9.9.15

Minions / Minyonlar



Illumination Entertainment ve Universal Pictures’ın Minyonlar’ının hikayesi zamanın başlangıcına uzanır. 
Tek hücreli sarı organizmalar olarak başlayan Minyonlar çağlar içinde gelişmiş, her zaman efendilerin en kötüsüne hizmet etmişler. 
T.rex’ten Napolyon’a kadar bu efendileri tutmakta sürekli başarısız olan Minyonlar kendilerini hizmet edecek kimseyi bulamaz bir halde bulurlar ve büyük bir bunalıma girerler.

Ama KEVIN adındaki bir Minyon genç asi STUART ve sevimli BOB ile birlikte kardeşlerinin izinden gideceği kötü bir patron bulmak için dünyaya gelirler. 
Üçlü heyecanlı bir yolculuğa başlar. 
Bu yolculuk onları yeni potansiyel efendilerine, dünyanın ilk kadın süper kötüsüne, Scarlet Overkill’e (Oscar ödüllü SANDRA BULLOCK – The Blind Side, The Heat) götürür.  
Soğuk Antarktika’dan 1960’ların New York’una seyahat ederler ve o güne kadar yaşadıkları en büyük zorlukla, tüm Minyonlar’ı yok olmaktan kurtarmakla başa çıkmak üzere Londra’ya gelirler. 

Filmin mmknmrtb notu ::

Sempatik filmimizin, adına 'Halk' denen, ne yapacağı, ne halt yiyeceği  belirsiz güruhun, illaki ilk ve son sözü söyleyecek, peşine düşülecek -hatta- tapınılacak - daha da hatta- götünün kılı olunacak bir lidere duyulan 'hastalıklı' ihtiyacına yaptığı vurgu çok değerli..


Filmin bir de önemli kusuru var; hitap edeceği yaş dilimini, tam olarak belirleyememiş olması..
Bir film her yaşa da hitap edebilir; ama bu özellik filme 'homojen' olarak yayılmış olmalıdır..
Minions, işte bunu gerçekleştiremiyor..
Ne sadece çocuklara, ne de sadece büyüklere hitap edebilen film, özellikle 'saçmalaması bol' aksiyonlu sahnelerle küçükleri güldürmeye çalışırken, hemen peşinden gelen sahneyle de büyüklere göz kırpıyor..
Böylece iki arada, bir derede kalan filmin, belli bir tatminsizlik yaratması da kaçınılmaz oluyor..

Hele ki altmışlı yıllar siyaseti, yaşantısı ve özellikle popüler müziği üzerine kurulan espriler bugünün gençlerine bile yabancı gelecekken, bunu çocukların anlamasını beklemek saçma tabii..
Belli ki bu yaklaşımlar, tamamen belli bir yaşın üzerindeki -bencileyin- ihtiyar delikanlılara yönelikti..

Neyse.. ama her şeye rağmen, o minyoncukların tatlılığına, şirinliğine; filmin, özellikle altmışlı yılların şahane parçalarından oluşan soundtrack'ine diyecek, olumsuz bir lafım yok..

Bir de -tıpkı bir tiyatro oyununun sonunda olduğu gibi- filmin finalinde tüm 'çizgi' karakterlerin toplu olarak seyirciye selam vermesi de pek sempatik geldi bana..

  3 / 5



Kevin, Stuart, Bob, Scarlet ve geri kalan Minyonlar ekibine katılan karakterler arasında Scarlet’in modern bilim adamı kocası Herb Overkill rolünde JON HAMM (TV’deki Mad Men, Bridesmaids),  bu cani grubun lideri Walter Nelson rolünde  MICHAEL KEATON (Birdman: Or (The Unexpected Virtue of Ignorance), Toy Story 3), Madge rolünde beş kez Altın Küre adayı olan ALLISON JANNEY (TV’deki The West Wing, Finding Nemo), Walter’ın evcil kötüleri ve aile adına bir dizi suçu gerçekleştiren, dünyanın ilk zaman makinesini icat eden ve Profesör Flux ile Kraliçe’nin paha biçilmez mücevherlerinden tek başına sorumlu olan Kule Muhafızı  rolünde COOGAN (Despicable Me 2, Philomena), şaşırtıcı bir şekilde çevik ve küfürbaz Kraliçe 2. Elizabeth rolünde  JENNIFER SAUNDERS (TV’deki  Absolutely Fabulous, Shrek 2), bizi bu olağanüstü ve göz alıcı yolculuğa götüren anlatıcı rolünde Oscar ödüllü GEOFFREY RUSH (The King’s Speech, Pirates of the Caribbean serisi) yer alıyor.

Bugün de kültürümüze girmiş 60’ların hit müziklerinden oluşan müzik albümüne sahip Minyonlar’ın yapımcıları Illumination’ın kurucusu ve CEO CHRIS MELEDANDRI (Despicable Me serisi, Dr. Seuss’ The Lorax, Hop, Ice Age serisi) ile JANET HEALY (Despicable Me serisi, Dr. Seuss’ The Lorax) başlangıcından itibaren stüdyonun bütün filmlerinin yapımını gerçekleştirmişlerdir. 

Filmin yönetmenleri PIERRE COFFIN (Despicable Me, Despicable Me 2) ve KYLE BALDA (Dr. Seuss’ The Lorax).  
BRIAN LYNCH (Hop, Puss in Boots) senaryoyu yazmış, CHRIS RENAUD (Çılgın Hırsız serisi, Dr. Seuss’ The Lorax) ise filmin sorumlu yapımcılığını üstlenmiş.
Film yapımcılarına animatörlerden oluşan muhteşem bir kamera arkası ekibi eşlik ediyor. 
Aralarında yapım tasarımı ve karakter tasarımında ERIC GUILLON (Çılgın Hırsız serisi, Dr. Seuss’ The Lorax), kurguda CLAIRE DODGSON (Çılgın Hırsız serisi, Dr. Seuss’ The Lorax) ve besteci HEITOR PEREIRA (Çılgın Hırsız serisi, It’s Complicated) yer alıyor. 




YAPIM HAKKINDA

Başlangıç Hikayeleri: Minyonlar Başlıyor

“Bu tanıtımı yaparken binlerce defa sorulan soruyu sorarak başladık: Minyonlar nereden geliyor?” 
—Chris Meledandri

Gişe rekortmeni Çılgın Hırsız ile sevilen ve Oscar adayı olan devam filmi Çılgın Hırsız 2 filmlerinin başarısından sonra Illumination Entertainment’ın açılış serisi tarafından yaratılan dünyadan başka hikayeler beklenmeye başlandı. 
Her yerden izleyiciler Minyonlar’dan büyülendi ve Gru’nun sadık ve rastgele ekibinin nereden geldiğini, son efendileriyle karşılaşmadan önce kim olduklarını ve gezegenimize geldiklerinden beri başka hangi maceraları yaşadıkları konularını merak ettiler.

Illumination’ın kurucusu ve CEO Chris Meledandri, söz konusu başlangıç hikayesi olduğunda Minyonlar’ın tipik zarar verici, tatlı tarzlarında yola çıktıklarını anlatıyor. 
“Biz Minyonlar’a bir film yapmak üzere yola çıkmadık. Bunu Minyonlar talep etti. Çılgın Hırsız 2 bittikten sonra, birlikte çalışma ayrıcalığına sahip olduğum, yüzlerce çok yetenekli bireyden oluşan ekibimizin kendilerini bu karakterleri canlandırmaktan alıkoyamadıklarını gördüm.” 

Minyonlar’ın 2010 yazında beyaz perdeye gelişinden itibaren Meledandri ve sevgili yapımcıları ekibin ve yarattıkları kargaşanın tüm dünyadaki izleyiciler tarafından kucaklandığını izlemişler. 
Onlarla kurduğumuz bağın zapt edilemez olmalarına dayandığını düşünüyor. 
Yapımcı şunları söylüyor; “Bu özellikleri tasarımları, onlara can veren animatörler ve Pierre ile Kyle’ın ve daha önce de Pierre ile Chris’in yönetimindeki seslendirmelerinin kombinasyonundan geliyor. Birlikte karşı konulamaz bir karakter yarattılar.”



