2.3.21

Jean-Léon Gérôme


Sanatçının Goupil tarafından basılmış fotografı, yak. 1892
Jean-Léon Gérôme, 19. yüzyıl ikinci yarısının en tanınmış sanatçıları arasında yer alır. 

Akademik resmin en ateşli savunucularından olan Gérôme, İzlenimcilik gibi modern akımlara karşı kişisel bir savaş yürütmüştür. 

Yaşamının son dönemlerinde, karşı çıktığı akımların yükselişiyle eski popülerliğini kaybetmeye başlasa da 20. yüzyılda da pek çok başka akademik ressam gibi unutulup gitmemiştir. Bunun en önemli nedeni başta ABD’deki koleksiyonlar olmak üzere, Goupil Galerisi aracılığıyla pazarlanan eserlerinin, dünya çapında hatırı sayılır resim koleksiyonlarında başköşeyi çoktan almış olmasıdır.

Gérôme, günümüzde Oryantalist sanat düşünüldüğünde, ilk akla gelen isimlerden biridir. 

19. yüzyılda sanayileşen Batı dünyasının sömürgeciliğine paralel olarak gelişen genel bir söylem ve sanatsal dil olarak, kendi kimliğini yeniden tanımlama, kültürel karşıtlarını belirleme, yasaklanan fantezilerini dışavurma amaçlarıyla kendisini göstermiş olan Oryantalizm’in en çok tartışılan görsel yaratılarından bazıları Gérôme’a aittir. 


Yılan Oynatıcısı, tuval üstüne yağlıboya, yak. 1879, The Clark Art Institute.

Bu nedenle, Edward Said’in 1978 yılında yayımlanan, Batı kaynaklı bu kültürel durumu analiz ederek, eleştirisini yaptığı ünlü “Oryantalizm”kitabının kapağında Gérôme’un “Yılan Oynatıcısı” resminin kullanılmış olması hiç de şaşırtıcı değildir. 

Bu özelliklerinin yanı sıra, Gérôme Türk Resim Tarihi açısından da önemli bir yere sahip olmuştur. 19. yüzyıl sanat ortamına yön veren önemli ressamlarımız Gérôme’un öğrencileri olmuş ya da onun sanatından etkilenmişlerdir.


Bir yıldız doğuyor


Yukarı Saône bölgesindeki Vesoul’de 1824 yılında dünyaya gelen Gérôme, 1904 yılında yetmiş dokuz yaşındayken vefat etmiştir. 

Fransa’nın 3. Cumhuriyet Dönemi’nde bir burjuva aile ortamında büyüyen genç Gérôme Yunanca, Latince ve desen çalışmalarını içeren geleneksel bir eğitim almıştı. 

1840 yılında Paris’e giderek Paul Delaroche atölyesinde sanat eğitimine başlayan Gérôme, 1843 yılında ustasıyla birlikte Floransa, Roma, Vatikan ve Pompei’yi kapsayan İtalya gezisine katıldı. 

1844 yılında Paris’e dönmesinin ardından, bir süre için Charles Gleyre (1806-1874) atölyesinde eğitim gördü ve 1846 yılında Güzel Sanatlar Okulu’na kaydoldu.

Gleyre’nin öğrencileri Gérôme, Gustave Boulanger (1821-1874) ve Henri-Pierre Picou (1824-1895) Neo-Grekler adında bir grup oluşturmuştu. 

Antikiteden esinlenmiş konulara yönelen, fakat Neoklasizm’in daha ciddi konuları yerine, gündelik yaşama odaklanan sanatçılar, Pompei’deki yeni bulguların da etkisiyle Yeni-Pompeiciler olarak da adlandırılıyorlardı. 


Horoz Dövüşü, tuval üstüne yağlıboya, 1846, Musée d'Orsay.

Gérôme, 1847 yılında Paris Salonu’nda Neo-Grek yönelimini yansıtan “Horoz Dövüşü”  resmiyle üçüncü sınıf madalya aldı. Bu eser üzerine ünlü sanat eleştirmeni Théophile Gauthier’nin yaptığı yorumla ismini duyurmaya başladı. 

Sanatçının 1848 Paris Salonu’nda sergilediği “Bakire Meryem, Bebek İsa ve Vaftizci Yahya” ve “Anacreon, Bacchus ve Eros” adlı eserlerle ikinci sınıf madalyaya layık görülmesi, takip eden yıllarda Fransa Hükümeti’nden önemli siparişler almaya başlamasını sağladı. 

