3.9.16

Mechanic: Resurrection / Suikast



Bir suikastçının işi asla bitmez.
Yıllar önce dikkatle tezgahlanmış bir patlamayla ölümü kurgulanan Arthur Bishop (Jason Statham) artık bir suikastçı olmaktan uzaklaşabildiğini sanmaktadır. 
Amacı gözlerden uzak bir emekliliktir.
Ama bu hayatı yaşamaya başladığı sırada herkesten kaçmayı başaramaz ve eskiden ona çok yakın olan birileri onun hala hayatta olduğunu bilmektedir. 

Gözüpek işadamı Crain (Sam Hazeldine), bazı kişilerin kaza süsü verilerek öldürülebilmesi için bir tetikçiye ihtiyaç duyar. 
Bishop’ın emeklilikten önceki hayatına dair bilgiye sahip olan birkaç kişiden biri olarak Crain, suikastçıyı eski günlerine döndürüp ondan son bir kez faydalanmak için elinden geleni yapmakta kararlıdır.

Daha önce yaptığı işlerden dolayı hali hazırda hayatına kast edebilecek pek çok insanla karşılaşma ihtimali olduğu için normalde Bishop’ın böyle bir teklifi kabul etmesinin bir yolu yoktur; ancak öldürülmesi gereken söz konusu kişi Bishop’ın derin hisler beslediği karşı konulamaz bir kadının (Jessica Alba) hayatının devam edip etmeyeceğine karar verebilecek güçtedir.

Başka hiçbir çıkış yolu olmaması nedeniyle bin bir güçlükle veda ettiği o karanlık dünyaya tekrar dönen Bishop’ın, bu sefer son derece yüksek güvenlik önlemleriyle korunan ve biri dünyanın en büyük silah kaçakçılarından (Tommy Lee Jones) olan çok önemli üç hedefi ortadan kaldırması gerekmektedir.  





Sevdiği kadının uğruna dünyanın dört bir köşesini dolaşmak zorunda kalan Bishop önce bu üç hedefin birbirleriyle olan bağlantısını çözüp sonra yine bu kadınla ilgili elinde koz bulunduran kişiyi ortadan kaldırmak için iyi bir plan yapmak zorundadır.

Suikastçı ilk kez yaptığı işte farklı bir yaklaşımda bulunmak zorunda çünkü bu sefer konu oldukça kişisel.


Filmin mmknmrtb notu ::

Bi şekilde dahil olduğu  ve yıllar boyunca yemediği halt, bulaşmadığı suç, cinayet minayet bırakmamış -dövüşte bir numara, ateşli silahlarda uzman, mesleğinde işe yarayacak her türlü bilimin pratiğini özümseyerek, İsviçre çakısı misali son derece  işlevsel hale gelmiş- 'emektar' bir suikastçinin artık bu kanlı ortamdan uzaklaşmayı, emekli olmayı istemesi; ama, geçmişinin ve suç dünyasının rahat bırakmayarak onu yeniden macerası bol sulara sürüklemesi..
Kahramanımızı bu dönüşe zorlayan şeyin kaçırılmış, eğer istenilen yapılmazsa da öldürülecek bir kişi olması ve bu kişinin de aileden bir çocuk falan ya da tercihen -bu filmde de olduğu gibi- güzeller güzeli bir sevgili olması adettendir..

Her yıl onlarca benzeriyle karşılaştığımız bu 'klişe senaryo'dan ne çıkacağı aşağı yukarı bellidir..
Fark yaratabilecek olan ise; senaryoyu birazcık olsun özgün hale getirecek eklemelerle süslemek, yönetmenin yaratıcı katkısı ve oyuncu performanslarıdır..

Bunların hiçbiri gerçekleşmeyince de bu kötü filmden akılda kalanlar şunlar oluyor: Jason Statham'ın, dünya yıkılsa bile hiç etkilenmeyecek gibi duran, karizmatik sertliği, sarsılamaz maço tavırları; Jessica Abla'nın -pardon Alba'nın- 'kompile' güzelliği ve enteresan bir 'villain' oluşturalım derken palyaçoya dönüştürülmüş bir Tommy Lee Jones..

