afrika dansından alındı. Yani parti sahnesinin temeli buydu. Vinçler ve kameraların çalışması için blokajın koreografisi olsa da özgün Nellie enerjisine sahip başka bir şey bulmayı başardım.” 



GEÇMİŞE BİR YOLCULUK


Chazelle filmin birçok efektinde uygulamalı yaklaşımda ısrarcı olması gibi setlerin ve mekanların da olabildiğince özgün ve gerçek olmasını istemiş. Bu görev için Yapım tasarımcı Florencia Martin’e güvenmiş.

Chazelle şunları söylüyor; “Florencia’nın bu filmin sadece o dönemin Los Angeles’ını değil her stüdyo deneyimini yeniden yaratmak gibi zor bir işi vardı. Bunun içinde de her bir kurgusal film setini yeniden yaratıyorduk. Yani setlerin içindeki setlerden bahsediyoruz.”

Martin şunları söylüyor; “History for Hire, Los Angeles’ta bir aksesuar evidir ve 1920’lerde ışık, kamera ve setlerin nasıl inşa edildiği konularında kitaplarla dolu muazzam bir kütüphanesi vardır. O kitaplara bakmak ve kullandıkları kerestenin ve alçı işinin türünü görmek çok ilham vericiydi ve filmin geri kalanının yaratımındaki metodolojiye yardımı oldu.”

Nellie’nin çekimin ilk gününde adım attığı Kinoscope stüdyosu Piru’da boş bir toprak alanda sıfırdan inşa edilmiş ve döneme ait gerçek açık hava stüdyo setlerine göre yapılmış. Martin şunları söylüyor; “Kinoscope, bir Yoksulluk Sokağı denilen türden bir stüdyo. O yüzden o günlerde köhne, plansız bir yaklaşımın nasıl olabileceğini göstermek istedik. Sadece aylar veya haftalar önce hiçbir şey yokken, çölde filizlenen hayali bir mekandı.” 

Film setindeki herkes, her boyanmış arka plan, hepsi sıfırdan inşa edilmiş.

Daha büyük bir zorluk da hikaye boyunca film yapımına bu açık havada derme çatma yaklaşımın yerini giderek bugünkü devasa sesli çekim stüdyolarına nasıl dönüştüğünü göstermekmiş.

Chazelle şunları söylüyor “Los Angeles, filmde bir karakter ve tüm karakterler gibi kendi hikayesi var. Florencia ve ekibinin setler ve filmin tasarımı üzerinden şehrin gelişimini göstermeleri gerekti. İnsan hikayelerinin altında, yarı kırsal kasabaların ve köylerin bir araya gelerek dünyanın en büyük metropollerinden birine dönüşümünü ve bu sirk tarzı, itişip kakışan topluluğun dev bir kurumsal sektöre dönüşümünü anlatan bir hikaye var.” Bu da film setlerinin, mekanların ve tasarımın 20’lerin toprak ve çalılık alanlarından 50’lerin başındaki büyük binalara ve yollara kadar uzanması gerektiği demekmiş.

Ayrıca dönemin abartılı eşitsizliklerini göstermek de kaçınılmazmış. İster zengin bir adamın parti sarayının savurganlığı olsun, ister Nellie’nin yıldız olmadan önceki küçük dairesinin sefaleti olsun Martin izleyicinin, 20’lerin Los Angeles’ındaki zıtlıkları görmesini istemiş.

Martin şunları söylüyor; “Hearst’ın parti sahnesi, Busby Berkeley’nin eski evinde, duvar resimleri ve el boyaması meleklerin olduğu, diğer karakterlerimizin evlerinde görmediğimiz bir zarafet ve refah ile tarihi olarak korunmuş evinde çekildi. Nellie’nin o sahnede yakışıksız hissetmesi için o tür bir eski moda zenginliği ve dekoru göstermek istedik. Kont’un dairesinde veya daha sonra filmdeki Blockhouse gibi yerlerde, hızla büyüyen bu şehrin ve arkasındaki bıraktıklarının kabus gibi zayıflıklarını gördüğünüz tamamen zıt bir yaklaşım vardı. Günün sonunda bu zıtlıkların filmiydi. Zengin ve yoksul, varlık ve çaresizlik, yamaçlardaki malikaneler ve yeraltı tünelleri gibi.” 

Babil aynı zamanda film yapımını konu alan bir film olduğu için senaryoda birkaç sahnede film galaları olması gerekmiş. Bu da Martin ve ekibinin o dönemde Los Angeles’ta inşa edilmiş olan tüm eski sinema salonlarını dolaşmasını gerektirmiş.

Martin şunları söylüyor; “Bazıları vodvil tiyatrosu döneminde inşa edilmiş ve sinema salonlarına dönüştürülmüş. Jack ve Nellie’nin film galalarını Los Angeles Sineması’nda çektik. Dış cephesini ve girişini 1926 tarzına uygun şekilde dönüştürdük.

Martin’in ekipleri bazen eski sinema mekanlarını banyolarda, bekleme salonlarında ve vestiyerlerdeki orijinal ışıklarından ve aksesuarlarından dolayı karakterlerin evleri olarak da kullanmış.

Martin şöyle söylüyor; “Tarihi olarak kusursuzlar. O yüzden çok fazla set ve lokasyon kullanmanız gerektiğinde müthiş bir iskelet oluyor.” Örneğin Ace Sineması’nın lobisi Wallach’ın malikanesindeki balo salonu olmuş. Martin, Wallach’ın evinini deneyimini tamamlamak için Shae’nın Şatosu’nu (ekibiyle birlikte ek dış cephe ve giriş yapmışlar), dış mekan için, Manny ve Nellie’nin ilk kez bağ kurdukları uyuşturucu ini olarak Los Angeles Sineması’nı kullanmışlar ve evin diğer katları için de bir stüdyoda yeni koridorları ve odaları sıfırdan yapmışlar.  

Martin, tasarım işinin ilkesinin, yönetmenin, görüntü yönetmeninin ve oyuncuların sete adım attıklarında zamanda yolculuk yaptıklarını hissetmelerini sağlamak olduğunu söylüyor. 

Martin şöyle anlatıyor; “Filmin çıkış noktasını öğrenmek, kameraların ve sesin nasıl geliştiğini, bu şehrin ve sektörün nasıl kurulduğunu anlamak çok etkileyiciydi. Kendimizi, köklerimizi ve nereden geldiğimizi anlamak çok güçlü ve güzeldi.”



ROLÜ GİYDİRMEK


Geçmiş bir döneme ait ama aynı zamanda zamansız olan bir gardırop oluşturma görevi, Chazelle’le Ay’da İlk İnsan ve Akademi ödülüne aday gösterildiği Aşıklar Şehri’nden sonra üçüncü kez birlikte çalışan ödüllü kostüm tasarımcı Mary Zophres’a ait. 

Karakteri Elinor St. John’ın filmin her sahnesinde başka bir şapka taktığı Jean Smart şunları söylüyor; “Mary tüm kostümlerimi elde yaptırdı. Şapkaları yapan bir şapkacısı vardı. Çok eğlenceliydi. Keşke annem burada olup görseydi. Çok şaşırırdı.”

Zophres, Elinor’ın özellikle parti sahnelerinde parıltılı film yıldızlarının arasında öne çıkmasını istemiş. 

Şunları söylüyor; “Elinor’ın her sahnesinde izleyicinin bu kez ne giyeceğini merak etmesini istedim. Şaşırtıcı bir yanı var. Bu odanın sahibiyim. Bana bakacaksınız ve ben uzun süredir burada olsam da bu çılgın dünyanın ortasında bana dikkat edeceksiniz.’ der gibi.”

Şimdi, tasarımdaki bu detayı, sadece sinema sektöründe değil tüm ülkede radikal değişimlerin yaşandığı birkaç yıla yayılan destansı bir hikayedeki yüzlerce oyuncuyla ve binlerce figüranla çarpın ve Zophres’in bu filmdeki görevinin boyutunu düşünün.

Chazelle şunları söylüyor; “Bu, karakterlerin büyük ölçüde kendilerini kıyafetleriyle tanımladığı türden bir film. Bu da hikayenin çeşitli anlarında karakterlerin hakkını vermek için ikonik kıyafetler yapmaya çalışan Mary için çok fazla iş demekti.” 

