Mehmet, annesinin anlattığı bir
masalda geçen Sevgi Taşı'nın gücüne ve büyüsüne
inanmakta ve her yerde onu aramaktadır.
Masalda, Sevgi Taşı'nın Hz.
Süleyman'a ait olduğu ve türlü hastalık ve acılara
derman olması için surların arasına saklandığı
anlatılagelmektedir.
Mehmet'in tek dileği şahit olduğu
olumsuzlukları bu taş sayesinde sona erdirmektir.
Öte yandan ziraat fakültesini
başarıyla bitiren Dicle, Diyarbakır'ın Eğil ilçesine
atanır.
Altı çocuklu bir ailenin kızı
olan ve ailesiyle birlikte bu tarihi surların içerisinde
yaşayan genç kadın, tesadüf eseri Hakan isimli genç
bir adamla tanışır.
Hakan, tıp eğitimini tamamlayıp
Diyarbakır'da ilk görevine atanan, Eskişehirli varlıklı bir
ailenin oğludur.
Aralarında kısa süre içerisinde bir ilişki başlar ve evlenme kararına dek ilerler.
Ancak Dicle'yi istemeye geldikleri gece
olaylar hiç de beklemedikleri şekilde gelişir..
Çekimleri Diyarbakır'da
gerçekleşen film, Dicle ve Mehmet'in hikayesine paralel
olarak çeşitli karakterlerin umut öykülerini
işliyor.
Olayın ne öncesi, ne o anı, ne
de sonrası olmadan uydurulmuş / ısmarlanmış Türk-Kürt,
hatta Kürt-Ermeni aşkları; anasının gazına gelmiş küçük
bir çocuğun habire sur duvarlarını oyması; aynı aileden
olup, filme komedi unsuru olsun diye yamanmış iki koca adamın,
define arama bahanesiyle aynı surları havaya uçurmaları
falan..
Anladığım kadarıyla, Çözüm
Süreci denen naneye, dolayısıyla da Hükumet'e destek olma
amacıyla üretilmiş bir 'ödenekli sinema' örneğiyle
karşı karşıyayız..
O değil de keşke bu ödeneğin
hakkı verilseymiş..
İnanın o zaman, filmin bu özel
ve güzel özelliğinden bahsetmezdim bile..
İyi bir film izledikten sonra, bana ne
canım, kim kimden ne kadar para almışsa almış..
Devletin denizinde gemisini yürütenler
keşke sadece 'gerçek' sanatçılar olsa..
Ama ortada boylu boyunca yatan bir
cenaze var yani..
Bu sinemasal cenazenin ne senaryosu
senaryo, ne yönetimi yönetim, ne kurgusu, ne şusu busu..
Neresini tutsan elinde kalan bu
acayipliği eleştirmek bile insanı vicdanen yoruyor..
Bir nevi, suça yataklık
ediyormuş hissine kapılıyor insan..
Yıl olmuş 2013, 'Türkiyeli Kürt
Sineması' başlığı altında -iyisiyle kötüsüyle-
bir sürü film izlemiş, değerlendirmişiz..
Sanki bütün bunlar hiç
yaşanmamış, Kürt gerçeği üstüne bu ülkede
hiçbir gelişme olmamışcasına, bu arkadaşların şimdi
çıkıp da övündükleri şeye bakınız lütfen:
"Filmimizi baştan sona Diyarbakır'da
çektik..
Kürtçe afiş yaptık..
Filmin içinde Kürtçe
konuşmalar kullandık."
Te allaam ya!.
1 / 5