O değil de adamlar, hem The Mechanic (2011) filmini hatırlatacak, hem de oldukça havalı duracak bir isim için az çok kafa patlatmışlar; ama film bizimkilerin eline düştüğünde konulabilecek en sıradan, en işlevsiz, en ruhsuz isim ona lâyık görülmüş..
Yoksa!. yoksa bununla -önemli bir özveride bulunarak- bize filmin kalitesini özetlemiş olmasınlar!.

4 / 10




YENİ BİR GÖREV


70’lerde, türünün klasiklerinden biri olarak kabul edilen The Mechanic filminin 2011’deki tekrar çekimi olan Mekanik’te seyirciler akıl hocasını öldüren kişileri bulmaya çalışan becerikli bir tetikçiyi izlemişti. 
Baştan sona aksiyon dolu bu iki filmin ilkinde Charles Bronson; 40 yıl sonrasındaysa Jason Statham, Arthur Bishop isimli suikastçıya kendilerince hayat verdiler.

Sonuç, her iki filmde de tartışmasız bir başarı oldu. 
Bishop’ın ikinci filmde devam eden macerasında senarist Phillip Shelby’nin katkılarıyla daha fazla ahlaki yol ayrımı yaşanıyor ve bu sayede Suikastçı’nın nasıl bir tehlikenin içinde olduğuna ve kişiliğine dair daha geniş açılı bir bakış sağlanıyor. 





Shelby, “Bishop’ın uluslararası sahnede boy göstermesi ve daha tehlikeli, daha egzotik durumlar içinde yer alması için filmin senaryosunun bu yönde geliştirilmesi eşsiz bir fırsattı.” sözleriyle de konuyu açıklıyor.
Senariste göre Statham’ın ilk filmdeki bu karakter tasviri, Shelby’ye ikinci film için yeterince yol gösterici olmuş. 
Ama asıl zorlayıcı olan husus yine bu karakterin yaşadığı zorlukları ve tehlikeyi bir üst seviyeye çıkarmakmış. 

Ayrıca filmin farklı ülkelerde farklı kültürlerin içinde yer alacak sahnelere yer verecek olması nedeniyle ödüllü Alman yönetmen Dennis Gansel uygun görülmüş. 
Senaryonun bir kopyası kendisine okuması için iletildiğinde NuImage/Millennium ile halihazırda bir projenin içinde olan Gansel için yürütücü yapımcı Frank DeMartini, “Önceki işlerini gördükten sonra zekası ve eşsiz tarzıyla bu filme yeni bir boyut getirip karakterlere istediğimiz derinliği kazandıracak bir isim olduğuna dair şüphemiz kalmamıştı.” sözleriyle yorumda bulunuyor.






JASON STATHAM GERİ DÖNÜYOR


Arthur Bishop’a 2011’de hayat vermesi için Jason Statham’ın seyirciye lider ruhlu, aksiyona susamış, kahramansı ve yorulmak bilmeyen bir karakter sunması gerekiyordu ve öyle de oldu. 
Statham, Taşıyıcı, Tetikçi, Cehennem Melekleri ve son olarak da Hızlı ve Öfkeli serisinde aldığı rollerle aksiyon sever hayranlarının gözünde unutulmaz karakterler ile girmiş bir isimdi ve Suikastçı’nın devam filminde tekrar rol almak için can atıyordu.
Statham, bu geri dönüşüyle ilgili olarak “Aşina olduğum bir karakteri, özellikle Arthur gibi birini tekrar canlandırmak her zaman hoş bir deneyimdir. Ahlaki değerlerine önem veren ve titiz bir karakterin tekrar eski işine dönmesi ama bu sırada hem kendisinin hem de etrafındaki insanların pek çok zorlukla karşılaşacak olması beni bu filme çeken bir başka faktör oldu” sözlerini de ayrıca sarf ediyor. 






