21.9.21

Zamanının Tanığı: Fausto Zonaro

 

Eşi Elisa’nın objektifinden Ressam-ı Hazret-i Şehriyari Fausto Zonaro


Osmanlı İmparatorluğu’nun son iki yüzyılı boyunca Türkiye topraklarını ziyaret etmiş, eserlerinde Türk konularını işlemiş sanatçılar arasında bazıları çok özel bir yere sahiptir. 

Bunlar kısa bir süre kalıp, eskizler yaptıktan sonra ülkelerine dönüp atölyelerinde Doğu konulu resimlerini tamamlayan sanatçılardan buradaki yaşamı benimsemeleri, kurdukları ilişkiler ile sanat ortamının bir parçası haline gelmeleri, dönemlerinin tanıklığını yaparak kayda değer miktarda görsel belge bırakmaları anlamlarında ayrılırlar. 

18. yüzyıl başlarında, ömrünün sonuna kadar İstanbul’da yaşamayı seçmiş Jean-Baptiste Vanmour (1671-1737), yüzyıl ortalarında Türk giysilerini benimseyip Doğu’da karşılaştığı insanları eserlerine konu ettiği için “Türk ressamı” diye anılan Jean-Étienne Liotard (1702-1789), yüzyıl sonlarında III. Selim’in mimarı olarak “Melling Kalfa” diye anılmış mimar ve ressam Antoine Ignace Melling (1763-1831) bu sanatçılardan bazılarıdır. 

19. yüzyıl ortalarına gelindiğinde, İstanbul’da yerleşip bir atölye kurarak, kentin gündelik yaşamını betimlemiş, Türkiye’de düzenlenen ilk sergilere eser verecek ölçüde sanat ortamının bir parçası olmuş Amadeo Preziosi (1816- 1882) önemli sanatçılardan biri olarak ortaya çıkar. 

Onun ardından 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında İstanbul’da yaşamış, sanatıyla kendisini kabul ettirerek saray ressamlığı mertebesine kadar yükselmiş, dönemin sanat ortamının çok önemli bir parçası olmuş bir isim dikkati çeker. Son derece üretken bu sanatçı İtalyan ressam Fausto Zonaro’dur.


Venedikte Pazar Yeri, Alessandro Milesi, tuval üstüne yağlıboya,1894 civarı


İtalya ve Paris’te geçen ilk yıllar


18 Eylül 1854’te Padova kentinin Masi bölgesinde dünyaya gelmişti. Babası inşaatlarda ustabaşı olarak çalışıyordu. Resme olan yatkınlığı genç yaşlarda yaptığı desenlerle ortaya çıkmaya başlamıştı. On yedi yaşına geldiğinde bir resim okuluna gitmek istediğini babasına söylemiş, on iki kilometre uzaklıktaki Lendinara’da grafik ve resim dersleri veren bir teknik okula yazılmıştı. 

Resim öğretmeni Cordenons, başarılı öğrencisinin Napoleone Nani’nin yönettiği Verona’daki Cignaroli Akademisi’ne (Accademia Cignaroli) girmesine yardım edecekti. Burada Angelo Dall'Oca Bianca (1858-1942), Alessandro Milesi (1856-1945), Giacomo Favretto (1849-1887) gibi sanatçılarla birlikte eğitim gördü.

Bu dönemde askere gitmek zorunda kalan Zonaro sanatından bir süre uzak kalmış ve döndüğünde yaşamını kazanma ve maddi sıkıntıların üstesinden gelme zorunluluğu ortaya çıkmıştı. Bir süre Venedik’te, çoğunlukla İngilizlerden oluşan turistlere yaptığı Venedik resimlerini satarak geçindi. Arada Venedik’e gidip gelmek zorunda kalsa da 1878’de daha iyi bir yaşam kurma umuduyla Napoli’ye geçti. Sanatçının “çetin ve zorlu bir dönem” olarak anlattığı bu süreçte Napoli çevresinden doğa görünümleri ve kent yaşamından sahneleri tuvaline aktardı.

Zonaro 1888 yılında büyük umutlarla Paris’e giderek “36 Boulevard de Clichy”de bir atölye kiralamış; empresyonist ressamların sanatlarını kabul ettirmeye başladığı bu yıllarda onlarla tanışma olanağı bulmuştu. Daha sonra Zonaro’nun bazı eserlerinde Fransız empresyonistlerini andıran renk lekeleri ve serbest fırça kullanımı ortaya çıkacaktı. Bir yandan da resim dersleri vererek geçimini sağlamaya çalışan sanatçı, öğrencilerinden Elisa (Elisabetta) Pante ile bu sırada tanıştı. Fotoğraf sanatıyla ilgilenen Elisa en büyük destekçisi ve eşi olacaktı.


