19.1.19

Çiçero :: İlyas'ın fendi Hitler'i yendi!


"İkinci Dünya Savaşı tüm yıkıcılığıyla sürerken herkesin aklındaki soru aynıydı; Türkiye savaşa girecek mi?  
İşte o günlerde, Ankara’daki İngiliz Büyükelçiliği’nin kalbinde uşak olarak görev yapan, kod adı Çiçero olan İlyas Bazna, İngiltere’nin gizli belge ve bilgilerini Hitler Almanya’sına sızdırmaya başlar ve olaylar gelişir.. 
Bazna, bu nefes kesen faaliyetleriyle Türkiye’yle birlikte tüm dünya devletlerinin de kaderini değiştirir. 
Sadece bununla da sınırlı kalmaz yaptıkları.. 

T4 isimli bir uygulama ile Nazilerin kendi halkına ve çocuklara da üstün ırk yaratmak için neler yaptıklarını anlatan Çiçero, hem casus filmleri kategorisinde bir ilk hem de ülkemiz sinema tarihinde bu konu ilk kez işleniyor.  

Ayla ve Müslüm’ün ardından yeni filmi merakla beklenen Dijital Sanatlar Yapımevi’nin imzasını taşıyan Çiçero, Ankara Casusu ya da Yüzyılın Casusu olarak anılan İlyas Bazna’nın hayatından esinlenerek sinemaya aktarıldı. 




Serdar Akar’ın yönettiği, senaryosunu Gürkan Tanyaş’ın kaleme aldığı Çiçero filminde başrolleri Erdal Beşikçioğlu ve Burcu Biricik paylaşıyor. 
Ertan Saban, Murat Garipağaoğlu, Tamer Levent, Mehmet Ulay, Levent Ülgen, Selen Öztürk, Mehmet Esen, Mehmet Ezel Özgün, Gerry George, Peter Cunningham, Açelya Özcan, Sinem Süle, Aylin Kılıçarslan, Eren Devrim ve Çiğden Selışık Onat yer alıyor. 
Konuk oyuncu olarak da Cem Kurtoğlu ve Altan Erkekli filme ayrı bir tat katıyor. 

Müziklerinde Onur Özmen imzası olan Çiçero’nun, Görüntü Yönetmeni Peter Steuger, Kurgu Yönetmeni Mustafa Presheva, Kostüm Tasarım Baran Uğurlu ve Sanat Yönetmeni Soydan Kuş.. 

Çiçero, CGV Mars Dağıtım aracılığıyla 18 Ocak’tan itibaren tüm Türkiye’de vizyona girdi."





Arnavut Kökenli Müthiş Türk


Ayla ve Müslüm’ün yapımcıları, yakın tarihimizden bulup çıkardıkları örneklerle, yerli ve milli hislerimizi gıdıklamaya devam ediyorlar..

Bu kez olay, milliliğe de asla halel getirmeyen muhteviyatıyla, epeyi bi beynelmilel..
Film, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Ankara'daki elçiliklerde uşak olarak çalışan, Çiçero kod adlı bir Arnavut olan İlyas Bazna'nın muhtelif faaliyetlerini gösteriyor..

Özellikle 'Türklük' vurgusu yapılarak millileştirilen İlyas efendi -bize gösterildiği kadarıyla- uşaklık mesleğini büyük bir zevkle icra eden, güzel olduğu iddia edilen sesiyle aryalar söylemek suretiyle cümle diplomatları eğlendiren, bu arada oldukça kârlı olduğunu gördüğü 'casusluk' işine de soyunan (Finalde bir nevi kıvıran film, 'o işin aslı öyle değil' demeye getiriyor ama bilirsiniz ki ben bunları yemem!) yakışıklı olduğu kadar oldukça da çapkın bir kahramanımızdır..




