5.6.23

The Boogeyman

 


On altı yaşındaki Sadie (Sophie Thatcher) ve 10 yaşındaki kız kardeşi Sawyer (Vivien Lyra Blair), annelerinin trajik ölümünün şokunu yaşamaktadırlar. 

Babaları Will Harper (Chris Messina) kızları için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmakta ancak onlarla duygusal ve psikolojik düzeyde bağ kurma konusunda tökezlemektedir. 

Başarılı bir ev terapisti olan Will'in kızlarına açılamaması ve annelerinin yıkıcı kaybı hakkında konuşamaması, zaten parçalanmış olan ailelerinin işini daha da zorlaştırmaktadır.



Lester Billings (David Dastmalchian) adındaki gizemli yeni bir hasta, çocuklarının ölümünden duyduğu üzüntüden kurtulmak için beklenmedik bir şekilde evlerine geldiğinde, ardında gölgelerde yaşayan ve kurbanlarının acılarıyla beslenen şeytani bir varlık bırakır. 

Sadie ve Sawyer, bu doğaüstü varlığın evlerinde ortaya çıkmasıyla bir dizi korkunç olaya maruz kalırlar ve babaları Will'in de onlara inanacak durumda olmaması, aileyi sonsuza dek yok etmekle tehdit eder.



The Boogeyman


Yönetmen: Rob Savage

Senaryo: Scott Beck, Bryan Woods, Mark Heyman

Oyuncular: Sophie Thatcher, Chris Messina, Vivien Lyra Blair, Marin Ireland, Madison Hu, LisaGay Hamilton, David Dastmalchian

Yapımcılar: Shawn Levy, Dan Levine, Dan Cohen

İdari Yapımcı: Scott Beck, Ryan H. Cunningham, Adam Kolbrenner, Robyn Meisinger, Emily Morris, John H. Starke, Bryan Woods

Tür: Korku-Gizem-Gerilim

Süre: 98 Dakika




Stephen King'in İkonik Kısa Öyküsünün Dünyasını Genişletmek


Hem çocuklara hem de yetişkinlere korku aşılayan evrensel bir efsane olan Boogeyman yüzyıllardır var olan bir kavram. Yazarlar ve yaratıcı departman yöneticilerinden yapımcılara ve yönetmene kadar herkes King'in kısa öyküsünün çocuklukları üzerinde büyük etkisi olduğunu belirtiyor.

‘The Boogeyman’, ilk olarak 1973 yılında Cavalier Magazine'de yayımlandı. Daha sonra King'in 1978'de yayımlanan ‘Night Shift’ adlı kısa öykü kitabında yer aldı. King'in dolapta saklanan yaratığa getirdiği yorum, türün ilerlemesi yolunda klasik bir şablon haline geldi.

“Kendini korkutmayı seven çocuklardan biriydim” diye itiraf ediyor yapımcı Dan Levine. “Ailemin raflarında Night Shift'in bir kopyası vardı ve ben o kitabı çok küçük yaşta okudum. 'The Boogeyman' hayatımda okuduğum en etkili, en travmatik kitaplardan biriydi. Beni dolaplardan korkar hale getirdi ve bu durum birkaç gün ya da birkaç hafta değil, yıllarca sürdü.”

Yapımcı Shawn Levy şöyle diyor: “Her türlü hikâye anlatımını seviyoruz ve büyük bir fikrin insani çıkarlar ve boyutlarla bir araya gelmesine bayılıyoruz. Ustanın kendi kaleminden çıkan bu hikaye hem olay hem de tema açısından çok zengin bir hikaye. Bu da bize cazip geldi.”

‘Salt’ ve ‘Dawn of the Deaf’ adlı ödüllü kısa filmlerin yanı sıra ‘Host’ adlı filmin de yönetmeni olan Rob Savage, çocukken King'in romanlarını okuduğunu ve geceleri uykusuz kaldığını hatırlıyor. “Kısa öyküleri her zaman beynimin içine işledi.” diyor. “En korkutucu King öyküleri, erken saatlerde kafanızı kurcalayan sinsi bir fikre dayanır. ‘The Boogeyman’ de bunlardan biri. Size yardım etmek için orada olan kişinin bile size sırt çevirebileceği, varoluşsal dehşeti tetikleyen bir dünya. Aklımızın derininde olup da dile getirilmemiş bu tür bir karanlık bende gerçekten yankı uyandırdı.”

“King'in kısa öykülerine hepimiz aşinayız ama bu öykü, ‘The Boogeyman’, yıllarca aklımızdan çıkmadı” diyen senarist Scott Beck, çocukluk arkadaşı ve yazım ortağı Bryan Woods'la birlikte ilk senaryo fikrini ortaya atmış ve birlikte yazmışlar.

‘Sessiz Bir Yer’i de yazan ikili, başlangıçta hikayenin ana konusu üzerinde zorlandılar. Bir odada oturup konuşan iki insan hakkında nasıl uzun metrajlı bir sinema hikayesi yazarsınız? Bu onları rahatsız etmeye devam etti; sürekli bu konuya geri döndüler. Sonunda; belki de Lester Billings'in ana karakter olmasının şart olmadığını, King'in kısa öyküsünün daha büyük bir anlatının sadece bir sahnesi olabileceğini ve bu durumun onları daha geniş kapsamlı başka bir hikayeye götüreceğini fark ettiler.

Woods şöyle diyor: “Lester'ı merkeze almak zorunda olmadığımızı fark ettiğimizde, Lester'ın doktora anlattığı hikaye doktorun hayatında da kendini göstermeye başlarsa ve doktor da Lester'ın başına gelen tuhaf şeylerin kendi kızlarının da başına gelmeye başladığını görürse ne olur diye düşündük.”

Beck “Bu evde, bu ailenin hayatında bırakılan bu leke, bizim ateşleyici olayımız.” diye ekliyor. Bu başlangıç noktasını bulduktan sonra işimiz biraz daha kolaylaştı.”

Beck ve Woods hikayenin yol haritasını belirlediler ve ilk taslakları yazdılar ancak filme yeşil ışık yakıldığında, aynı zamanda yönettikleri ‘65’ adlı filmin de ön yapım aşamasındaydılar. Mark Heyman (‘Siyah Kuğu’) senaryoya daha fazla incelik katmak için ekibe dahil oldu. Hikayeyi genişletmek ve ek karakterler yaratmak için Savage ile yakın bir çalışma içine girdi.

“Senaryo bana geldiğinde, Scott ve Bryan kısa öyküyü bir filme dönüştürecek bir sürü durum yaratmışlardı.” diyor Heyman. “Benim yöntemim, bu karakterlerin uğraştığı şeylerin psikolojik gerçekliğinden ve nihayetinde korkutucu bir canavarın ötesinde dehşetin neyi temsil ettiğinden başlayarak daha derine dalmaktı. Bu mitolojik ve doğaüstü yaratığı inşa etmek, canavarı kederin vücut bulmuş hali, bu deneyimin acısını alıp dönüştürerek cisimleşmiş bir düşman haline getirdi. Tüm evinizi çürütebilen ve hayatınızı yok edebilen bir şey. Bu metafor hoşuma gitti.”

Cohen'e göre, “Orijinali, terapistin ofisinden hiç çıkmadığınız ve sonunda terapistin Boogeyman olduğunu öğrendiğiniz sekiz sayfalık kısa bir hikayeydi ve Mark hikayeyi genişleten gerçekten benzersiz bir bakış açısıyla geldi.”

Heyman yazım sürecinde yönetmenlerle yakın çalışmaya alışkındı ve Savage’ın anlatmak istediği hikaye için pek çok referans noktası mevcuttu. Yönetmenin en sevdiği tür filmleri arasında ‘Karanlığın Gölgesi’, ‘The Innocents’, ‘Halka’, ‘Perili Ev’ ve ‘Kötü Ruh 2’ yer alıyor. “Korku filmlerini sevmedikçe ve korku filmlerinin psikolojisini, dilini gerçekten anlamadıkça korku filmi yapabileceğinizi sanmıyorum.” diyor.

Yapımcı Emily Morris, “Rob şimdiye kadar tanıdığım türler konusunda en bilgili insanlardan biri” diyor. “Var olan tüm korku filmlerini tüketmiş, hazırlık süreci boyunca ofisinde her gün her dakika bir korku filmi oynatmış ve bu sayede seyirciye ne zaman istediğini vereceğini ve ne zaman sürpriz yapacağını çok iyi biliyor. Bu eşsiz bir yetenek.”

Film yapımcıları için kilit öneme sahip olan şey, hikayenin insan deneyimine ve gerçek dünyadaki dehşetin gerçekliğine iyi bir şekilde dayandırılmasını sağlamaktı; bunun üzerine doğaüstü dehşet devreye girecek ve karakterlerin yaşadıklarını daha da kötüleştirecekti. Böylece, ayrıntılı bir taslak hazırladılar ve Heyman yeni taslak üzerinde çalışmaya başladı.

Anlatıya yapılan önemli bir ekleme de Sadie Harper karakterinin ana kahraman olarak geliştirilmesiydi. O ana kadar hikayenin merkezinde Will Harper vardı, ancak Savage'ın Boogeyman’in doğaüstü dehşetini, aşırı kederden doğan işlev bozukluğundan beslenmesi olarak keşfetme arzusu Sadie'yi daha çekici bir odak haline getirdi.

“Sadie en ilginç karakterdi çünkü çocukluk ile yetişkinlik dünyası arasında sıkışıp kalmıştı,” diye açıklıyor Savage, “ve Boogeyman bu iki dünyada da var - çocukluk korkusu ve ebeveyn şüpheciliği olarak. Sadie bunun tam ortasında, bu iki dünya arasında bir aracı.”

Sadie bir yetişkin olarak ciddiye alınmadığı için hayal kırıklığına uğramıştır ama bir ayağı hâlâ çocukluktadır. Boogeyman’i görmeye başladığında Sawyer’ın iddialarını anlayışla karşılıyor ama bunu mantıklı bulmakla küçük kız kardeşine inanmak arasında kalıyor. Sonuç olarak, Sadie'nin karakterinin doğasında daha dramatik olasılıklar vardı.

Cohen şöyle açıklıyor: “Yapabildiğimiz şey, kısa öyküdeki ebeveynin çocuğunu kaybetmesi konseptini alıp bunu ilk kez ebeveyn kaybını yaşayan kız kardeşlerin bakış açısına çevirmek oldu. Babaları Boogeyman’ı duyan bir terapist ve olay bundan sonra gelişiyor.”