İnci Dizen Kadın, tuval üstüne yağlıboya,Venedik 1887


İstanbul yılları


Edmondo de Amicis’in ve Théophile Gautier’nin, ikisi de “İstanbul” adını taşıyan kitaplarından çok etkilenmiş, bu kentte bir yaşam hayali kurmuşlardı. İlk olarak Elisa İstanbul’a gelerek Yüksekkaldırım’da bir oda kiralamış, Fausto da derslerini bitirip iki ay sonra 5 Kasım 1891’de gelerek sevgilisiyle tekrar buluşmuştu. Resimlerini ülkeye sokarken gümrük vergisi alınmak istenmiş, sanatçı kısa sürede gümrük müdürü Mahmud Bey’le dostluk kurarak az miktarda bir ödemeyle bu sorunu da halletmişti. Getirdiği resimler arasında Venedik’te yaptığı, sıradan bir işle uğraşan, halktan genç bir kadını büyük boyutlarda resimlediği “İnci Dizen Kadın” da vardı.

Elisa İtalyanca ve resim dersleri veriyor, Zonaro’ya her konuda yardımcı oluyordu. Çift 1892’de St. Esprit Kilisesi’nde evlendikten sonra Ayazpaşa Mezarlığı yakınlarında bir eve taşındılar. İlk çocukları Faustone bir yıl sonra bu evde doğacaktı. Sanatçı bazı eserlerini Zellich Kitabevi’nde satmış ve resimlerine yönelik hiç beklemediği bir talebin oluşmaya başladığını görmüştü


Çığırtkan (detay), tuval üstüne yağlıboya, Napoli 1886

Almanya’nın ilk resimli dergisi niteliğindeki Leipziger Illustrierte Zeitung’un 1892 Kasım ayında yayımlanan bir sayısının kapağında Zonaro’nun Napoli’de yaptığı “Çığırtkan” (Il Banditore) tablosunu kullanmıştı. Alman sanat eleştirmeni S. Munz da Zonaro’yla ilgili bir yazı yazmıştı. Bu gelişme ve Stamboul gazetesinin sanatçıyla ilgili bir makale yayımlaması diplomatik çevrelerde tanınmaya başlamasının önünü açacaktı. Sanatçı İstanbul’da elçilik çevrelerinden insanlara verdiği resim dersleriyle ismini daha da çok duyurdu. Bir bankacının kardeşi olan Pangury Bey, Zonaro’nun resimlerinin fotoğraflarından oluşan iki albümü Sultan II. Abdülhamid’e hediye edecek ve bunun için ödüllendirilecekti.

Teşrifat Nazırı Münir Bey Zonaro’dan eşine resim dersleri vermesini rica ettiğinde, sanatçı öğretmen olarak Elisa’yı önerdi. Zonaro sultanın eserlerini görmesini çok istediğini Münir Paşa’ya söylemiş, o da bu konuda yardımcı olacağı konusunda söz vermişti. Bu tanışıklık sanatçının bir gün Yıldız Sarayı’na davet edilmesini ve Osman Hamdi Bey’in Kuruçeşme’deki yalısını ziyaret etmesini sağladı.

Bu dönemlerde İtalyan büyükelçisi Collobiano sanatçının atölyesini ziyarete gelmiş ve resim sipariş etmişti. Zonaro, onun aracılığıyla Yunanistan büyükelçisi Mavrokordato’yla tanışıp ondan da sipariş almıştı. Sanatçı, daha sonra anılarında bu gelişmeleri “artık kordiplomatikten biri gibiydim, çağrılmadığım kabul ve kutlama yoktu” diye anlatacaktı. 