Meledandri için karakterlerin doğasının ikiliği izleyicinin evrensel çapta ulaşılabilir Minyonlar’la ilgili daha çok hikaye talep etmesine artırıyor. Şunları söylüyor; “Sadece sevimli değiller. Kötü olma niyetleriyle onları çok iyi yapan doğaları arasındaki çelişki yüzünden çok çekiciler. Hepimizin böyle bir yanı var.” 
Meledandri için bağ kurulabilir olması Illumination filmlerinin hepsinin anahtarı. 
“Filmlerimizden birini izlemeye gelmenin en etkileyici yanı izleyicilerin karakterlerimizle kurduğu bağdır.” 

Meledandri, Illumination’ın kuruluşundan bu yana şirketin filmlerinin her şeyden önce karaktere odaklanması gerektiğinin altını çizmiştir. Karaktere olan bu bağlılığı Minyonlar’dan daha fazla vurgulayan olamaz. Şunları söylüyor; “Ekibimizin uzman olduğu birçok alan var ve hepsi de çok önemli. Ama hepimizin hizmet ettiği bir odak noktası seçiyoruz. Bana göre bu bağ kurulabilen, çok boyutlu ve sıkça kusurlu karakterlerin geliştirilmesidir. Özellikle burada Minyonlar kendilerini komediyle ifade ediyorlar ve uğraştıkları şeyler konusunda evrensellikleri var. Öncelikle sözel değil de görsel deneyimle öğrenen karakterler.” 

Meledandri’nin uzun süredir birlikte çalıştığı yapımcısı Janet Healy, bugüne kadarki bütün Illumination filmlerinde işbirliği yapmış. 
O da karmaşık kişiliklerle dolu filmler yapmak konusunda Meledandri’nin tutkusunu paylaşıyor. 
Minyonlar’ın tüm dünyada neden çok sevildiğini şöyle anlatıyor; “Hangi ülkede yaşarlarsa yaşasınlar, hangi yaşta olursa olsunlar herkesin ilgisini çeken Minyonlar’ın yıkıcı, çocuksu, samimi, anlamlı ve yenilmez olmalarıdır. Yaşları yok ve belli bir dili konuşmuyorlar. İnsanlar onları kendi filmlerinde görmeyi istiyorlar ve biz de onlara Çılgın Hırsız filmlerinin başlangıcında Minyonlar’ı ve nereden geldiklerini anlatmak için heyecanlıyız.”



Illumination’ın yaratıcı ailesi yıllar içinde büyürken ekibin değerli varlıklarından biri de yazar Brian Lynch olmuş. 
Meledandri’nin Universal Pictures tarafından dağıtılmak üzere filmler yapan yapım şirketini açmasından önce Melandandri ile 20th Century Fox’un Blue Sky Stüdyoları’nda çalışan Lynch, Illumination’ın ikinci filmi olan Hop’ta stüdyoyla çalışmaya başlamış. 

İlk işbirliklerinden sonra Lynch’ten seriye dayanan Çılgın Hırsız: Minyon Kargaşası'nı yazması istenmiş. 
Daha sonra Universal Studios Orlando ile Universal Studios Hollywood’da çok popüler bir eğlence olmuş. 
Park ziyaretçileri Minyonlar’la yakından etkileşime girebiliyorlar ve onlara doymak bilmiyorlar. 
Eğlence treni o kadar popüler olmuş ki Illumination yaratıcı ekibi, Lynch’e Çılgın Hırsız’daki diğerlerini tamamlamak için Minyonlar hakkında tek bir film yazmakla ilgilenip ilgilenmeyeceği sorulmuş. 
Meledandri ekibin filmdeki amacını şöyle anlatıyor; “Illumination filmleri her zaman karakterler hakkındadır. Minyon filminde de diğer filmlerde olduğu gibi karakterlerin ve kişiliklerin farklı boyutlarını incelemek istedik ve başroldeki Minyonlar’ımız Kevin, Stuart ve Bob’da da bunu gerçekleştirdik.”. 

Lynch, bu işi kabul etmesinin nedenini ve hikayelerinin 2010’da başlayan olaylara neden 1969’da giriş yaptığını şöyle anlatıyor; “Hepimizin içinde küçük bir Minyon var. Bazılarımızda diğerlerinden daha çok var. İnsanların Minyonlar’ın kim olduğu, nereden geldiğiyle ilgili çok sorusu var ve bu soruları yanıtlamanın eğlenceli olacağını fark ettik.”



Aynı zamanda yazar olarak bir çizgi roman kitaplarında da çalışan Lynch, bu detaylı dünyayı geliştirmek için kendisini Minyonlar’ın içine bırakmış. Elbette tema parklarıyla çalışırken Çılgın Hırsız ve Çılgın Hırsız 2’nin ve filmlere eşlik eden çeşitli kısa Minyon filminin tüm detaylarını tekrar tekrar izleyerek ve kaynak malzemeye sadık bir şekilde referans alarak ezberlemiş.
Lynch şunları söylüyor; “Kafanızın içinde Minyon seslerinin olması ürkütücü olabiliyor. Ama bu durumda gerçekten faydalı oldu. Neyse ki Pierre, Minyonlar’ı seslendiriyor ve nasıl tepki verecekleri hakkında ne zaman bir sorum olsa o biliyordu.” 
Fakat yaramaz karakterleri için diyaloglar yazmak, onların izleyeceği bir hikayeye karar vermekten biraz daha zor olmuş. 
“En zor kısmı üç başrol karakterimizin İngilizce konuşmaması oldu. Yine de Pierre ne söylemeye çalıştıklarını aktarmak konusunda harikaydı.”

Kahramanlarımız için bir başlangıç hikayesi hayal ederken Lycnh’in izleyiciler hakkında Minyonlar’la tanıştıklarından beri neler düşündükleri hakkında fikir yürütmesi heyecanlı olmuş.
 Nereden geliyorlar? Gru öncesinde nasıl yaşıyorlardı? gibi. 
“Minyonlar’ı, Gru’nun gelişinden önce bu büyük, zalim dünyada görmek çok güzel.” diyor yazar. 
“İlk iki filmde onları korumak için yanlarında bulunuyor ve tam bir baba figürü gibi. Minyonlar her ne kadar kendilerini kötü birinin yönetmesini isteseler de ait olacakları bir aile de istiyorlar. Bu filmde henüz buna sahip değiller ve istediklerinin bu olduğunu çözmeye çalışıyorlar.”

Başlangıç hikayesi için üç başrol karakteri olması istenen Lynch bize farklı karakterlerini anlatıyor. 
“Birbirlerini ne kadar tokatlasalar da aynı zamanda birbirlerine destek oluyorlar. Kevin büyük ağabeyleri ve o olmasaydı diğerler uzun zaman önce yok olurdu. Stuart asi, genç tipi. Göreve, eğlenmekten, müzik çalmaktan ve kızlarla konuşmaktan daha çok önem vermiyor. Bob da yardım etmek için heyecanlanan ama sonra parlak bir ışıktan, TV’den veya yerdeki bir oyuncak ayıdan dikkati dağılan gerçekçi ve masum olan.” 
Yine de sadece kardeş sevgisi yokmuş. 
“Tartışmalarını istiyorsunuz. Başkalarının sahip olmadığı fikirlerinin olmasını istiyorsunuz ve birbirleriyle rekabet etmelerini istiyorsunuz.”  





Lynch’in Minyon dilinde sağlam bir eğitimi var ama Minyonlar çoğunlukla fikirlerini iletmek için fiziksel hareketleri kullandıklarından izleyicilerin Kevin, Stuart ve Bob’ı anlamaları konusunda Cofin ile Balda’nın yetenekli animatörlerine güvenmeleri gerekiyor. 
“Filmin büyük bölümü fiziksel komediye ve Minyonlar’ın duygularını dev gözleriyle veya tek gözle iletebilme yetenekleri ne dayanıyor. Ama Pierre’in olması ve onu arayıp “Burada nasıl davranırlardı? Korktuklarını aktarmak için hangi sözcüğü kullanabiliriz” diye sormak çok yardımcı oldu. Çok fazla deneme yanılma yaşadık. Zaman zaman senaryoda bir sahne yazdım ve “Söylediklerinden anlayabildiğimiz buysa böyle söylerlerdi.” dedim. Sonra Pierre gidip mikrofona konuştu ve aynı sözün Minyoncasını söyledi.”