En önemli amaç; gerçek olan ve bağ kurulabilecek korkunç bir olayın -bu durumda annenin ölümü- temelinde çok katmanlı bir korku filmi yaratmaktı. Daha sonra bunun üzerine doğaüstü dehşeti -bu durumda Boogeyman- yığıyorsunuz, böylece hikaye, yasın komplikasyonlarının ve başlangıçtaki olaydan kaynaklanan iletişim eksikliğinin doğaüstü bağlılığı tetiklediği bir hikaye haline geliyor. Daha sonra bu kederden besleniyor ve Sadie ve Sawyer ile babaları Will arasında büyüyen ayrılıkla daha da güçleniyor.

Ne yazık ki Will'in bir terapist olarak mesleği, çocuklarıyla birlikte ailenin acısı üzerinde çalışabilme konusundaki yetersizliğiyle mücadele ederken gitgide büyüyen bir engel. Birbirlerinden uzaklaşmaları arttıkça, Boogeyman daha da güçlenir ve onu yenmenin tek yolu, bir aile olarak güçlerini birleştirmek olacaktır.

Levine, “Oyuncular birbirleriyle iyi anlaşamazlarsa film çalışmaz.” diyor. “İyi bir korku filminde, tüm özel efektleri çıkardığınızda, hikayenizin zorlayıcı bir drama olarak tek başına ayakta durması gerekir. ‘Boogeyman’ filminin özünde de bu var; birbiriyle ilişkilendirilebilir sorunları olan bir aile, olağanüstü bir şey olduğu için kederleriyle baş etmek zorunda kalıyor.”

“Pek çok harika korku filmi yas üzerine kuruludur,” diyor Savage, “ama bizim hikayemizdeki Boogeyman konuşulmayanı temsil ediyor. Aynı çatı altında yaşayan tüm bu aile üyeleri kendi dünyalarındalar. Kederlerini tek başlarına yaşıyorlar, birbirleriyle konuşmuyorlar, birbirlerinin deneyimlerini kabul etmiyorlar ve bu da onların farklı kargaşalarından beslenen ve büyüyen bir şey yaratıyor. Bunun üstesinden gelebilmelerinin tek yolu, nasıl hissettiklerini birbirleriyle paylaşmak. Sanırım hepimizin kederin üstesinden gelebilmesinin tek yolu bu.”

Savage'a göre, aile içi iletişimin rahatsız edici şekilde bozulmasını ve bunun getirdiği kederi en iyi anlatan film Robert Redford’un 1980 yapımı başyapıtı ‘Ordinary People’dır. Modern sinemada, kederleri hakkında konuşamayan bir Amerikan ailesinin yürek burkan parçalanışını bu kadar ustalıkla anlatan başka bir film neredeyse yoktur.

“Ordinary People'daki sahneler asla tek bir şey söylemiyor.” diyor Savage. “Ordinary People'da sevdiğim şey, her replik ve jestin altında yatan karmaşıklık ve nüans katmanları. Bu üç insanın iletişim kuramamasıyla ilgili bir film ve izlemesi en yıkıcı şey. Karnınıza bir yumruk yemiş gibi hissediyorsunuz.”

“Will, olayların karanlıkta kalmasına izin vererek, aileyi parçalamalarına izin veriyor.” diyor Levine. “Eğer Boogeyman’i çıkarırsak ve senaryo, performanslar ve yönetmenlik konusunda işimizi iyi yaparsak, bu bir drama olabilir. Bu bir ‘Ordinary People’ olabilir.”

Levy ekliyor: “Seyirci bunun bir canavar hikayesi mi yoksa kederle yüzleşmek için bir alegori mi olduğundan emin değil ama Stephen King'in güzelliği de bu. Ucuz, kaçışçı ve fantastik hikayeleriniz var ama her zaman hümanist temalara bağlılar. Biz de tam da bunu yapan bir film ortaya çıkarmak istedik.”

Cohen, “Harperlar hayatta kalabilmek için büyümeye, olgunlaşmaya zorlanıyorlar.” diye ekliyor. “Boogeyman hiç ortaya çıkmasaydı bu aile tamamen dağılabilirdi ama ortaya çıktığı için birlikte çabalamak ve neler olup bittiğini anlamak zorundalar.”

“Boogeyman gelmemiş olsaydı bu aile daha kötü durumda olurdu” diye ekleme yaparak bu görüşe katılıyor Levine.



Hem Yeni Hem de Tanıdık Karakterlerin Oyuncu Seçimi


Stephen King’in kısa öyküsünde sadece üç karakter vardır: Lester Billings, Will Harper ve Boogeyman. Okuyucular Lester'ın karısını ve çocuklarını da tanırlar. Ancak filmde izleyiciler Harper ailesi ve Sadie'nin okuldaki arkadaş grubundan oluşan bir dizi yeni karakterle tanışıyor.

Yapımcı Dan Levine, “Yapımcılar olarak işimiz iyi oyuncular bulmak ve sonra da kimyalarının iyi olması için dua etmektir.” diyor. “Boogeyman konusunda gerçekten şanslıydık. Sophie Thatcher, ‘Yellowjackets’ ile sahneye çıktı ve herkes onun peşine düştü. Chris Messina'nın kariyerini hep takip etmişimdir. Onu seviyorum. Vivien Blair yeni bir yetenekti. Bu rol aslında bir erkek için yazılmıştı ama Rob bizden ufkumuzu genişletmemizi istedi. Birlikte bir aile gibi davrandılar ve bizi buna inandırdılar çünkü bu kimyayı taklit edemezsiniz.”

Yönetmen Rob Savage, “İyi, nazik, empati kurabilen, güzel insanlara rol verdik.” diye ekliyor “ve bu bir tesadüf değil; bu filme dahil etmeye çalıştığımız insanlar bu tür insanlardı. Bu filmi özel kılacağını, birlikte olağanüstü bir şey bulmamız için doğru atmosferi yaratacağını bildiğimiz insanlar bu kişiler.”

Aktris Sophie Thatcher'ı projeye çeken; hikayenin gerçekliğiyle beraber, kaybın acısıyla söz dinlemeyen ya da dinleyemeyen bir babayla başa çıkmanın hayal kırıklığını, kardeşler arasındaki değişen ilişkiyi ve lisenin gerçek dehşetini bir araya getiren çok katmanlı senaryo oldu. Ve tabii ki türün fiziksel ve psikolojik gerekliliklerini unutmasına rağmen korku filmleri hayranı olması da cabası. Thatcher, “Korku en iyi, bir karakterle empati kurabildiğinizde işe yarar.” diyor ve ekliyor: “Hemen korkutmaya geçmek yerine karakterleri inşa etmek ve bir aks yaratmak çok zaman alır. Bence bu ‘Boogeyman’i sıradan bir korku filmi olmaktan çıkarıyor.”

Chris Messina da aynı fikirde. “Samimiyeti, karakteri ve gerçeği bulmaktan bahsettik. Beni bu filme çeken şey de buydu. Senaryo, ilerlemeye ve bu muazzam kayıpla başa çıkmaya çalışan bir aile hakkında. Kederle nasıl başa çıkarsınız? Will Harper oynadığım diğer tüm karakterlerden daha duygusal ve psikolojik olarak sıkışmış durumda. Bir aktör olarak bununla başa çıkmak benim için heyecan vericiydi.”


Sawyer Harper'ı canlandıran Vivien Lyra Blair için senaryodaki en çekici şey karakterinin gücüydü. Blair, “Sawyer'ın film boyunca dolabından korkan bir kız olmaktan çıkıp bu konuda bir şeyler yapmaya doğru evrilmesini sevdim.” diyor. “Beni ona çeken şey, sadece ablasının onu kurtarmasını beklememesi oldu. Dışarı çıkıyor ve Sadie ile savaşıyor. Sawyer'ı bu konuda gerçekten örnek alıyorum.”

Blair, sette Thatcher'la birlikte daha sonra görsel efekt ekibi tarafından yaratılacak olan Boogeyman'e tepki vermek zorunda kaldıkları bir anı hatırlıyor. Görsel efekt departmanının CGI'da ışık koşullarını yeniden yaratmak için kullandığı araçlardan biri ayna topudur. Blair, Savage'ın kendisini gerçekten etkileyen bir gözlem yaptığında sette topun ışığını yaktığını hatırlıyor.

“O büyük korkunç top hakkında hep şakalaşırdık ve Rob, ‘Biliyor musun, aslında oldukça korkutucu çünkü gerçekliği bize geri yansıtan bir ayna, en korkuncu da bu.’ dedi. Bu bana iyi bir korku filmi -gerçekten korkutucu bir korku filmi- yapmak için mümkün olduğunca gerçek olması gerektiğini fark ettirdi. Harperların karşı karşıya olduğu hikaye çok gerçek. Boogeyman filmdeki tek fantastik şey.”

Oyuncular, en azından birbirleriyle ve Savage ile çalışma konusunda, kimya değerlendirmesine büyük ölçüde katılıyor. “Vivien küçük, özel bir uzaylı cevheri gibi. Her şeyi yapabiliyor.” diyor Thatcher. “Ve Chris çok hazır; havaya girmek ve rahat bir gidişat sağlamak için hepimizin doğaçlama yapmasına yardımcı oldu.”

“Sophie ve Viv çok özel iki aktris.” diyor Messina hayranlıkla. “Sadece müthiş değiller, sanki daha iyi kız çocukları isteyemezmişim gibi aynı zamanda rollerine şiddetle bağlıydılar. İkisinin de yapması gereken benden çok daha zor şeyler vardı.”

Oyuncular da yönetmenlerinden aynı şekilde övgüyle söz ediyor. Messina, “Rob filmdeki gerilimi ustalıkla ayarlama konusunda gerçekten çok iyiydi.” diyor. 

“Rob'un türe karşı yeni bir bakış açısı var ve çok tuhaf, niş korku filmlerine olan sevgisi nedeniyle onunla hemen bağ kurdum.” diye ekliyor Thatcher. “Ona tamamen güvendim ve kendimi ona yakın hissettiğim için her şeyimi verebileceğimi düşündüm. Geçmiş projelerde bazen kendimi serbest bırakamıyordum ama iyi bir dinamiğimiz vardı. Diğer endişelerimi bir kenara bırakabildim ve bazı şeyleri çok fazla düşünme konusunda kendimi durdurabildim.”



