31.1.15

Seventh Son / Yedinci Oğul



“Karanlıkla savaştığınızda karanlık içinize işler..”
— Usta John Gregory

Efsanelerle sihrin çarpıştığı bir dönemde mistik bir tarikatın geriye kalan tek savaşçısı (Oscar ödüllü JEFF BRIDGES – True Grit, Iron Man) geleceğine dair kehanetlerde bulunulan, olağanüstü güçlerle doğmuş bir kahramanı, son Yedinci Oğul’u (Ben Barnes - The Chronicles of Narnia: Prince Caspian, Stardust) bulmak üzere yola çıkar.

Çiftçi olarak yaşadığı sessiz hayatından koparılan Yedinci Oğul’un olasılık dışı genç kahramanı savaşlarla güçlenmiş rehberiyle birlikte karanlık bir kraliçeyi (Altın Küre ödüllü Julianne Moore - The Hunger Games: Mockingjay Bölüm 1, The Kids Are All Right) ve kraliçenin krallıklarına karşı gönderdiği doğaüstü suikastçı ordusunu yenmek üzere cesur bir maceraya atılır.

İnsanlık yüzlerce yıldır Falcon şövalyeleri adı verilen antik bir tarikatın asil savaşçıları tarafından karanlığın yaratıklarından korunmaktadır.

Artık geriye sadece bir tane kalmıştır; kılıcı kadar keskin bir dile sahip olan kır saçlı bir şeytan avcısı, Usta John Gregory (Bridges).
Kraliçeleri (Moore) tarafından aklı çelinen bir cadı avcısı olarak en büyük hatası kraliçeye merhamet etmektir...
Ve şimdi bedelini ödeyecektir.
Çünkü gizleyebileceğini sandığı karanlık sır açığa çıkmak üzeredir...


En sevdiği adam tarafından ihanete uğrayan Cadı Kraliçe Malkin Ana, intikam alma duygusu artarken hapishanede çürümeye terk edilmiştir.
Yükselen Kanlı Ay, gizemli dönüşüm güçlerini sonunda kaçıncaya dek artırır.
İntikam yemini eden Malkin Ana her milletten cadılardan, büyücülerden ve doğaüstü katillerden oluşan bir orduyu toplar.
Hepsi kendilerini reddeden acımasız dünyaya ceza vermek üzere bir araya gelmiştir.
İnsanlık bir canavar yaratmıştır ve o artık serbest kalmıştır.

Malkin, Gregory’ye saldırıp yoldaşını öldürünce Falcon Şövalyesi’nin son Yedinci Oğul’un izini sürmek için uzak ufuklara seyahat etmesi gerekir.
Basit bir çiftçi olan Tom Ward (Barnes), Malkin’in ordusuyla dağın zirvesindeki barınağında yüzleşmek için perili ormanların, yüksek şehirlerin ve çağlayan şelalelerin ölüme meydan okuyan macerasına atılmak üzere ailesinden ayrı düşmüştür.
Ama Tom’un da bir sırrı vardır...
Şimdi peşine düştüğü karanlık sihir kendi içindedir.
Öz annesi bir cadıdır.

Zaman azalırken Gregory ve Tom’un Karanlığın Kraliçesi’nin gücü durdurulamaz bir hal almadan önce kraliçeye ulaşmak için doğaüstü yaratıkların, büyücü katillerin ve yeri sarsan canavarların göz alıcı dünyasına seyahat etmeleri gerekir.
Tom, avı olan Alice’e (ALICIA VIKANDER of Anna Karenina, A Royal Affair) aşık olunca sadakati sınanır.


Yarı cadı bir casus onları sabote etmek üzere gönderilir.
Yeminli düşmanlar arasında giderek büyüyen tutku, onları aşk ve sorumluluk arasında bir seçim yapmaya zorlar.
Kalplerine mi ihanet edecekler yoksa türlerini mi tehlikeye atacaklar?

Bu iki güç çarpışırken kader dağın kalbinde son bir yüzleşmeyi hazırlar.
Usta Gregory, Malkin’in içindeki karanlığı kendi içindekine yenik düşmeden yenebilecek midir?
Malkin’in gücü, Falcon şövalyelerinin gücünü kontrol edebilecek midir?
Alice ailesi için savaşmayı mı yoksa heyecan dolu kalbini dinlemeyi mi seçecektir?
Ve Tom karanlığı yenecek ve Yedinci Oğul’un gerçek gücünü fark edecek midir?

Bridges, Barnes ve Moore’la birlikte rol alan yıldızlarla dolu kastta ayrıca KIT HARINGTON (televizyondaki Game of Thrones, Pompeii) Bradley rolüyle, Tom’un selefi ve Gregory’nin en güvenilir koruyucusu olarak; OLIVIA WILLIAMS (Anna Karenina, The Sixth Sense) Mam Ward rolüyle Tom’un kendi sırları olan sevgili annesi olarak; ANTJE TRAUE (Man of Steel, Pandorum) Kemikli Lizzie rolüyle Alice’in sihir gücüne sahip annesi ve Kraliçe’nin sevgili kız kardeşi ve güvenilir sırdaşı olarak; JASON SCOTT LEE (Balls of Fury, Soldier) Urag rolüyle, Malkin’in en acımasız yardımcılarından biri olarak ve DJIMON HOUNSOU (Guardians of the Galaxy, gelecek film Furious 7) Radu rolüyle karanlığın öfke dolu bir yaratığına dönüşme gücüne sahip bıçak kullanan bir büyücü olarak yer almaktadır.

Oscar adayı SERGEI BODROV (Mongol: The Rise of Genghis Khan, Nomad: The Warrior) Yedinci Oğul’u JOSEPH DELANEY’in “The Spook’s Apprentice” adlı kitabından uyarlanan CHARLES LEAVITT (gelecek film In the Heart of the Sea, gelecek film Warcraft) ve STEVEN KNIGHT (The Hundred-Foot Journey, Closed Circuit)’ın senaryosundan ve MATT GREENBERG (Reign of Fire, Mercy)’ün beyaz perde hikayesinden yönetmiştir.

Yönetmen Bodrov’a kamera arkasında yıldızlarla dolu bir ekip eşlik etmiştir.
Görüntü yönetmeni NEWTON THOMAS SIGEL (X-Men: Days of Future Past, Drive), üç kez Oscar ödüllü yapım tasarımcı DANTE FERRETTI (Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street, Hugo), kurgu PAUL RUBELL (Transformers: Age of Extinction, Thor), kostüm tasarımcı JACQUELINE WEST (Argo, gelecek film The Gambler), besteci MARCO BELTRAMI (World War Z, 3:10 to Yuma) ve iki Oscar ödüllü görsel efektler süpervizörü JOHN DYKSTRA (Django Unchained, X-Men: First Class).

3 boyutlu olarak çıkan Yedinci Oğul’un yapımcıları BASIL IWANYK (Wrath of the Titans, The Town), THOMAS TULL (Godzilla, Pacific Rim) ve LIONEL WIGRAM (Sherlock Holmes: A Game of Shadows, gelecek film The Man from U.N.C.L.E.)’dır.
JON JASHNI (Godzilla, Pacific Rim), BRENT O’CONNOR (This Means War, gelecek film Warcraft) ve ALYSIA COTTER sorumlu yapımcılar, JILLIAN SHARE (Pacific Rim) ve ERICA LEE (John Wick) ortak yapımcılardır.



Kitaptan Beyaz Perdeye: Yedinci Oğul Başlıyor

Kitap dizisi “The Last Apprentice” ile dünya çapında bir fenomen olan yazar Joseph Delaney Usta Gregory ile Tom Ward’ın maceralarının nasıl başladığını anlatıyor; “Blackpool’da öğretmenlik yapıyordum ve karımla birlikte iş yerimin çok yakınında Stalmine adında bir köy bulup bir ev satın almıştık. Taşındıktan bir hafta kadar sonra yolun yukarısındaki kilisede bir zamanlar Stalmine Hall Knocker denilen bir böcürt, bir hayalet olduğunu öğrendim.  Kilisenin başına dert olurmuş. Mezar taşlarını iter, kilisenin kapılarını takırdatır, kiliseye gelen cemaati korkuturmuş. Bu yüzden rahibi getirmişler. Rahip sonunda doğru sözleri söylemiş ve böcürtü bağlamış.”