ÇARPICI BİR OYUNCU KADROSU OLUŞTURMAK


Suikast filminde Bishop’ın tekrar eski işine dönebilmesi için gereken unsurlardan biri de güzeller güzeli bir kadının tehlikeye girmesi olacaktı. 
Gina rolünü üstlenecek bu aktrisin, karaktere kendi güçlü  yanlarını yansıtarak Suikastçı’yla bir olmayı bilmesi ve bir yandan da onu filmin başından sonuna kadar büyüleyebilmesi gerekiyordu. Ve bu noktada aranan oyuncunun Jessica Alba olduğuna karar verilmesi hiç zor olmadı.

“Jason’ın her zaman büyük bir hayranı olmuşumdur.” diyen Alba, “Çok çeşitli karakterlere bürünebiliyor ve bu yaptığını yapabilen çok fazla aktörü tanımadım. Özellikle birbirinin aynı gibi görünen aksiyon filmlerinin her birinde farklı karakterler ortaya koyarak türe çeşitlilik getirmesini bilen biriyle çalışmak benim için büyük bir keyifti.” sözleriyle devam ederken Gina içinse, “Eski bir ordu mensubu, dövüşmeyi, mücadele etmeyi, kendini savunmayı biliyor ama bunların yanında kadınlığını da tamamen unutmuş değil. Bir kalbi var ve içinde bulunduğu durumlar her ne kadar tuhaf bir hal alsa da her zaman tutkulu bir aşk yaşamak için elinden geleni yapıyor. Bu aşkın karşılığını bulabilmek için devamlı kendi kadar dirençli ve güçlü birini arıyor ama karşılaştığı en büyük zorluksa her zaman uç noktalarda duran bu iki özelliği arasında bir denge bulmaya çalışması oluyor ve zaten onu harika bir karakter yapan en önemli özellik de bu.” yorumunda bulunuyor.





Bishop’ın öldürmesi için görevlendirildiği, Crain’in en büyük düşmanlarından ve dünyanın en önemli silah kaçakçılarından Max Adams rolü içinse gerçek hayatta da yine en az bu kadar çarpıcı bir isimle çalışmaları gerektiğini bilen yapımcıların aklına gelen başlıca isimlerden biri Akademi Ödülü sahibi Tommy Lee Jones oluyor. 

“Başlarda biraz gözüm korkmuştu çünkü söz konusu kişi sonuçta Tommy Lee Jones! Ama çalışırken öylesine mütevazi ve açık fikirli biri haline geliyor ki bütün endişelerinizden sıyrılıyorsunuz.” diyen Gansel, “Aldığı rol belki film içinde çok fazla değildi ama karakterine kattığı özellik kesinlikle muhteşemdi.” sözleriyle Jones hakkındaki fikirlerini ortaya koyuyor.

Oyuncu kadrosunun oluşturulması için gereken son eksik parça da Bishop’a hem yardım eden hem de tavsiye veren Mei karakterini canlandıracak aktristi.  
Yürütücü yapımcı Mark Gil uluslararası tanınırlığı bulunan aksiyon yıldızı Michelle Yeoh ismine teklifi götürdüğünde aktris derhal projede yer almak istediğini belirtmiş ve “Jason, Jessica ve Tommy Lee ile aynı filmin içinde bulunacak olmak bile aklımı birkaç saniyede çelmelerine yetti.” sözleriyle projeye olan inancını dile getirmiş.






IŞIK, KAMERA VE BOLCA AKSİYON


Suikastçı’nın dahil olduğu bu yeni macerayı beyaz perdeye aktarabilmek için dünya çapında pek çok mekanda çekimler yapılması ve birbirinden zorlayıcı akrobatik sahnelerin çekilmesi gerekmekteydi.
Çekimler için nispeten kısa bir zaman dilimine sahip olan yapımcılar Gansel ve ekibiyle son derece yakın çalışmalıydı. 
Kamera önünde on yıllarca birbirinden tehlikeli sahnelerde rol alan Vic Armstrong bu ekibin başına getirilmişti.




DeMartini, Armstrong için, “O bir efsane. Indiana Jones’ta Harrison Ford’dan Daniel Craig hariç bütün James Bond’lara kadar yüzlerce dublörlük deneyimi olmuş. Muhtemelen dünyanın yaşayan en iyi dublörüdür. Bu filmde Jason ve Vic ilk kez bir arada çalıştı ama başladıklarından beri aralarında muhteşem bir bağ kurulmuştu. Filmin çekimleri sırasında senaryoda bile yer almayan ama Vic yaptığı zaman aklımıza yatan pek çok aksiyon sahnesi oldu.” sözlerini sarf ediyor.