Kamera Arkası


‘Boogeyman’ın ilk çekimleri Şubat-Nisan 2022 döneminde New Orleans, Louisiana'da gerçekleştirildi. Yönetmen Rob Savage'ın vizyonunun hayata geçmesine yardımcı olan kamera arkasındaki yetenekli ekipte görüntü yönetmeni Eli Born (‘Hellraiser’), yapım tasarımcısı Jeremy Woodward (‘Antebellum’), film editörü Peter Gvozdas (‘Arınma Gecesi’), besteci Patrick Johnson ve kostüm tasarımcısı Kari Perkins (‘Boyhood’) yer alıyor.

Filmin nerede çekileceğine karar verme zamanı geldiğinde, yapımcılar New Orleans'ın ideal bir lokasyon olduğu konusunda hemfikirdi. Yerel vergi teşviklerinin yanı sıra, şehir; tarih ve kültür açısından zengin, güzel manzaralar ve çarpıcı mimariyle süslü.

“Elbette, yaratıcı düşününce, görünüşte çocuklarınızı büyütmek isteyeceğiniz güvenli bir topluluğu, sonunda dehşete düşen bir topluluk olarak göstermemizi sağladı.” diyen baş yapımcı Emily Morris, şöyle devam ediyor: “Ama New Orleans'taki ekip ve sanatçılar gerçekten en iyilerden bazıları ve filmimizi bir üst seviyeye taşıdılar.”

Mekan, bir hikayenin, özellikle de korku hikayelerinin doğasının ayrılmaz bir parçasıdır. ‘Boogeyman’de Harper ailesinin yaşadığı ev, onların psikolojik ruh haliyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Yapım tasarımcısı Jeremy Woodward'a göre, bu ev onların kederinin merkezidir ve dolaptan çıkan bir canavarın gerçek anlamda vücut bulması mimariye dahildir.

Prodüksiyon tasarımında korku filmlerinin tonunu belirleyen temel hususlar vardır. Setler tipik olarak gizemli kuytular ve karanlık dehlizlerden oluşur ve köşede neyin gizlendiğini gösterecek kadar açıkken, karakterleri dar alanlara kapatma fırsatlarına da izin verir. Genel atmosfer karanlık, düşünceli ve karamsardır ve ‘Boogeyman’ setleri bu mecazları içerse de işin içinde çok daha fazlası vardır.

Boogeyman, Harper'ların evine girmeden önce de evde, hissedilir bir kayıp duygusu ile eksik bir şey olduğu hissiyatı vardır. Woodward için hikâye, karakter ve mekân arasındaki ilişki iç içe geçmiştir. Woodward'ın “biçimlendirilemez ilişki” olarak adlandırdığı, içinde yaşayan karakterleri somutlaştırmayan bir ortamda hikaye anlatamazsınız.

Harperların evindeki keder tasvirleri elle tutulur nitelikte. Annenin varlığı orada yaşayan herkes tarafından hissediliyor, dolayısıyla yokluğu evin her yerinde güçlü bir şekilde yankılanıyor. Bir izleyici olarak, birinin eksik olduğunu hissediyoruz; hissediyoruz çünkü biri aniden ve beklenmedik bir şekilde öldüğünde, geride bıraktığı boşluklar vardır. Annelerinin eskiden nerede olduğuna dair her ayrıntıda, daha önce rahatlık ve sevginin olduğu yerde var olan hüzün birikintilerini anlıyoruz. Woodward bize, kaybın boşluğunu ve kederin sessizliğini anlayabileceğimiz bir ortam sunuyor ve birçok görsel ipucu aracılığıyla Boogeyman'ın hayatlarına girmesini sağlıyor.

“Annenin olmadığı bir çekirdek aile var.” diye açıklıyor Woodward, “ve evde belirli kişilere ait alanlar var. Babanın bir ofisi, çocukların yatak odaları var ama iki ana mekan, annenin sanat atölyesi ve gömme dolabı, yakın zamanda ölmüş birine tahsis edilmiş ve herkes onu çok özlüyor. Bu filmdeki keder ve hüznün üzerinde yer aldığı alan, bu odaların yaratılması ve tasvir edilmesinden ayrılamaz.”

Harper Evi'nin senaryosu başlangıçta Viktorya dönemine aitti ama Woodward bu türün beklentilerini boşa çıkarmak ve daha karmaşık katmanlara olanak tanıyan farklı bir mimari tarz sunmak istedi. “Viktorya dönemi evlerinin hayalet hikayelerinde çok fazla geçmişi var” diye açıklıyor Woodward “ve ben size hikayeyi en başından anlatan bir ev yapmak istemedim.”

Woodward bunun yerine, bu tür için tipik bir beklenti olmayan ve ‘baba enerjisi’ olarak adlandırdığı unsuru daha çok yansıtan klasik bir Craftsman evini tercih etti. Woodward, “Will Harper iyi niyetli ama fazla rasyonel ve duygusal olarak kendinden kopuk biri” diyor. “Klasik olarak apollonca hissettiren bir ev stili istedim. Bir Craftsman, onun enerjisini somutlaştıran rasyonel, marangoz merkezli, güzel bir görünüme sahip.”

Yapım tasarımcısı, Will'in ofisi için onun bağımsız duygusallığını yansıtacak daha soğuk renkler tercih etti. Evinde bir terapist ofisi işleten Will, bunun profesyonel ve saygın bir iş olduğunu göstermek için tüm kişilik özelliklerini sergilemeye eğilimlidir. Evin geri kalanından daha düzenli, daha temiz ve daha az rustik. Mobilyalar daha yeni, daha üst düzey, psikoloji kitapları ve diplomaları geniş bir şekilde sergileniyor, danışanlarına doğru yerde, doğru ellerde olduklarını göstermek için cilalanmış bir dış kaplama. Set dekoratörü Tim Cohn (‘Percy Jackson: Canavarlar Denizi’), “Evdeki en pahalı lamba, babamın masa lambası.” diyerek gülüyor.

Will'in yeni inşa edilen ofisiyle birlikte, annenin sanat stüdyosu da yeniden düzenlenmeliydi ancak ofis, eve yapılan bir eklentiyken, Cara'nın stüdyosu mevcut alanın işlevsel olduğu kadar ilginç bir şekilde yeniden tasarlanmasıyla ortaya çıktı. Tadilatın arka planında Cara'ya eski hayatının kalıntılarını barındıran büyük bir gömme dolap bonusu da verildi.

Woodward, “Sanat atölyesi annenin enerjisinin en saf hali; kaotik, yaratıcı ve yıkıcı” diyor. “Düşünceler ve fikirlerle dolu. Renkler çok canlı ve evin diğer yerlerinden daha fazla doğal ışık alıyor.”

Stüdyosuna girdiğinizde fotoğraf, kupür ve belge yığınlarını karıştırmak istiyorsunuz ve sonra bir fırça alıp boyamaya ya da biraz kil alıp heykel yapmaya ya da yaratıcılığınızı ne harekete geçirirse ona başlamak istiyorsunuz -mekanın kendisi o kadar detaylı ve otantik ki ilham verici. Bir set olmasına rağmen gerçek ve canlı hissettiriyor. Bunun nedeni giysilerin çoğunun New Orleans'ın Bywater mahallesindeki bir sanatçı kolektifinden gelmesi olabilir.”

“Gerçek, çalışan sanatçılardan kullanılmış malzemeler kiralayabildik.” diye açıklıyor Cohn. “Annenin stüdyosundaki zemin, yapboz parçaları gibi birbirine uyan bir çocuk köpük oyun zemini ama yıllardır gerçek bir sanatçının stüdyosunda kullanılmış ve üzerine resim yapılmış. Masaların ve rafların üzerindeki tüm eşyalar, kullanılmış boya tüpleri, paletler, fırçalar ve kendine özgü patinasıyla şövalenin kendisi, çalışan sanatçılardan kiralandı.”

Sawyer'ın yatak odasına girdiğinizde, buranın renklerle, biblolarla, oyuncaklarla ve posterlerle dolu genç bir çocuk odası olduğunu hemen anlıyorsunuz. Daha yakından incelendiğinde bu küçük çocuğun kim olduğu ya da en azından neye benzediği ortaya çıkıyor. “Sawyer’ın en önemli özelliği maskülen yönünün güçlü olmasıydı.” diye açıklıyor Cohn.

“Sawyer kesinlikle maskülen enerjiye sahip,” diye onaylıyor Blair “ama aynı zamanda havalı bir şekilde biraz da inek. Odasında bir sürü kitap ve okul eşyası var ayrıca video oyunları da oynuyor."

Sawyer'ın odasında gördüğünüz taşlar, sopalar, yosunlar ve tüyler -hatta çıngıraklı yılan kemikleri- gibi şeylerin bazıları pencere kenarında toplanmış çünkü o dışarıda gezmeyi seven biri ve bunlar onun toplayıp ceplerine dolduracağı ve sonra eve döndüğünde incelemek ve çalışmak için ortaya koyacağı türden şeyler. Ayrıca perilerin çizimleri ve duvarındaki uzay balinası posteri gibi fantastik ve bilimkurgu temalı öğeler de var.

Ayrıca Sawyer'ın dünyasının büyük bir kısmı, Boogeyman'in sızması ve karanlık korkusu nedeniyle ışıklardan oluşuyor. “Gece lambaları gülünç denecek kadar fazla.” diye gülüyor Woodward.

“Işıkları her yerden temin ettim,” diye ekliyor Cohn, “internetten, ikinci el mağazalarından, büyük mağazalardan, hatta bazılarını kendimiz imal ettik. Bunların bir teması yoktu; onun odasında hiçbir anlam ifade etmiyorlardı, sadece şu gerçek vardı: Boogeyman’den korunmak için 27 ışığa ihtiyacınız varsa, o zaman küçük bir kız tarafından seçildiği anlaşılmayan eşyalara sahip olacaksınız. Bu gerçekten aklımda yer etmiş bir şeydi.”

Sophie Thatcher için müzik neredeyse her şey için bir mihenk taşı ama özellikle de bir karaktere erişmek için. Thatcher, Sadie'nin ruh halini anlamasına yardımcı olması için erkenden Savage'a gönderdiği şarkılardan oluşan bir çalma listesi oluşturdu ve Savage da Thatcher'ın izniyle bu listeyi yaratıcı departman içinde dağıttı. “Müzik, karaktere girmenin en iyi yolu.” diyor Thatcher ve ekliyor: “Beni karakterin kafa yapısına sokacak bir numaralı şey. Bir çalma listesi oluşturmak ve atmosferi ayarlamak Sadie'nin içinde yaşadığı dünyayı yaratmak gibi. O zaman kendini gerçek hissediyor.”