Sonunda bunun Delaney’in efsanevi köyünde karşılaşacağı birçok hayaletten biri olduğu ortaya çıkmış. Şöyle anlatıyor; “Yaşadığım yerin hemen kuzeyinde yolda bir aşağı bir yukarı gezindiği duyulan bir at böcürtünün bulunduğu çok eski bir ev, Hackensaw Halls var. Sonra gerçek Pendle cadılarının asıldığı Lancester Kalesi var. Lancashire hortlaklarla doludur. Bu yüzden ben de halk hikayelerine yöneldim. Rahibi çağırabilirsiniz ama muhtemelen o da korkmuştur ve zaten pek bir işe yaramaz. Bunun için ben de Hayalet’i buldum. O bir uzman, şeytan kovan, karanlıkla uğraşan.”


Ancak Delaney’nin fikirlerle dolu defterinde tuttuğu hikayeler 2000 yılında menajerinin kendisine bir yayın fırsatı sunmasından sonra “The Spook’s Apprentice”e dönüşmesi için 17 yıl daha geçmesi gerekecekti.
Önce 2004’te İngiltere’de yayınlanana kitap “The Wardstone Chronicles” dizisine dönüşmüş ve sonunda da birkaç dile tercüme edilerek ABD’de “The Last Apprentice: Revenge of the Witch” adıyla olmak üzere 24 ülkede satışa sunulmuştur.

Kitabın ABD’de de yayınlanmasından önce Thunder Road Pictures’daki yapımcılar Londra’ya yaptıkları bir yolculukta ilgi çekici hikayeyi keşfetmişler.
Yedinci Oğul’un ortak yapımcısı Erica Lee şöyle anlatıyor; “Neredeyse 10 yıldır bu proje üzerinde çalışıyoruz. İş arkadaşlarımdan biri ve Basil (yapımcı Iwanyk) Londralı birkaç edebiyat menajeriyle buluştu ve birkaç kitapla dönmüştük. Bu da onlardan biriydi. Çok sevdik ve Warner Bros’a gönderdi. Hemen ilgilendiler. O zamandan beri uzun bir süreç oldu. Ama temalar ve karakterler bizi çok etkiledi.”

Yapımcıların ilgisini çeken Usta Gregory ile ondan önce hizmet eden Falcon şövalyelerinin bilgisiyle meydan okunan antik sihirli güçler hakkındaki bir hikayenin film versiyonunun nasıl anlatılacağı olmuş. Iwanyk şunları söylüyor; “The Spook’s Apprentice’in böyle inanılmaz olmasının nedeni büyüdeki mitolojik karakterleri çıkarmasıdır. Bu yaratıklarla savaşmayı hayal ürününden çok bir zanaat ya da bilim yapıyor. Bir Falcon şövalyesi büyücü değildir. Her yaratığın güçlü ve zayıf noktalarını, nasıl öldürüleceklerini veya kontrol edileceklerini araştırması gereken şövalye/askerdir. Onları sadece fiziksel olarak değil entelektüel olarak yenmeyi de bilmesi gerekir. Şövalyeler sihir kullanmaz, bilimi kullanırlar. Usta Gregory’nin geçmişten bilgilerle dolu bir kütüphane dolusu kitabı vardır ve her bir şövalye gelecek nesil şövalyelere aktarmak üzere kendi kitabını yazar. Doğal silahlar kullanırlar; üvez ağacı, gümüş, tuzlar ve demirle bilgiyi kullanarak karanlık sihirle savaşırlar. Fikir filme uydu çünkü mümkün olduğunca gerçek duygusu vermesini istedik.”


