29.8.10

Numan Bey'in Ege'yi Hallaç Pamuğu Gibi Attığının Belgesidir (2)


Çıkan Kısmın Özeti: Landlord hasetinden çatlarken veyahut soğuk suda cilveleşen bikinili ve ateşli tanrıçalar.. 

Bu arada havuzlu villa olayı, iki haftadır internetsiz ve en önemlisi sinemasız kalmış bünyemi kitaplarla oyalanmama imkan sağladı diyebilirim..

Okumayla arası pek de iyi olmayan bir adam için
-birbirleriyle tamamen alakasız- dört adet kitabı dört günde hatmetmesi önemli olsa gerek..

Utanıldığından olacak, pembe kapağı gazete kağıdıyla kaplanmış bir Elif Şafak romanı olan Aşk'ın içine balıklama dalıverdim..
(Kitap bana ait değil, onun için bu kaplama işini kim yapmış olabilir inanın hiç bilmiyorum.. Yoksa.. yoksa! Bu Aşk'ı Landlord'dan almış olmayayım?)



Kitapta -biraz fazla zorlamalı 'misyoner iteklemesi' hissedilse de- pek güzel anlatılan insani ve ilahi her nevi aşkla hemhâl olmama rağmen, üzerime kendisinden bir zerre dahi yapışmasına izin vermeyerek, Aşk'ın içinden girdiğim gibi çıkmayı başardığım için mutluyum, gururluyum!.

Daha sonra elime aldığım Murat Özyaşar'ın Ayna Çarpması adlı öykü kitabı, doğrusu beni de benden aldı..

Okumak suretiyle yılın 'manevi kazanç' hanesine zevkle eklediğim bu incecik kitabın hemen kapağında gördüğüm: "Eve yalnız dönerken kendi kendime söylediğim sözlermiş doğru olan." şeklindeki muazzam cümle beni derinden etkiledi..
"Bunu kesinlikle ben söylemiş olmalıyım" deyu düşündüm bir an; lakin söylemediğimi de gayet iyi biliyordum.. Emin olduğum başka bir şey daha vardı ama..
O da, eve yalnız döndüğüm günlerden bir gün aynen böyle düşünmüş olduğumdu..

Güvercine 'kevok' diyenlerin memleketi Diyarbakır'dan bize seslenen genç bir yazar olan Özyaşar'ın yetkinliği Haldun Taner ve Yunus Nadi ödülleriyle çoktan onaylanmış bile..
Ben de lafı, yazarın, kitabının sonuna koyduğu bir Beatles dizesiyle bağlayayım: "Bu sabah aynaya baktım kimseyi göremedim".

Yanımda getirdiğim son kitap olan Mert Özmen'in Karşımda Buruk Acı romanı, benim -dünyaca ünlü- hassas bünyeme aynen Selçuk'taki  Artemis Çöplüğü -pardon- Tapınağı'ndaki ziyaret sıkıntısını yaşattı..

Yetmişli yıllar Türkiye'sinin alabildiğine çalkantılı sosyal hallerini, bir Anadolu kasabası çerçevesinde ele alan kitap; antenleri, zamanın popüler kültürünün özellikle müzik cenahına tamamen açık bir grup liseli gencin ve yakın çevrelerinin hem sosyo-psikolojik hem de siyasi dönüşümünü hikayeleme çabası içinde..

Bende, yerli ve yabancı Pop müzik konusunda ihtisas yapmış ya da malumatfuruşluğun dibine vurmuş bir adam intibaı uyandıran yazar, -belli ki- bu bilgisini, yarattığı bir takım klişe tiplerle karıştırarak, bir dönem hikayesinin altından kalkmaya çalışmışsa da ne yazık ki becerememiş!.

Devamlı tekrara düşen romanda kullanılan, özüme çok garip gelen
-konuyla da tamamen ilgisiz- 'çocuksu' bir dil ve çoğu çocuk edebiyatında ya da eski Türk filmlerinde kullanıldığını bildiğimiz gayet yapay üslup, insanı sürekli kitaptan dışarı ittirip durmakta..

İşin garibi, tam da benim yaşadığım dönemi anlatan konu öte yandan öylesine ilgimi çekiyordu ki; bu durumda düşünün işte artık benim hal-i pür melalimi!.