Kostümleriyle hayat bulan çok sayıda karakterden biri de Robbie’nin Nellie karakteriydi. Zophres şunları söylüyor; “Prova odasında Nellie karakteri için çok fazla keşif yaptık. Margot, yolculuğa hazırdı, keşfediyordu ve bunu birlikte çözdük. Birlikte çalıştığım, sezgileri en güçlü oyunculardan biridir. Karakterini çok iyi tanıyordu ve birlikte çözümler üretiyorduk.”

Zophres şunları söylüyor; “Tüm ana karakterlerin çok sayıda kostüm değişimi için 250 görevli vardı. Sonunda yedi bin kostüm yaptık. Bir filmde giydirdiğim en yüksek rakam. Ekipteki birçok kişi de aynı şeyi söyledi. Yaptıkları en büyük ölçekli filmmiş.” 



YAKIN ÇEKİM İÇİN HAZIR OLMAK 


Babil’in setinde “klişeler yok” ilkesi tüm departmanlara yayılmış. Ama belki de hiçbir yerde bu kadar geniş bir oyuncu kadrosunun saç ve makyajında olduğu kadar daha çarpıcı olmamış. 

Saç departmanının başındaki Jaime Leigh McIntosh şunları söylüyor; “Damien, 20’li yıllardaki standart bir film setinin saç tarzını görmek istememiş. Dalgalı, kısa saçlı bir sürü kadın görmek istememiş. O yüzden gerçekten var olan ama belki de 20’lerde görmeyi beklemeyeceğiniz her şeyi araştırmayı konuştuk.” 

Yapımcı Matthew Plouffe şunları söylüyor; “Çekimin başında bu filmde kısa saç görmek istemediğimiz kuralını getirdik. O yüzden bu karara büyük ölçüde uyduk.” O dönemde ve insanlarda hiçbir tutuculuk yokmuş. Hepsi bu yeni sanat biçiminin kaşifleriymiş. O yüzden bunu saçlarında ve makyajlarından da yansıtmak zorundaydık. Farklı görünümlerin ve duyguların altında hep farklı yaklaşımları araştırıyorduk.” 

McIntosh şunları söylüyor; “Damien kadınlarda daha uzun, dalgalı, kıvırcık. Kabarık ve uçuşan saçlar görmek istedi. 

McIntosh, makyaj departmanının yöneticisi Heba Thorisdottir’le yan yana çalışmış. Ekipleri aynı karavanlarda çalışırken birbirlerine fikirler önermişler.

Şunları söylüyor; “Dengeyi kurmak ve Mary Zophres’in kostümlerle yaptığı işe dikkat etmek için yakın çalışmamız gerekiyordu. Gerçekten 20’lerin duygusunu veren bir kostümse o zaman saçı biraz daha geriye çekiyordum veya biraz daha bilinen bir 20’ler saç tarzını kullanıyordum. Heba, makyajı geriye çekiyordu. Böylece birlikte hiçbir zaman klişeye düşmüyorduk.”

Her durumda araştırmalar yol göstermiş. McIntosh, Thorisdottir, Zophres ve Chazelle, döneme ait yüzlerce kişinin görüntülerini toplayıp fotoğraf albümleri olarak birbirleriyle paylaşıyorlarmış. Babil’e uygun görünen tarzları işaretliyorlarmış. Sonuç olarak filmdeki her saç tarzı, makyaj ve kostüm o dönemden belli bir kaynağa dayanıyormuş. Kural, izleyicileri şaşırtacak ve hatta şoke edecek bir şekilde gerçeğe bağlı kalmakmış. Chazelle şunları söylüyor; “Her dönemde olduğu gibi 20’lerde düşündüğümüzden çok daha çeşitli ve karmaşık görünümlere ve tarzlara sahipmiş. Her çağ, insanların zihninde basitleşiyor ve belki de 20’ler hepsinden daha fazla basitleşmiş.”

Chazelle’in zihninde her sahne için belli bir öngörü varmış ve bu da sadece filmin yıldızları için değil arka plan oyuncuları için de saçta ve makyajda detaylara önem vermek anlamına gelmiş. 

