11.1.21

Mickey and the Bear


Dik başlı genç bir kız olan Mickey Peck, bekar olan babası Hank’ı ayakta tutmak için elinden geleni yapar. 
Babası tarafından kendisine yüklenen sorumlulukları yerine getirmeye çabalayan Mickey, yaşadığı şehirden uzakta bulunan bir üniversiteye gitmeyi planlar. 
Umutsuzca bir bağımsızlık arayışında olan Mickey, şartlarını kendi belirlediği bir hayat yaşamanın hayalini kurar. 
Bunu yapabilecek bir fırsatı ele geçirdiğinde, ailesel yükümlülükleri ile kişisel yaşamı arasında bir seçim yapmak zorunda kalır.

Amerikan sinemasının yeni nesil yeteneklerinden ikisinin doğuşuna tanıklık ediyor olabiliriz! 
1993 doğumlu Annabelle Attanasio’nun ilk uzun metrajlı filmi, bol çatışmalı ama her anı hayat enerjisiyle dolu bir baba-kız hikâyesi anlatıyor. 
Irak’taki savaştan dönen, hayata ayak uyduramamış babayla kızın arasında, odağımız kızda. 




Filmin esas meselesi, bağımlılığa varan bu ilişkinin genç bir kadının kendini var etme mücadelesini nasıl etkilediği. 
Başroldeki Camila Morrone öylesine içe işleyen bir performans sergiliyor ki, onun adını ileride daha çok duyacağımıza emin olabiliriz. 

Son zamanların en çok övgü alan Amerikan bağımsız filmlerinden Mickey and the Bear, az mekân, iki karakter ve sade bir senaryoyla perdede ne kadar çok duygu yaratılabileceğini hatırlatıyor.





filmin mmknmrtb notu ::

Efendim.. şu sıralarda film şansımız -sinirlerimi fazlasıyla zıplatma etkisi gösteren- öküz babalar ve onların masum kızlarından açıldı galiba.. Bkz.The Roads Not Taken

"Değil mi ki ben fiktiğimin Irak'ında falan savaştım gazi oldum, sonra da şu fiktiğimin memleketine geri döndüm; artık her pisliği yapmak, her canımın istediği haltı yemek hakkım olup, yerim, içerim, sıçarım, kavga çıkarır adam döverim!" mealinde bir hayat anlayışı, boktan bir kafa yapısı olan bir baba ile 'Onlar sana ne yaparsa yapsın, eğer bir kız evlatsan babaya, evlenirsen kocana bakmak senin en önemli vazifendir' şartlanmasıyla yetişmiş bir kız evladın yaşantılarına bir bakış..




Aynı herif, "Savaş sonrası bilmem ne sendromu yaşıyorum, kusura bakma, valla elimde değil; ama birikmiş tüm hıncımı da senden çıkarmak zorundayım" dercesine musallat olduğu kızını adeta bir 'acıların kadını' haline getirecektir.. 
ki tam anlamıyla 'su katılmamış' bir ayı olan bu babayı görünce, filme bu adı vereni takdir etmemek mümkün değil..




En meşhurları Vietnam'la ilgili olan, ama aslında Birinci Dünya Savaşı'yla başlayıp günümüzdeki ABD Emperyalist girişimleriyle devam eden bu 'sendrom filmleri' artık iyice klişe olmuşken gelen Mickey and the Bear, bu açıdan biraz can sıkıcıydı; ancak, kızı ve babayı canlandıran oyuncuların mükemmel performanslarının yanı sıra; 'bu devirde böylesine uslu, sabırlı ve naif kızlar kaldı mı yahu?' sorusunu özümüze sordurmasına karşın, öyküsünü epeyce gerçekçi bir üslupla anlatması, filmi güçlü kılan unsurlardı..
 

Mickey and the Bear


Senarist ve Yönetmen: Annabelle Attanasio
Oyuncular: Camila Morrone, James Badge Dale, Calvin Demba, Ben Rosenfield
Yapım: 2019, ABD, 88'

7   /10