“Bu filmde yer almaktan dolayı büyük bir heyecan yaşıyorum.” diyen Armstrong, “Profesyonel iş hayatım boyunca James Bond, Superman, Indiana Jones, Charlie’nin Melekleri, Örümcek Adam gibi yapımlarda pek çok yıldızla birlikte çalıştım ve böyle fırsatlar bulabildiğim için de kendimi çok şanslı sayıyorum ve içtenlikle söyleyebilirim ki Jason Statham da artık birlikte çalıştığım için kendimi şanslı sayabileceğim isimlerden biri oldu.” sözleriyle Statham ve film hakkındaki görüşlerini belirtiyor.







TAYLAND’DA BULUŞMA


Hikayenin çoğunlukla Asya kıtasında geçecek olması nedeniyle mekanların yine çoğunluğunun Tayland’da, Bangkok’ta bulunan bir film stüdyosunda gerçekleştirilmesine karar verildi. 
Bunun yanında Rio de Janeiro’daki Kesmeşeker Dağı’nın tepesindeki bir kafede de nefes kesen aksiyon sahneleri çekilen film için ayrıca sonunda milyarder Max Adams’a ulaşmak için yaşanan silahlı çatışma sahnesi için de devasa bir denizaltı seti kurulmuş. 
Filmde ayrıca Tayland’dan uzaklaşılarak Mei’nin saklandığı, gerçekte tatil köyleriyle dolu Phuket adasında yapılan çekimlerde de birbirinden dramatik dövüş sahneleri ortaya kondu.

Filmin en akıllarda kalacak çekim yerlerinden biri de Laos sınırına 150 kilometre uzaklıkta bulunan Chathaburi kentinin yakınlarındaki bir terk edilmiş hapishaneydi. 
Bishop’ın yine fiziksel yeteneklerinin sonuna dek sınandığı bu sahnelerde Suikastçı yerel halk arasına karışıp yüksek güvenlikli bir tutukevinde bulunan uyuşturucu çetesi liderini öldürüp sonra buradan kaçmalıydı. 
Yürütücü yapımcı DeMartini’nin “Alcatraz’dan Kaçış filminden hiçbir farkı yoktu.” diye nitelendirdiği bu sahneler, filmin en heyecan verici ve ilgi çekici kısımları olarak görülüyor.






OYUNCULARA DAİR


JASON STATHAM (Arthur Bishop)


Statham Shirebrook, Derbyshire, İngiltere'de dünyaya geldi. 
Annesi Eileen (née Yates) bir dansçıdır. Babası Barry Statham ise sokak satıcısı ve salon şarkıcısıdır. 
Babası ile yerel marketlerde çalışmak yerine sanatı takip etmeye karar verdi ve Great Yarmouth, Norfolk'a yerleşti. 
Daha sonra sanata adım atabilmesi için futbolcu Vinnie Jones'un yanında büyüdü. 
Jones ona futbolu öğretti ve Statham 11 yaşından sonra yerel bir orta okulda (1978-1983) oynamaya başladı. O sıralarda dalış branşına da tutkusu vardı. Bu yüzden dalış tekniklerini geliştirmek için günlük olarak pratikler yapıyordu. 
Ayrıca 12 yıl boyunca Britanya Ulusal Dalış Takımının üyesiydi. 1992 yılında ise dalgıçlıkta dünya 12'ncisi olmuştur.





