28.7.09

O gün aslında neler oldu (Sezon Finali): Tahtakale Şarkhan Öpsün Seni Çin-çan


(Çıkan kısmın özeti:Landlord’un karanlık yüzü aydınlanır gibi olur)

Tam da düşündüğüm gibi, Landlord, belli ki zamanında Tahtakale'ye çok gelip gitmişti..

Gençliğini göz önüne alarak, buralarda Viagra peşine düştüğüne pek ihtimal vermiyorum da; İnternet öncesini kapsayan o 'masum' devirde, yine de bazı 'benzeri ihtiyaçlar' onu buraya getirmiş olabilirdi..

Bizzat gelip gördüğümden değil elbette ama, o zamanlar Tahtakale'den, sidiler başta olmak üzre bilumum eğitici ve öğretici, hatta pratik sağlayıcı materyallerin cenneti olarak bahsedilirdi..
Tabii günahını da almamak lazım..

Belki de, kendine, dost ve akrabalarına İngiliz Aspirini, Multivitamin falan sağlamaya gelmiş de olabilir; ya da tüm saflığıyla, varlığına inandığı, havada dolaşan görüntüleri -çanak antensiz- yakaladığı iddia edilen bir takım alıcı-verici aletlerin peşine düşmüş de olabilirdi..




Neyse, geçmiş zaman geçmişte kalsın, biz bugüne gelelim..
Meğer Landlord'u o gün Tahtakale yöresine çeken güç, aklınıza gelecek ya da gelmeyecek veya gelmesi pek de düşünülemeyecek her türlü şeyin ya da ıvır-zıvırın ucuza satıldığı Şarkhan imiş..

Türkiye'de mukim toplam Çinli sayısının yüzde sekseninin ikametini rahatlıkla sağlayabilen bu hanın bir diğer adı da Çin Pazarı olsa gerek..
Sadece Çin değil, elle tutulacak, gözle görülebilecek herhangi bir şey üreten, Asya'nın tüm ülkelerinden gelme malların yığınlar halinde sergilenip, satıldığı, ben diyeyim dört, siz diyin altı katlı bu acayip çarşının dükkan sahiplerinin çoğu da Çinli idi..




Bu hanın acayipliğini daha da arttıran bir özelliği de, tam orta yerinde devasa bir fıskiye barındırması olsa gerek..
Binanın avlu denebilecek orta bölgesinde yer alan bu fıskiyeli havuzun, en üst kata kadar oluşan sularını gören bir insanoğlunun şaşırmaması için ya normal biri olmaması gerekir, ya da Landlord olması yeterlidir deyu da düşünüyorum.. Bilmem neden..

İstanbul için Landlord vakti

Çok açık ki, Landlord Hazretleri bu hanı -öteden beri- her türlü hediye ihtiyacı için kullanıyor olsa gerek..
Beş liralık bir malın, bayağı değerli bir hediye muamelesi gördüğü bu pazardan, en fazla bir-iki liraya aldığı ve çekinmeden hediye paketi yaptırdığı bir sürü ıvır zıvırla, patron kim bilir kimleri sevindirecekti..



Yalnız, tek bir daldan ibaret -uyduruk diye nitelendirmeye terbiyemin asla müsaade edemeyeceği- bir yapay çiçeği, sevgili karısına aldığını ağzından kaçırmıştı..

Evlilik yıldönümü için aldığını sandığım bu elli kuruşluk çiçek, bir yandan onun ne kadar (Cimri bile denemez!) hesabını bilir ve pratik olduğunu gösterirken; öte yandan, evliya sabırlı, zarif edalı eşinin, bu adamı her haliyle nasıl kabullendiğini de bize ibretle hatırlatmaktaydı..




Landlord'un, iyi derecede bildiğine emin olduğum Çince'yi -üşendiğinden olsa gerek- satıcı Çinlilerle konuşmadan, hatta hiçbir dilde dahi konuşmadan yaptığı alışverişi hayretle müşahede ettikten sonra; baktım, han'dan ayrılma vakti gelmiş..