Şunları söylüyor; “Filmin tamamı bir zıtlıklar çalışması olduğu için Heba ve Jaime’nin özellikle zor bir görevi vardı. En zenginler ve en fakirler var. O yüzden en parıltılı, en çekici insanlar, en pis ve en kaba insanlarla bir arada. Çoğunlukla bu ikisinin aynı anda aynı karede yer alması gerekiyordu.”

Chazelle’le ilk toplantısına giderken bir arkadaşını arayan Thorisdottir, arkadaşına “Muhteşem Gatsby” tarzında bir film yapmak istemediğini söylemiş. 

Şöyle anlatıyor; “Öncekiler gibi olacaksa bu filmi yapmak istemediğimi söyledim. Cesur, eğlenceli ve muhteşem olmasını istiyorum, dedim. Sonra Damien’le toplantıya girdim ve ilk söylediği şey, ‘Bu filmin öncekiler gibi olmasını istemiyorum. Cesur olmasını istiyorum.’ Dedi. Ben de ‘Haklısın.’ Dedim.



GERÇEKÇİ OLMAK


Tüm aksiyon sahnelerinin bir tasarımcının bilgisayarında dijital olarak yaratılabileceği bir dönemde Babil’in görüşü, aksiyonun mümkün olan her yerde kamera önündeki gerçek aksiyonmuş. Tıpkı sessiz sinema dönemindeki gibi. Bu da oyuncuların ve ekibin dublörleri ve eski tarz uygulamalı efektlerini o günlerde her gün çektikleri gibi çekmek anlamına gelmiş. Sadece savaş meydanı sahnesinde Özel Efektler Koordinatörü Elia Popov tarafından tasarlanıp uygulanan otuzun üzerinde dublör, on binici, 30 kişilik orkestra, büyük bir dövüş koreografisi ve çok sayıda patlama yer almış. 

Babil’de kızı Whitney Coleman ile birlikte dublör koordinatörlüğü olarak görev alan Doug Coleman şunları söylüyor; “Zor olan yazın ortasında Simi Valley’de çok sıcak bir ortamda 700 kişinin, dublörlerle birlikte 1920’lerde sokaklarda insanları canlandırmasıydı. O yüzden bu işi daha önce hiç yapmamış amatörlere göre daha hafif bir dövüş tekniği getirmek zorunda kaldık.” 

Westworld, Jurassic World ve Kara Şövalye Yükseliyor’daki dublör çalışmalarıyla tanınan Whitney Coleman şunları söylüyor; “Dört gün prova yaptık çünkü sadece göğüs göğse dövüşten daha fazlasıydı. Bir çadırın içinden geçen bir at tarafından sürüklenen bir kişi var, bir kuleye çarpan bir kamera arabası ve patlamalar var. Yani evet, bir köy gerekti.”

Tıpkı Babil’deki diğer ekip liderleri gibi Doug ve Whitney Coleman, sessiz sinema dönemi filmlerini araştırarak Harold Lloyd ve Buster Keaton gibi öncülerin bir filmde yer alan ilk uygulamalı tehlikeli sahnelerden bazılarını nasıl yaptıklarını görmek istemişler.

Doug Coleman şunları söylüyor; “Saatlerce sessiz film izledik. Fatty Arbuckle’ın ve Clara Bow’un tüm filmlerini.  Olabildiğince çok araştırma yaptık. Hatta gerçek durumlarda neler olduğunu öğrenmek için hala hayatta olan insanlarla konuştuk. Yaptığımız tüm araştırmaları aklımızın bir köşesinde tutuyorduk.”

Whitney Coleman şunları söylüyor; “Savaş meydanı sahnesinde modern dönem kamera arabası, 1920’lerin kamera arabasını çekiyordu ve arka planda atlar yarışıyordu. Yani oldukça gerçeküstüydü. Her şeye ışık tuttu. Bugün geldiğimiz noktayla yüz yıl önce neyle çalıştıkları arasındaki farkı gösterdi.”