Sanat departmanı için Sadie'nin çalma listesi, onun yaşam alanını tanımlamak adına ruh halini ve tonu belirlemede çok önemli oldu. “Bize yardımcı olan en büyük şey çalma listesiydi.” diyor Cohn. “Yatağının yanındaki duvarda asılı olan gerçek grup posterleri, sehpanın üzerindeki gitar ve masasının üzerindeki kayıt aletleri gibi küçük şeyler de bu listeden ilham aldı. Bir gün, ‘bir dolar’ mağazasında başka bir şey almak için alışveriş yaparken bu oyuncak davul setini gördüm. Son dakikada onu da ekledim çünkü kızın geçmişi için anlamlıydı.”

Sadie daha içine kapanık olduğu için odasında, bir ergenin kendi alanı üzerinde kişiliğini ortaya koymasına özgü mega bir ortam sergilemek yerine kendini daha ihtiyatlı bir şekilde ifade ediyor. Woodward, “Burası kendini ifade ettiği bir oda değil.” diyor. Cara'nın, Sadie'nin duvar rengini seçmesine yardım ederek onu kendi başına seçmeyeceği daha cesur bir rengi benimsemeye teşvik etmesine karar verdi.

Woodward, “Annesi onu teşvik etmeseydi asla seçeceğini sanmadığım o gerçekten yoğun, yanık tarçın rengini seçerdi,” diyor ve ekliyor: “Ama bu renk sayesinde annesi hala Sadie'nin odasında biraz da olsa onunla birlikte.”

Bu gibi küçük ayrıntılar, eğer doğru şekilde yapılırsa, izleyicinin zihninde bilinçaltı düzeyde karakterler oluşturmaya yardımcı olur ve içgörü kazandırır. Cohn şöyle diyor: “İzleyiciler bunu hissetmeli ve oyuncular da buranın gerçek bir yer olduğunu fark etmeli ama tüm düşünce, zaman ve niyete rağmen yaptığımız hiçbir şey sizi hikayenin dışına çıkarmamalı.”



Dijital Tuval Üzerine Işıkla Resim Yapmanın Sinematik Dili


Bir korku-gerilim filmi çekerken, görsel efektle yaratılan bir yaratıkla karanlıkta adrenalin faktörünü artırmak ve yine de inandırıcılığını korumak, izleyicilerin dehşetin merkezindeki aileyle empati kurabilecekleri görsel olarak gerçekçi bir dünya yaratmak oldukça zor bir iştir. Görüntü yönetmeni Eli Born, Savage ile ilk tanıştığında, ikisi de aynı sinema dilini konuştukları için hemen anlaşmışlar.

Yönetmenler ve görüntü yönetmenleri farklı becerilere ve film dili anlayışlarına sahipler, ancak Born, Savage'ın lens kullanımını ve bunun bir izleyiciyi duygusal olarak nasıl etkileyebileceğini güçlü bir şekilde kavradığını keşfettiğinde çok heveslendi. Born, “Rob ve ben kamera ile lens kullanımının incelikleriyle gerçekten ilgileniyoruz,” diyor. “O tam bir sinefil. Farklı filmlerden ışıklandırma, kamera lensi ve kompozisyon referansları içeren 500'den fazla fotoğraftan oluşan bir klasörü vardı.”

Born, Savage'ın öncelikle dramatik kontrast aydınlatma, iç çereveleme ve negatif alan kullanımı kullanan görüntülerle ilgilendiğini söylüyor. ‘Boogeyman’de bariz nedenlerden ötürü çok fazla karanlık hakim ama ikisi için de görüntülerin gölge tarafında kalarak bulanıklık hissi vermemesi arasında doğru orta yolu bulmak önemliydi.

“Korku filmlerinde ışıklandırmada diğer türlere göre daha zor bir kontrol seviyesi var. Karanlığın kıyısında çok şey yapıyorsunuz.” diyor Born.

“Karanlık bir sahnede aydınlık alanları bulmak önemlidir,” diyor Born, “ister bir pencere, ister bir mum alevi ya da bir gece lambası olsun, çünkü karede bu kontrastı görmek istersiniz. Yüzleri görmek önemlidir ama bazen birinin yüzünü tamamen aydınlık görmek istemezsiniz. Dolayısıyla, karanlık bir görüntü sadece çamurlu olamaz; parlak noktaları da olmalıdır.”

Born, karanlık bir karenin nasıl aydınlatılacağını anlatırken Rembrandt ve Caravaggio gibi eski usta ressamların etkisinden bahsediyor ve öznenin yüzünde doğru açıyla modellenen tek bir yumuşak ışık kaynağını tercih ediyor.

Born, “Yumuşak ışık, insanlar ve nesneler üzerinde harika görünür ancak kontrol edilmesi zor olabilir çünkü ışığı yumuşattığınız anda her yöne yayılır,” diyor. “Bir Rembrandt tablosunda en hoş olan unsur, bir grup insan ve tam yandan doğru açıyla gelen bir ışıktır. Bunu gerçek hayatta yapmak oldukça zor olsa da giderek kolaylaşıyor.”

Born, aydınlatma teknolojisinin, özellikle de pille çalışan LED ünitelerinin gelişimini son yıllardaki en büyük gelişimlerden biri olarak değerlendiriyor. Difüzyon, çok yönlülük ve gizleme kolaylığı nedeniyle bol miktarda Astera Titan Tüp kullanıldı. “Bunları her yere gizleyebilirsiniz.” diyor ve ekliyor: “Çerçeveyi zararsız bir şekilde boyamanın basit bir yolunu sunuyorlar.”

Born en başından beri bu karakterlerin duygusal özünü anladı ve bunu göz önünde bulundurarak samimi anların, karakter ilişkilerini güçlendirecek şekilde çekilmesini sağladı. “Bu bizim kapsama alanımızı da etkiliyor.” diyor. “Olayları aşırı gerçekçi ya da gerçeküstü hissettiren çekim yöntemleri olduğu gibi, gerçekliğin altını çizen çekim yöntemleri de söz konusu.”

İnsan gözü dünyayı çok özel bir şekilde sıkıştırır ve lens bu görüşü taklit edebilir ya da ondan sapabilir. Kamera bu sıkıştırmadan ne kadar uzaklaşırsa, izleyiciye o kadar az gerçek hissi verecektir. Kameranın yüksekliği ve hareketi de izlemeye etki eder.

Born şöyle açıklıyor: “Kamera birinin göz hizasından aşağıda veya göz hizasının dışındaysa ve ona doğru itiyorsa, bu çok dinamik ve melodramatik hissettirecektir ama o karakterle, tam önünde olup 50 mm'lik bir lensle gözlerinin içine baktığınız zamanki gibi bağ kuramayabilirsiniz.”

Born, ‘Boogeyman’i ALEXA Mini LF geniş format kamerayla, geniş format kameralar için Cooke Anamorfik 1.8x lensler kullanarak çekti. LF ve anamorfik kullanarak çekim yapma tercihinin fiziksel konumla çok ilgisi vardı. Hikayenin çoğu ve yoğun korku draması, Harperların ya da Billingslerin evinde geçtiği için kamera ve lens paketinin kombinasyonu iç mekanları gerçekten genişletti, kadraja daha fazla alan kazandırdı ve çevreye kapalı değil daha epik bir his verdi.

Born, “Bunun bazı zorlukları var; kadrajı çok genişletmemeye dikkat etmeniz gerekiyor ve fiziksel olarak bir şeylere yaklaşmak ve sıkıştırmak zor olabiliyor ama bu inanılmaz bir kadraj” diyor. “Daha uzun lenslerde alışık olduğunuz sığlığa hala sahipsiniz ama bunun yerine daha geniş bir lens kullanıyorsunuz, böylece sinematik düşüşten ödün vermeden her şeyi çok daha fazla görüyorsunuz.”

“Başlarken oldukça stil sahibi görüntüler elde etmek istediğimizi biliyorduk. Her şeyin biraz çocukluk anısı gibi hissettirmesini istedik, bu da bizi anamorfiğe yöneltti. Ayrıca yaratığın bu evlerin duvarlarında ve tavanlarında hareket etmesiyle, mimari coğrafyayı sağlam bir şekilde kurmamız gerektiğini de biliyorduk. Bu iki şeyin karışımı geniş format anamorfik kullanımımızı belirledi.”



The Boogeyman


Seyirci Boogeyman’i görmeden önce Harperların evinde büyüyen bir tür çürüme ya da küf aracılığıyla onun varlığından haberdar oluruz. Yapım tasarımcısı Jeremy Woodward'ın mantarlar üzerine yaptığı araştırmalar, Harperların evindeki istilanın çeşitli aşamalarını tasarlamasını sağladı. Her şey bir tür küflü su lekesiyle başlıyor ve bu leke büyüyüp koyulaşarak mide bulandırıcı, tüylü lifler, dallar ve kalın kök benzeri yapılar oluşturuyor.

Woodward, “Mantarlar ölüm ve çürümeyle beslenen organizmalardır, ancak bu hikayede keder ve acıyla besleniyor.” diyor. “Kederinizin üzerinde büyüyen iğrenç bir mantar gibi.”

“Çürümenin ilerleyişini göstermek istedik çünkü onu her gördüğümüzde daha acımasız, daha sert ve daha iğrenç hale geldi.”

Woodward, sahne ressamlarıyla birlikte çalışarak istediği görünümü yaratmayı başardı. Tavandaki ilk rutubet görünümü, sprey yapıştırıcı, gomalak ve diğer malzemelerin reaksiyona girmesini ve ilginç dokular üretmesini sağlamak için bir araya getirilen bir boya uygulama süreciydi.

Bir sonraki aşama olan miselyumun görünümü, iplik ve halat liflerinin parçalara ayrılıp yapışkan siyah plastikler ve yüksek sıcaklıkta boyalarla işlenmesinden oluşan bir karışımla yaratıldı. “Tüm bu lifleri işlediğimiz bileşikler ve malzemelerden oluşan bir cadı kazanı gibiydi” diyor Woodward, “koyu gri pamuklu keçe, çekilmiş ve gerilmiş, duvarda asılı duman gibi tuhaf, ruhani bir görünüme sahip.”

Son görünüm, sağlam ahşap hissi veren, kalın ve kök benzeri, sağlam, ağır bir asma büyümesidir.