Iwanyk, Malkin’in nihai tercihlerini kabul etmese de insanlarla cadılar arasında gelişen düşmanlık için cadıların suçlanamayacağını kabul ediyor.
Bu hikayeyi ve senaryoya bilgi vermiş ve Malkin’in büyüleyici bir düşman olmasına yardım etmiş. Yapımcı şunları söylüyor; “Tarihte cadılara çok fazla güvensizlik vardı ve cadılık şüphesiyle binlerce kişi öldürülmüş veya işkence görmüştü. Ama cadılar başlangıçta kötü değillermiş. Genelde anlamadığı şeyi ya da kişiyi yok edenler insanlardır. Şimdi cadılar karşılık veriyor. Liderleri ve en güçlü cadı olan Malkin Ana hapisten kaçmıştır, geriye tek bir Falcon şövalyesi, Gregory kalmıştır ve yakında cadılık için en güçlü zaman olan kanlı ay olacaktır. Malkin dünyalarını geri almak için mükemmel bir zaman olduğunu fark eder. Cadılar hiç bu kadar güçlü olmamıştır.”

Yöneticiler filme başlamak için Legendary Pictures’daki meslektaşlarından yardım istemişler. Legendary projeyi sevmiş ve büyük ölçekli entelektüel fikirlerine uyduğunu düşünerek filmi yapma fırsatının üzerine atlamış.
Ortak yapımcı Jillian Share şunları söylüyor; “Legendary’de tutku duyduğumuz işler yaparız. Bizim için sadece iş değildir. Popüler ama yüceltilmiş, kahramanları ve efsaneleri ve büyürken sevdiğimiz her şeyi kullanan işler yapmaya çalışırız. Yedinci Oğul, Legendary’nin yaptığı işe tam olarak uyuyor.”

Legendary, 2013 yazında Universal’le çok yıllı dağıtım anlaşması yaptığında Yedinci Oğul da film yapımcılarıyla birlikte gelmiş ve 2015’in başında bir vizyon tarihi verilmiş.
Epik aksiyon maceranın yazarları, Usta Gregory ile Tom Ward’ın hikayesi için kendi fikirlerini detaylandırırken Delaney’nin sağladığı büyüleyici zemini kullanmışlar.


Tom’un Yedinci Oğul’ların sonuncusu olduğunu öğrenmenin verdiği heyecanına kendisini Gregory’ye ispatlama, Mam’in oğlunun kaderinin “domuz kovalamaktan” daha fazlası olduğu düşüncesine inanma ihtiyacı da eklenmiş.
Ama Usta kolay etkilenmemiş ve Tom’un eğitiminin başında yaptığı ciddi hatalar Gregory’nin Malkin’i durdurmak konusunda kıyamet kopartma duygusunu hafifletmekte pek işe yaramamış.
Ayrıca Gregory’nin kişisel trajediyle sertleşen kalbi ve bazen ödüllendirici olmayan mesleğiyle ilgili çok az tutkusu kalmış olmasının da faydası yoktur.
Thunder Road için film Rus yönetmen Sergei Bodrov’la çalışma fırsatı sunmuştur.
Lee şöyle hatırlıyor; “Sergei her zaman birlikte çalışmak istediğimiz bir yönetmendi. Mongol’u izlemiştik ve çok etkilenmiştik. Yıllar içinde ona çok sayıda senaryo vermiştik ve doğru uyumu bekliyorduk. Bu yüzden ilgilendiğini duyunca çok heyecanlandık. Mongol görsel olarak çok güzeldi ve Sergei’nin hikaye anlatımının Yedinci Oğul’da kusursuz olacağını biliyorduk.”

Yabancı bir yönetmen getirmek büyüleyici bir bakış açısı da sağlamış.
 Iwanyk şunları söylüyor; “Böyle bir filmin zor yanı bu türdeki diğer filmlere benzediği düşünülmeyen farklı bakış açısı olan bir film yapımcısı getirmektir. Sergei başvurduğumuz diğer yönetmenlere göre o kadar farklıydı ve o kadar ilginçti ki Yedinci Oğul’a uluslararası bir duygu vereceğini ve benzersiz kılacağını düşündük. Ayrıca şüphelendiğimiz ve doğru çıkan bir şey de kameranın hem önünde hem de arkasında birçok kişinin Sergei’yle çalışmak istediğiydi. Çünkü çok sevilen ve anlaşılmaz biri.”