Eski memleketinde bir zamanlar çocukken, 'down sendromlu' kardeşinin de katledildiği, kahredici olaylar yaşayan Çiçero, benzeri bir acıyla karşı karşıya kalan, Almanya'nın 'güzeller güzeli' elçilik sekreteri Cornelia Kapp ile yakınlaşınca, filmin 'casusluk' olan türü de aşk ve macera unsurlarıyla iyice renklenecektir..

Öncelikle şu var: Bazı Hollywood işlerinde de karşılaşıyoruz gerçi ama, 'bir filmde kullanılacak lisan' hususunu bir türlü beceremediğimizi burada yine görüyoruz..
Kimlerin hangi durumlarda ve neden İngilizce, Almanca ya da Türkçe konuşturulduğu hiç belli olmadığı gibi, İngiliz veya Almanların, kendi aralarında bile lisanlarını unutarak Türkçe konuşmaları gibi abukluklarla karşılaşmak da mümkün..
Oysa çözüm basit; ya -tıpkı Amerikalıların çoğunlukla yaptığı gibi- tüm diyalogları 'yapımcı ülke'nin diliyle, yani Türkçe yaparsın ya da en iyisi -bir zaruret olmadığı sürece- herkesi kendi lisanıyla konuşturur, çevirisini de alt yazıyla verirsin..




Bu arada filmin, 'kötülerin ana hedefi' olarak özellikle öne çıkardığı özürlü çocuklar üzerinden duygu istismarı yaparak, mevzunun mevcut 'hislendirme eksikliğini' giderme çabası o kadar belirgin ki..
Eee.. her filmin konusu, Ayla ya da Müslüm gibi doğal duygu yoğunluğuyla birlikte gelmiyor maalesef; öyleyse, manipülasyon şart!.

Bu olumsuzluklara karşın, başrolleri paylaşan Erdal Beşikçioğlu ile Burcu Biricik'in, rollerinin hakkını verdiklerini belirtir; Çiçero'nun, iyi bir film olmasının önüne geçen diğer ayrıntıları ise şöyle sıralayabilirim:




'Müthiş Türk' İlyas Bazna'nın, Nazi Almanyası'na savaşı kaybettiren -handiyse- tek unsur gibi gösterilmesi; içinde yaşanılmışlığı şüpheli, 'bildiğin tiyatro dekorundan ibaretim' diye bağıran mekânlar ve zengininden fakirine hemen her oyuncuya giydirilen, hiç yıpranmamış, pırıl pırıl 'kostümler'; sırf, 'hiçbir masraftan kaçınmamış' prodüksiyon süsü vermek üzere filme yapıştırılmış gibi duran, Hitler'li sahnenin işlevsizliği; casusluğun yegâne belirteçi sanıldığından olsa gerek, bir türlü bitmek bilmeyen, belgeleri fotoğraflama sahneleri; filme, sanki komedi unsuru olsun dercesine konmuş, Erdal Beşikçioğlu'nun ağzından çıkmadığı kabak gibi belli olan o aryalı performanslar, vesaire..




Bunlara ilaveten, cümlelerimi 'Yahu!' ünlemiyle bitirtecek tuhaflıkta durumlarla da karşılaştım maalesef..
Örneğin: 'Tarihi' olduğu iddia edilen bir yapımda, aynı prodüktörün iki ay sonra vizyona girecek 'dondurmalı' filminin -o 'tarihi' duvarlara yapıştırılmış- afişlerini gözümüze sokmak da neyin nesiydi yahu!.
Şaka mı şimdi bu!.

Pekii.. adeta balmumundan yapılmış 'kabuk' misali bir maskeyi suratına geçirmiş biri gibi görünen o Atatürk figürü neydi yahu!.

Keşke hayırlı bir işe yarasaydınız da; ortalıkta dolaşan videosunda, geçim sıkıntısı çektiğini, iş kovaladığını gördüğümüz o 'Atatürk'e Benzeyen Adam'ı oynatıverseydiniz!.

5   /10