Tamamen dijital olarak üretilmiş, daha önce hiç görülmemiş korkunç bir yaratığı entegre etmek ve onu pratik bir manzarada hareket ettirmek, deneyimli görsel efekt süpervizörü Paul Graff'ın işidir. Graff, dijital bir yaratığı ya da manzarayı gerçekçi bir şekilde aktarmak için yönetmen, görüntü yönetmeni ve yapım tasarımcısıyla birlikte çalışarak yaratıcı sürece tamamen entegre olması gerektiğine inanan, kendini tamamen işine adamış bir sanatçı.

“Bu bir diyalog.” diyor, “Biz bir tür rock grubu gibiyiz. Herkesin kendi enstrümanı var ama nereye gideceğinizi anlamak için groove'u hissetmeniz gerekiyor. Bu bağlamda en önemli kişi elbette yönetmenimiz Rob.”

Boogeyman’in görünüşünü ortaya çıkarmak, hikaye boyunca bir keşif süreci, gerilim yaratmak için belirsizlik ve alaycılık arasında bir denge kurma eylemi ve şaşırtıcı bir ifşanın getirisiyle doruğa ulaşıyor. Graff'a göre yaratığın sadece bir çekimde ya da sahnede nerede olduğunu, kadrajda nasıl hareket ettiğini anlamak değil, yaratığın kendisini, nereden geldiğini ve nasıl motive olduğunu bilmek de çok önemli.

“Boogeyman, zamanın başlangıcından beri var olan kadim, yırtıcı bir varlıktır.” diye açıklıyor Graff. “Acıdan etkilenir ve korkudan beslenir. Kelimenin tam anlamıyla korkuyu görür. Boogeyman'i besleyen de budur. Sıkıntı içindeki insanları bulur ve korkuyu yetiştirir, hasat için hazır olana kadar büyütür ve sonra öldürmek için harekete geçer.”

Yapımcı Shawn Levy, “Herkes hayatının bir döneminde dolabındaki korkunç bir canavardan korkmuştur ve bu hikaye bize dolaptaki canavarı veriyor.” diyor. “Ama aynı zamanda bize canavarın daha fazla ve daha insani bir şeyi temsil ettiği sorusunu ve olasılığını da veriyor ki bu da yaşadıkları kayıplar sonucunda bu ailenin ortasında yaşayan keder ve boşluktaki ıstıraptır.”

Graff'a göre Boogeyman, karanlık yanımızı yansıtmak için bir deri bir kemik kalmış, insansı bir şekil almıştır.

Graff sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu yaratıkla ilgili en korkutucu şey sevgi ve şefkat yokluğu. Öfkeli bir canavar değil; duygudan yoksun. Sadece açlıkla motive oluyor. Bu yaratığın özü akıl almaz derecede kan dondurucu.”

“Birlikte korkmak gibisi yok,” diyor baş yapımcı Emily Morris. “Gözlerinizi kapatıp komşunuza dönebilmek ve bu deneyimi paylaşmak bu filmi izlemenin en iyi yolu.”



Oyuncu Kadrosu


CHRIS MESSINA (Will Harper) şu sıralar başrollerini Matt Damon ve Viola Davis'in paylaştığı ve Ben Affleck'in yönettiği ‘Air’da izlenebilir. Yakın zamandaki projeleri arasında; Casey Affleck, Beau Bridges ve Walton Goggins'le birlikte rol aldığı, Bill Pohlad'ın yönetmen koltuğunda oturduğu ‘Dreamin' Wild’ ve Ariana DeBose'la birlikte rol aldığı bağımsız film ‘I.S.S.’ filmleri yer alıyor.

Prömiyeri 2020 Toronto Uluslararası Film Festivali'nde yapılan ve yılının en çok izlenen orijinal yapımlarından biri olan ‘I Care a Lot’ta Rosamund Pike ile birlikte rol aldı. Ayrıca, prömiyeri 2022'de Sundance'te yapılan ve Oscar adayı, Phyllis Nagy tarafından yönetilen bağımsız film ‘Acil Durumda Jane’i Ara’da Elizabeth Banks ve Sigourney Weaver ile birlikte başrollerde yer alıyor. Messina ayrıca 2020 yapımı ‘Birds of Prey’de Margot Robbie ve Ewan McGregor ile birlikte ve Amy Seimetz'in yönettiği 2020 yapımı bağımsız film ‘Hayatımın Son Günü’nde izlenebilir.

Yakın zamanda televizyon dünyasında, Matt Bomer ve Bill Pullman ile birlikte eleştirmenlerce beğenilen antoloji dizisi ‘The Sinner’ın üçüncü sezonunda; Julia Roberts ve Sean Penn ile birlikte de Starz'ın ‘Gaslit’ dizisinde rol aldı.

Messina daha önce Jean-Marc Vallée'nin Emmy adayı HBO mini dizisi ‘Sharp Objects’te Amy Adams'ın karşısında Dedektif Richard Willis'i canlandırdı. ‘The Mindy Project’te Mindy Kaling ile birlikte altı yıl geçirdi. Ben Affleck'le birlikte rol aldığı ‘Gecenin Kanunu’; Gia Coppola'nın ‘Palo Alto’su; David Gordon Green'in Al Pacino'yla birlikte rol aldığı ‘Manglehorn’u ve 2012'de En İyi Film dalında Oscar kazanan ‘Argo’da da rol aldı. Ayrıca ‘Damages’ adlı dizide Glenn Close ve Rose Byrne ile birlikte rol aldı. Messina Broadway'deki ilk çıkışını 2003 yılında Ethel Barrymore Tiyatrosu'nda Oscar Wilde'ın ‘Salome’ oyununda yaptı.


SOPHIE THATCHER (Sadie Harper), katmanlı performanslarıyla izleyicileri büyüleyen ve izlenmesi gereken en heyecan verici genç oyunculardan biri, çok yönlü bir yetenek.

Thatcher şu sıralar Showtime'ın popüler dizisi ‘Yellowjackets’ın ikinci sezonunda izlenebilir. Dizi, vahşi doğanın derinliklerinde bir uçak kazasından sağ kurtulan yetenekli lise futbolcularından oluşan bir kız takımını ve grubun başarılı bir takımdan savaşçı, yamyam klanlara dönüşmesinin ardından yaşananları konu alıyor. Thatcher, punk rock ruhu ve bela bulma alışkanlığıyla takımın beklenmedik bir üyesine dönüşen Natalie rolünde. Dizide ayrıca Melanie Lynskey, Sophie Nélisse, Tawny Cypress, Jasmin Savoy Brown, Christina Ricci, Sammi Hanratty ve Ella Purnell rol alırken, Natalie'nin yetişkin versiyonunu Juliette Lewis canlandırıyor. 

Thatcher ayrıca Lucasfilm'in Disney+'da yayınlanan ‘The Book of Boba Fett’ dizisinde Temuera Morrison ve Ming-Na Wen'in karşısında cesur ve mekanik olarak geliştirilmiş Drash rolünü tekrarlıyor. Thatcher ayrıca Quibi'nin cinayet-gizem dizisi ‘When the Streetlights Go On’da Becky Monroe rolüyle başrol oynadı ve ‘Chicago P.D.’, ‘The Exorcist’ ve ‘Chicago Med’in kadrosunda yer aldı.

Thatcher ilk uzun metrajlı film deneyimini 2018'de SXSW ödüllü ‘Prospect’ ile yaşadı ve Pedro Pascal ve Jay Duplass'ın karşısında Cee rolünü oynadı. Bilimkurgu türündeki film, bir baba ve kızın değerli taşlar bulmak için yabancı bir gezegene yaptıkları tehlikeli yolculuğu konu alıyor. Ayrıca Bleecker Street'in prömiyerini 2019 Sundance Film Festivali'nde yapan ‘The Tomorrow Man’ filminde de rol aldı.

Chicago doğumlu olan Thatcher, kariyerine tiyatroda çalışarak başladı. Sahnede oynadığı oyunlar arasında ‘Oliver’, ‘Seussical’, ‘The Diary of Anne Frank’ ve ‘The Secret Garden’ yer alıyor.

Thatcher şu anda New York'ta yaşamaktadır.


VIVIEN LYRA BLAIR (Sawyer Harper) genç bir oyuncu olarak bu sektörde önemli bir etki yarattı. En son Disney+ dizisi ‘Obi-Wan Kenobi’de Prenses Leia rolündeki özgün performansıyla övgüler aldı.

Ekrana ilk çıkışı 4 yaşında ‘Band Aid’ filmiyle oldu. Sonrasında ise ‘Waco’da rol alarak dizinin daimi oyuncu kadrosunda yer aldı. Blair, Oscar Ödülü sahibi yönetmen Susanne Bier tarafından ‘Bird Box’taki Girl rolü için seçildi. Blair ayrıca canlı aksiyon video oyunu ‘Telling Lies’daki Alba rolüyle de övgüler aldı. Robert Rodriguez'in yönettiği süper kahraman filmi ‘We Can Be Heroes’da Guppy'yi canlandırmaya devam etti. Ayrıca NBC dizisi ‘Indebted’da Fran Drescher'ın torunu Hazel'in yinelenen rolünde ve Joseph Gordon-Levitt'in Apple TV+ dizisi ‘Mr. Corman’da Sara olarak görüldü. 2022'de Sadie Sink ile birlikte 11 Eylül'de yaşanan akıl almaz bir kaybın hikâyesini anlatan ‘Dear Zoe’de rol aldı.

Oyunculuğa olan tutkusunun yanı sıra Blair yazmakla da ilgileniyor. Bir Whirlpool reklam setinde çalışırken, tüm diyaloğunu senaryolaştırdığı için yazar unvanı aldı. Diğer yazarlık başarıları arasında, henüz 3 yaşındayken yayımlanan ‘Örümcek Okulu’ adlı kitabı ve şu anda üzerinde çalıştığı bir senaryo bulunuyor. Yazmadığı zamanlarda dövüş sanatları, dans ve piyano çalmayla ilgileniyor. Blair ayrıca başta Kitt Crusaders olmak üzere ihtiyacı olan kurtarma kuruluşlarına ışık tutmak için yorulmadan çalışıyor. Blair ve ailesi her zaman ihtiyacı olan yavru kedilere ev sahipliği yapıyor ve her an yardım eli uzatıyor. İhtiyacı olan herhangi bir hayvanı getirmeye henüz hayır demediler.


DAVID DASTMALCHIAN (Lester Billings), sinema ve televizyonda kompleks karakterlere hayat vermekten, hayatın her kesiminden “kusurlu” bireylerin ham, üzücü hikayelerini kaleme almaya kadar bugün eğlence endüstrisinde en çok talep gören yeteneklerden biri haline gelen ödüllü bir aktör, yazar, yapımcı ve film yapımcısıdır.