Dublör çalışmaları sadece savaş meydanıyla sınırlı değilmiş. Chazelle filmin birçok önemli sahnesinde kontrolden çıkan, isteri geçiren kalabalıklar istemiş. Örneğin açılıştaki Wallach partisinde dublörler dans kadar önemli bir rol oynamış ve çekimlerde kamera pozisyonu ve müziğin kesin bir şekilde zamanlanması gerekmiş. Uygulamalı ve görsel efektlerin kusursuz bir şekilde birleştirilmesi bir fil tarafından gerçekleştirilmiş. Görsel Efektler Süpervizörü Jay Cooper ve ILM’deki ekibi, setteki kuklacılar tarafından yönlendirilen ve daha sonra post prodüksiyonda foto gerçekçi CG yapımı bir fil tarafından canlandırılmış. Filin kalabalık balo salonuna girdiği anda havada uçan masalar ve dehşet içinde kaçışan partidekilerle yarattığı yıkımı yönetme görevi Coleman ile Popov’a düşmüş.

Öyle sahnelerde veya hayranlarının Nellie’yi New York’un yağmurdan ıslanmış yollarında kovaladığı sahnede veya çölün ortasındaki yılan dövüşü sahnesinde Chazelle özellikle Renoir’ın Oyunun Kuralı, Fellini’nin Tatlı Hayat ve Coppola’nın Kıyamet filmlerindeki derinliği yakalamak istemiş. Bu da Doug ile Whitney Coleman’ın, Chazelle ile Yönetmen Yardımcısı Bob Wagner’ın çekimlerin arka planlarında olanlara en az ön plandakiler kadar özen göstermeleri anlamına gelmiş. Sıradan bir filmde ön planda olacak bir tehlikeli sahne çoğunlukla bir görüntünün arkasında yer almış. Chazelle şunları söylüyor; “Film karesinin her köşesinde amaç her zaman canlı olmaktı. Böylece dönemin çılgınlığını çok içten hissedecektiniz. Kalabalıklar organizmalar gibidir ve her an her şey olabilir.”



PARTİYE HOŞ GELDİNİZ


Chazelle’in Babil’de resmetmek istediği ahlaki çöküşü hiçbir şey Hollywood yapımcısı Don Wallach’ın (Jeff Garlin) ilk parti sahnesindeki gibi yakalayamaz. 20’lerdeki hayatı ne kadar hayal etmiş olsanız da Chazelle ve yapım ekibi gündüz çok çalışan, gece daha da çok çalışan insanlara yaklaşımı hiç sınır tanımadan başka bir düzeye taşıyor.

Chazelle şunları söylüyor; “Hollywood’un o ilk günlerini araştırdıkça dönemin ne kadar çılgınca olduğunun daha çok farkına vardım. Bir grup uyumsuzun bir araya gelip sıfırdan bir şehir ve sektör inşa etmesiymiş. Bu tür çılgın bir davranışa daha önce kesin bir şekilde filmde yer verildiğini sanmıyorum. Hayatlarını ve hayat tarzlarını yalın ve arındırılmadan sunmak istedim.”

Açılış anlarından itibaren kıvrak bedenlerin, sapıkça fetişlerin ve sizi yakalayıp ertesi sabah Güneş doğana dek bırakmayan her açıdan sapkınlıkların zıvanadan çıkmış bir turu.

Matthew Plouffe şunları söylüyor; “Filmi yaparken Hollywood’un o ilk günlerini bir punk sirki gibi tanımladık. Hollywood, kitlesel pazarlar için hit filmler yapıyormuş ama aynı zamanda hala uçta ve uçtaki sirk halkıyla doluymuş. O dönemdeki seksi, uyuşturucuyu ve rock’n roll ruhunu daha önce filmde doğru olarak hiç yer verilmemiş bir şekilde yakalamak istedik.” 

Manny Torres (Diego Calva) vahşi partiye o anda herhangi bir yabancının olacağı gibi şaşkın bir ifadeyle giriyor. İnsanların güzelliğiyle aynı karede aynı andaki çirkinlikleriyle olan zıtlığa şaşırıyor. Bir Spidercam, odanın bir köşesinden diğerine dolaşıyor ve kalabalık arasında gezerek dansçıları, balkonlardan düşen parti konuklarını ve iki düzine kadar cinsel ilişkiyi gösteriyor.

Chazelle şunları söylüyor; “Başta filme tüm parti sahnelerini aşan, dev bir parti sahnesiyle başlamamız gerektiğini düşündüm. Sinema tarihinde bazı çok güzel parti sahneleri olmuştu ve onlar aşılması gereken büyük gölgeler.”

