1.2.21

The Dig


İkinci Dünya Savaşı'nın eli kulağındadır..

İngiltere'nin İpswich kenti yakınlarındaki bir köyde, küçük yaştaki oğluyla birlikte yaşayan, varlıklı bir dul olan Edith Pretty (Carey Mulligan), geniş arazisinin içinde yer alan höyüklerde kazı yapılmasını arzu etmektedir.. 

Kendisi de arkeolojiye meraklı ve -maalesef- ölümcül bir kalp hastalığının pençesinde, hüzünlü bir kadın olan Pretty, bu iş için Basil Brown (Ralph Fiennes) adında -kendi kendini yetiştirmiş- bir arkeologla anlaşır.. 

Kendisine 'kazıcı' denmesini isteyen alçakgönüllü Basil efendi, sıkı bir pazarlık sonucunda Edith ile anlaşır ve hemen işe koyulur..
Bu girişimin sonucunda ne olduğunu söylememize gerek yoktur sanırım..




Gerçekten de yaşandığı bilinen, bir zamanlar -daha doğrusu- bölgede Anglosakson'ların hüküm sürdüğü Karanlık Çağ'da bir gemiyle birlikte gömülmüş 'Sutton Hoo Hazineleri'nin topraktan çıkarılması olayı, bir biyografik drama olan The Dig'in asıl konusunu oluşturuyor..

Oldukça uzak ve karanlık bir geçmişi aydınlatacak bu önemli keşif, büyük bir savaşın arifesindeki ülkede yeterince olmasa da mümkün olabilecek büyüklükte bir ses çıkaracak ve bu sesle birlikte bir takım 'devlet görevlisi' insan, bölgeye çöreklenecektir..

Film 'keşif' öncesine tekabül eden ilk yarısında; soyadına lâyık güzellikteki Edith, onun akıllı ve şirin oğlu Robert ile kazıcı Basil Brown'dan ibaret olan kahramanlarımızla dingin bir biçimde ilerlerken, ikinci yarıda adeta yağmalamaya gelmişcesine ortama doluşan tiplerle birlikte, kaotik bir hâl alacaktır..




Olanlar ne kadar gerçektir ya da senaryo romana ne kadar sadıktır bilemiyorum ama, öykünün bu şekilde geliştirilmesinden başka bir çare de yoktur..
Basil, evli ve biraz yaşlı bir adamdır, Edith ise genç ama hasta bir kadındır; ki bir süre sonra, bu sakıncalı formülden 'seyircinin beklediği'nin oluşmayacağı anlaşılır..

Sonuçta asıl mevzu gerçekleşmiş, hazine çıkarılmıştır, ancak bu bir belgesel değildir; mevcut bu kahramanlardan -Netflix seyircisini tatmin edebilecek- şöyle inişli çıkışlı, güzel bir 'romantizm olayı' çıkamayacağına, öyküde bu yönde bir ilerleme olamayacağına göre, ikinci yarıda devreye sokulan yeni karakterlerle hafiften bir 'aşk kıvılcımı' göstermenin tam sırasıdır..




Bundan daha kolay ne var ki şu hayatta; kazı alanında fotograflar çeken ve yakında savaşa katılacak yakışıklı bir oğlan ile genç ve güzel arkeolog kızımız, bu 'kutsal görev' için ideal gibi görünmektedir..

Lâkin küçük bir pürüz vardır; bu kızcağız, bunca 'hetero erkek' arasından bula bula, eşcinsel olduğunu oturduğumuz yerden bizim anladığımız ama bizzat kendisinin bunun pek farkında olmadığını sandığımız 'tuhaf' bir adam bulmuş, üstelik bir de onunla evlenmiştir..
Dokunmaktan bile kaçındığı genç bir kızla evlenerek, kendi gibi onun da başını yakmış bu adamı ayakaltından çekmek, işten bile değildir..




'Yaşam dediğin gelip geçici bir şey; bunun değerini bilelim ve henüz hayatta iken her anı dolu dolu yaşayalım, boşa harcamayalım' mealinde bir mesaj da verir gibi olan; nispeten 'karakter' haline getirilmiş iki başrolü canlandıran oyuncuların performansları, özellikle de Ralph Fiennes'in adeta kendini rolüne adayan oyunculuğuyla, ilk başlarda beklentiyi yükselten The Dig, ikinci yarıda 'karakter derinliği' oldukça sığ bir takım 'sözde' kahramanların varlığıyla (hatta bi ara Basil efendi bile ortalıkta görünmez olur) vasatı aşamayan bir film olarak sona eriyor..

O değil de, film hadi bi şekilde -hatta keyifle- izlenebiliyor, ama kendisinden uyarlanan roman bu 'kısır ve yavan' senaryodan farksızsa eğer, bu romanı okuyan kitapseverlere acımamak elde değil!.






The Dig


Yönetmen: Simon Stone
Senaryo: Moira Buffini, John Preston (roman)
Oyuncular: Ralph Fiennes, Carey Mulligan, Lily James
Yapım: 2021, Birleşik Krallık, 112'

6   /10