Lynch’in sözünü ettiği ve Minyonlar’ı gezegendeki herkesten daha iyi tanıyan Pierre, animasyon sinemasında Çılgın Hırsız ve Çılgın Hırsız 2’yi kutsallaştıran, Illumination’a serinin ikinci filmiyle Oscar adaylığı getiren, Chris Renaud ile birlikte çalışan direktör Pierre Coffin. 
Coffin’in Minyonlar konusundaki amacı her zaman için onlar saçmalıklarını kutlarken bizim de aynı anda onları ciddiye almamız olmuş. 
Şöyle anlatıyor; “Bu film, sadece bir izleyici kitlesi için değil. Geniş bir izleyici kitlesi için. Ama biz bu konuda esprili olmaya çalıştık. Ne zaman bir espri olsa üstüne birçok katman koymaya çalıştık. Animasyonunun büyüsü budur. Karakterleriniz için her şeyi fiziksel hareketlerle ifade edebilirsiniz.”

Coffin’in sanatı, cansız nesnelere hayat vermek olduğundan Minyonlar’ın sevilebilir ve bağ kurulabilir olma başarısının nedeni de Coffin ile yönetmen Kyle Balda’nın yetenekli animasyon ekibiyle yakın çalışarak her Minyon’a belirgin bir karakter vermeleri olmuş. 
Coffin şunları söylüyor; “Sözcüklerini anlamıyorsunuz, gramerlerini anlamıyorsunuz ama bir çelişki içinde olduklarını, mutlu veya mutsuz olduklarını anlıyorsunuz.”



Coffin için Minyonlar, sessiz sinemanın kahramanlarına modern bir selamlama. 
Şöyle anlatıyor “Sinema tarihine bakarsanız Charlie Chaplin, Buster Keaton gibi oyuncularla tamamen sesiz olarak başlamış. Onlar en iyi hikaye anlatımcılarıdır ve nesillerden nesle geçmiştir. Çocuklarıma The Gold Rush’ı gösterdim ve bayıldılar. Hiç konuşma yoktu tabii ama görsellere kapıldılar. Her şeyin zamanlı ve konuşma olmadan çok iyi sergileniyor. Minyonlar da öyle. Bu sessiz filmlerden kalan bir miras, sadece onlarda anlamsız sözcükler var."

Çılgın Hırsız serisinin yıldızları Gru, Margo, Edith ve Agnes iken bu kez Minyonlar’ın kendi filmlerinde rol alma zamanı gelmiş. 
Coffin şöyle anlatıyor; “Bu filmde yan rollere önem vermemek için sınırları zorladık. Bu film komik yardımcı karakterler hakkında değil. Hepimiz bu işteyiz çünkü iyi bir hikayemiz, iyi karakterlerimiz vardı ve insanlara özel bir şey vermek için bir fırsatımız olduğunu düşündük.”

Lynch, yönetmeniyle aynı fikirde ve Minyonlar gibi yapımcılar da kolektif bir sürecin içindeler. 
“Hepimiz kendimizi olabilecek en iyi, en komik Minyon filmini yapmaya adadık ve bunlar izlemek istediğim önemli yaz filmindeki Minyonlar. Gru’nun korumasında değiller. Dünyaya karşı onlar var ve dünya onlara hazır değil. Minyonlar her şeyi alabilir ve ilerlemeye devam edebilirler. Her zaman ilk seferinde doğru yapmıyorlar ama 100. seferde doğruyu yapacaklardır.”

Minyonlar’ın kötülük hizmetine bağlılık ve kazara kendileri için daha iyi bir şeye takılmaları onlar için kazara ayrıldıkları efendilerinden daha iyi olmuş. 
Yönetmen Balda bunun evrenin onlar için hazırladığı büyük planın bir parçası olduğunu belirtiyor. 
“Minyonlar’ın evi aslında fiziki bir yer değil. Bu Gru. Çılgın Hırsız filmlerinde gördüğümüz Gru’nun onların takip edeceği son kötü efendi olduğudur. En çok bağ kurdukları kişi odur ve Minyonlar’la arasında gerçek bir sevgi ilişkisi vardır. Sonunda amaçları budur; Gru’yu bulmak ve ona hizmet etmek.”




Okuyucu bu karakterlere doğru kamera arkasındaki tutkuyu ve böyle sadık yeteneklerden doğan derin, kişisel hikayeleri hissedebilir. Meledandri film yapım ekibinin başarısının ana öğesinin ne olduğunu şöyle anlatıyor; “Pierre, Kyle ve Brian’ın sevdiğim yönü Minyonlar ne zaman aşırı değerli olma tehlikesini taşısa, bunu komediyle kesiyorlar. Böylece film asla duygusal olmuyor ama aslında içinde gerçek bir duygu taşıyor. Bunu tatlılıkla ve hemen sonrasında gülerek yaşıyorsunuz.”

Süper-Kötüler ve Banka Soyguncuları

Minyonlar’da Kim Kimdir?

Bir efendilerini daha kazara kaybettiklerinde Kevin, Stuart ve Bob sevgili Minyonlar’ın hizmet edecekleri yeni bir efendi arayışı için harekete geçerler. 
Zorlu yolculukları hiç kolay değildir ama Minyonlar’da anlatılan yolculuk bize onlar hakkında merak ettiğimiz her şeyi anlatacaktır.

Kevin (Pierre Coffin) gururlu ve koruyucu “büyük ağabey.” 
Minyonlar’ın efendisiz olduklarında amaçlarını yitirdiklerini bilir. Stuart ve Bob ile birlikte kardeşlerinin peşinden gidecekleri yeni bir kötü patron bulmak için dünyaya gitmek üzere tehlikeye atılan da Kevin’dır.

Stuart (Pierre Coffin) Minyon kardeşlerin “ortanca” olanıdır. 
Karnı çoğunlukla açtır ve asi bir gitarcı olmayı sever. Uzatılmış ergenin dikkat eşiği kısa da olsa ve görev konusunda biraz duyarsız olsa da kesinlikle Kevin ile Bob’ın hizmet edilecek en büyük, en kötü adamı bulmalarına yardım edecektir.



Bob (Pierre Coffin) Minyon kardeşlerin en masum ve hevesli “küçük kardeşidir.” 
Herkese ve her şeye karşı koşulsuz sevgi besler ve Stuart ve Kevin’le bilinmeyen bir yolculuğa çıkacağı için biraz endişelidir.

Sadık, sarı, planlı ve neşeli Minyonlar (Pierre Coffin),  muz sevdikleri kadar yaramazlık yapmayı ve kargaşa çıkarmayı da seven kardeşlerdir. Dikkatleri kolay dağılır, ne yapacakları kestirilemez, meraklı ve inanılmaz sevimlidirler. Birbirleriyle inanılmaz rekabet ederler. Bu da ani tokatlama kavgalarına neden olur ama eğer dışarıdan biri onlara ya da efendilerine zarar vermek isterse şiddetli birere koruyucu olurlar.

Scarlet Overkill (Sandra Bullock) dünyanın ilk kadın süper-kötüsüdür.  Çabuk sinirlenen ve kusursuz bir şıklığa sahip, eşsiz biridir. Kevin, Stuart ve Bob, olağanüstü soygunları yönetme yeteneği nedeniyle ona çekilmişlerdir ve ondan aynı anda hem korkmakta hem de etkilenmektedirler. Scarlet, Minyonlar’ı göreve alır ve ilk görevlerini verir; kendisi Londra’da hayat boyu taşıdığı Kraliçe olma rüyasını gerçekleştirmeye çalışırken onlar da bir soyguna girişeceklerdir.  