1852 yılında, bugün Picardie Müzesi’nde bulunan “Augustus Çağı ve İsa’nın Doğumu”  konulu büyük boyutlu bir resim yapması için III. Napoleon hükümetinden bir sipariş almıştı. Eserde III. Napoleon, Augustus’la özdeşleştiriliyordu. Aldığı hatırı sayılır miktardaki ödeme, sanatçının Doğu gezilerine çıkmasına olanak tanıyacaktı.


Augustus Çağı ve İsa’nın Doğumu, tuval üstüne yağlıboya, 1855

Doğu’ya yöneliş


Sanatçı ilk olarak 1853 yılında aktör Edmond Got ile birlikte İstanbul’a geldi.1854’te Yunanistan, Türkiye ve Tuna kıyılarını ziyaret etti. 

1855 yılında düzenlenen Paris Evrensel Sergisi’ne “Augustus Çağı, İsa’nın Doğumu” resminin de aralarında bulunduğu 5 eserle katıldı. 

1856 yılındaki ilk Mısır gezisine çıktı ve Kahireyi ziyaret etti. 1863 ve 1864’te de Suriye, Filistin ve Mısırı kapsayan bir gezi yaptı.

Doğu’ya yaptığı gezilerle birlikte sanatçının eserlerinde seçilen konular açısından yeni bir döneme girilmiş, Oryantalist konulu resimler birer birer ortaya çıkmaya başlamıştı. 

Işık kullanımında aydınlık gökyüzünün yarattığı yüksek kontrastlar, parlak renkler, kendilerine özgü giysileri içinde farklı ırklardan, farklı kültürlerden insan figürleri resimlerini dolduruyordu. 

Paris Güzel Sanatlar Okulu’nda atölye dersleri vermeye başlayan sanatçı ve 1865’te Fransız Enstitüsü üyeliğine seçildi.

1868 kışında İskenderiye ve Kahire’yi ziyaret etmiş, resimlerinde kullanmak üzere camilerin desenlerini çizmiş ve fotoğraflarını çekmişti. 

1869’da Süveyş Kanalı’nın açılışı için Hidiv İsmail Paşa’nın davetlisi olarak Mısır’a tekrar gitti ve Kahire ve Kuzey Mısır’da üç ay kaldı. 

1871, 1875 ve 1879’da Türkiye ziyaretleri yapan Gérôme, Mısır’a 1874 ve 1880’de tekrar gitti. Ayrıca İtalya ve İspanya’ya seyahat etti.

Tüm bu gezilerden dönerken yanında getirdiği desenler, fotoğraflar ve görsel notlar son derece popüler hale gelecek olan Oryantalist resimlerine kaynaklık etti. 

Gezileri sırasında elde ettiği Doğu mimarisini yansıtan görsel malzemeyi daha çok resimlerindeki mekânların kurgusu için kullanıyor, Paris’teki stüdyosunda poz veren modellerden yararlanarak resimlediği figürlerle bu mekânları tamamlıyordu.

1875 ve 1879 yıllarında yaptığı İstanbul ziyaretleri Salon sergilerinin gözdesi olacak yapıtların ortaya çıkmasını sağlayacaktı. 

Bunların arasında Abdullah Biraderler’in Topkapı Sarayı görünümlerini temel alan “Konak’ta Harem Kadınları”, “Saray Terası”, “Yılan Oynatıcısı” gibi eserler yer alır. 

Türkiye gezileri sırasında Bursa’yı da ziyaret etmiş, özellikle kentin hamamları Oryantalist resimlerindeki hamam sahnelerinin çoğunda kullanılmıştır. 

Zamanla sanatçının akademik üslupla ele aldığı Oryantalist resimleri özellikle tercih edilen eserleri haline geldi ve otuz yıl boyunca koleksiyonerlerden büyük rağbet gören Salon sergilerinin en beğenilen eserleri arasında yer aldı.


Bursa'da Hamam, tuval üstüne yağlıboya, 1885, Özel Koleksiyon.


