7.12.15

mümkünmertebe ve Dijital Dünyada Sinema


Aylık sinema dergisi Filmarası, 50. sayısında gayet güzel ve faideli bir iş başararak; sinema üzerine dijital yayın yapan bazı önemli site ve bloglardan, konuyla ilgili hazırladıkları 5 adet soruya yanıt istedi ve de bunları, 'Dijital Dünyada Sinema' başlıklı bir yazıyla yayınladı..

Bu sitelerin arasında, ailenizin -sinema ağırlıklı- sanat blogu mümkünmertebe olmasaydı eğer, bu araştırma ve soruşturmanın eksik kalacağı aşikârdı..

İşte o seksi sorular ve o sorulara mmknmrtb mütevelli heyeti'nin verdiği aşırı cazibeli yanıtlar..

1. Siteniz kaç senedir kullanımda? 
Okuyucuların talebi nasıl? 
Okuyuculardan ne tür geri dönüşler alıyorsunuz?

mümkünmertebe, 2007’den beri ve kesintisiz olarak yayınını sürdüren, diğer sanatlara ilgisi olsa da sinema ağırlıklı bir blog..

Yayına başladığı yıldan itibaren okuyucu ilgisini sürekli arttırarak gelişen blogumuza 'doğrudan' geri dönüşleri, siteye üye olanlar ve çıkan yazılara yorum yapanlarla almaktayız.. ki yorumların bir bölümünü sitenin "mesajınız var" köşesinde bulmak mümkün..
Magazinel ya da siyasal bir içeriğimiz bulunmadığından ve okuyucuların bu hususta pek de alışkanlıkları olmadığından, bu tür geri dönüşlerin yeterli olduğu söylenemez..
'Siyasal içeriğe yorum yapma' hevesini, 'Kod Adı K.O.Z. :: Ak Kaşıklar Paralellere Karşı' başlıklı eleştirimize gönderilen mesaj sayısında açıkça görebiliyoruz; ki bu, sitemizin en çok yorum alan yazısı olmuştur..

2. Sitenizde yazacak yazarları nasıl belirliyorsunuz? 
Ne tür özelliklere sahip olmaları gerekiyor?

Muhtevasında 'kerameti kendinden menkul' bir mütevelli heyeti barındırmasına karşın, mümkünmertebe aslında bir 'kişisel blog'tur..
Bu sebeple, zaman zaman bazı dostlarımızın yazılarına yer versek de, sitenin tek 'kurumsal' yazarı Numan Serteli'dir..
Galiba bu durum, bu ülke yeni bir 'numanserteli' çıkarana kadar da hep böyle devam edecek.. gibi görünüyor..

3. Ünlü Amerikalı sinema kuramı  akademisyeni Thomas Doherty sinema yazarlığının digital ortama taşınmasının matbu sinema yazarlığını öldürdüğünü ve yazı kalitesini düşürdüğünü söylüyor. Bu konudaki fikriniz nedir? 

Thomas efendi daha işin en temelinde yanılıyor.. Nasıl matbu roman yazarı, matbu şair diye bir şey yoksa, matbu sinema yazarlığı da anlamsız bir nitelemedir.. Hele ki zamanımızda tamamen çağın gerisinde kalmış bir ayrım..
Yazarlar değişik ortamlar kullanabilir, bu doğru.. Ama bunlar arasındaki sınırlar çoktan berhava olmuştur bile.. Artık hemen her yazar, her iki medyumda birden faaliyet göstermektedir..
Öte yandan, dijital medya her branşta olduğu gibi sinema yazarlığında da demokratikleşme, hem nitelik hem de nicelik açısından zenginleşme sağlarken, okura da çok geniş bir yazar yelpazesi sunuyor..
Elbette, 'kolayca ve bedava' yayıncılık olanağı bulunan, özellikle bazı kişisel bloglarda, eleyici ya da düzeltici bir mekanizma eksikliğinden dolayı çok kalitesiz yazılar çıkabilir.. Ama bunun genele olan olumsuz etkisi, en fazla, okyanusta bir damla kadardır.. Bunu tüm dijital medyayı olumsuzlamak için kullanmak da ya geri kafalılıktır ya da art niyettir..
Kimse korkmasın, kağıda baskıyla yayın devam ettiği sürece "Matbu sinema yazarlığı" da ölmez; sadece -adam yokluğunda- matbuatı parselleyerek köşe kapmış, yeteneği kısıtlı bazı sinema yazarları ölebilir.. Ona da benim yapacak bir şeyim yok; arkasından rahmet okumaktan başka..

4. Sinema yazarları sadece digital ortamlarda üretimler yaparak profesyonelleşebilir mi?

Eğer profesyonelleşmekten kastedilen, yazıların karşılığını para olarak almaksa bu biraz zor tabii.. Çünkü, nice matbu yayında dahi -hem de dergi falan değil günlük gazetelerde- beş kuruş ücret almadan çalışan sinema yazarlarını biliyoruz..
Yok bundan kastedilen 'ustalaşmak' ise, bu çoktan gerçekleşti bile; görüyoruz ki nice sinema sitelerinde nice genç ustalar, nice matbularda sadece durumu idare edenlere, nice taşlar çıkarmakta..


5. Sinema dergisi Sight&Sound 2008 yılı Ekim sayısında digital alanda sinema yayıncılığında ilgili bir özel dosya hazırlamıştı. Digital alanda yazan sinema yazarlarının yoğun şekilde pr şirketlerinin ve film dağıtımcılarının baskısı altında olduğu sonucuna ulaşmıştı. Sizce bu durum Türkiye için de geçerli mi? 
Siz böyle sorunlarla karşılaşıyor musunuz? 
Etik kriterleriniz neler?

Böyle bir durum, ancak doğrudan sinema sektöründen reklam alabilen bir kaç 'büyük' sinema sitesi için geçerli olabilir..
Edindiğim izlenimler, aldığımız bilgiler de bunu doğruluyor zaten.. Reklam verenin 'para odaklı' mantığı, aynen beklendiği gibi; "Bunun için size para veriyorum, ne hakla filmimi kötülersiniz"

mümkünmertebe'nin de aralarında bulunduğu diğer 'gariban' siteler elbette böyle bir sorunla karşılaşmıyor..
Bizler olsa olsa, 'kötü' filmlerine yaptığımız eleştiriler üzerine, ‘pr’ işi yapan bazı dostlarımızın sitemlerine; bazen de ilgili filmin yapımcı, yönetmen ya da oyuncularının hakaretlerine maruz kalabiliyoruz..

mmknmrtb’nin etik kriteri çok açık ve net; yazarımız doğruyu, yalnızca doğruyu söylemeli; örneğin, perdede izlediği bir film o anda ona ne hissettiriyorsa, kendine yönelebilecek iç ve dış baskılardan asla etkilenmeden aynen yazıya dökmelidir..