Herb Overkill (Jon Hamm) Scarlet’in modern giyimli kocası ve çılgın bilim adamıdır. 
Herb, genelde laboratuvarda 60lardan ilham alan olağanüstü aygıtları icat ederken bulunabilir. Bir yandan da Scarlet’e karşı her zaman sevgi doludur ve onu destekler.  Mucitliğinin yanı sıra gösterişli kıyafet seçimleriyle tanınır ve Herb’ün karısını savunmak için yapamayacağı hiçbir şey yoktur. 

Walter Nelson (Michael Keaton) geleneksel, rağbet görmeyen bir baba ve sadık bir eş olmadığı zamanlarda oldukça başarılı bir banka soyguncusudur. 
Doğru okudunuz. Walter suçla mutlu bir ailenin babasıdır. Orlando’da kötülerin her yıl olağan olarak toplandıkları gizli bir kongre olan Kötüler Kongre’sine giderlerken Kevin, Stuart ve Bob’la karşılaşırlar. Siz de ülkenin bir ucundan diğerine otostop yapmak zorunda olan bir Minyon olsaydınız ondan daha uygun bir yol arkadaşı olamazdı.  



Madge Nelson (Allison Janney), Walter’ın Clyde’ının Bonnie’sidir. 
Kitabı asla kapağına bakarak yargılayamayacağınızı gösterir. Madge, suçla mutlu Nelson ailesinin mutlu eş-başkanıdır. 
Aile soygunlarına giderken otostop yapan Kevin, Stuart ve Bob’ı Walter ve çocukları Walter Jr. (MICHAEL BEATTIE), Tina (KATY MIXON) ve bebek Binky’ye (TARA STRONG) eşlik etmeleri için alır.

Profesör Flux (Steve Coogan) zamanın göreceli olduğunu çok uzun zamandır kabul etmiştir. 
Minyonlar kendisiyle Kötüler Kongresi’nde karşılaştıklarında bir zaman makinesi icat ettiğini ve laboratuvarında kendisine yardım etmeleri için kendisinin gelecekteki versiyonlarını getirdiğini öğrenirler. Şimdi zamanda yolculuğu neredeyse kusursuzlaştıran profesör uzun zamandır uzay zaman süreklisi olarak inandığımız şeyi değiştirmesine çok az kalmıştır.

Tower Guard (Steve Coogan) yaşın önemli olmadığının kanıtıdır.
 Kevin, Stuart ve Bob, Scarlet için Kraliçe’nin mücevherlerini Londra’ Kulesi’nden çalmakla görevlendirildiklerinde bu zor duyan ve neredeyse görmeyen yaşlı adamı aşmanın çocuk oyuncağı olduğunu düşünürler. Ama kendilerini uzun zamandır beklediğinden haberleri yoktur.

Kraliçe (Jennifer Saunders) her şeyi görmüş ve Minyonlar’ın kıyılarına gelmesinden yıllarca öncesinden bu yana İngiltere’yi yönetmektedir. Şimdi de süper kötü birinin Kraliyet mücevherlerini çalmayı ve kendisini ortadan kaldırmayı planladığını öğrenecektir.

Anlatıcı (Geoffrey Rush) Kevin, Stuart ve Bob’ın yolculuğunu konu alan bu bölümü anlatır ve bize kahramanlarımızın nasıl bugüne geldiklerini ve nereye gittiklerini gösterir.




Kevin, Stuart ve Bob’la tanışın: Kahramanlar Yola Çıkıyor 

Hikayemiz başlarken Minyonlar, dondurucu Antarktika’da efendisiz bir haldedir. 
Hizmet edecek bir efendileri olmadığı sürece umutsuzlukları da artmıştır. Yüzyıllar içinde çok sayıda efendi için gerçekten iyi niyetler beslemişler ama kendilerine has Minyon tarzıyla bütün efendilerini kazara öldürmüşlerdir. 
Minyonlar sonunda Gru’yla karşılaştıklarında daha rahat ve daha az güvensiz hissetmişlerdir. Ancak 1969’da hala dik bir öğrenme eğrisinin ortasındalardır.  

Film projelerinin büyük bölümü oyuncu seçimini senaryo yazıldıktan sonra yapmayı tercih etse de Minyonlar’ı hazırlarken üç başrol karakterinin yönetmenlerden biri tarafından bizzat seslendirilecek olmaları çok işe yaramış. 
Minyonca farklı dillerden alıntılarla çeşnilendirilmiş olsa da Minyonlar’ın izleyicilere evrensel olarak erişilebilir olmasını sağlayan fiziksel komedidir. 
Yönetmen Coffin’in amacı izleyicilerin Minyonlar’ın söylediklerini, laf kalabalığını anlaması değil, söylemeye çalıştıklarını ve arka plandaki melodileri anlaması olmuş. 
Çok uzun zamandır ortalıkta oldukları ve yeterince gezdikleri için Minyon dilinin etimolojisi de oldukça evrenseldir. 
Peki bu neden? 
İster antik Mısır dilinin temelini Firavun’dan öğrenmek olsun, ister yüksek sosyete Fransızcasını Napolyan’dan öğrenmek olsun, ister iyi bir Transilvanyaca’yı Kont Drakula’dan öğrenmek olsun ya da basit homurdanmaları yabani Homo sapiens’dan öğrenmek olsun tüm dünyada çok sayıda efendiye hizmet etmişlerdir. 
Bununla birlikte Coffin, Kevin, Stuart ve Bob’ı birbirinden ayrıştırmak için benzersiz tonlamalar ve seslendirmeler geliştirme konusunda son derece düşünceli davranmış. 



Coffin, genç ya da yaşlı herkesin onayladığı bir dili yaratmadaki rolünü anlatıyor; “Filmdeki bütün Minyonlar’ı ben seslendiriyorum ve ne zaman bir şeyi ifade etmem gereken bir bölümde takılsam Urduca veya Çince mönüm işe yarıyor. Ayrıca Biraz İspanyolca, İtalyanca, Endonezya’ca ve Japonca biliyorum. Yani sözcükleri için bütün bu esin kaynağına sahibim. Sadece anlam olarak değil bir şey ifade edeni değil de sözcüklerin melodisine göre seçiyorum.”

Meledandri de yönetmenin çok gizli tarzını kendine özgü kullanıyor: “Pierre muhtemelen size dilin tamamen uydurma olduğunu söyleyecektir ama benim kendi teorim var. Onu üç film süresince izledim ve dil bilim modelleri görmeye başlıyorum. Aslında bence bir dil yaratıyor. O bunu inkar edecektir ama ben buna eminim. Biz izleyiciler için bir dil ve anlamaya başlıyoruz.”

Minyonlar’ın bütün efendilerinden bir şeyler öğreneceği düşünülse de Meledandri’ye göre tam tersi olmuş. 
Gülerek şöyle anlatıyor; “Minyonlar, etrafındakiler üzerindeki etkileri kendi gelişmelerinin yanında çok daha fazla olan karakterlerdir. Ayrıca Minyonlar’ın henüz olgunlaşmalarını istemediğimiz özellikleri de var. Çünkü onları bu halleriyle izlemek çok eğlenceli.”

Kevin, Stuart ve Bob, ön plandaki Minyonlar’dan olsalar da sadece dış görünüşlerinde değil benzersiz seslerinde de farklılık sağlamak önemli olmuş. 
Healy, Illumination ekibi Minyonlar’ı geliştirmeye başlayınca, farklı kişiliklerini keşfetmeye başladıklarını söylüyor. 
“Başta zordu çünkü Minyonlar her zaman sabırsız, çocuksu ve neşeli gibi ortak özellikler taşıyan bir gruptu. Bu karakterleri farklılaştırmaya karar verdiğimizde kahramanlarımızı nasıl farklı kılacağımızı ve her birinin düşüncelerini ve hissettiklerini pantomimle ve seslerle göstermeye karar verdik.”



Yapımcı Meledandri, karakterleri anlatıyor; “Kevin, üç kardeşin en büyüğü. Umutsuzca kahraman olmak istiyor. Bob en küçükleri ve onu grupta Çılgın Hırsız’ın Agnes’i olarak görüyorum. Herkesi seviyor. Çok mutlu, küçük bir çocuk.  Stuart bir ergen, asi olan. Filmin sonunda üçünün küçük bir aile olduğunu hissediyorsunuz.”