Dastmalchian şu anda Disney+'da Keira Knightley ve Carrie Coon ile birlikte ‘Boston Strangler’da izlenebilir. Gelecek projeleri arasında Corey Hawkins, Liam Cunningham ve Aisling Franciosi ile birlikte rol aldığı Amblin'in korku-gerilim filmi ‘The Last Voyage of the Demeter’ yer alıyor. André Øvredal'ın yönettiği film, 1897 tarihli Bram Stoker romanı ‘Dracula’dan bir bölüm olan ‘Kaptanın Seyir Defteri’nin bir uyarlaması. ‘The Last Voyage of the Demeter’in 2023'te gösterime girmesi planlanıyor. Dastmalchian ayrıca, kendisine ‘Kara Şövalye’de büyük çıkışını sağlayan yönetmen Christopher Nolan'la, Nolan'ın atom bombasının babalarından J. Robert Oppenheimer'ı merkezine alan yeni tarihi filmi ‘Oppenheimer’da yeniden bir araya geliyor. Dastmalchian filmde Cillian Murphy, Robert Downey Jr., Matt Damon, Emily Blunt, Florence Pugh, Rami Malek ve Kenneth Branagh ile birlikte rol alacak. 

2021 yılında Dastmalchian, James Gunn'ın ‘The Suicide Squad’ filminde Margot Robbie, Joel Kinnaman ve John Cena'nın karşısında ikonik Polka-Dot Man rolüyle DC Evreni’ne damgasını vurdu. Ayrıca Frank Herbert'in çok satan bilimkurgu romanı ‘Dune’un Oscar adayı gişe rekorları kıran uyarlamasında Piter De Vries rolüyle sinemaseverlerin karşısına çıktı. Denis Villeneuve tarafından yönetilen filmde Dastmalchian, Timothée Chalamet, Oscar Isaac, Rebecca Ferguson, Dave Bautista, Stellan Skarsgård, Javier Bardem ve Josh Brolin ile birlikte rol aldı.

Aslen Kansaslı olan Dastmalchian, on yıldan uzun bir süre önce Christopher Nolan tarafından keşfedildi ve beyazperdedeki ilk çıkışını, sahneden sinema ve televizyona uzanan kariyerini başlatan ikonik, ödüllü ‘Kara Şövalye’ filminde yaptı. O zamandan beri Dastmalchian, David Lynch, Denis Villeneuve, James Gunn, iki kez Cannes ödülünü kazanan Michel Franco, Sam Taylor-Johnson ve Susanne Bier gibi eleştirmenlerce beğenilen yönetmenler tarafından dinamik roller için seçildi. Önceki filmleri şunlardır: Sam Taylor-Johnson'ın yönettiği ‘A Million Little Pieces’ film uyarlaması, Oscar adayı ‘Prisoners’; Disney/Marvel'ın ‘Ant-Man ve Wasp’ı; Sandra Bullock'la birlikte ‘Bird Box’, ‘The Domestics’; Ryan Gosling ve Robin Wright'la birlikte ‘Blade Runner 2049’, Ryan Gosling ve Robin Wright'ın başrollerini paylaştığı ‘Blade Runner 2049’; Michael Rooker ve John C. McGinley'nin başrollerini paylaştığı bağımsız korku-gerilim filmi ‘The Belko Experiment’ ve Joel Potrykus'un yazıp yönettiği, ilk gösterimi SXSW 2018'de yapılan ‘Relaxer’.

Dastmalchian televizyonda en son drama dizisi ‘Reprisal’da Abigail Spencer, Mena Massoud ve Rodrigo Santoro ile birlikte rol aldı. Ayrıca ‘İkiz Tepeler’, ‘MacGyver’, ‘Gotham’ ve ‘The Flash’ dizilerinde de rol aldı.

Üretken ve gelişmekte olan bir film yapımcısı olan Dastmalchian, son olarak Karen Gillan ile birlikte ‘All Creatures Here Below’ filmini yazdı ve başrolünü oynadı. Los Angeles Times film için ‘Bu yıldızlar için çarpıcı bir dramatik dönüş ve Dastmalchian'ın izlenmesi gereken dikkate değer bir senarist olduğunu kanıtlıyor’ yorumunda bulundu. 

Dastmalchian, ilk film senaryo yazarlığını 2014 yılında SXSW Film Festivali'nde hikaye anlatımında cesaret dalında Jüri Özel Ödülü’nü kazanan ve övgü dolu eleştiriler alan ‘Animals’ ile yaptı. Complex Magazine, filmi SXSW 2014'ün en büyük çıkışlarından biri olarak nitelendirirken, IndieWire da festivalin en büyük çıkışlarından biri olarak gösterdi. Filmde rol almakla birlikte senaryosunu yazıp yapımcılığını da üstlenen Dastmalchian, Time Magazine, Slant Magazine, The Hollywood Reporter ve Variety gibi önde gelen yayın mecralarından olumlu yorumlar aldı. Filmdeki performansıyla New York Bağımsız Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandı.

Film ve televizyonda çalışmak Dastmalchian'ın zamanının neredeyse tamamını işgal etse de, kısa bir süre önce Dark Horse Comics ile işbirliği yaparak çocukluk tutkusu olan çizgi roman serisi yaratma fikrini gerçeğe dönüştürdü ve ‘Count Crowley’i piyasaya sürdü. ‘Gönülsüz Gece Yarısı Canavar Avcısı’ adlı Dastmalchian tarafından yazılan ve Lukas Ketner tarafından çizilen çizgi roman, bir zamanlar yükselen bir TV gazetecisi olan ve küçük Midwest memleketi TV kanalına geri dönen Jerri Bartman'ı takip ediyor. Her gece yayınlanan ‘Yaratık Özel’ programının sunuculuğunu üstlenen Jerri'nin mesleki aşağılanması, yeni işinin gizli, doğaüstü bir görevle birlikte geldiğini keşfetmesiyle gölgelenir. Kayıp selefi Kont Crowley, canavarların son “atanmış” avcılarından biriydi. Canavarlar gerçektir ve insanlar tarafından tüketilen haber ve bilgileri kontrol etmeye kararlıdırlar. ‘Kont Crowley’in devamı; ‘Gönülsüz Gece Yarısı Canavar Avcısı’nın devamı ‘Kont Crowley: Amatör Gece Yarısı Canavar Avcısı’, Mart 2022'de gösterime girdi.

Dastmalchian, oyunculuk tutkusu ve yeteneği olan gelişimsel engelli yetişkinlerden oluşan 20 yıllık bir tiyatro topluluğu olan Born to Act oyuncularıyla düzenli olarak gönüllü olarak çalışmaktadır. Kansas City'deki Children's Mercy Hastanesi için Paul Rudd, Jason Sudeikis, Eric Stonestreet, David Koechner ve Rob Riggle'ın ev sahipliğini yaptığı bir yardım etkinliği olan The Big Slick ile yakından ilgileniyor. Ayrıca Los Angeles'taki Bob Baker Marionette Tiyatrosu'nun da destekçisidir.


MARIN IRELAND (Rita Billings) New York'ta yaşayan bir oyuncudur. Tiyatro Dünyası Ödülü ve Obie Ödülü sahibi olan Ireland, Drama Desk, Lucille Lortel, Outer Critics Circle ve Broadway League Ödülü'ne aday gösterilmiştir. Ireland ayrıca Broadway'de Neil Labute'un ‘Reasons to Be Pretty’ oyunundaki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu dalında Tony Ödülü'ne aday gösterildi.

Film çalışmalarında Ireland, Noah Buschel'in ‘Glass Chin’ filmindeki performansıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Spirit Awards’a aday gösterildi. Ayrıca Taylor Sheridan imzalı ‘Hell or High Water’ filmi, Martin Scorsese'nin ‘The Irishman’i, Noah Buschel'in filmi ‘The Man in The Woods’, Bryan Bertino'nun ‘The Dark and The Wicked’ı, Paul Harrill'in ‘Light from Light’ı, David Prior'ın filmi ‘The Empty Man’ ve Matt Ross imzalı ‘28 Hotel Rooms’da Chris Messina ile birlikte rol aldı.

Ireland televizyonda en çok ‘Sneaky Pete’, ‘Y: The Last Man’ ile ‘The Umbrella Academy’nin ikinci sezonunda oynadığı rollerle tanınıyor. Mini dizi ‘The Slap’te de rol alan Ireland, ‘Girls’, ‘Masters of Sex’ ve ‘Homeland’ ile STARZ'ın ‘Gaslit’ adlı dizisinde de yer aldı.


MADISON HU (Bethany), 2016-2019 yılları arasında Disney Channel'ın popüler dizisi ‘Bizaardvark’ta Olivia Rodrigo'nun karşısında canlandırdığı Frankie rolüyle tanınan bir oyuncu ve müzisyen. O zamandan beri, hem küçük hem de büyük ekranda hızla en çok aranan aktrislerden biri haline geldi.

Filmografisinin öne çıkan filmleri arasında ‘Night Shift’, ‘Voyagers’ ve ‘Bad Worlds’ yer alıyor. 

Küçük ekranda Hu şu anda Byron Wu ve Brad Falchuk tarafından yaratılan, Michelle Yeoh ile başrollerini paylaştığı karanlık aile draması ‘The Brothers Sun’ın yapımcılığını üstleniyor. Diziyi Kevin Tancharoen yönetecek. Hu, 2022 yılında Cartoon Network'ün sevilen animasyon komedi dizisi ‘Robot Chicken’da rol alarak animasyon dünyasına adım attı. En çok ‘Bizaardvark’taki çalışmasıyla tanınmasına rağmen Hu, Disney Channel'ın ‘Best Friends Whenever’ında yinelenen bir rolle Disney dünyasına adım attı. Diğer televizyon projeleri arasında ‘The Misadventures of Psyche & Me’, ‘Grace & Frankie’, ‘Tosh.0’ ve ‘The Goldbergs’ bulunmaktadır.

Hu, Longview, Teksas'ta doğdu ve 2 yaşında Kaliforniya'ya taşındı ve burada ikamet etmeye devam etti. Hevesli bir müzisyen ve profesyonel buz patencisi olan Hu, sanat alanındaki bilgisini genişletmeye devam etti.  Şu anda New York'taki Columbia Üniversitesi'nde eğitim görüyor.