Wallach malikanesinin dış mekanı için Florencia Martin ve Süpervizör Lokasyon Müdürü Chris Baugh, Shea’nın Şatosu’nu Los Angeles’ın 100 kilometre kadar dışında Palmdale’in batısındaki dağ eteklerinde bulmuş. Baugh, bölgeyi ücra bir yerde olduğu ve manzara için olduğu kadar yıldızlar için bir oyun alanı geçmişi olduğu için de seçmiş.

Şunları söylüyor; “Shea’nın Şatosu başta Tommy Lee adlı bir girişimci tarafından 1920’lerde yaptırılmış ve Babil’deki gibi partiler için yaptırılmış. Eve Los Angeles’tan gidiş birkaç saat sürdüğü için Lee bir iniş pisti yaptırmış. Böylece insanlar Los Angeles’tan partiye uçarak gelebilecekmiş. Sosyetikler buraya uçup hafta sonu kalır ve kimse görmezken istediklerini yapıyormuş.”

Los Angeles şehir merkezinde Ace Sineması’nda çekilen Wallach’ın partisindeki balo salonuna özgün Hollywood tarihi de yerleştirilmiş.  

Baugh şunları söylüyor; “Aslen yeni şirketleri United Artists için Charlie Chaplin, Mary Pickford ve Douglas Fairbanks tarafından inşa edilmiş. Ace Otel, on yıl kadar önce orayı satın alıp restore etti ve muhteşem bir iş çıkardılar.”

Mekan, Martin’in mevcut tarihi mimarisini ve öğeleri kullanmak ve fayda sağlamak amacıyla seçilmiş.

Şunları söylüyor; “Damien’ın sahnelerin nasıl çekileceği konusundaki görüşüyle, Manny’nin partiyi ilk kez üçüncü katın balkonundan bakışıyla ve herkesin çılgınlar gibi olduğunu görüşüyle eşleşen unsurlara sahipti. Bu sinema salonunun detaylarına hayran kalmıştık ve daha önce gördüğümüz hiçbir şeye benzemiyordu.”

Wallach’ın partisindeki müziğin ritmi, eğlence düşkünü kalabalığın, kıvrak bedenleriyle ve müziğe uygun hareketleriyle neredeyse hipnotik bir durumdaki ritmi olarak görev yapıyor. Orkestra çalarken aksiyonun içine girip çıkan kamera tarafından çekiliyor. 

Virtüöz trompetçi Sidney Palmer’ı canlandıran Jovan Adepo şunları söylüyor; “O parti sahnesinin karmaşıklığı daha önce parçası olduğum hiçbir şeye benzemiyordu. Etrafımda bir kamera dolaşıyordu. Ben trompet çalarken yüzümün çok yakınına kadar giriyordu. O yüzden kusursuz çalmam gerekiyordu yoksa tüm çekimi bozabilirdim.”

Margot Robbie’nin karakteri Nellie LaRoy, partide bedenler denizine girdiğinde müziğin ruhunu ele geçirmesine izin verir ve bedeninin hareketleri ve gözlerindeki ateşle herkesin dikkatini çekmek ister.

Robbie şunları söylüyor; “Nelly’nin içgüdüleri gerçekten çok iyi. Bence süper gücü, bir şey işe yaradığında veya yaramadığında bilmesi. O yüzden kalkıp masanın üstünde dans ettiğinde insanların onu izleyeceğini, içlerinin gıdıklanacağı, şoke olacaklarını ve ilgilerini çekeceğini biliyor.”

Wallach’ın sağ kolu olak Bob Levine (Flea), ertesi günkü çekim için bir aktris bulmak üzere partide arayışa çıktığında kalabalık bir salonda Nellie’yi fark eder. Onu işaret edip “O” der. Nellie’nin doğru zamanda doğru yerde olduğuna dair içgüdüleri karşılığını vermiştir.

Chazelle şunları söylüyor; “Filmdeki parti sahneleri hikayeyle bir bütün çünkü bir toplum hakkında öğrenebileceğiniz her şeyi partilerle öğrenebilirsiniz. Bir Hollywood partisinde insanlar göz açıp kapayana kadar yükselebilir veya düşebilir.”