Kevin ekibin en büyüğü olduğu ve tamamen iyi niyetli biri olduğu için biraz sorumlu biri gibi konuşuyor. 
Bazen set oluyor ve kardeşlerinin saçmalıklarla ve hilelerle dikkatleri dağıldığında onları hemen azarlıyor. 
Stuart’ın konuşması biraz daha serbest. Saygısız “eeh” sözcüğüne karşı oldukça ön yargılı. 
Akışla gidiyor ama hiçbir dramla ilgilenmiyor (kendisinin yaratmadığı). Bob’ın konuşması çok daha çocuksu. 
Çok neşeli, hayat dolu ama önündeki maceradan kolaylıkla korkuyor ve iç çekmelere ve “aah!”lara eğimli.

Yönetmen Balda, film süresince tanıdığımız Minyon ailesinin üç üyesinin animasyon süreci ilerlerken kendilerini animatörlere gösterdiklerini söylüyor. 
“Bir sahnenin resimli taslağını yaptığınızda Kevin, Bob ve Stuart’ın kim olduğunu öğrenmeye başlıyorsunuz. Hayal gücünüzü çalıştırıyorsunuz ve Bob’ın bu yoldan ya da diğer yoldan gitmek istediğini düşünüyorsunuz. Böylece o yoldan gitmesine izin verip neler olduğunu görüyorsunuz. Karakterleri her zaman egemen olmaya ve yapmaları gerektiğini düşündüğünüz şeyi yaptırmaya çalışmıyorsunuz. Biraz oynuyorsunuz ve genellikle sizi gerçekten ilginç bir yere götürebiliyor.”

Balda, kahramanlarımız Minyonlar’ın prodüksiyonu hakkında bir şey söyleyecek olsalardı ne yapacaklarını çok iyi bildiğini söylüyor; “Stuart kesinlikle kendi istediğini yapmak istiyor. Kameranın önüne geçip filmden söz etmek ve bütün alkışları almak istiyor. Bob, ışıklardan ve teknik yönlerden etkileniyor ve çoğu zaman neler olduğunu bilmiyor. Peki ya Kevin? Kevin her şeyi çok ciddiye alıyor.” 

Film yapımcıları, Kevin, Stuart ve Bob’ın serüvenini sadece komik değil küresel bir serüven yapmaya önem vermiş. 
Meledandri şunları söylüyor; “Film boyunca Minyonlar sadece zamanda gezinmiyor, coğrafi açıdan da geziniyorlar. Film siz New York’a, Orlando’ya, Avustralya’dan Çin’e, Hindistan’a ve filmin büyük bölümünün geçtiği Londra’ya götürüyor.” 



Overkill’ler ve Nelson’lar: Yetenekleri Seçmek

“Minyonlar’ın sevdiğim yanı onları gerçekten anlayamıyorsunuz ama söylediklerini kesinlikle hissediyorsunuz. Duygularını o kadar iyi ifade ediyorlar ki lisan engeli olmuyor.”
—Sandra Bullock

Minyonlar Orlando’daki Kötüler Kongresi’ne otostop yaparak giderken yeni patronları olacak kadın Scarlet Overkill’le tanışıyoruz. 
Kevin, Stuart ve Bob, Nelson’larla yaptıkları yolculuklarında bu şehir efsanesine aşık olurlar. 
Biz izleyicilere ise Scarlet’in dergi kapaklarından görüntüleri gösterilerek kötüler dünyasında bıraktığı büyük izi fark etmemiz sağlanır. 
Bu topluluktaki herkes, özellikle de genç Tina Nelson ona ya hizmet etmek ya da onun yerine geçmek istemektedir. 

Healy, karakterin inkar edilemez çekimini ve Scarlet’in 1969’da geçen hikaye için önemini anlatıyor; “Scarlet bu güç döneminde büyüleyici bir kadın ve aktif bir şekilde yardımcıları işe alarak eşitlik sağlıyor. Kötüler dünyasında bir adamın olabileceği en büyük süper kötü olabilmek için her şeyi başaracaktır. Onlar için Scarlet çok kolay bir lokma. Scarlet’in güzel, hırslı ve ileri görüşlü olmasını seviyorum. Kocası da onun başarılı olması için her türlü şeyi icat etme yeteneğine sahip. Ayrıca şıklık örneğiler.”

Meledandri şunları ekliyor; “Dünya Scarlet’ten önce hiç kötü kadın karakter görmemişti. Ayrıca kötülerin en kötüsü, içlerinde en ünlüsü o. Minyonlar onu kötülerin ürünlerini, sistemlerini sattığı ve iş aradıkları Kötüler Kongresi’ne kadar takip ediyorlar.” 

Scarlet, işlerini iş dışında silahları olmadan, aileleriyle birlikte anlatırken izlediğimiz kötüler topluluğunda büyük bir öneme sahip. 
Kötüler Kongresi ayrıca düzinelerce anti kahramanı bir anda tanıtmak ve filmin geri kalanına serpiştirmek için çok iyi bir araç oldu. 
Lynch şöyle anlatıyor; “Minyonlar Kötüler Kongresi’ne gidiyor. Bunun sorunlarının yanıtı olması gerekir. Scarlet ise ana salonda konuşma yapmaktadır. Öne çıkar ve her kötünün duymak için can attığı şeyi söyler; bir kötü, bir uşak, bir yardımcı, bir minyon aramaktadır. “Beni savaşta yenip elimdeki bu yakutu alırsanız o zaman benim için çalışabilirsiniz. “Minyonlar kazara başarılı olurlar ve onun Minyonlar’ı olurlar.” 



Scarlet rolü için Bullock’ı seçmek Meledandri’nin başından beri aklındaymış.  
İntikam ve güç varsayımına meyilli bir karakterin özüyle cana yakın sesini birlikte kullanmayı umut etmiş. 
Scarlet daha şeytani sesli biri tarafından seslendirilirse kimi destekleyeceğinizi hemen bileceğinizi düşünmüş. 
Ama Bullock gibi sevilen bir sanatçı olunca hayranları kendilerini zaman zaman onu desteklerken bulacaklar. 
Bu yüzden Minyonlar’ı tehdit ettiğinde bile genelde bakış açısını anlayabiliyorsunuz. 
“Sandy çok ikonik ve olağanüstü empati kurulabilir karakterleri canlandırmasıyla çok ünlü. Bütün bu empati özelliklerini bu süper kötüye taşıyor ve role çok boyutlu ve ikna edici bir karakter yaratmak için gerekli büyük bir güç, kararlılık ve çekicilikle geliyor.” 

Oscar ödüllü oyuncuyu dünyanın ilk kadın süper kötüsü rolüne çeken Minyonlar’ın tüm izleyiciler için eğlenceli olması olmuş. Böyle kötü bir yolculuktaki bir karakteri seslendirmek konusunda merakını cezbeden şu olmuş; “Büyük kötüleri canlandırmak her zaman eğlencelidir. Kötü ve huysuz olmak herkesle her zaman iyi olmaya çalışmaktan daha eğlencelidir.”

Bullock, yapımcılarla Scarlet’in geçmişini konuşurken Scarlet’in iktidar savaşının bir mantığı olduğunu öğrenmiş. 
Scarlet’in çocukluğunda hiçbir şeyi yokmuş. Ne arkadaşı ne parası varmış ve kraliçeyi en büyük güce sahip olan kadın olarak görmüş. 
Birçok kız prenses olmak isterken Scarlet prenseslerin gücünün olmadığını hemen fark etmiş. 
Scarlet, sevilmek ve saygı görmek konusunda anlamsız bir gereksinimle prensese ne yapması gerektiğini söyleyen kadın olmayı arzulamış. Gerçekten de kraliçe bir şey söylerse yaparsın. 
Kraliçeyi seviyor ve tacı olursa insanların onu seveceğini düşünüyor. 

Bullock, dünya çapında fenomen olan Minyonlar’ın bir parçası olarak Scarlet’in karakterini hayata geçirmekten keyif almış. 
Şunları söylüyor; “Bu filmdeki amacım sadece daima huysuz ve sinirli olmaktı. Scarlet sekiz yaşında şımarık bir kız gibi. Büyürken ihtiyacı olan ilgiyi görmemiş. Şimdi ise kraliçe olmanın bir yolunu bulacak.”