LISAGAY HAMILTON (Dr. Weller) yakın zamanda ‘Güneşin Karanlığında’ ve HBO'nun ‘Winning Time’ adlı dizisi ile Disney+’ta izlenebilen ‘The Dropout’ta Amanda Seyfried ile birlikte rol aldı. Sırada, FX'in yaklaşan dizisi ‘Class of '09’ ve NatGeo'nun antoloji dizisi ‘Genius’ın gelecek sezonunda tekrar rol alacak. ‘MLK/X’ adlı dizide Martin Luther King, Jr'ın annesi Alberta King'i canlandıracak. Uzun metrajlı filmlerde ise Hamilton, Beau Bridges ile birlikte rol aldığı bağımsız film ‘Days When the Rains Came’de izleyiciyle buluşacak.

Hamilton, Broadway'de ‘To Kill a Mockingbird’de Ed Harris'le birlikte rol almıştı. Son dönem filmleri arasında ‘Ad Astra’, ‘Vice’ ve ‘Beautiful Boy’ bulunmaktadır. Televizyonda ise ‘The First’, ‘Chance’ ve ‘House of Cards’ gibi yapımlarla da izleyici karşısına çıktı. 

Juilliard'ın drama bölümünden mezun olan Hamilton, ABC'nin popüler televizyon dizisi ‘The Practice’ ve ‘Men of a Certain Age’teki rolleriyle tanınıyor. Önemli sinema filmleri arasında John Sayles'in ‘Go for Sisters’ı, ‘Beastly’, Jessica Chastain ve Michael Shannon'lı ‘Sığınak’, Joe Wright'ın ‘The Soloist’i, Clint Eastwood'un ‘Gerçek Suç’u, Quentin Tarantino imzalı ‘Jackie Brown’un yanı sıra Jonathan Demme'nin ‘Beloved’ filmindeki eleştirmenlerce beğenilen performansı yer alıyor.



Yaratıcı Ekip


ROB SAVAGE (Yönetmen) korku filmleriyle yaşayan ve nefes alan ödüllü bir senarist ve yönetmen. Kariyerine 17 yaşında yazıp yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği mikro bütçeli uzun metrajlı filmi ‘Strings’ ile başladı. Film BAFTA tarafından kısa listeye alındı ve bir BIFA ödülü kazandı. Savage bu başarıyı reklam filmleri, SKY, FX, AMC için televizyon projeleri ve Sundance, Toronto Uluslararası Film Festivali ve Londra Film Festivali'nde ödül kazanan bir dizi kısa filmle devam ettirdi.

Pandeminin başlangıcında, birçok kişi tarafından 2020'nin en iyi korku filmi olarak kabul edilen ‘Host’ adlı uzun metrajlı filmi yazıp yönetti. Film şu anda Rotten Tomatoes'ta %99'luk Certified Fresh derecesiyle zirvede yer alıyor. Savage hemen ardından, senaryosunu birlikte yazdığı ve aynı zamanda yönettiği ‘Dashcam’la sinemaseverlerin karşısına çıktı. Blumhouse'un yapımcılığını üstlendiği filmin prömiyeri 2021'de Toronto Uluslararası Film Festivali'nde yapıldı.

Şu anda Sam Raimi ve 20th Century Studios ile korku projeleri de dahil olmak üzere geliştirme aşamasında olan çok sayıda projesi bulunuyor.


SCOTT BECK & BRYAN WOODS (Senaristler / Uygulayıcı Yapımcılar) ilk olarak memleketleri Bettendorf, Iowa'da altıncı sınıf öğrencisiyken tanıştılar. Sinemaya ortak bir ilgi duyduklarını keşfeden ikili, ‘Yıldız Savaşları’ aksiyon figürleriyle stop-motion filmler üzerinde işbirliği yapmaya başladı. Bu birliktelik liseye kadar devam etti ve burada çok sayıda kısa film ve ilk uzun metrajlı filmlerini yönettiler.

Beck & Woods, orijinal senaryolarına dayanan Paramount Pictures'ın ‘Sessiz Bir Yer’ filmiyle Hollywood sahnesine çıktı. Büyük beğeni toplayan ve 6 Nisan 2018'de vizyona giren filmde Emily Blunt'ın yanı sıra filmin yönetmenliğini de üstlenen John Krasinski rol alıyor. Rotten Tomatoes'ta %95 puanla Fresh sertifikası alan film, dünya çapında 340 milyon doların üzerinde gişe hasılatı elde etti. Beck ve Woods filmde idari yapımcı olarak yer almanın yanı sıra Krasinski ile birlikte senaryoyu da kaleme aldılar.

Beck & Woods, 2018 yılında Variety tarafından izlenmesi gereken 10 senaristten biri seçildi. ‘Sessiz Bir Yer’ için 2019 Critics Choice Awards ve Writers Guild of America Awards'ta En İyi Özgün Senaryo dalında aday gösterildiler. 

En son çalışmaları Sony Pictures'ın bilimkurgu gerilim filmi ‘65’in başrolünde Oscar adayı Adam Driver yer alıyor. Filmin özgün senaryosunu yazıp yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlendiler. Proje için, aynı zamanda yapımcı olan Sam Raimi ile yeniden bir araya geldiler.

Beck ve Woods, Sam Raimi'nin yapımcılığını üstlendiği korku antolojisi dizisi ‘50 States of Fright’ın bir bölümünü yazıp yönetti. 

İkili ayrıca ayrıca Oscar ödüllü aktör Mahershala Ali ve yönetmen Marc Munden için Greg Weidman ve Geoff Tock'un orijinal senaryo taslağına dayanan bilimkurgu draması ‘Sovereign’i birlikte yazdı. Filmin yapımcılığını 21 Laps üstleniyor.

Beck ve Woods’un diğer başarıları arasında yapımcı Eli Roth, Sierra/Affinity, Broken Road Productions ve Nickel City Pictures için yazıp yönettikleri, 2019'un olumlu eleştiriler alan gerilim filmi ‘Haunt’ da yer alıyor. Film dünya prömiyerini Popcorn Frights Film Festivali'nde açılış gecesi filmi olarak yaptı ve ardından Londra'daki FrightFest'te uluslararası prömiyerini gerçekleştirdi. 

İkili, 2015 yılında doğaüstü gerilim filmi ‘Nightlight’ı yazıp yönetti. 

Beck ve Woods, Directors Guild of America ve Writers Guild of America üyesidir.


MARK HEYMAN (Senarist) New York'ta yaşayan bir yazar ve yapımcıdır. NYU'nun yüksek lisans film programına katıldıktan sonra Heyman, film yapımcısı Darren Aronofsky'nin yapım şirketi Protozoa Pictures'ta proje geliştirme direktörü olarak çalıştı.  Heyman, Aronofsky'nin ‘Şampiyon’ filminde ortak yapımcı ve En İyi Özgün Senaryo dalında BAFTA, WGA ve Critics Choice Award adaylıkları kazandığı ‘Siyah Kuğu’nun senaryosunu kaleme aldı. Protozoa için yaptığı çalışmalar dışında Heyman, Sundance Film Festivali'nde 2014 Waldo Salt Senaryo Yazımı ödülünü kazanan ‘The Skeleton Twins’in ortak yazarıydı. Ridley Scott'ın yapımcılığını üstlendiği ve iki sezon süren ‘Strange Angel’ adlı diziyi kaleme alan Heyman, projenin aynı zamanda yürütücü yapımcısıydı. David Grann'ın makalesine dayanan ve başrolünde Tom Hiddleston'ın yer aldığı mini dizi ‘The White Darkness’ üzerinde çalışan Heyman, Soo Hugh ile birlikte yürütücü yapımcı ve ortak showrunner olarak görev yapıyor.


STEPHEN KING (Yazar) 1947 yılında Donald ve Nellie Ruth Pillsbury King'in ikinci oğlu olarak Portland, Maine'de doğdu. İlk profesyonel kısa öykü satışını 1967 yılında Startling Mystery Stories'e yaptı. 1971 sonbaharında Hampden, Maine'deki devlet lisesi Hampden Academy'de lise düzeyinde İngilizce dersleri vermeye başladı. 

1973 baharında Doubleday & Co., yayımlamak üzere Carrie adlı romanını kabul etti ve bu, King’in yazar kimliğinin mihenk taşlarından oldu. Usta isim, 50'den fazla kitap yayınladı ve dünyanın en başarılı yazarlarından biri haline geldi. King, 2003 Ulusal Kitap Vakfı Amerikan Edebiyatına Seçkin Katkı Madalyası ve 2014 Ulusal Sanat Madalyası sahibidir.

Eşi romancı Tabitha King ile birlikte birçok kütüphane de dahil olmak üzere bir dizi hayır kurumuna düzenli olarak katkıda bulunmaktadırlar ve hayırseverlik faaliyetleri nedeniyle yerel olarak onurlandırılmışlardır.


SHAWN LEVY (Yapımcı) son yirmi yılın en üretken film yapımcılarından biridir. Yapımcılığını üstlendiği Oscar adayı ‘Geliş’ ve Levy'nin hem baş yapımcı hem de yönetmen olarak künyesine adını yazdırdığı son yılların en çok konuşulan dizilerinden ‘Stranger Things’ de dahil olmak üzere, projeleri sürekli olarak dünya çapında büyük başarı kazanmıştır. 

Levy'nin son yönetmenlik denemesi ‘The Adam Project’, Mart 2022'de Netflix'te gösterime girdi ve tüm zamanların Netflix'te en çok izlenen 4 numaralı filmi oldu. Levy'nin yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlendiği ‘Free Guy’ da gişede sayısız başarıya imza attı. 

Yönetmen olarak Levy'nin filmografisi arasında, yapımcılığını da üstlendiği gişe rekorları kıran ‘Müzede Bir Gece’ serisinin üç filmi de yer alıyor. Levy'nin diğer yönetmenlik başarıları arasında ‘Çılgın Bir Gece’, ‘Çelik Yumruklar’ ve ‘This Is Where I Leave You’ yer alıyor.

Levy'nin yapım şirketi 21 Laps Entertainment, şu anda Levy'nin de yönetmenliğini yaptığı Netflix dizisi ‘All the Light We Cannot See’nin post prodüksiyon aşamasında. 

Gelecek yıl Lionsgate için ‘Mother Land’ üzerinde çalışmaya başlayacak. ‘Free Guy’ ve ‘Deadpool 3’ün devam filmleri de hazırlık aşamasında ve her ikisini de Levy yönetecek. Kısa bir süre önce Levy'nin yeni bir ‘Star Wars’ filmini yönetmek üzere görevlendirildiği açıklandı.