İngiltere büyükelçisi Sir Philip W. Currie ve eşi Victoria ile de bu sayede tanışmıştı. Sanatçının atölyesini ziyaret eden büyükelçi dört küçük tablo ve sekiz eskiz satın almış, daha önce satın aldığı suluboyalarla birlikte küçük bir Zonaro resimleri koleksiyonu oluşturmuş, kabullerini yaptığı salona astırmıştı. Currie sanatçıya, bir diplomatla evlenmek üzere olan üvey kızını, düğünün yapılacağı kiliseye taşıyacak tahtırevanda gösteren bir resim de ısmarlamış ve resmin arka planında, elçilik bahçesinden görülen Haliç manzarasının yer almasını istemişti. Resim yapılırken süslü giysileri içindeki iki kavas ve duvağıyla tahtırevanda oturan kız, sanatçıya birkaç gün poz verdi: “Büyükelçi, resmin kızına benziyor olmasını istiyordu. O uzaklıkta, o ışık koşulları altında çektiri içinde kuruş büyüklüğünde bir baş düşünürsek, mesele pek öyle kolay değildi. Elimden geleni yaptım. Büyükelçi ve eşi çalışmamdan çok hoşnut kaldılar .”


İngiliz Elçisinin Kızı Tahtırevanda, tuval üstüne yağlıboya, 1896


1895’te Rusya büyükelçisi Aleksandr Nelidov Zonaro’nun, elçilik binasında hazırlanan özel bir odada eşi, elçilik çalışanları ve İstanbul sosyetesinden kişilere resim dersleri vermesini  sağlamıştı. Bu tanışıklık ileride saray ressamı olacak sanatçı için çok önemli bir gelişmeydi.

1896’da bir Cuma günü Galata Köprüsü’nde Ertuğrul Süvari Alayı’nın geçişine tanık olan Zonaro, süvarileri, giysileri, duruşları ve askerlerin fizyonomilerini en ince ayrıntısına kadar inceleyip eskizler hazırladı. Bu çalışmalar, atölyesinde gerçekleştireceği tabloya temel oluşturacaktı. Rusya elçisi Nelidov resim tamamlanınca Sultan Abdülhamid’e takdim etmesini önerdi. 

Saray ressamı Luigi Acquarone bir kaç ay önce vefat ettiğinden bu girişim Zonaro’nun yeni saray ressamı olarak atanmasını sağlayacaktı. Nelidov ve Münir Paşa’nın girişimiyle önce resmin bir fotoğrafı sultana sunuldu, daha sonra Yıldız Sarayı başteşrifatçısının odasına taşınan büyük boyutlu resim II. Abdülhamid tarafından görülüp, beğenilince Zonaro hemen saraya, başteşrifatçının odasına çağrıldı. 

Sanatçı hatıratında bu haberi alışını şöyle anlatıyor:“Efendi Hazretleri beni, iki elini uzatarak karşıladı. ’Sizi tebrik ediyorum’ diyerek söze başladı. ’Padişah Hazretleri size mahsus selamlarını yolladı. Çok beğendiği eseriniz dolayısıyla size teşekkür ediyor ve sizi Mecidi Nişanı ve saray ressamlığı göreviyle onurlandırıyor. İşlemler için, hemen dairesinde beklemekte olan İkinci Katip İzzet Bey’e başvurun.

”Artık “Ressam-ı Hazret-i Şehriyari” yani saray ressamı olmuş, İzzet Bey tarafından haftada en az dört gün sarayda bulunması gerektiği ve her zaman sultanın maiyetinde olacağı bildirilmiş, 40 Lira maaş bağlanmıştı. 

Yaklaşık ayda 1000 Franka karşılık gelen bu maaşın bir ressam için hiç de az olmadığını belirten sanatçı sevindirici haberi vermek için hemen eve koştu.

Kendisine sarayda bir yer tahsis edilen sanatçının eserlerine, Şehzade Burhaneddin Efendi özel bir ilgi gösteriyor; Zonaro Yıldız Sarayı bahçelerinden görünümler ve saraydan İstanbul manzaralarını tuvaline aktarıyordu. 

Bir gün II. Abdülhamid’in, kızı Refia Sultan’ın portresini yapmasını istemesi üzerine ortaya biri pastel diğeri ise yağlıboya tekniğinde iki resim çıktı. 

Yağlıboya olan padişahın özel salonuna asılacaktı. Ayrıca dönemin diğer önemli ressamlarıyla beraber sarayda bulunan porselen fabrikası için de desenler hazırlıyordu.

Sultan II. Abdülhamid Zonaro’dan 1897’deki Türk-Yunan savaşını anlatan bir resim istemişti. Savaş resimlerini sevmese de, bu isteği yerine getirmek zorunda kalan sanatçıya modellik etmesi için dört asker seçilip getirildi ve bu resmin yapılacağı özel bir oda tahsis edildi. Pek çok etüdün ardından ortaya sanatçının “Hücum” adını verdiği resim çıktı. 