Önemli bir gezi ve Türkiye’yle ilişkiler


Gérôme’un 1875’te yaptığı Türkiye gezisi, kariyeri açısından kültür sanat alanında söz sahibi olan kişilerle bağlantıların kurulması, var olan tanışıklıkların güçlendirilerek geliştirilmesi ve bu sayede yeni bir sanat pazarına açılma olasılığı ve yeni görsel kaynakların temini açılarından özellikle önem taşıyordu. 

Bütün bu süreçte eski öğrencileri aracılık ve kolaylaştırıcılık rollerini üstlenecekti. Gérôme, 15 Mayıs 1875’te İstanbul’a varmıştı. Kentin kozmopolit sanat çevresi, ressamın Fransa ve ABD’deki ününün farkındaydı. 

Sanatçının kente varışının ardından Levant Herald gazetesinde hakkında üç farklı yazı çıktı. İlki sanatçının gelişini duyuran varışından on dört gün sonra çıkan kısa bir tanıtımdı. Ondan altı gün sonra yayımlanan yazıda ressama Sultan Abdülaziz tarafından Dolmabahçe ve Çırağan Sarayları için bazı resimlerin sipariş edildiği belirtiliyordu. 

Dört gün sonra çıkan üçüncü yazıda arkadaşı ve eski öğrencisi Stanislaw Chlebowski’nin ünlü sanatçıyı evinde ağırladığı ve ona İstanbul gezisi sırasında rehberlik ettiği belirtiliyordu. 

Chlebowski’nin bir mektubundan anlaşıldığı üzere bu yazıları yazan Polonyalı saray ressamından başkası değildi.

Sanatçıya bu gezisi sırasında Antoine Buttura adında genç bir Fransız ressamı da eşlik etmişti. Chlebowski bir mektubunda, bu ziyaretin ikinci gününde iki ressamı İstanbul’da gezdirdiğini, olasılıkla gerekli izinleri almak için resmi ziyaretler yaptıklarını ve birkaç gün içinde kentin sokaklarında resim çalışmaları yapmaya hazır olacaklarından söz ediyor.

Aynı mektuplardan öğrendiğimize göre birkaç gün sonra sabahın beşinde resim yapmak için evden çıkıp, akşam altıda “köpek gibi yorulmuş” olarak eve dönüyorlardı. 

Gérôme’un eski öğrencileri gittiği yerlerde devlet kademelerinde anahtar rol oynayan kişilerle tanışmasını sağlıyordu. 1875’teki bu ziyareti sırasında sanatçı Osman Hamdi Bey’le (1842-1910) görüşmüş, devlet adamı ve Osmanlı Tiyatrosu’nun kurucusu olan bir entelektüel olan Ahmed Vefik Paşa (1823-1891) ve Sultan Abdülaziz’in portresini yapmak için İstanbul’a gelmiş ve Pera’da bir sanat okulu açarak kente yerleşmiş Fransız ressamı Pierre Désiré Guillemet (1827-1878) ile tanışmıştı. 

Daha sonra Bursa valisi olacak Ahmed Vefik Paşa bu kentteki Osmanlı anıtlarının restorasyonunu yönetiyordu. Gérôme bu ziyareti sırasında Bursa gezisi de yaparak kentin önemi anıtlarını içeren çeşitli eskizler yaptı. Bursa’nın Yeşil Cami ve Yeşil Türbe gibi pek anıtsal yapısına daha sonra yaptığı pek çok resimde yer verecekti.

Gérôme’un bağlantıda olduğu önemli kişiler arasında Sultan Abdülaziz döneminin saray fotoğrafçıları Abdullah Biraderler de vardı. 1875 ziyareti sırasında Abdullah Biraderlerin Pera’daki stüdyolarında portre fotoğrafı da çekilen sanatçının resimleri için başlıca görsel kaynaklardan biri de bu üç Ermeni kardeşin çektiği fotoğraflardı. 

9 Kasım 1877 tarihinde Levant Herald’da yer alan bir makalede Gérôme’un, Abdullah Biraderlere yadigâr olarak verildiğine dair bir not içeren “Boğa ve Picador” isimli resmini, Buttura’nın bir manzarasını, Gérôme ve Fortuny’ye ait bazı fotogravürleri fotoğrafçılara gönderdiğinden söz ediliyor. Beş gün sonra Abdullah Biraderlerin Gérôme’a yazdığı bir mektupta, ressamın ihtiyaç duyabileceği başka fotoğraflar da olursa gönderebileceklerini belirtiyorlar. 