Medyada Statham'ın hayatı Londra'daki Crystal Palace Ulusal Spor Merkezi'nde çalışırken spor modelliğinde Spor Tanıtımları ajansı tarafından fark edildiği zaman başladı. 
Daha sonra, giyim markası French Connection için model oldu. 
Ana caddedeki giyim zincirinin sözcüsü: "Jason'ı seçtik çünkü modelimizin normal bir adam gibi gözükmesini istedik. Görünüşü şimdilik istediğimiz gibi: çok erkeksi ve  sıradan bir modele de benzemiyor." yorumlarında bulundu. 
1993'te The Shamen tarafından yapılan Comin' On Strong, 1994'te Erasure tarafından yapılan Run to the Sun ve 1995'te The Beautiful South tarafından yapılan Dream a Little of Me gibi müzik kliplerinde küçük de olsa rol aldı.
Statham 2004 yılına kadar model Kelly Brook ile yedi yıllık bir ilişkisi oldu. Brook'un bir film setinde Billy Zane ile tanışması bu ilişkinin son bulmasına neden oldu. 
Statham, Nisan 2010'dan beri model Rosie Huntington-Whiteley ile evlidir.






JESSICA ALBA (Gina)


Alba, Pomona-Kaliforniya'da doğdu. Annesi Catherine, Danimarka ve Fransız-Kanada kökenlidir. 
Babası Mark Alba ise anne ve babası Kaliforniya'da doğmasına rağmen Meksikalıdır.
Alba beş yaşında iken oyunculuğa ilgisini göstermeye başladı. İlk oyunculuk deneyimini on iki yaşında, bir oyunculuk ajansına kaydolmasından dokuz ay sonra yaşadı.

İlk film deneyimini Gail adlı küçük bir rolle 1994 yapımı Camp Nowhere adlı film ile yaşadı. Önceleri bu filmde iki haftalık bir rol için düşünülse de, filmde yer alan aktrislerden birinin ayrılması üzerine iki ay kadar bu film setinde çalıştı. 
1998 yılında da Alba bazı dizilerde görünmeye devam etti. Drama türünde olan Steven Bochco'da Melissa Hauer rolüyle Brooklyn South adlı bölümde oynadı. 
Yine aynı yıl Beverly Hills, 90210 dizisinde Leanne karakterini iki bölüm boyunca, The Love Boat: The Next Wave dizisinde de Layla karakterini canlandırdı. 
1999 yılında Randy Quaid ile beraber başrolünü paylaştığı P.U.N.K.S. adlı filmde yer aldı. Alba, liseden mezun olduktan sonra Atlantic Theater Company'de William H. Macy ve eşi Felicity Huffman'dan oyunculuk dersleri aldı. 





Alba, 1999 yılında Drew Barrymore'un başrolünü oynadığı bir lise filmi olan Never Been Kissed isimli filmde oynayarak Hollywood'un ilgisini çekti. 
Ardından yer aldığı komedi-korku türündeki bir film olan Idle Handsde Devon Sawa ile karşılıklı oynayarak dikkatleri üstüne çekmeye devam etti.
Fakat, film sektöründeki en büyük parlamasını, James Cameron'ın yönettiği Dark Angel adlı dizi ile yaptı.
Dizide Alba, Max Guevara adlı genetik özellikleri değiştirilmiş bir süper askeri canlandırmaktaydı. 
Amerikan, Fox adlı televizyon kanalının yayınladığı dizinin,2000-2002 yılları arasında iki sezonu yayınlandı ve sonra bitti. 
Alba,ayrıca İtalyan Pop Müzisyeni Nek 'in 2000 yılında yayımladığı Ci Sei Tu şarkısına ait video klibinde de rol almıştır. 
Alba'nın yer aldığı en önemli filmler bir dansçı ve aynı zamanda dans koreografını canlandırdığı Honey, dansçı Nancy Callahan'ı canlandırdığı Sin City ve Marvel'in bir çizgi romanı olan Fantastik Dörtlü'nün sinemaya uyarlandığı Fantastik Dörtlü filmleridir. 
Alba Fantastik Dörtlü'de Görünmez Kadın, Sue Storm rolü için sarı peruk ve mavi lens kullanmıştır. 
Ayrıca 2006 MTV Film Ödülleri'nde (MTV Movie Awards) King Kong, Görevimiz Tehlike 3, Da Vinci Şifresi gibi filmler ile ilgili komedi türünde skeçlerde oynadı. 
Şu anda planlanma aşamasında olan yapımları arasında The Eye and Sisters filmi vardır. "İyi Şanslar Chuck" filminde başarıyla rol almıştır.