Dünyanın En Çirkin Camisi

Kuşadası'nı geride bırakarak -her yıl ki mutat- Keşan Erikli'deki anne yazlığı ziyaretini yerine getirmek üzre yola düşmeden önce -birer resimli Müze Kart sahibi olarak- yol güzergahımız üzerindeki Bergama'yı çoktaan gözümüze kestirmiştik bile..
Yıllar önce gördüğümüz bu tarih ve arkeoloji fışkıran beldeyi yeniden arşınlamamamız için hiçbir neden yoktu..

Özüme hiç de yabancı olmayan 'müzmin' vertigo duygusunu tüm görkemiyle yeniden hissettirerek dizlerimin bağını çözdüren devasa tiyatrosuyla Akropol'ü dolaştık..




Tapınak-hastane kırması Asklepion'un şifalı suyunu kana kana içtik; şifasını bilemediğim haşmetli incir ağacına uzanıp meyvesinin tadına baktım; küçük ama sapasağlam ayakta duran amfiteatr basamaklarına çıkıp, mühim zevata ait en öndeki şeref locasına bakarak, manalı bi şekilde sırıttım..

Bergama'dan çıkmadan önce Kervan Pide Kebap Salonu'nun şahane pidelerini ve sıcacık künefesini mideye indirdikten sonra İzmir ve Çanakkale üzerinden Keşan'a doğru yola düzüldük..

Nihai hedefimiz Erikli'ye vasıl olduğumuzda gördük ki; etrafta -adamdan sayılabilecek- en az üç kişi tespit ettiğinde harekete geçmesiyle maruf, 'Camisiz meskun yerlerin tam orta yerine normalin en az on katı yüksekliğinde minarelere sahip cami yaptırma, buna karşı çıkanları da kafir ya da münafık ilan etme derneği'nin keskin gözünden, bu mütevazı tatil beldesi de kaçamamıştı maalesef..

Atalarımızı mezarlarında kolaylıkla ters döndürebilme kabiliyetine haiz bu 'dünyanın en çirkin camisi' için Eriklililer ne kadar övünse vallahi de azdır, billahi de!.

Mavi Ejder Kalec'in Burnu

Erikli'de boş vakit mebzul olup elde de kitap kalmayınca benim oğlana şöyle bi sarayım bari dedim..
Gördüm ki kendisi, gayet heybetli görünen bir çizgi roman cildini henüz bitirmişler.. Hemen kaptım elinden, baktım ki: Warcraft: Sunwell Üçlemesi..

Kitabın sert kapağını aralayıp da siyah-beyaz çizgilerin dahi örtemediği renklilikteki fantastik bir dünyanın içine duhul etmeye ramak kalmışken, ilk sayfasında, bu kitabı yayına hazırlayan iki kişiden birinin Landlord olduğunu heyecanla gördüm..
Bu zahiriden azade, lakin alabildiğine batıni buluşma, zaten ayrılık acısıyla yaralı yüreğime öyle bi dokunmuştu ki; içimde yükselen yoğun duygu sebebiyle sağ gözümden süzülmekte olan gözyaşımın, kitabın kahramanlarından biri olan -şekil değiştirmiş- genç ve yakışıklı mavi ejder Kalec'in burnunun tam üzerine isabet etmesine -inanın- o an kimse engel olamazdı..


(İş bu yazı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)



4 yorum:

  1. Bugün İstanbul'da kitapçıya gidince, sizin yazınızda okuyup not ettiğim Murat Özyaşar'ın Ayna Çarpması adlı öyküyü sordum.. Önce kapağını inceledim..Sonra ayaküstü
    arka sayfasını okudum.. Şöyle sayfalarını havalandırdım.. Kitap "Kendimi yalnız bırakmamak için bütün gece aynanın karşısında oturdum" cümlesi ile başlıyor..
    "Bir sabah aynaya baktım kimseyi göremedim" dizesiyle kapanıyor.. Oturdum kitapçıda ilk öyküsü Ayna Çarpması’nı okudum.. Dayanamadım..
    “Herkes birikmiş bizi seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada.
    Acı çekiyoruz.” diye Tutanamayanlar’dan alıntı cümlelerle başlayan İtiraf başlıklı bölümünü de okudum.. Sonra kitabı satın aldım.. Aslında kitap küçük küçük on iki öyküden oluşmuş gibi görünse de bütünüyle tek öykü olmalı.. Çünkü her bölüm sanki bir berikini tamamlıyor.. Henüz kitabın başlarındayım,tamamını bitiremedim.
    Şimdi okumama ara verip bu yorumu yazmak istedim.. Az sonra kitaba geri döneceğim.. Murat Özyaşar’ın nasıl söylesem akıcı, şiirsel bir dili ve öykülerinin acımtrak bir lezzeti var.. Ayna Çarpması’nı ben de sevdim..Hoş bir kitap bu Numan.. Belki Mümkünmertebe’de okumasaydım, bu kitabı hiç bilmeyecektim.. İyi ki yazmışsınız.
    Teşekkür ederim.. “Eve yalnız dönerken kendi kendime söylediğim sözlermiş doğru olan” diyeyim… Ve artık susup kitaba geri döneyim.. Hımm.. Susmak deyince.. Son bir şey söylemeliyim..“Feci susarım. Suyla alakası yok.Sözedir tavrım.” Selam ve sevgiler:)

    YanıtlaSil
  2. Selam Numan
    Bakın ne anlatacağım.. Hani Murat Özyaşar’ın Ayna Çarpması adlı kitabı “Kendimi yalnız bırakmamak için bütün gece aynanın karşısında oturdum” cümlesi ile başlıyordu ya.. Hani Cesare Pavese’nin sözüymüş bu.. Bu gün tesadüfen bir yazıda okudum.. Pavese’in 1938 lerde yazdığı “Yaşama Uğraşı" adlı kitabında geçiyormuş bu cümle.. İlginç olan ne biliyor musunuz? Sonra Pavese 42 yaşındayken üstelik yazarlığının zirvesindeyken 21 tane uyku hapı içerek bir otel odasında intihar etmiş. Hayat ne şaşırtıcı değil mi? İtalya’nın yalnız yazarı sahiden aynanın karşısına geçiyor ve yalnızlığını unutmaya çalışıyordu belki de, kimbilir? İlginizi çeker mi bu konu ama öğrenince sizinle paylaşmak istedim..

    Sonra aklıma sizin naikulardan biri geldi.. Ve üzgünüm ama bu naikuyu sizden habersiz Pavese’in ruhuna hediye gönderdim..

    “ve bugün sabah
    her şeyden habersiz yanımda yatan
    ölü bedenimle uyandım”


    Sevgiler…

    YanıtlaSil
  3. selam vildan
    yine yapacağını yaparak, şu değersiz yazıma -hem de ikinci kez- şahane yorumlarını esirgemedin ya, inan, sana olan ezeli hayranlığımın büyüklüğünü böylece bir kaç kez daha katlamış oldun.

    tanıdığım kadarıyla, asla dinmek bilmeyen -ve herkese de nasip olmayan- olağanüstü bir merakla araştırıyor, gözlemliyor, okuyor, özümsüyor ve en sonunda da muhtevaya hakimiyetini ortaya mükemmelen koyarak, bir güzel üslupla da diyeceğini en çarpıcı şekilde yazıyorsun ki daha ne olsun.. üstelik mevzuyu bağladığın benim naikulara da bi güzel selam çakarak..
    sağolasın

    YanıtlaSil
  4. Hey Numan ne yapmışsınız siz.. Böyle mi düşünüyorsunuz gerçekten.. Teşekkür ederim.

    O değil de bir şey daha söylemeliyim.. Şu iki nokta kullanmayı bıraksanız keşke Numan.. Ben de sizde göre göre alıştım.. Kolayıma da geldi ne yalan söyleyeyim.. Yazılarımda kullanır oldum.. Sitem alıyorum Hayal Kahvem'i okuyan bazı kişilerden.. Yaa.. Böyleyken böyle..

    Eyvah! Bu yorumu hangi haiku ya da naikunuzla bitirmeliyim? Hımm.. baktım... Galiba en uygunu şu:)

    ahmakıslatan değilim dedi
    inandım o yağmura
    ve ıslandım tam bir ahmak gibi

    Sevgiler

    YanıtlaSil