Kuşkusuz görsel bir kaynak olarak, saray fotoğrafçıları dışında başka fotoğrafçılara ve ressamlara kapalı olan Topkapı Sarayı’nın bazı mekânlarını da içeren bu fotoğraflar Gérôme için paha biçilmez bir değer taşımaktaydı.

Örneğin, Gérôme ünlü “Yılan Oynatıcısı” resminin arka planını oluşturan çinileri resimlemek için, Abdullah Biraderler’in sarayın iki farklı yerini, Altın Yol ve Bağdad Köşkü’nü gösteren fotoğraflarını kullanmıştı.


Saray Terası, tuval üstüne yağlıboya, 1886, Özel Koleksiyon.


Osmanlı saray koleksiyonunun oluşumundaki rolü


Gérôme, Goupil Sanat Galerisi’nin sahibi Adolphe Gouphil’in kızı Marie ile evliydi. Dönemin en tanınmış sanat tacirinin damadı olması, eserlerinin dünyanın dört bir yanındaki önemli koleksiyonlara girmesini sağlıyordu. Bunlardan biri de Osmanlı Sarayı’nın Tanzimat’la birlikte oluşmaya başlayan sanat koleksiyonuydu. 

Sultan Abdülaziz döneminde yapılan yeni alımlarla koleksiyonun geliştirilmesi sürecini yöneten kişi, Gérôme ve Boulanger’nin Paris Güzel Sanatlar Okulu’nda öğrencisi olmuş, Şeker Ahmet Paşa olarak da tanınan Ahmet Ali Bey’den başkası değildi.

Türkiye’deki ilk sanat sergilerini düzenleyen Ahmet Ali Bey’in 1875’te açtığı resim sergisi Sultan Abdülaziz’in de dikkatini çekmiş, onu yaverliğine getirerek sanat koleksiyonunu geliştirmekle görevlendirmişti.                  

Goupil Sanat Galerisi’nin desteklediği ve dönemin sanat piyasasında takdir toplayan sanatçıların eserleri Sultan Abdülaziz ve yaveri Ahmet Ali’nin de beğenisini kazanarak saray koleksiyonuna katılacaktı. 

Kendisi de desenler çizdiği bilinen, ressamı Chlebowski’yi bizzat yönlendirecek kadar resim bilgisi olan, bir Osmanlı padişahı olarak ilk defa yurtdışına gezi düzenleyerek 1867’de Paris Uluslararası Sergisi’ni yerinde ziyaret eden Sultan Abdülaziz saray koleksiyonuna alınacak eserlerin seçiminde de en önemli rolü oynuyordu. 

Diğer yandan,  Goupil Galerisi’nin çoğunlukla satışında olan sanatçıların eserleri satın alınıyordu. Gérôme’un kendisi de hem yazışmaların yürütülmesinde hem de eser seçiminde başlıca aktörlerden biriydi. 

19 Ekim 1875 tarihli bir mektubunda Gérôme “ben, bizzat size gönderilen eserlerin türü ve kalitesini denetledim” diyerek bu seçimdeki katkısını dile getirmişti. 

Alınan eserler arasında bir ressam olarak Ahmet Ali Bey’i de büyük ölçüde etkilemiş olan Barbizon Okulu ressamlarının eserleri kayda değer bir yer tutuyordu. Ayrıca Gérôme, Gustave Boulanger, William-Adolphe Bouguereau (1825-1905) gibi Fransız Akademik resminin önde gelen isimleri de yer alıyordu (Kaya 2006: 77-78). Gérôme’un saray koleksiyonuna alınan resimleri arasından “İninde Arslan (Yatan Arslan)” ve “Başıbozuklar (Zeybekler)” 1878’de Paris Uluslararası Sergisi’ne gönderilip sergilenmiştir.


Zeybekler, tuval üstüne yağlıboya

Osman Hamdi Bey ve Gérôme


Gérôme’un kariyerinde, bir ressam olarak üretimine temel oluşturan görsel kaynakları temin etme, eserlerinin pazarlanması ya da gerekli izinlerin alınması açısından kurduğu kişisel bağlantılar çok önemli bir rol oynamıştır. 