Minyonlar tek kelime İngilizce konuşmuyor olsa da oyuncular onların ne söylediğinin çok farkındaymış. 
Bullock şöyle anlatıyor; “Minyonlar’ın sevdiğim yanı onları gerçekten anlayamıyorsunuz ama söylediklerini kesinlikle hissediyorsunuz. Duygularını o kadar iyi ifade ediyorlar ki lisan engeli olmuyor. Konuşma olmayan, güzel bir ilişkimiz vardı.”

Scarlet, erkek egemen bir alanda yeni, kötü alanlar açarken aynı zamanda Kötüler Kongresi’ne doğru gitmekte ve bir sonraki büyük soygununun planını yapmaktadır. 
Bu yıllık olağan kongre kahramanlarımız Minyonlar’la tanıştığı yerdir. Daha sonra kocası ve çılgın bilim adamı Herb’le tanışmaları ve onları gereçlerle donatması için onları dünyanın bir ucuna götürecektir.

Scarlet ve Herb’ün dünyayı ele geçirmeye çalıştığı gerçeğini yok sayarsanız çok sağlıklı bir ilişkileri vardır. 
Aslında evlendiklerinde kocası Scarlet’in soyadını almış ve bu yüzden mümkün olan her an yanında olmuş. 
Lynch şöyle anlatıyor; “Sadece atıp tutan bir kötü olsaydı Minyonlar’ın onunla çalışmayı neden istediğini merak edecektiniz. Herb ve Scarlet karşı gelmek istemeyeceğiniz tehlikeli bir çift ama onlarla birlikte zaman geçirmeyi kesinlikle istersiniz.” 

Yapımcılar Herb rolü için 60’larda geçen bir diziyi yeni bitirmiş olan, drama ve komedi oyuncusu Jon Hamm’e yönelmişler. 
Hamm, AMC’nin Mad Men dizisiyle ünlü olsa da Bridesmaids, 30 Rock ve üç kez sunuculuğunu yaptığı Saturday Night Live’daki komedi rolleriyle de aynı derecede gurur duyuyor. 
Karakteri seslendirmek için çok istekliymiş. Şunları söylüyor; “Herb’ün sevdiğim yanı kendini sadece karısına adaması ve dünyayı ele geçirme planlarını destelemesi değil, bunu yaparken gerçekten iyi vakit geçirmek istiyor. Keyfini çıkaramıyorsan süper zengin, süper dahi süper kötü olmak neye yarar?”

Herb, bir süper kötüyle evli olmanın sıra dışı sorumluluklar getirdiğini biliyor ve elinden geleni yapıyor. 
Hamm gülerek şöyle anlatıyor; “Minyonlar’daki favori sahnelerimden biri Herb’ün Kevin, Stuart ve Bob’ı bir işkence odasına götürdüğü sahne. Amacı, Scarlet’in çılgın beklentilerini yerine getirmedikleri için onları cezalandırmaktır. Ama Minyonlar bunu eğlenceli bir gün ve birlikte oynayacakları zaman olarak görürler. Herb onları ne kadar korkutmaya çalışsa da elinde olmadan onların bulaşıcı komikliklerine yenik düşer. Bu karakterlerin güzel yanı bu. Çocuksu ve masumlar ve tek istedikleri efendilerini memnun etmek ve gülmek.”



Yapımcıların Herb ile Scarlet arasındaki girift ortaklığı resmetmeye önem vermeleri Bullock’ın çok hoşuna gitmiş. 
Şöyle anlatıyor; “Bir animasyon filminde yetişkinler arasında iyi bir ilişki olduğunu görmek çok güzel. Genel olarak biraz uyumsuz tipler ama yapımcıların yarattığı Scarlet ile Herb arasında gerçek bir ortaklık. 60’lardan gelen en şık çiftler. Herb bir bilim adamı, Scarlet is kötü karakter. Karısını seviyor ve deliler gibi destekliyor.  Bu dönemden beklemediğiniz bir şey. Scarlet de kocasını seviyor ve hayran. Çok zeki olduğunu düşünüyor ki öyle.”

Meledandri, Lynch’in karakteri tamamlamasından ve Hamm’in karaktere verdiği sesten çok memnun kalmış. 
Şunları söylüyor; “Herb Overkill, her şeyden önce Scarlet’e aşık. Hayatının odak noktası Scarlet. Onu karısına olan aşkı yaşatıyor. Ayrıca icatlar konusunda çok becerikli. Bu yüzden bu çılgın ve sıra dışı silahlarla karısının kötü eylemlerini destekliyor.” 

Minyonlar’ımız yeni efendilerini bulmak üzere seyahat ederlerken tesadüfen Michael Keaton ile Allison Janney tarafından seslendirilen Walter ve Madge Nelson’ın başında bulunduğu suçlu ailesi Nelsonlarla tanışıyorlar. 
Meledandri bize kim oldukları hakkında biraz daha bilgi veriyor: “Nelsonlar, Amerika’nın bir ucundan diğerine seyahat eden, 1960’ların mutlu ailesi. Ama aynı zamanda kötülerle dolu bir aile ve bu yüzden biz kenara çekip bacaklarımızı rahatlatırken onlar kenara çekip banka soyuyorlar.”

Minyonlar, Keaton’ın bir Illumination filmine girişine işaret ediyor ama aynı zamanda rol arkadaşlarının Çılgın Hırsız evreninin bir parçası olma heyecanını da paylaşıyor. 
“Karakterin sevdiğim yanı çocuklarını Florida’ya tatile götüren popüler olmayan bir baba olması. Öte yandan bir seri suçlu ve banka soyacak ve arabadan dışarı el bombası atarken çocuklarına kemerlerini bağlamalarını hatırlatacak kadar da rahat.” 

Oscar adayı bize Nelson ailesinin ruh halini anlatıyor; “İyi ve temel değerleri var. Zaman zaman bozuluyor ama çoğunlukla iyi niyetliler. Fakat soygunlar dünyalarının küçük bir parçası. Walter yaptıkları işin gerçek değerini görüyor. Bu hepsinin birlikte iyi yaptıkları bir iş. Ona göre amaç çok fazla para değil, daha çok eğlenmekle ilgili.”

Yapımcılar Madge rolü için eski dostları Janney’e yönelmiş. 
Kendisi son yıllarda çeşitli film ve dizilerde komedi rollerini canlandırmış. Meledandri için bu oyuncu seçimi çok özel bir bağı temsil ediyormuş. Şöyle anlatıyor; “Allison’la ben aynı liseye gittik. Aslında birlikte bir oyunda oynamıştık. O harikaydı, ben berbattım. Son birkaç yıldır birlikte çalışacağımız bir fırsat bulmaktan söz ediyorduk. Yaptığımız her işte onunla çalışmayı çok isterim. Muhteşem bir oyuncu.”



Janney, eski dostuyla yeninde bağ kurmanın bir zevk olduğunu söylüyor. “Bu muhteşem projede yer alma nedenim Hotchkiss’te birlikte aynı okula gittiğim Chris Meledandri’dir. Bu birlikte ilk çalışmamız ve çok heyecanlıyım. Bunun birlikte yapacağımız projelerin ilki olacağını umuyorum.”

Nelson ailesi dışarıdan Cleaver’lara çok benziyor. 
Sadece sıradan, ortalama bir aile. Ama erdemli görünseler de sevgili, beyaz çitli komşularından gizli, olağanüstü bir suç yaşamaları da var. 
Bu ikilik Janney’i büyülemiş. “Özellikle Madge çok sevimli ve muhteşem bir sesi var. Çok hoş ve tatlı ama aynı zamanda müthiş bir kadın gangster.”