DAN LEVINE (Yapımcı), Yapım şirketi 21 Laps'in kurucusu Shawn Levy ve Dan Cohen ile birlikte ortağıdır. Levine, eleştirmenlerce beğenilen ve dünya çapında gişe rekorları kıran ‘Geliş’in yapımcılığını üstlendi. Denis Villeneuve'ün yönettiği ve Amy Adams'ın başrolünü oynadığı ‘Geliş’, En İyi Film dahil 8 dalda Oscar ve 9 dalda BAFTA Ödülü'ne aday gösterildi.


Levine şu anda Netflix için dünya çapında çok satan, Pulitzer ödüllü kitaptan uyarlanan ‘All the Light We Cannot See’ adlı dizinin dizinin yürütücü yapımcılığını üstleniyor. Shawn Levy'nin yönettiği dizide Mark Ruffalo, Hugh Laurie, Louis Hofman ve Aria Loberti rol alıyor.

Levine ayrıca Netflix'in popüler dizisi ‘Gölge ve Kemik’in şu anda Netflix'te yayında olan ikinci sezonunun da yürütücü yapımcılığını üstlendi. Ayrıca Shawn Levy'nin yönettiği ve Ryan Reynolds'ın başrolünde oynadığı ‘The Adam Project’in ve yine Levy'nin yönetmen koltuğunda oturduğu, Reynolds'ın ise başrolünde olduğu gişe rekortmeni ‘Free Guy’ın baş yapımcılığını üstlendi. Bundan önce, Disney+ için Kyle Alvarez'in yönettiği ve bu yıl içinde gösterime girecek olan ‘Crater’ filminin yapımcılığını üstlendi.

Levine, 21 Laps'teyken, Jonathan Entwistle tarafından yönetilen ve eleştirmenlerce beğenilen ‘I Am Not Okay with This’ ile birlikte John Hamburg’un yazıp yönettiği ‘Why Him?’in yapımcılığını üstlendi. Ayrıca Steve Carell'in başrolünde oynadığı ‘Alexander and the Terrible, Horrible, No Good, Very Bad Day’in ve Ed Harris, Jason Sudeikis ile Elizabeth Olsen'ın başrollerinde oynadığı drama ‘Kodachrome’un yapımcılığını yaptı. Bundan önce yine Levy tarafından yönetilen, başrollerini Vince Vaughn ve Owen Wilson'ın paylaştığı ‘The Internship’ ve ‘Night at the Museum: Secret of the Tomb’ filmlerinde baş yapımcı olarak görev aldı.

Levine, Paramount Pictures'ın yapımdan sorumlu başkan yardımcısı olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında Levy'nin şirketine katıldı ve Matt Reeves'in canavar gişe rekortmeni ‘Cloverfield’, Matthew Vaughn'un ‘Stardust’, korku serisi ‘Friday the 13th’in başarılı bir şekilde yeniden çevrilmesi ve Mark Wahlberg’li aksiyon filmi ‘Shooter’ gibi projelerde çalıştı.

Levine kariyeri boyunca yapımcılık ve stüdyo yöneticiliği arasında gidip geldi. Jersey Films'de kıdemli başkan yardımcısıyken John Hamburg'un yönettiği Ben Stiller & Jennifer Aniston komedisi ‘Along Came Polly’nin ve Richard LaGravenese'nin ‘Freedom Writers’ının yönetici yapımcılığını üstlendi, Todd Graff'ın ‘Camp’inin ortak yapımcılığını yaptı ve 2001 yapımı ‘Super Troopers’da yönetici olarak görev aldı.


DAN COHEN (Yapımcı) eğlence sektöründeki kariyerine The Firm'de asistan olarak başladı ve daha sonra Sidney Kimmel Entertainment'a katılarak burada asistan olarak çalışmaya başladı ve daha sonra yaratıcı yöneticiliğe terfi etti. Shawn Levy'nin 21 Laps şirketine 2010 yılında geliştirme direktörü olarak katıldı ve 2017'den beri şirketin ortağıdır. Cohen, The Hollywood Reporter'ın 2014 yılındaki ‘35 Yaş Altı 35 Kişi’ listesinde yer aldı.

Cohen'in yapımcı olarak imza attığı yapımlar arasında Netflix'in izlenme rekorları kıran dizisi ‘Stranger Things’, Oscar ödüllü bilimkurgu filmi ‘Geliş’, ‘The Adam Project’, Disney'in son bilimkurgu komedisi ‘Free Guy’, ‘Love and Monsters’ ve A24'ün eleştirmenlerce beğenilen ‘The Spectacular Now’u yer alıyor. Cohen ayrıca fantastik dizi ‘Gölge ve Kemik’in yapımcılığını üstlendi ve ‘I Am Not Okay with This’in yapımcılığını yaptı. ‘The Boogeyman’ın yanı sıra kısa süre önce Hulu için ‘Rosaline’in yapımcılığını üstlendi.

Cohen San Diego'da doğup büyüdü ve 2005 yılında Cornell Üniversitesi'nden mezun oldu.


EMILY MORRIS (Yönetici Yapımcı) Kaliforniya'nın Nuevo kentinde 10 dönümlük şaporal çölünde doğdu ve büyüdü. Güney Kaliforniya Üniversitesi'nden işletme ve sinema sanatları bölümlerinden mezun oldu ve en başından beri film yapmak istediğini biliyordu. 20th Century Fox'ta Tom Rothman'ın ofisinde staj yaptıktan sonra bir yıl boyunca Universal Pictures Feature Development'ta asistan olarak çalıştı ve son 10 yıldır çalıştığı 21 Laps Entertainment'a geçti.

Morris şu anda 21 Laps'te kıdemli başkan yardımcısı olarak görev yapıyor ve korkudan, ergenlik filmlerine, bilimkurgudan aile filmlerine kadar pek çok farklı türde hem film hem de TV yapımcılığı yapıyor. Şu anda Disney+'ın ‘Alexander and the Horrible, No Good, Very Bad Day’ adlı filminin yapımcılığını ve ön prodüksiyonunu yürütüyor. Sevilen çocuk kitabından uyarlanan bu aile komedisini Marvin Lemus yönetiyor.

2022 yılında, Matt Danner'ın yönettiği sevilen ‘Müzede Bir Gece’ serisinin devamı olan ilk animasyon filminin yapımcılığını üstlendi. 

Televizyonda ise kısa süre önce, başrollerini Gina Rodriguez ve Jake Johnson'ın paylaştığı 2022 yapımı ‘Lost Ollie’nin ortak yapımcılığını üstlendi. Ayrıca fenomen dizi ‘Stranger Things’in dört sezonunda da ortak yapımcı olarak çalıştı.

Morris ufukta, şirkette öncülük ettiği birkaç önemli projeyi geliştirme aşamasında: Warner Bros'ta Jonathan Krisel'in yöneteceği ve Anne Hathaway'in başrolünü oynayacağı ‘The Susame Street Musical’; Sony'de Patrick Brice'ın yöneteceği (New York Times'ın çok satan romanından uyarlanan) ‘Home Before Dark’; Warner Bros'ta Sigal Avin'in yöneteceği ‘She Came Back’; ve roman uyarlaması olan ‘The Moon Represents My Heart’.


JOHN H. STARKE (Yönetici Yapımcı) kariyerine New York'ta mekân yöneticisi ve birim yapım yöneticisi olarak başlamış, ardından film ve televizyon yapımcısı olmuştur. ‘The Punisher’, ‘P.S. I Love You’, ‘Bad Boys II’, ‘Prisoners’, ‘Sicario’, ‘Alvin & The Chipmunks: The Road Chip’, ‘Love and Monsters’, HBO'nun ‘Peacemaker’ı ve çok sayıda başka filmin yapımcılığını üstlendi.


RYAN CUNNINGHAM (Yönetici Yapımcı) yönetmen, Emmy® ve Peabody Ödüllü bir yapımcıdır ve yakın zamanda Running Woman adlı geliştirme şirketini kurmuş ve ‘The Fugitive Game’ (2018), ‘Transmania’ (2019) ve ‘Mary’ (2020) adlı TV projelerini IFP (şimdi Gotham) Proje Forumu'nda temsil etmiştir.

‘The Planet is Burning’ ve ‘Expecting Amy’ belgesel dizilerinde yönetmen ve yönetici yapımcı olarak görev yapmaktadır. Seçkin TV yapımcıları arasında ‘Broad City’ ve ‘Inside Amy Schumer’; ‘Ziwe’ ve ‘Flatbush Misdemeanors’; ‘Search Party’ ve ‘The Last O.G.’; ‘Louie’; ‘Strangers’; ‘The Shivering Truth’; ‘Horace and Pete’ ve ‘The Electric Company’ gibi yapımların yanı sıra ‘Amy Schumer Growing’in yönetici yapımcılığı da dahil olmak üzere birçok önemli stand-up özel programı hazırladı. 

2017 Tribeca Film Festivali'nde en iyi anlatı filmi ödülünü kazanan ‘Keep the Change’; aynı sene LA Film Festivali'nden ödülle dönen ‘Becks’ ve Louis C.K.'nin yönettiği, prömiyerini Toronto Uluslararası Film Festivali'nde yapan ‘I Love You, Daddy’ filmlerinin yapımcılığını üstlendi.


ELI BORN (Görüntü Yönetmeni) New York ve Los Angeles arasında yaşayan ödüllü bir görüntü yönetmeni ve yönetmendir. Uzun ve kısa metrajlı filmlerinin prömiyeri Sundance, Cannes, Rotterdam ve SXSW'de yapıldı. Billie Eilish, Maroon 5, Jack White, Beach House, Blake Shelton ve Ellie Goulding gibi sanatçılarla çalışarak müzik videosu dünyasına adım attı. Kapsamlı reklam geçmişi Jimmy Choo, Lexus, Netflix, Apple, Amex ve Dolce & Gabbana gibi markalarla çalışmayı içeriyor.

Born son olarak, Hulu için ‘Hellraiser’ serisinin yeniden çevrimi de dahil olmak üzere birçok stüdyo filminin görüntü yönetmenliğini yaptı.


JEREMY WOODWARD (Yapım Tasarımcısı) genellikle uzun metrajlı filmler, televizyon şovları, reklamlar ve tiyatro için, ama aynı zamanda çeşitli ticari, kâr amacı gütmeyen ve resmi müşteriler için dekorlar, sahne, sahne, kukla ve her türden büyük ve sıra dışı nesneler tasarlar.

Tasarladığı filmler arasında özellikle dikkat çekenler arasında ‘Sound of Metal’, ‘Thoroughbreds’ ve ‘Antebellum’ sayılabilir.