Yapımcılar, Bodrov’un kaynak malzemeyi alıp kendine özgü bir şey yapacağından eminlermiş.
Share şunları söylüyor; “Bu kitap dizisi birçok kişi tarafından sevildi. Delaney bağ kurulabilen ve heyecanlı bir dünya ve karakterler yarattı. Kitabın bu yönünü koruduğumuzdan emin olmak istedik. Her türlü uyarlamada bir yandan filmi açarak bir yandan da kitaba sadık kalmak istersiniz. Sergei orada olanı alıp görüntüyü çok daha büyük, macerayı da çok daha hissedilir yapıt.”

Bodrov nazik sözlerden onur duysa da övgüleri kastına ve ekibine aktarmakta geç kalmıyor.
Şunları söylüyor; “Sadece benim vizyonum değil; Etrafımda Dante Ferretti, Tom Sigel, Jackie West, John Dykstra gibi olağanüstü insanlar ve müthiş bir kitaba dayanan harika bir hikaye ve muhteşem bir kast vardı. Hikayeyi farklı bir seviyeye taşıdık. Yeni ve orijinal bir seviyeye. Başkalarıyla çıktığınız bir yolculuktur ve etrafınızda muhteşem insanlar varsa iyi olursunuz”



Falcon Şövalyeleri ve Cadılar: Epik Aksiyon Macerada Kast Seçimi

Bodrov’un uluslararası yaklaşımı kişisel bir tercihten çok daha fazlası olmuş.
Orijinal hikaye İngiltere’de geçiyor ama Bodrov bu filmin tüm dünyadan izleyicilere hitap etmesini istemiş.
Hikayeyi Avrupa’nın bu bölümünden çıkarmış ve belirsiz bir ülkede her tür ırkın yaşadığı, bir Ortaçağ uluslararası köyüne taşımış ve ekibi için ağını her yere atmış. Sıra, Bodrov ve yapımcıların hikayenin gerektirdiği gibi olduğunu düşündükleri yetenekleri bağlamak olmuş.
Iwanyk, Usta Gregory için ‘aksi, az konuşan, huysuz, yaşlı ama hâlâ istediği zaman enerjik, genç ve çekici olan ve müthiş bir fizikselliği var.” diyor.
Yapımcılar, Oscar ödüllü Jeff Bridges’in bu tarife uyduğunu düşünmüşler.
“Her zaman en iyi Amerikan aktörlerinden biri olmuştur ve gerçek bir gişe cazibesidir. Bu özelliklerini TRON ve True Grit gibi filmlerde sağlamıştır. Bu türdeki filmlerde aşina olan çok fazla oyuncu var ve Jeff’in buna kendi tarzını getireceğini biliyorduk ve getirdi de. Olağanüstü bir karakter yarattı.”

“Usta Gregory çok fazla kilometre yapmış biri ve çok yorgun.” Diyerek anlatıyor Share; “kötüleri uzakta tutma yükünü taşıyor ama yardım ettiklerinin takdirini almıyor. Sorun olduğunda etrafta olmasını istiyorlar ama dostluğunu istemiyorlar. Jeff, o acıyı yakalamak konusunda inanılmaz bir iş çıkarıyor ve burada büyük bir karakter çalışması var.”

Aktör, seçkin savaşçılardan oluşan antik bir tarikatın hayatta kalan son üyesini canlandırmaya karar vermiş ve şimdi de Yedinci Oğul’a katılma konusunda kendisine ilham veren nedenleri şöyle anlatıyor; “Bir tanesi Joe Delaney’in yazdığı muhteşem kitaptı. Hikaye iyi ile kötü arasındaki klasik savaştan biraz daha karanlık, biraz daha gergin. Diğeri de Sergei ile çalışma fırsatıydı. Prisoner of the Mountains filmini- muhteşem bir film- ve Mongol filmini izledim ve sorumlu oysa iyi ellerde olacağımızı biliyordum.”