Rolleri ne kadar büyük ya da küçük olsa da bir Illumination Entertainment filminde yer alan her seslendirme sanatçısı rolü için stratejik olarak düşünülerek seçiliyor. 
Nelson çocuklarını Walter Jr, Tina ve Binky uzun zamandır seslendirme yapan, Dr. Seuss’ The Lorax filminde Illumination'la çalışan sanatçı Michael Beatti, Melissa Mc Carthy ile birlikte oynadığı ve Victoria karakteriyle rol çaldığı TV’deki Mike & Molly’nin başından beri yer alan Katy Mixon ve Tara Strong seslendirmiş. 
'Strong, daha önce simgesel ve çok sevilen animasyon karakterleri olan The Powerpuff Girls’de Bubbles karakteri ile The Fairly OddParents’deki Timmy karakterini seslendirmiş.  
Ayrıca Binky’nin sonuncusunu gördüğünüzü düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz… 
Yardımcı rollerde Minyonlar’a katılanlar, zaman makinesini hala tamamlamamış olan, kazaya eğilimli mucit Profesör Flux karakteriyle ve Kraliçe ile Kraliyet mücevherlerini her ne pahasına olursa olsun koruyan Kule Muhafızı karakteriyle Steve Cogan, Scarlet’in tahttan indirmeye çalıştığı kraliçe karakteriyle Jennifer Saunders ve sesiyle bizi Kevin, Stuart ve Bob’ın Gru’ya olan yolculuklarına doğru götüren anlatıcı olarak Geoffrey Rush yer almakta.

Cogan, Illumination projelerinin neredeyse demirbaş oyuncusu haline gelmiş ve Meledandri ’de bu durumdan çok memnun. 
Şunları söylüyor; “Steve, binlerce sesi olan biri. Filmlerimizde sürekli ona gidiyoruz. Belki o bizim uğurumuz olabilir ama çok yetenekli bir uğura sahibiz.” 



Yapımcılar Saunders’ın mizahi tarzını ve karaktere kattığı kabalığı ve kargaşayı duyduklarında filmde olmasını istedikleri Kraliçe Elizabeth karakteri konusunda fikir değiştirmişler. 
Lynch şöyle anlatıyor; “Stuart ile Kraliçe’yi arabaya koyduğumuz anda karşı gelmesi ve saldırgan olması daha akıllıca bir hareket oldu. Jennifer size mümkün olan en havalı Kraliçe versiyonunu veriyor. O yaşayan en komik insanlardan biri.”

Son olarak Minyonlar’ın anlatıcısını Geoffrey Rush seslendirmiş. Meledandri Oscar ödüllü oyuncunun hikayedeki rolünü şöyle anlatıyor; “Geoffrey filmin açılış ve kapanış bölümlerini anlatıyor. En zengin, en tatmin edici seslerden biri. Ama aynı zamanda söylediği her şeyde biraz ironi var. Minyonlar’a çok iyi uyuyor ve filmin havasını tanımlamaya yardımcı oluyor."
Balda da aynı şekilde bu durumdan memnun kalmış; “Geoffrey’nin sesinin ağırlığı, Minyonlar’ın hafifliğine karşı oynamak istediğimiz bir başka yoldu. Habersiz bir şekilde epik bir maceraya çıkan küçük adamların hikayesine eşlik eden etkileyici bir dış sesimiz var.”

10 Yılın Tasarımı: Dönem etkisi ve Animasyon

Yönetmenler Coffin ve Balda, dönemin farklı görsel etkisini taşıması için  1960’larda geçen bir film yapacaklarını çok güçlü hissetmişler. Minyonlar’ın görsel tarzını 60’ların etkisiyle tasarlamışlar ve böylece izleyiciler izlerken daha önce izledikleri animasyon filmlerinden farklı bir ışıklandırma planı olduğunu hissedecekler. 

Aslında Minyonlar daha çok o döneme ait bir canlı aksiyon filmini temsil ediyor. 
Meledandri şunları söylüyor; “Sadece karakter, hikaye ve komedi açısından değil, aynı zamanda filmi izlemenin verdiği his, nasıl göründüğü ve kulağa nasıl geldiği açısından da önemli.” 

Illumination projelerinin başarısının anahtarı, bu filmleri yapmak için bir araya gelen sanatsal düzey, prodüksiyon ve teknik uzmanlık. 
Meledandri şöyle anlatıyor; “Bu filmlerde muhteşem olan her şey her birinde çalışan yüzlerce insanın hayal gücü ve uzmanlığından geliyor. Bizim o filmleri yapma yeteneğimizi çalıştıran onlardır.”



Illumination Entertainment’ın merkezi Santa Monica, California’da, Illumination Mac Guff Paris’te olduğu için Minyonlar’ın yapımı global olmuş. 
Meledandri şöyle anlatıyor; “Minyonlar da Illuminaton Mac Guff’ın tüm departmanları yer aldı. Muhteşem stüdyomuz Paris’te tam kapasiteyle çalışıyor. İcat edilen dünyayı yaratmak için karikatürleri foto gerçekçi unsurlarla birleştiren ve adeta beyaz perdeye uzanıp dokunacağınız hissini veren canlı gibi dokuları yaratan yüzey ekibi de dahil animatörler, güvensizliğinizi askıya alıp bu dünyaya geçmenize olanak veriyor. Pierre ve Kyle’ın yönetimindeki ekibin olağanüstü yanları performanstaki küçük tercihlere ve farklılıklara bağlı kalmaları. Önemli olan büyük, geniş hareketler değil daha çok incelik ve belirlilik.”

Taklit edilemez Illumination Mac Guff, Paris’te bulunan ve neredeyse 30 yıl önce güçlü bir teknik temelle kurulmuş animasyon şirketi Mac Gugg Ligne’den ortaya çıkmış. 
Santa Monica merkezli Illumination Entertainment kurulduğunda şirketin prensibi sanatçıların yaşadıkları yerde çalışması olmuş. 

Yapımcı Healy denetimindeki Illumination Entertainment ve Illumination Macc Guff, hızla gelişen telekomünikasyondan yararlanmış ve şirketler arasında bir hat kurmuş. 
Görsel geliştirme sanatçıları, hikaye sanatçıları, renkçiler gibi çalışanlar farklı zaman dilimleri arasında iChat ve Skype kullanabildikleri için belli bir bölgede olmalarına gerek kalmamış ve Illumination da önemli bir güç olmuş. 

Coffin ve Balda için Çılgın Hırsız filmlerinin tekrarlamadıklarını daha çok o filmlerden esinlendiklerini hissetmek son derece önemli olmuş. 
Renk paletinden, filmin ışıklandırmasına kadar Minyonlar çok farklı, belirli ve filmin geçtiği zamandan etkilenmiş bir film. 
Özellikle de 60’ların görünümü, tarzı ve kıyafetleri ile Kevin, Stuart ve Bob’ın kendilerini buldukları dönemin tavrını sevmişler. 
Aslında bu onların hizmet edecekleri, inanılmaz zeki olduğu kadar şık bir kadın olan yeni kötünün de doğuşu olmuş. 




Balda, Minyonlar’ın 1960’ların New York ve Londra’sında bulunmalarını sağlamanın ekibe inanılmaz ilham verdiğini söylüyor. 
“Filmin 60’larda geçmesinin sevdiğimiz yanı bize yapım tasarımında müzikle, dönemle ve renk planlarıyla oynama imkanı vermesi oldu. Minyonlar uzun yıllardır tek başlarına bir buz mağarasında yaşıyorlardı. Bu yüzden onlar için New York olağanüstü bir metropol. Daha önce hiç gökdelen ya da bu türden bir kargaşa ve telaş görmemişler. 60’ların Londra'sını yaratırken arabaların tasarımından çift katlı otobüslere kadar ortamı daha büyüleyici yapmak istedik. Bu da güvensizliği, modern çağa göre daha çok bırakmanızı sağlıyor.”

Güzel Melodiler: Filmin Müziği

Çılgın Hırsız serisi çok sayıda çok sayıda değerinin yanı sıra akılda kalıcı müzikleri ve şarkı sözleriyle de ünlüdür. 
Bu yüzden sıra Minyonlar’ın müziklerini yaratmaya geldiğinde, prodüksiyon ekibi filmin 60larda geçmesinin bugünün kültürüne ilham vermeye ve etkilemeye devam eden bir film müziği fırsatına olanak vereceğini biliyormuş.  