Tabii bu gelen vaktin 'Landlord vakti' olduğunu, bu konuda özümden kesinlikle bir görüş alınmadığını söylememe gerek yok sanırım..

Hanım koş, fıstıklı kadayıf olayı aydınlanıyor mu ne!.

Şarkhan’dan ayrılmadan, her önemli mıntıkada geleneksel olarak verdiğimiz, ‘çay ve maden suyu’ molasına müteakiben, yeniden yola revan olduk..

Vapur iskelesine doğru giderken yolda gördüğü Aslı Börek dükkanı, han merdivenlerini uzun süredir inip çıkmaktan iyice acıkmış Landlord'u harekete geçirmekte gecikmeyecektir: "Bre Serteli!. Bak şu utanmazlara, fıstıklı kadayıfta indirim yapmışlar.. Var mısın, van kilo kadayıfa ortaklaşa girelim de tatlı yiyelim, tatlı konuşalım.. he?"

Bu cümlenin soru halinde olması tamamen formalite icabıdır.. Bundan sonra, peş peşe verilecek ya da geri dönülecek kararların sahibinin de sadece ve sadece Landlord olacağını söylemem de formalite icabıdır..

Hemen dükkana dalınır, kendisinin hakkından vapurda gelinmesi planlandığından, kadayıf bi güzel paket ettirilir..
İçine iki de çatal attırılmış 'kutsal torba' ele alındığında -tahmin edilebileceği üzre- karardan anında dönüş yapılır..

Şu nefis şeyin, hiç değilse küçük bir kısmı niçin hemen burada tüketilmesin ki?.
Oturulur.. Yeni yapılmış paket açılmaya başlanır.. Personelin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın, bir de servis açılması istenir..

Söylemekten çok hicap ediyorum amma, kadayıf bloğuna çatal ucuyla yaptığım her bir müdahaleye karşılık, karşı cenahtan, bir nevi 'kürekleme operasyonu' icra edilir ki, üzülerek ve dahi sıkılarak takdirlerinize sunmak istiyorum sayın okuyucu..

Daha sonra, soykırımdan kurtulan bir kısım kadayıf, vapurda yok edilmek üzere yeniden paket edilir..

Landlord, heyecandan titreyen elleri arasında onu vapura kadar taşımıştır; aklı tamamen ona takılı kalmış vaziyettedir; yerine oturur oturmaz paketi yeniden aralar..

Eline aldığı beyaz plastik çatalla, kadayıfı ufak ufak mideye götürmeye başlamıştır ki lütfedip, ta temelden ortak olduğum, bir zamanlar blok halindeyken, şu an lokmacık halini almış kadayıftan bana da ikram edecekmiş gibi bi hareket yapar; ya da bütün iyi niyetimle bana öyle gelir..

Yanımdaki bu adamın, medeni ve gayrı medeni cesaretiyle şahlanan girişkenliği karşısında iyice kronikleşmeye yüz tutan bir çekingenlikle mırıldanabildiğim, “Biraz alabilirim” lafı havada kalmış; daha doğrusu resmen duymazlıktan gelinmiştir..
Bu arada, muazzam kapasiteli ağza girip çıkan çatalın hareketlerinin bariz bi şekilde hızlandığını fark ettiğimde ise artık çok geçtir..

Bu gayet etkileyici ‘bencillik’ gösterisi, zaten hassas olan bünyemi sarsmış, midem bulanmaya başlamıştı..
Yine de, onun bir büyüğü ve örnek alması gereken, adeta ‘insancıl’ tarafı tek başına temsil eden bir dostu olarak, bu yaptığı -terbiyesizlik demek istemiyorum- hatayı asla yüzüne vurmamaya karar verdim..
Ne olursa olsun susacak -eğer içinde bu duygudan birazcık barındırıyorsa- onu bu şekilde utandıracaktım..
Du bakali nolecak?.