Daha o küçücükken gözaltına alınmış ve akıbetinden bir daha da haber alınamamış babasının yokluk acısını yüreğinde büyüten ve de bu acıyı, intikam ateşini harlayan bir yakıt gibi kullanan bir kız çocuğunun hüzünlü öyküsüdür bu dostlar..
Şikayetini
hangi kadıya yapacağımızı bilemediğimiz bir lanet suçun
maşası gibi göründüğü kuşkusuzdur; lâkin,
tam anlamıyla da bir kurbandır o..
17
yaşında -vahşi güzelliği ayrı da- başına şöyle bi
tutturduğu kırmızı yemenisiyle diğer PKK'lı arkadaşlarından
hemen ayrılan Jîn, kim bilir kaç yaşında çıktığı,
kim bilir kaç zamandır 'ölümle' savaştığı
dağlardan, gayrı inmeyi kafaya koymuştur..
Bir
gece fırsat bulduğu bir anda, grubunu arkada bırakarak kaçar
ha kaçar..
Tıpkı
kaçarken karşılaştığı, tıpkı kendisi gibi -aynı
savaşın ölümcül gürültüsünden-
korkup da bir kuytuya sinen o vahşi hayvanlar gibi..
Arada
bir telefonla aradığı anasını belli ki çok özlemiştir;
ama onun amacı, İzmir'deki akrabalarının yanına giderek,
bulunduğu yerden mümkün olduğu kadar uzaklaşmaktır..
Jîn,
vahşi doğadan ve savaştan uzaklaştıkça, 'gerçek
hayat'la tanışacaktır..
Bu
kez de, olaya tamamıyla hakim 'erkek dünyası', kadın
olmasının her türlü hesabını kesmeye hazır, onu
beklemektedir..
Üstelik,
'terörist' geçmişi sırtında ve kimlik'siz olarak,
şurdan şuraya yol alması ise hepten imkânsızdır..
Halkların
Barış Türküsü
Jîn,
savaştığı dağdan inmek, silah bırakmak ve hayata karışmak
istedikçe engeller çıkar önüne, geldiği
yere iterler onu..
Adeta
birileri, "Neden savaşı bırakıyorsun ki.. Dağlar senin
meskenin, ne işin var burada," demektedir..
Bu
belli ki, 'Tüm taraflar gerçekten istemedikçe ve
tam bir anlaşmaya varmadıkça bu savaş bitmeyecektir,'
mealindeki bir ülke gerçeğinin alegorisidir..
Yaptığı
her filmle mükemmeli yakalamayı bilmiş nadir yönetmenlerden
Reha Erdem, bu geleneği yine bozmuyor ve -şu sıralar çözümüne
uğraşılan- malum meseleyi, senaristlik, yönetmenlik ve de
montaj yeteneklerini kullanarak, şahane bir biçimde
yorumluyor..
Jîn
rolüyle, Deniz Hasgüler'in baştan sona başarıyla
sırtladığı filmde, yönetmenimizin ayrılmaz ikilisi olan
görüntü yönetmeni Florent Herry'nin etkileyici
kadrajlarını ve İzlandalı çellist-besteci Hildur
İngveldardottir Gudnadottir'in bu görüntülere müthiş
uyumlu müziğini zikretmezsem ayıp etmiş olurum..
Erdem'in
-hiç kuşkusuz ki- haklılığın haksızlığa, değerlerin
anlamsızlığa dönüştüğü bir kör
dövüşünde taraftar olmayacak kadar bilinçli ve
erdemli bir insan olduğunu tahmin ediyordum; ama -ne yalan
söyleyeyim- yine de, oldukça güncel ve tartışmalı,
fazlasıyla da politik bu mesele karşısında, sanatından ödün
vererek, sinemasına hiç yakışmayacak yollara sapmasından
da korkuyordum..
Çok
şükür ki kolaylıkla düşülebilecek böyle
bir tuzaktan tamamen uzak duran Erdem, zoru başarmış ve her
sahnesinde, kesinlikle kendi özgün damgasını
hissettiğimiz bir eser yaratmış..
![]() |
Galada |
Hayat Var (2008)'da, ebeveyn ilgisi ve sevgisinden mahrum büyüyen
Hayat adlı bir kızı İstanbul'un orta yerine, Boğaz'ın
kıyısındaki bir ufacık kırsalın ortasına -hemen hemen- yalnız
başına yerleştiren Reha Erdem, Kosmos (2010)'dan sonra yaptığı
bu filmde de yine bir kız çocuğunu alıp, koskoca bir
kırsalın ortasına yapayalnız bırakıveriyor..
Tıpkı
o filmde olduğu gibi, çevresinde beliren hemen herkesin -şu
veya bu şekilde- istismarına açık ve savunmasız..
İçinde
bulunduğu her türlü olumsuz koşullara karşın, iyi
kalpliliğini, insana ve hayvana dostça yaklaşımını,
kendisine çok yakışan gülümsemesini yitirmeyen
Jîn, kaçtığı sürece karşılaştığı şeylere
benzemeye de başlar: Adı Leyla olur, hasta nenesini ziyarete giden
'Kırmızı Başlıklı Kız' olur; aşmaya çalıştığı
karanlık ormanlarda kendini yemeye kalkışan 'kurtlar'la dövüşür,
bir masal kahramanına dönüşür..
Elbette,
sonunun mutlu bitmesini isteyeceğiniz bir masalın kahramanına..
Orman yangınları da aynı şeyi hissettirir ya- bombardımana tutulan bir doğa parçasındaki, masum kurbanlar olduğu kadar, vahşetin de tanığı olan irili ufaklı hayvanların uğrayacakları trajik kıyım, öteden beri hep kafamı kurcalar dururdu..
Bu
filmiyle hislerime -yeniden- tercüman olan ve bu dramı büyülü
bir gerçekçilikle çerçeveleyen Reha
Erdem'i takdir etmemek ne mümkün..
Ve
Erdem sanki bu kez bizi, Kosmos'da sürekli duyurduğu o 'müphem'
top seslerinin -bir nevi- kaynağına ulaştırmış gibidir de..
Dağda
pusuya yatmış gerilla da, onları bulup yok etmeye yeminli asker de
aynı maddi-manevi yoksunluk içinde ve sevdiklerinden uzakta,
gençliklerini ölümle sınarken, kendi ana dillerine
en yakışan türkülerle, içlerinden geleni
haykırırlar..
Onları
dinlerken bizim de içimizden bir dua geçer: Keşke tüm
türküler, halkların barış türküsü olsa..
Yönetmen
ve senarist: Reha Erdem
Tür:
Dram
Oyuncular:
Deniz Hasgüler, Onur Ünsal, Sabahattin Yakut, Yıldırım
Şimşek
Yapım:
Türkiye, 2012, 122'
90 /100
90 /100