Meledandri, ekibin bu dönemi kullanmasının arkasında yatan mantığı şöyle anlatıyor; “Etkin bir başlangıç filmi yaptığımızı fark ettiğimizde ve filmin uyacağı bir dönemden konuşmaya başladığımızda hepimiz 60’lara yönelmiştik. Hepimiz müziklerinden dolayı seviyoruz ve film baştan sona Doors, Beatless ve Who gibi klasik 60 müzikleriyle dolu. Bir ebeveyn olarak oğullarım büyürken o yılları bulduğunda müziğin zamansız olduğunu gördüm. Müzik, müziği nostaljik olarak deneyimleyen izleyiciler için müthiş bir şekilde çalıyor. Ama ayrıca 60’larda yaşamadıkları halde bu müzikleri seven nesiller de var.”



Film, Kevin, Stuart ve Bob’ı yolculuklarına 60’ların en iyi müzikleriyle götürüyor. 
Bunların arasında Beatles’ın “Got to Get You Into My Life”, Jimi Hendrix’in “Purple Haze”, Turtles’ın “Happy Together”, Spencer Davis Group’un “I’m a Man”, Kinks’in “You Really Got Me” Who’nun “My Generation” ve Donovan’ın “Mellow Yellow” gibi parçaları filmdeki önemli sahnelere enerji veriyor.

Sıra Minyonlar’ın film müziğini bestelemeye geldiğinde ekip Çılgın Hırsız 1 ve 2’nin bestecisi Heitor Pereira’ya yönelmiş. 
Yazar Lynch kendisine “duygu kasırgası” adını veriyor. 
Grammy ödüllü müzisyen gişe rekortmeni aile filmlerinden ünlü dramlara kadar çeşitli filmlerin müziklerini yapmış.
 Pereira ile üçüncü kez birlikte çalışan Coffin şunları söylüyor; “Bir filmin müziklerini Çılgın Hırsız filmlerinde çalışmış birinden daha iyi kim yazabilirdi? Bu Heitor için çok daha ilginçti çünkü bu bir başlangıç filmi. Çılgın Hırsız filmlerinden önceki Minyonlar’ın müziğiyle oynayabiliyordu."

Pereira, onu Minyonlarla yeniden çalışmaya çeken şeyi şöyle anlatıyor; “Çılgın Hırsız filmlerinde çalışırken ben izleyiciler arasında oturup herkesin Minyonlar’a verdiği tepkiyi izliyordum. “Bu artık onların hayatlarının bir parçası oldu ve izleyicinin kendini adamasının hakkını vermek istiyorum.” dedim. Aynı şekilde daha renkli müziklerle Minyonlar’ın çeşitli karakterlerini ortaya çıkarmak da eğlenceliydi.”

Meledandri, bu yetenekli besteciye yeniden yönelmelerinin bir tesadüf olmadığını söylüyor; “Heitor Çılgın Hırsız’ın müziğini Pharrell Williams’la birlikte yaptı. Çılgın Hırsız 2’de filmin müziğini Pharrell’in temalarından bazılarını da kullanarak yeninden yaptı. Bir kez daha Minyonlar’ın müziğini yapıyor. Müziği sadece muhteşem melodilere sahip olmakla kalmıyor ayrıca filmin aksiyon açısından önem kazandığı üçüncü bölümüne boyut da katıyor. Heitor’ın en özel anlardan tatlılığa kadar harika bir erişimi var. Ayrıca birçok besteciden farklı olarak komediden anlıyor.”



Minyonlar, izleyicilerin çok farklı, bireysel kişilikleri ilk görüşü. 
Özellikle de kahramanlar Kevin, Stuart ve Bob’da. Pereira bunun müziğinin oluşumuna nasıl etki ettiğini anlatıyor; Hepsinin kendi temaları var. Kevin, üç kişilik grupta en babacan olan. Her zaman sorumlu olan o. Bob, tatlı ve sevecen olan. Stuart ise çılgın olan. Bob’ın müziği neredeyse çocuksu bir melodi. Stuart müziğin istediği yöne gitmesine olanak veren.” 

Minyonlar’ımızın hikayesi bizi Taş Devri’nden 60’ların Manhattan’ı ile Londra’sına kadar birkaç zaman dilimine götürüyor. 
Pereira’nın müziği de bizi Kevin, Stuart ve Bob’la birlikte her döneme götürüyor. 
Şunları söylüyor; “Müziği zamandaki yolculuklarından aldım ve bütün karakterleri elde ettim. Örneğin Mısır’dalarsa Firavun tarzı bir müzik var. Taş Devri’ndelerse rock’n roll, uga uga, tumba tumba gibi en temel, ilkel sesler var. Sonunda 60’lara geliyoruz ve o dönemin müziklerine saygılarımı gönderiyorum. Bunu Minyonlar’ın müziğini o dönemin müziklerinin hepsine benzeyecek şekilde yapmadım. Ama 60’larda müzik kaydı yapan stüdyolarda çok fazla müzik kaydı yaparak gerçekleştirdim.”

Üçlümüz Londra’ya vardığında ve Scarlet Overkill ile birlikte büyük soyguna hazırlanırlarken Pereira’nın da Scarlet için özel bir müzik hazırlaması gerekmiş. 
Şöyle anlatıyor; “Scarlet bu filmin gerçek kötüsü. Bir kadının kötü karakter olmasının bir özelliği de çekiciliğini hiç kaybetmemesi. Müzik de bunu yakalamalıydı. Bunun için de Scarlet için bir şey yazdık. İçinde çok fazla çekicilik gizli.”

Bu derinlikte bir film müziğini bestelemek küçük bir iş değil. Pereira ve şirket 24 keman, 12 viyola, 8 çello, 5 bas, 5 saksafon, 5 trompet, 2 trombon, bir tuba, bir koro, bir ritim bölümü ve bir davulcudan oluşan bir orkestra kurmuşlar. 
Ayrıca 60’lar Londra’sının İngiliz caz soundunu yaratmak için diğer enstrümanlarına ek olarak üflemeli ağaç enstrümanlar, klarnetler, pikololar da eklenmiş. 



Pereira, yönetmenler ve yapımcılarla işbirliğini serbest bir işbirliği olarak tanımlıyor. 
“Illumination, Universal ve film yapımcılarından oluşan bu grupla çalışmanın sevdiğim yanı Minyonlar’ın sesi olan sesi aramam konusunda bana verdikleri özgürlük oldu. Pierre’le Kyle’a “Neden Minyon’ların dilini kullanıp koronun film boyunca o dilde şarkı söylemesini sağlamıyoruz?” diye önerdim. 
Hepsi bunun dahice bir fikir olduğunu ve kültürel engelleri ortadan kaldıracağını düşündüler. 
Besteci şöyle devam ediyor; “Ben Brezilyalıyım. Beatles’ı ilk dinlediğimde ne hakkında şarkı söyledikleri konusunda hiçbir fikrim yoktu. Ama ritmin ve dilin yarattığı seslerin dalgaları bir şekilde beni belli bir ruh haline sokmuştu. Aynı şeyin Minyonlar’ın dilinde de olduğunu gördüm.”
Meledandri de bu fikirden çok etkilenmiş. 
Şöyle anlatıyor; “Heitor’ın filmde kullandığı müzik öğelerinden biri de bu olağanüstü koro. Bunu doku için kullanıyor ama aynı zamanda sahnelere manevi bir özellik katıyor ve merak duygusunu artırıyor.”

Minyonlar’ın yapımı bittiğinde her şeyi başlatan kişi, ekibinin birkaç yıl içinde başardıklarını ve bu başarılarından gurur duyduğunu düşünüyor. 
Meledandri şunları söylüyor; “Benim için bu işi yapmanın en güzel yanlarından biri başkalarının yaratıcılığından dolayı şaşırmam. Çok şanslıyım çünkü etrafım yapılabileceğini hayal bile edemeyeceğin şeyler yapan, inanılmaz yetenekli insanlarla çevrili. Benim elimden gelen de onlara gerçekleştirecekleri bir sahne vermek ve onları izleyiciler için zorlayıcı hikayelere dönüşecek fikirler etrafında bir araya getirmek.”