Bu eser Zonaro’nun kariyerinde bir diğer dönüm noktasını temsil ediyordu. Eserin daha sonra Servet-i Fünun’da yayımlanması sanatçının İstanbul’daki ününe ün katacaktı. Eser padişah tarafından çok beğenilmiş; Zonaro dördüncü dereceden Osmani nişanıyla ödüllendirilmişti. Ayrıca sultanın sanatçısından ne istediğini sorması üzerine, yazdığı mektupta Akaretler’de bulunan 50 numaralı dairenin kendisine tahsis edilmesi dileğini ifade eden Zonaro’ya bu evin anahtarı da gönderilmişti. Zonaro bu konağı, atölye ve resimlerini sürekli sergileyebileceği bir galeri olarak da kullanmayı planlıyordu.


Hücum (Dömeke Savaşı) (detay), tuval üstüne yağlıboya, İstanbul 1897


Alman İmparatoru Kaiser II. Wilhelm’in 1898 yılında İstanbul’u ziyaret etmesi söz konusu olunca sanatçının saraydaki işlevlerine bir yenisi daha eklenmiş oldu. Zonaro, saray koleksiyonunda bulunan resimlerden seçerek imparatorun ağırlanacağı Şale Köşkü’nün duvarlarını bu eserlerle dekore edecekti. Uluslararası siyasetin zorunluluklarından çok eserlerin sanatsal değerine, görsel bütünlüğe ve resimlerin mekanla ilişkisine odaklanan Zonaro pek çok Ayvazoski resmine de yer vermişti. Ertesi gün bunların neden kaldırılmış olduğunu anlayamayan sanatçı, Alman imparatoru tarafından hoş karşılanmayacağını bilen padişahın isteği üzerine kaldırıldıklarını öğrenecekti.

Zonaro 1900 yılı başlarında, geç haberi olsa da Uluslararası Alinari Yarışması’na katılmak istedi. Sanatçının, eşini ve çocuğunu model aldığı “Anne Sevgisi” tablosu iki hafta içinde ortaya çıkmıştı. Eser Alinari ailesi tarafından satın alınmış; bunu duyan Sultan Abdülhamid resimden bir kopya da saray için yapmasını istemiş ve sanatçıyı “sani” rütbesiyle ödüllendirmişti.


Anne Sevgisi, tuval üstüne yağlıboya, İstanbul 1900


Aynı yılın Temmuz ayında İstanbul’a özel bir ziyarette bulunan ve kısa süre sonra İtalya kralı olacak Veliaht Prens Vittorio Emanuele ve Prenses Elena, Yıldız Sarayı’nda gördükleri Zonaro imzalı resimlerden etkilenerek sanatçının galerisindeki daimi sergiyi ziyaret ettiler. Artık Zonaro’nun Akaretler’deki galerisi İstanbul’da bulunan Avrupalı elçilerin de sık sık uğradıkları, bir Türk kahvesi içip yeni eserleri inceleme olanağı buldukları bir yer olmuştu.

Bir gün mabeyinci Emin Bey sultanın ressamından oğlu Şehzade Abdürrahim Efendi’nin bir portresini yapmasını istediğini haber verdi. Portresi yapılırken, henüz yedi yaşındaki şehzade sıkılmış, yerinde duramamış, tuvale boya sürmeye çalışarak Zonaro’ya zor anlar yaşatmıştı. Ortaya çıkan iki portreden biri padişahın odalarından birine, diğeri Harem’e asılacaktı.


Şehzade Abdürrahim Efendi,tuval üstüne yağlıboya, 1900

İtalyan ressam, hatıratına göre bu yıllarda, kariyerinin başlarından itibaren hayatının bir parçası olan sanat eğitimciliğine, Sanayi-i Nefise Mektebi’nden üç Rum öğrencinin ısrarıyla Beyoğlu-Parmakkapı’da akşamları ders veren bir sanat okulu açarak devam etmişti.

1901’den 1903’e kadar, Sanayi-i Nefise Mektebi mimarlık hocası Alexander Vallauri ve Le Stamboul gazetesi müdürü Régis Delbeuf’un girişimiyle “İstanbul Salonları” adı altında geniş katılımlı üç sergi düzenlenmişti. İlk serginin açılacağını ancak bir gün öncesinden Alexander Vallauri’den öğrenen ressama ancak küçük bir yer ayrılabilmişti. Vallauri “unutularak, yanlışlıkla çağrılmamış olabileceğini” ve ressamın bu etkinliği “önemli bulmayacağını” düşündüklerini ekleyerek özür dilemişti. Fakat Zonaro’ya göre son dönemlerde gazetelerde çok fazla yer aldığından böyle bir  durum ortaya çıkmıştı. 