DÜNYA’NIN EN SİHİRLİ YERİ


Babil’in en detaylı yaratımlarından biri de dört sessiz filmin aynı anda yan yana çekildiği Kinoscope Stüdyoları’nın seti olmuş. Setler hiçbir modern sanayicilik izi olmadan el değmemiş 360 derecelik bir bakış açısıyla inşa edilmiş.  

Süpervizör Lokasyon Müdürü Chris Baugh şunları söylüyor; “Orijinal sinema çalışanları, Kaliforniya’da çekim yapmak için Doğu Kıyısı’nın sınırlandırmalarını ve kurallarını bıraktığında çiftliklere ve ahırlara taşınıp film stüdyolarına dönüştürmüşler. Kinoscope mekanında bizim yaptığımız da buydu. Ahırların ve atların arasında dolaşıyorsunuz, toprak ayakkabılarınıza giriyor ve kilometreler boyunca başka hiçbir şey yok. Gerçekten o ilk film önderlerinin hissettiklerini anlıyorsunuz.”

Yapım Tasarımcı Florencia Martin şunları söylüyor; “Piru’da hiç bina olmayan, tamaman ücra bir lokasyon bulduk. Çünkü sessiz sinema döneminde sıfırdan başladıklarında stüdyolar öyleymiş. Hazırlık için 14 haftamız vardı ve çekimden altı hafta önce inşa etmeye başladık. İşçilerden, aksesuar ustalarında, set dekoratörlerinden, zanaatkardan ve boyacılardan oluşan müthiş bir ekibimiz vardı.” 

Yapım ekibi, yeni kurulan bir sektörün sıfırdan inşa edilişini resmetmek için ışık direklerini yerleştirdi, yollar yaptı, ahırlar ve kulübeler inşa etmiş.  İnşaat koordinatörü, eskitmeden keresteleri 1920’lerdeki standartlarda kesimine ve o dönemde vida olmadığı için sadece çivi kullanımına kadar tarihi açıdan doğru olması için çabalamış.

Martin şunları söylüyor; “Hepsi işlenmemiş, ham ağaçlardan yapıldı. Mağazadan alabileceğiniz tür gibi ve 10 yıldır oradaymış gibi görünmesi gerekiyordu.”

Chazelle şunları söylüyor; “Nellie’nin Kinoscope Stüdyoları’ndaki ilk gününün çekiminden birkaç hafta önce tamamen boş bir alandı. Çok harap bir yapıydı. O dönemdeki yeni bir stüdyonun olması gerektiği gibi yeniden yapmaya çalışıyorduk.”

Martin, sessiz sinema dönemindeki setlerin inşaatı ve tasarımı hakkında araştırma yaparken ses olmadığı için aynı anda, yan yana film çeken ekiplerin hikayelerini de okumuş.

Martin şunları söylüyor; “Bir setten diğerine figüranlar ve aksesuarlar çalan insanların müthiş hikayeleriydi. Biz de Kinoscope stüdyosunu öyle yaptık. Damien’ın aklında belirli bir Steadicam çekimi vardı. O yüzden bir orman aksiyon filminden, mutfaktaki bir aşçıya ve sonra birden eski Çin’e ve ardından Rockies’deki bir sınır barına tek çekimde geçebildik.” 

Yönetmen yardımcılarının küfrettiği, yapım yardımcılarının koşuşturduğu ve gürültülü kameraların açık havada, sıcakta çalıştığı ve kakofoni gibi gelse de aslında yaratıcı bir hikaye anlatımı makinesinin merkezidir.

Robbie şunları söylüyor; “Nellie’nin filmde sustuğu az sayıda anlardan biridir. Çünkü ilk kez bir film setinde olmanın sirk benzeri ortamıyla şaşırmıştır. Nellie oldukça karmaşıktır. Onu farklı kılan her zaman ortamdaki en çılgın kişi olmasıdır. Bir film setine ilk kez geldiğinde “Yok artık, bu insanlar benden daha deli!” diyor.”

Chazelle şöyle söylüyor; “İzleyicinin ses deneyimini gerçekten hissetmesini istedim. Tamamen içine çekildiğinizi hissettiğiniz bir tür üç boyutlu ses deneyimi.”