Bridges, yönetmenin tarzının fiziksel olarak zorlayıcı bir rolde çok gerekli olduğunu söylüyor; “Sergei artık favorilerimden biri. Yönetme tarzı çok kapsamlı. Sizi sahip olduğunuz bütün her şeyi vermeniz için cesaretlendiriyor. Bir şeyleri son dakikada değiştirmekten korkmuyor. Sanatçıları, sihirbazları bir araya topladı ve onlara güveniyor. Bütün bunların olması için alan yaratıyor. Söylemediklerin de neredeyse söylediklerin kadar önemli. Sergei’yin yönetmenliğinde çok hafif bir dokunuş vardır ve onunla çalışmak harikadır.”


Gelmekte olan savaşta tek başına savaşamayınca ve Bradley’nin intikam dolu Malkin Ana’nın ellerinde ölmesiyle Gregory yeni bir çırak ve potansiyel bir varis bulmak üzere yola çıkar.
Ancak önemli bir gereksinim potansiyel aday havuzunu büyük oranda sınırlar.
Bridges hikayenin öncesi hakkında biraz bilgi veriyor; “Usta  Gregory, hepsi de yedinci oğlun yedinci oğulları olan Falcon Şövalyeleri birliğinin hayatta kalan son üyesidir. Yedinci oğlun yedinci oğlu olmak, normal bir adamdan yedi kat daha güçlü, daha zeki ve daha cesur olmak demektir. Elbette bu oldukça nadir bulunur ama Gregory’nin bu kötü güçlerle savaşması için gereken şeydir. Şu anda bu şartlara uyan tek bir genç vardır, Tom Ward.”

Bir domuz yetiştiricisinin oğlu olan Tom uzun zamandır kendini yabancılaşmış ve sorunlu hissetmektedir.
 Vizyonlar gören ve sara krizlerine benzer krizler yaşayan Tom, bu bilinçsiz durumları bir engel, bir zayıflık olarak görmüş.
Ailesi de öyle.
The Chronicles of Narnia: Prince Caspian’daki başrolüyle ve Stardust’daki heyecanlı dönüşüyle bu türde başarılı olan Ben Barnes şunları söylüyor; “Tom’un babası ve kardeşleri onu epey küçümsüyor. Hiçbir işe yaramadığını düşünüyorlar. Sonra Tom’un rüyalarında gördüğü bu gizemli adam geliyor ve onu ailesinden satın alıyor.”

Son Falcon Şövalyesi’nin çırağı olan bir insan kalbine ve cadı kanına sahip olan çocuğun oynayacağı oyuncuyu seçmek zor olmuş.
Iwanyk şöyle anlatıyor; “Tom’un henüz kaderinin ne olduğunu bilmeyen genç bir ruh olduğu gerçeğini satması için başlangıçta masumiyeti olması ama sonradan süper kahramana dönüşebilmesi gerekiyordu. Tom’umuzun suskun ve sert, Gregory’nin tam zıddı olması gerekiyordu. Gregory’ye göre biraz daha canlı ve enerjik bir çırak istiyorduk. Filmde iki düşünen adam istemiyorduk. Ben bunların hepsine uyuyor.”

Ustayla çırak arasındaki ihtiyat, oyuncular arasındaki set dinamiklerine yansımış.
Barnes diğerlerinin sette gördüklerini şöyle onaylıyor; “Jeff’le tanıştığımda çok korkmuştum. İri görünümlü, büyük bir adam. Tam üstünüze odaklanan çarpıcı mavi gözleri var. Beni tarttığını biliyordum. Ayrıca oyunculuğa yaklaşımında şu yöntemi kullanıyor; “Tom’u Gregory seçmez, Tom’u çırak olarak almaya zorlanır. Yani Gregory’nin Tom’a karşı olan davranışında küçümseyen bir tarzı vardır. Onunla alay eder, ona ihtiyacı olduğunu bildiği halde onu ciddiye almaz. Jeff’in başında bana öyle davranacağını, hevesimi test edeceğini düşünmüştüm. İlk birkaç hafta korkmuştum.”