Sanatçı bir sonraki yıl otuz tabloyla sergiye katılsa da, 1903’te düzenlenen üçüncü sergiye katılmamayı seçen sanatçılar arasında yer alacaktı. Önceki yıla kıyasla 22 sanatçının katılmamasının nedeni, Malumat Dergisi’nde yayınlanan bir yazıya göre etkinliğin “sergiden çok bir resim pazarına” dönüşmesi ve sanatçıların eserlerinin değerini azaltacağını düşünmeleriydi..

Bu dönemlerde, Sultan II. Abdülhamid Tersane Kumandanı Amiral Hikmet Paşa aracılığıyla, ressamından Fatih Sultan Mehmed’i konu alan bir dizi resim yapmasını istemişti. Hikmet Paşa, özellikle dönem giysileri için kaynak oluşturması açısından gravürler temin etti. Sanatçı, ayrıca II. Mehmed’in fizyonomisi için Gentile Bellini’nin portresinden de  yararlanacaktı. Resimler padişah tarafından beğenilince, ressam maaşına beş Lira zam aldı.


İstanbul’un Alınışı, tuval üstüne yağlıboya, 74,5 x 100 cm.  İstanbul 1908

Fausto Zonaro, açılması düşünülen Eski Silahlar Müzesi’nin kurulması, eski silahların sergiye hazırlanıp, düzenlenmesi işiyle de görevlendirilmişti. Projesini Mimar Vedat (Tek) Bey’in hazırladığı müze projesi II. Meşrutiyetin karmaşık ortamında hayata geçirilemeyecekti..

Sık Sık İstanbul’u ziyaret eden, kent üzerine yazılar yazan Fransız yazar Adolphe Thalasso’nun 1907 yılı başlarında Figaro Illustré’de Zonaro üzerine bir yazısı çıkmıştı. Stamboul gazetesinin 25 Şubat 1907 tarihli sayısında basılan “Sanatsal Doğu” başlıklı bir yazıda bu makalenin bir özeti yer aldı.

“Figaro Illustré adlı derginin son sayısı, bize beklenmedik hoş bir haber veriyor ve kapağında ressam Zonaro’nun büyük bir çoşku ile yaptığı eseri göze çarpıyor. Tablonun adı ‘Saz Çalan Kadın (Accordi Orientali)’ Beşiktaş’taki atölyeyi ziyaret edenlerin hepsi bu resmi iyi tanır. 


Saz Çalan Kadın, kağıt üstüne pastel, 95 x 68 cm. 1891-1907

Dergide şair Adolphe Thalasso’nun Zonaro’nun eserleri üzerine kaleme aldığı uzun ve ilginç bir deneme yazısı yer alıyor. Adolphe Thalasso, “Gerçek ve güçlü bir Oryantalist Ressam... Resimlerinde seyrettiklerimiz, yalnız mümkün olacaklarına değil, gerçek olduklarına, gerçeğe yakın olmaktan çok gerçek olduklarına bizleri inandıracaktır. Türk tarzının bu büyük ressamının adı Fausto Zonaro’dur’ demektedir.

Zonaro da anılarında Figaro Illustré’deki bu yazıyı okuduğunda çok gururlanmıştı. Fakat cariyelerin, Müslüman halkın dini törenlerinin yer aldığı resimleri basıldığı için, saraya da alınan bu gazeteyi gördüğünde padişahın vereceği tepkiden ve cezalandırılmaktan korkmuştu.

Adolphe Thalasso, Fausto Zonaro’nun İstanbul’daki gündelik yaşamı anlatan resimlerinin kırk dokuz renkli taşbaskısını içeren bir kitabın da metnini yazmıştı. 