Chazelle bu deneyimi yaşamak için Ay’da İlk İnsan’ın süpervizör ses editörleri Ai-Ling Lee ve Mildred Iatrou Morgan ve Aşıklar Şehri’nde birlikte çalıştığı ses miksçisi Stevenee Morrow ile birlikte çalışmış. Arka plan oyuncularına düzinelerce mikrofon yerleştirmişler. Böylece izleyici ilk kez yoğun bir film setini deneyimlerken neler duyuyorsa izleyici de duyabiliyor.

Babil’in süpervizör ses editörü Morgan şunları söylüyor; “Nellie, kalabalığın arasında yürürken tüm insanların seslerini duyuyoruz. Konuştuklarını, kavga ettiklerini, enstürman çaldıklarını duyabiliyorsunuz ve bunların hepsi sahnenin ses temeli olarak görev yapıyor.”

Babil’in Ses Tasarımcısı Lee şöyle söylüyor; “Steve’in kaydettiği, Millie’nin temizlediği çoklu kaydı aldım ve sesleri ses ayarlarıyla ve kamera hareketleriyle birleştirdim. Kaosu kontrol etmek gibiydi. Çok belirgin seslerle başlıyor ama sonra sahnede ilerledikçe katmanlar birbirinin üstüne daha çok binmeye başlıyor.”

Morrow şunları söylüyor; “Tüm oyunculara istedikleri gibi performans sergileyebilmeleri için çok fazla özgürlük vermeye çalıştık. Şu repliği şu anda söyleyin denmedi çünkü hepsi birbirine girmiş çok fazla üst üste binen diyalog var. Ama amaç her zaman diyaloğu korumak. O yüzden çok fazla radyo mikrofonu ve gürültü var. Bir sahnede bir oyuncu varsa, senaryoya göre konuşmayacak olsa bile ona mikrofon takarız çünkü konuşma ihtimalleri vardır.”

Daha sonra tüm bu sesleri karıştırma görevi Aşıklar Şehri’nde Lee, Morgan, Morrow ve Chazelle’le birlikte çalışan Akademi ödüllü sesçi Andy Nelson’a verilmiş. 

Sonuç, her an her şey olabilecek gibi görünen şaşırtıcı bir sahne olmuş. Bu tam da o günlerde yapımcıların yakalamaya çalıştığı imkansızın başarılması olmuş. 

Platt şunları söylüyor; “Hikayenin anlatım biçimiyle çok modern bir duygu veriyor ama yine de 20’lerin ve 30’ların döneminde yaşıyorsunuz. 20’li yıllarda Los Angeles’taki tozu hissediyorsunuz. Bir sette film yaparken Güneş’in veya ışıkların sıcaklığını hissediyorsunuz. Film yapımının güzelliğini hissediyorsunuz. Film yapımının tüm bu yönlerini, kare kare bir araya getirebilmek Damien’ın yaptığı tüm filmlerde yer alan gerçekçi tepkiyi ortaya çıkarıyor.”

Chazelle şöyle anlatıyor; “Hollywood döneminin sessiz film dönemi 20’li yıllara bağlanmış olsa da bence o dönemin “Vahşi Batı” duygusunu tam olarak yakalamıyor. Bir sektörü sıfırdan inşa eden bir grup öncünün garip bir seks, uyuşturucu ve hiçbir zaman yedeklenemeyebilecek müzik karışımı yaratan çılgın bir yaratıcılık hızının bir araya gelmesiydi. Yeni bir sektör yaratmak ve filmin başında hala bir bebek olan sinemayı bir sanat biçimine dönüştürmek için birçok karakteri çölün kıyısına çeken bu etkileşim olmuş. Ele almak istediğim de bu sanat biçimini, bu sektörü yaratmak için ilk sırada olan bu insanların güdüleri ve hırsları ve çılgınlıklarıydı. Çünkü tüm acılar, üzüntüler, çılgın hayatlarının iniş çıkışları içinde kazandıkları ve kaybettikleri her şeyle öncülük ettikleri şey bugün hala yaşıyor.”


Filmin mmknmrtb notu:   80   /100