 Filmdeki ilişkiler daha verimli oldukça gerçek hayattaki oyuncular da olmuş.
Barnes şunları söylüyor; “Aramızdaki buzlar eridi ve bana yaptığımız bazı sahnelerdeki yaklaşımını anlattı.”
Tom, Usta  Gregory’nin Ward çiftliğine aniden gelişine şaşırmış olsa da bir kişi o günün geleceğini her zaman biliyormuş.
Tom’un annesi Mam’i canlandıran The Sixth Sense ve Rushmore’un oyuncularından Olivia Williams şunları söylüyor; “O çok sayıdaki çocuğumun en zayıfı. Bence annelerin zayıf olduğunu düşündükleri çocuklarıyla aralarında daha güçlü bir bağ vardır. Veya onları savunmasız kılan bir bağları vardır. Mam, oğlunun rüyalarının halüsinasyonlardan çok vizyonlar olduğunu her zaman biliyordu. Bir gün bir şeyin gelip Tom’un sıra dışı bir kaderi olduğuna işaret edeceğini hissediyordu.”


Ama bir annenin içgüdüsünden çok daha fazlası varmış.
Tom’u hem güçlendirecek hem de ona çok pahalıya mal olacak bilgiler.
Ama Mam şimdilik sessizliğini koruyor.
Oğluna veda ederken, onu bir daha görüp göremeyeceğini bilmeyerek ona kolyesini verir ve her zaman takmasını söyler.
Tom, kolyenin değerinin duygusallıktan çok daha fazla olduğundan habersizdir; Umbran taşıdır ve geçmişi en az Mam’inki kadar karmaşıktır.
Mam, Tom’un kaderini etkileyecek birkaç kadından biridir.
Çıraklık görevine başladığı anda son verebilen Malkin Ana’dır.

Kalbi, ihanetten ve gönül yarasından kararmış güçlü cadı. Iwanyk, Usta Gregory’nin düşmanı rolünü Altın Küre ödüllü Julianne Moore’a vermenin çok zekice bir hareket olduğunu söylüyor.
“Kötü bir cadı rolünü vermek zor. Çünkü oyuncu yeterince iyi değilse çok fazla abartılı ve yapay hissedebilir. Bu nedenle çok iyi bir aktrise ihtiyacımız vardı. Jeff Bridges’in çağdaşı olan biri. Çünkü bir geçmişleri var. Malkin Ana’yı 25 yaşındaki saf bir kızın oynamasını istemedik. Hayat tecrübesi ve bilgeliği olan birini istedik ve istediği zaman ürkütücü olabilecek birine ihtiyacımız vardı. Jullianne günümüzde çalışan en büyük kadın oyunculardan biri ve olağanüstü bir kötü olacağını biliyorduk. İstediği zaman muhteşem bir dehşet, gerektiğinde inanılmaz çekici, güzel ve seksi ve Jeff için müthiş bir engel olabiliyor. Olağanüstü bir kimyaları var.”

Moore için hâlâ eski sevgilisi Usta  Gregory için bir şeyler hisseden Malkin Ana rolünü kabul etmek, eşsiz bir karakteri oynama fırsatı ve eski bir dostla yeninden bir araya gelmek demek olmuş.
Bridges’le birlikte 1998’deki Big Lebowski’den beri birlikte çalışmamışlar ama meydan okumaya hazırmış. “Daha önce hiç kötü bir cadıyı canlandırmamıştım. Eğlenceli olacağını düşündüm. Jeff, hem bir oyuncu olarak hem de insan olarak birlikte olması çok güzel biri. Sonsuz yaratıcı, düşünceli ve etrafındaki dünyaya çok meraklı. Öyle yetenekli, karizmatik ve yetenekli biriyle çalışabilmek gerçek bir zevk.” Diyor.

Moore bize Malkin’in geçmişi hakkında biraz bilgi veriyor; “Ben baş cadıyım ve birlikte bir geçmişimiz olan Gregory’nin düşmanıyım. Son derece kötüyüm ama sadece biz cadılar, insanlar tarafından yüzyıllardır zulme uğradığı, avlandığı ve işkence gördüğü için.” Kişisel savunmanın karanlık sanatlarına girmeye zorlanan Malkin, kurbanlarının enerjilerini almak için kanlarını akıtmayı içeren kan büyüsü yapmaya başlar. İsmi birinin annesi olduğum için Malkin Ana değil. Gidecek bir yerleri olmayan hamile, genç kadınları onlara ve bebeklerine bakacağını söyleyerek kandırdığı sonra da bebeklerin kanını içtiğim için. Beni daha güçlü kılıyordu."