Déri Se’adet ou Stamboul, Porte du Bonheur: Scènes de la Vie Turque adlı, numaralandırılmış üç yüz kitap 1908 yılında Paris’te J. Dumoulin tarafından basılmıştı. Kitabın ilk on iki nüshasına Zonaro’nun orijinal suluboyaları konulmuştu. Sanatçının “Kayıkta Sefa” isimli, empresyonizmin etkisindeki serbest fırça vuruşlarını yansıtan resmi kitabın en caiq (kayıkta) başlığını taşıyan bölümünde yer almıştı 


Kayıkta Sefa, Tuval üstüne yağlıboya, 38 x 61 cm. 1891 – 1910

Zonaro, II. Meşrutiyet’in 23 Temmuz 1908’deki ilanından sonra, 30 Kasım’da Türkiye’deki son sergisini evindeki üç yüzden fazla resmi bir araya getirerek açtı. Beşiktaş Belediyesi’nin desteğiyle düzenlenen serginin giriş ücretleri Hamidiye Sultanisi’ne bağışlanmıştı. Hazırlanan kataloglar yeni meclisin mebuslarına da gönderildi. İtalyan ressam, ülkeyi terk etmek zorunda kalırsa eserlerini paraya dönüştürmüş olmak, eğer mümkün olursa da serginin yaratacağı ilgi sayesinde İstanbul’da kalabilmeyi umut etmişti.

Yıllarca, Sultan II. Abdülhamid’in portresini yapma iznini alamayan sanatçı, meşrutiyetin ilan edildiği günlerde padişahtan bir çağrı almış, resim malzemelerini hemen yanına alarak sultanın yanına gitmişti. Endişeli sultanın üç ayrı pozda portresini yapmaya başladı. 31 Mart İsyanı günlerinde tamamlanan bu portrelerden, bugün nerede olduğunu ya da başına ne geldiğini bilmediğimiz biri Saray’a verilmişti.

Zonaro anılarında belirttiği gibi, İstibdat yıllarının bitmesini olumlu bulsa da, Yıldız Sarayı’nın yağmalanıp, II. Abdülhamid’e dair her şeyin tahrip edilmesini anlayamamış ve bu durumu üzüntüyle karşılamıştı.. 

Bu yıllarda “Hürriyet” adını taşıyan büyük boyutlu bir resim de yapmıştı. Yeni yönetimle uyum içinde İstanbul’da yaşayabilmek için elinden geleni yapsa da, II. Abdülhamid’e ilişkin iyi ya da kötü her şeye yöneltilen düşmanlık, sanatçının da suçlu algılanmasına neden oldu. Son olarak Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilişinden itibaren altı aylık kira bedelinin istenmesini bir hakaret olarak yorumladı. Ülkesine dönmenin zamanı gelmişti artık.


Elisa’nın sonradan yandığı bilinen “Hürriyet” tablosu fotoğrafı, 1908


Yeniden İtalya


20 Mart 1910 günü Sirkeci Garı’ndan Simplon-Orient Express treniyle, dostlarını ve çok sevdiği İstanbul’u geride bırakarak ülkesine dönen Fausto Zonaro, önce geniş sanat çevresi ve imkanlarıyla Roma’da bir yaşam kurmaya çalıştı. Atölyesinde İstanbul manzaraları yapmayı sürdürüyordu. Kısa zaman sonra Osmanlı İmparatorluğu ile İtalya arasındaki ilişkilerin gerginleşmesi ve yaklaşan savaş olasılığı eserlerinde İstanbul’a yer veren sanatçıya karşı olumsuz tutumların ortaya çıkmasına neden olacaktı. Bunun üzerine San Remo’ya yerleşerek daha çok İtalya peyzajlarına yöneldi. Buna karşın 1920’ye kadar en çok ilgi gören ve satılan eserleri, eski çalışmalarından ya da onların Elisa’nın çektiği fotoğraflarından yola çıkarak yaptığı İstanbul konulu resimleri oldu. 

1924’te, biriktirdiği notlar ve belgeleri de kullanarak yaşamının İstanbul’da geçen dönemine ilişkin bir hatırat kaleme aldı. Bu kitap o henüz hayattayken basılamayacaktı. 19 Temmuz 1929’da yaşama gözlerini yumdu..

Thalasso’nun Zonaro’ya bir bölüm ayırdığı L’art Ottoman: les peintures de Turquie (Osmanlı Sanatı: Türkiye’nin Ressamları) adlı kitabında dediği gibi “şaşırtıcı ve yorulmak bilmez bir üretime sahip” bir ressam olarak, İstanbul’a geldikten sonra Türkiye ile ilgili 1350 resim yapmıştı.

Manzaralar, gündelik yaşam sahneleri, portreler, tarihi konulu resimler yapan sanatçı, sanat eğitimciliği, galericilik, müzecilik ve küratörlük gibi pek çok farklı rol üstlenerek Türkiye’deki sanat ortamının şekillenmesinde önemli bir rol oynadı.


(İşbu yazı Pera Müzesi tarafından hazırlanmıştır.)