Ahmet Ali Bey ya da Chlebowski gibi eski öğrencileri bu bağlantıları sağlayan, kapıları açan kişilerdir. Osman Hamdi Bey’in de, pek çok kaynakta Paris Güzel Sanatlar Okulu’nda Gérôme’un öğrencisi olduğundan söz edilir. Fakat okul kayıtlarından Osman Hamdi’nin Paris Güzel Sanatlar Okulu’nda okumadığı anlaşılmaktadır. Paris’te katıldığı sergilerin kataloglarındaysa “Boulanger’nin öğrencisi” ibaresi yer alır. 

Özellikle Osman Hamdi’nin kendisini resmen tanıtmak zorunda olduğu Paris Salon Sergilerinin kataloglarında, hocası olarak Gérôme’dan bahsetmemesi, onun öğrencisi olamayacağının kesin bir göstergesidir. Bunun yanısıra aralarındaki yıllar süren mektuplaşmalardan dolayı iki sanatçının birbirini tanıdığı bilinmektedir. Bu tanışıklığın Osman Hamdi’nin Paris’teki öğrencilik yıllarında başlamış olması olası görünmektedir. 

Diğer taraftan, daha Osman Hamdi hayattayken görülmeye başlanan, sanatçının Gérôme’un öğrencisi olduğu biçimindeki ifadelerin, iki sanatçının eserlerindeki bazı üslupsal benzerliklerden kaynaklanmış olduğu düşünülebilir. Osman Hamdi’nin yurtdışındaki sergilere göndermek için yaptığı, geleneksel Osmanlı mimarisinden yapıların detaylarıyla örülmüş mekânlara yerleştirilmiş figürlerle ortaya çıkan ve Fransız akademik resminin titiz işçiliğini yansıtan resimleri bu yakıştırmanın en önemli nedeni olmalıdır. 

Gérôme’un 12 Ocak 1875 tarihinde Osman Hamdi’ye yazdığı mektuptan öğrendiğimize göre, Hamdi Bey Fransız ressamı baharda İstanbul’a geldiğinde evinde kalması için davet etmiştir. Fakat Gérôme, öğrencisi Chlebowski’ye söz verdiği için reddetmek zorunda kalmıştır. 

Gérôme’un bu ziyaretinin ardından iki sanatçı arasındaki ilişki görece resmi düzeyde bir tanışıklıktan, sanata dair görüş alışverişlerinin yapıldığı, Paris’ten İstanbul’a ya da İstanbul’dan Paris’e giden öğrencilerini birbirlerine tavsiye ettikleri bir arkadaşlığa dönüşmüştür.

1890’lı yıllarda çok renkli heykelciliğe merak salan Gérôme’un, bu konuda Müze-i Hümayun müdürü Osman Hamdi Bey’e yazdığı 23 Ocak 1891 tarihli mektubunda Fransız sanatçı Sayda Lahitleri’nde kullanılan renklere büyük ilgi duyduğunu ifade etmiştir. Fransız sanatçının başka bir mektubundan Osman Hamdi’nin, Gérôme’a kalıcı boyalar yapabilmesi için Berlin’den renkli topraklar sağladığını öğreniyoruz. Heykellerde renk kullanımı konusunda meslektaşlarıyla derin bir fikir ayrılığı içinde olan Gérôme, İskender Lahdi’nde kullanılmış renkleri hem öğrenmek istiyor hem de kendi yaklaşımının doğruluğunun bir ispatı olarak görüyordu.


Bir sanatçının kalıtı 


Jean-Léon Gérôme’un gerek heykel gerekse resim sanatına yaklaşımını incelediğimizde, antik sanat ya da kimi zaman antik dönemdeki sanata dair fikirlerin esas alındığı Neoklasizm ve devamı niteliğindeki Neo-Grek yaklaşımın başlıca dayanak noktasını oluşturduğunu görürüz. 

Sanat beğenisinin hızla değiştiği bir dönemde yaşamış, İzlenimcilik başta olmak üzere yeni akımlara şiddetle karşı çıkmıştı. Eserleri, 20. yüzyılın modern akımlarının sanat beğenisini radikal ölçüde değiştirmesiyle birlikte büyük ölçüde gözden düşse de -Oryantalist yaklaşıma dair tüm tartışmalarla birlikte- tekrar değer kazanarak sanat gündeminin en ön sıralarında yerini almıştır.    


(İşbu yazı Pera Müzesi tarafından hazırlanmıştır.)