TOMMY LEE JONES (Max Adams)


Jones, 15 Eylül 1946 tarihinde San Saba, Texas'ta doğdu. Annesi Lucille Marie (kızlıksoyadı Scott) ve babası Clyde C. Jones'tu. 
Babası bir polis memuru, okul öğretmeni ve güzellik salonu sahibiydi. İki kere evlenmiş ve boşanmıştı. 
Midland, Texas'ta oturan Tommy Lee Jones, Robert E. Lee Lisesi'ne katıldı. Lise yıllarında sonra Jones'un babası Libya'daki petrol sektöründe bir iş buldu ve Jones ebeveynlerine gitmeleri için baskı yaptı. 
Yalnız kalan Jones, Dallas'taki bir hazırlık kursuna yazıldı ve burada aktörlüğü profesyonel bir meslek olarak düşünmeye başladı. 
Aktör, 1998 senesinde Kaçak filminin devamı niteliğindeki Kaçakların Peşinde adlı yapımda Samuel Gerard rolünü tekrarladı. 
Başrollerini Wesley Snipes ile paylaştığı film, eleştirel ve finansal bakımdan Kaçak kadar başarılı olamadı. 
Jones 1998 yılında Joe Dante'nin aksiyon, bilim kurgu filmi Küçük Askerler'de de seslendirme yaptı. 
2000 yapımı Uzay Kovboyları filminde Clint Eastwood, Donald Sutherland ve James Garner ile rol aldı. 




1997 yılında gösterime giren Siyah Giyen Adamlar filminin devamı Siyah Giyen Adamlar 2'de oynadı. Bu yapım önceki film kadar başarılı olmasa da 442 milyon dolar hasılatın sahibi oldu. 
2005 senesine gelindiğinde ise ikinci yönetmenlik denemesi olan Üç Defin adlı film gösterime girdi. Jones bu filmi "yuvam" dediği Texas'ta çekti. Film, Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye aday olurken En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Senaryo dallarında ödül kazandı.
Jones, 2007 yılında Coen Kardeşler'in İhtiyarlara Yer Yok filminde Tom Bell isimli karakteri oynadı. Josh Brolin ve Javier Bardem'in de yer aldığı film En İyi Film kategorisinin de dahil olduğu dört dalda Akademi Ödülü kazandı ve yaklaşık 163 milyon dolar hasılat kazandı. 
Sinema eleştirmeni Ahmet Meriç Şenyüz, Jones'un performansı hakkında "Jones, zamanın yıprattığı şerif Ed Tom Bell için biçilmiş kaftan. Sonuna kadar Teksaslı. Yaşlanmak ona sükunet kazandırmış. Zarif, hassas ve duygulu bir portre çizen Jones'un yer aldığı sahneler, zincirinden boşalmış vahşi bir şiddetle yüklü filmde seyirciye soluk alma fırsatı sağlıyor" diye yazdı.
Tommy Lee Jones, kendisine bu film ile ilgili deneyimleri sorulduğunda sadece "Coen kardeşler ile bir filmde çalıştım. Çekimleri bu yıl New Mexico'da yaptık. Yakında gösterime girecek. Javier Bardem vardı, çok iyi bir oyuncu" diye cevap verdi. 
Ayrıca aynı yıl Paul Haggis'in yönettiği Tanrının Vadisinde adlı filmde oynadı. Jones ile çalışan Haggis, onun hakkında "Tommy Lee'yi geçimi kolay biri diye tanımlamazdım. O da kendisine böyle demezdi. Ama saygısını kazandığınız takdirde de mükemmel şekilde çalışabilirsiniz" diye konuştu. 
Filmdeki rol arkadaşı Charlize Theron da, Jones ile anlaşabilmek için onunla The Good Old Boys filminde çalışan Frances McDormand'dan yardım aldı. 
Theron "Onunla çalışmak nasıl bir şey diye sorduğumda 'Her gördüğünde ona kocaman sarıl, o zaman kalkanını indirecektir' dedi. Ben de aynen bunu yaptım. O andan itibaren beni kanatları altına aldı" dedi.