29.5.11

I Still Got The Blues For You yahut Duygusalım Umarsızca


İkinci olan rakibine tek bir puancık bile fark yapamadan şampiyon olan bir takım taraftarının, kırk gün kırk gece süren bu sevincinin sebebi ne ola ki?

Geçen gün stadın önünden belediye otobüsüyle geçerken, genç ve dinamik şoförümüz -otobüste değil oturacak, ayakta duracak bile yer olmadığından hemen omuzunun başında dikilen- özüme doğru döndü ve stadın kapısının önüne yığılmış ahaliyi de göstererek sordu: "Bugün burda maç mı var ağbi?"

"Maç mı kaldı artık yiğenim?" karşı soruma cevap beklemeden ekledim: "Bunca patırtı gürültü bunları kesmemiş olacak ki şimdi de burda toplanarak, henüz yapmadıkları ne gibi 'sevinç saçmalaması' kaldığını tartışıyor olmalılar."

Baktım ki bu gülmeye başladı, benim de yeni soruyu sormam farz oldu tabii: "Fenerli değilsin her halde?"



"Değilim.. Takım tutmuyorum ben." dedi..

"Anladım.. Sen şu Milli Takımcılar'dan olmalısın" istihzamı ne kadar anladı bilemiyorum ama, bende pek de sık görülmeyen bir gelişme peyda olmuş, iyice çenem açılmıştı..

Fener'e ve taraftarına dair tespitlerim, şoförün direksiyonu daha bir neşeyle sallamasına yol açmıştı.. 
Hem gülüyor, hem de etrafı kesiyor, "Ben değilim ama bu otobüsün yüzde doksanı kesin Fenerli'dir" diyerek beni uyarmayı da ihmal etmiyordu..




Bu arada, mimikleriyle de işaret ettiği yöne baktım ki ne göreyim!.

Giriş kapısının bir üst basamağında ancak kendine yer bulabilmiş, kocaman güneş gözlüklü, güzelliği can yakıcı, çıtı pıtı bir genç kız gülümseyerek bize bakıyordu..
Yaşım gayrı kemâle erdiğinden, özüme de yönelik bu sempatiyi başka taraflara çekecek hâlim yoktu..
Ve az sonra, güzeller güzeli dile geldi: "Korkmayın, ben Fenerli değilim.. Trabzonluyum ve sizinleyim."




Aman yarabbi!.
Bundan böyle, kızın ilgisiyle ağzı kulaklarına varmış şoför oğlanla bendenizden oluşan muhteşem ikiliyi kim tutabilirdi ki?.

Bir coştuk bir coştuk, kızı da aramıza alarak (mecazi!) baskın çoğunluğa ve o mağrur güçlüye karşı alabildiğine neşeli bir grup olduk..
Ben bi ara, “Yaşasın Trabzon!” diye bile bağırdım ki o derece yâni..




Ve otobüs Kadıköy'e geldiğinde, daha beş dakika önce birbirlerine tamamen yabancı bu üçlünün ayrılması, hepimizi biraz zorladı sanki..

Bu durumun, beni etkilediği kesindi.. Ancak genç şoförün, bizimle muhabbete başladığından beri  gözlüğünü başına taç yapıvermiş kızın yüzüne “Gitme!” der gibi fırlattığı o bakış var ya, doğrusu buna can dayanmazdı..

Bizimkine benzer duygunun izlerini, kızın -târifi nâmümkün güzellikte- parıldayan toz pembe çehresinde ararken; yemyeşil gözlerinin önünden son anda geçiveren kurşuni bir bulut gölgesi, aslında her şeyi anlatıyordu.. 
Ürpermiştim..
Hızla başımı çevirerek, vapur iskelesine yöneldim..




Zavallı akbilimin içinde sadece on dokuz kuruş para kaldığını dosta düşmana -âdeta zevke gelerek- duyuran turnikenin alarmıyla kendime geldim..
İçimi dolduran hüzün daha bi koyulaşmıştı sanki..

Evet.. Galatasaraylıyım ve duygusalım umarsızca..
Kıskançlık mı dediniz?
Asla!.


Not: Resimlerin temsîli olma ihtimali bir hayli yüksektir..



1 yorum: