Saint Maud

13.2.21

Saint Maud

İlerlemiş kanser hastalığı nedeniyle evinde -maalesef- ölümü bekleyen 'eski dansçı' Amanda (Jennifer Ehle) hanımefendinin bakımı için görevine başladığı gün tanıştığımız 'hemşire' Maud (Morfydd Clark), yakın zamana kadar çalıştığı bir hastanede yaşadığı -ayrıntılarına tam vakıf olamadığımız- kötü bir olay neticesinde, çok ciddi bir psikolojik travmaya maruz kalmış bir hanım kızımızdır..

Alabildiğine 'yalnız' bir yaşam sürdüren Maud'un, belli ki olay öncesinde de sağlıklı bir psikolojiye sahip olmadığı, ama bu travma sonucunda ise mental kontrolünü tamamen kaybederek, ağır bir şizofrenik tablonun içinde debelendiği anlaşılıyor..

Kafayı din, imanla, günah ve duayla, baba-oğul ve kutsal ruhla bozmuş 'meczup' kızımız, Tanrı'yla temas kurduğunu, onunla konuştuğunu hayal ederek ortalıkta dolaşmakta; hatta kendi kendini günaha girmeye zorladıktan sonra da ayakkabısının içine çivili tabanlık yerleştirerek -bir nevi çarmıh olsa gerek- kendi kendini cezalandırmaktadır..

Bu arada, evinde yatılı kaldığı 'zavallı' Amanda'yı takıntı haline getiren Maud, mutat hasta bakımı dışında ona karşı kutsal 'tebliğ' görevini de aksatmadan yerine getirmektedir..

'Tanrı beni sana yolladı' diyerek işin ciddiyetini vurgulayan 'atanamamış' azizemiz, söylediklerini 'safsata' olarak niteleyen bu 'imansız' kadını imana getirerek, bir an evvel 'kurtarmaya' kararlıdır..

Saint Maud, ülkemizde de örneklerine sıkça rastlanan, belki de deliliğin -kendine ve çevresine yönelik- en tehlikeli durumu olan; hâzâ bir ruh hastası olduğu hâlde, kendini, insanları kurtarmaya gelmiş bir din önderi, bir tanrı elçisi gibi gören 'gerçek' meczublara dair sözünü esirgemiyor..

Film, senarist ve yönetmen Rose Glass'ın ilk uzun metrajı olmasına karşın mükemmel kotarılmış, korku türüne yakın bir imaja sahip olmasına karşın, aslında psikolojik gerilimi yoğun, etkisini bünyede oldukça 'ağır' hissettiren bir drama..

Maud'un hissettiği ya da gördüğünü sandığı şeyleri ve olayları -gerçekmişçesine- gösterdikten hemen sonra, aynı şeylerin ve de cereyan eden olayların bir de hakiki durumlarını izleten film, estetik olduğu kadar 'bilimsel' de olan bu yaklaşımıyla, türünün 'sansasyonel' karakterli örneklerinden kendisini güzelce ayırmayı başarıyor..

Maud'u 'gerçek' bir meczup olarak saygıyla selamlarken; bunun sahtelerinin her yerde görülebildiğini, ülkemizin de her yerini parselleyip, alçak ya da yüksek her makama çöreklenerek, kendilerinden olmayan, biat etmeyen herkesi dinsiz, imansız birer terörist olarak karaladıklarını hatırlatmama bilmem gerek var mı?.

Her çeşit meczuplardan uzak olmanızı umar, bâki selam ederim..