Oyuncu beyaz perdede savaştığı arkadaşına, Bodrov’un usta yönetmeliği olmadan Yedinci Oğul’un dünyasını yaratmanın mümkün olmayacağı konusunda katılıyor.
“Bu fantastik bir dünya olsa da Sergei içinde gerçek duygusal anlar olmasını istedi. Bu karakterler arasında gerçek ilişkiler var ve bu büyük aksiyon macera hikayesinde araştırmayı istediği şey de buydu. Süreç içinde düşüncelerini çok açık söyledi ve çok ilgiliydi. İnanılmaz hassas ve artistik.”

Malkin evrendeki en güçlü büyücü olsa da onun bile dikkat etmesi gereken biri varmış: Alice adında, kaderinde bir Falcon şövalyesine aşık olmak olan, güzel ve üçlü yarı cadı.
Yapımcılar rol için İsveçli oyuncu Alicia Vikander’a yönelmiş.
İsveç Kraliyet Balo Okulu’nun eski bir öğrencisi ve bir aktrisin kızı olan Vikander, ülkesinde şöhreti yakalamıştı ama dünya çapındaki izleyiciler tarafından bilinmiyordu.
Iwanyk şans eseri onu bir İsveç filminde izlemiş ve potansiyeline inanmış.
Şunları söylüyor; “Çok ilginç bir görünümü vardı ve ondan çok etkilenmiştik. Alicia, bir seçme kaydı yaptı ve kayıt oynadığı sahne öyle seksi, duygusal, ruhani ve başka bir dünyadan gibiydi ki kendi hazırladığı o kayıttan rolü ona vereceğimizi biliyorduk.”


Yedinci Oğul, Vikander’in ilk İngilizce filmi ve bazen ürkütücü olduğunu kanıtlayan en büyük filmi. Şunları söylüyor; “Daha önce hiç bu kadar büyük bir sette bulunmamıştım. Sette her gün 200’den fazla insan vardı. İngilizce konuşarak çalışıyor olmam büyük bir fark yarattık çünkü her şeyi öğrenmem ve aklımın bir köşesinde saklamak gerekti. Karakterimi bulmak ve rolde samimi olmak asla ikinci sırada yer alamazdı.”

Talihsiz aşıklar ilk olarak Tom ve Gregory erzak almak için Surlu Şehre gittiklerinde karşılaşıyor. Gregory bir tavernada içerken yalnız kalan Tom gizemli bir genç kadını cadı olduğunu söyleyerek ve ondan kurtulma niyetiyle sokaklarda sürükleyen bir çeteye rastlar.
Kahraman olmaya hevesli Tom, halkı kandırarak kızı korumasına almak için Gregory’nin yeni çırağı statüsünü kullanarak olaya karışır.
Aldatıcı güzelin cadı olamayacağına inanan Tom kızı serbest bırakır ve onun yerine kendisi yakalanır. Barnes şöyle anlatıyor; “O andan sonra onu kızı aklından çıkaramaz. Alice yarı cadı olduğunu açıkladıktan sonra bile bu onu rahatsız etmez çünkü kötü görünmüyordur.. Cadıların da insanlara benziyor olabileceği, herkesin için iyi ve kötü olduğu konusunu düşünmeye başlamasına neden olan Alice’tir. Ne yazık ki Alice kendisini sadece iyi bir şekilde şaşırtmayacaktır. Hayal kırıklığı ve ihanet olacaktır.”

Alice’in yarı cadı olması soyu ile daha da karmaşıklaşmaktadır.
Malkin Ana’nın sadık hizmetkârı, kan kardeşi ve insanlığı yok etme planında komplocu ortağı olan Kemikli Lizzie’nin kızıdır.
Ölü düşmanların kemiklerini kullanan bir büyü türü olan kemik büyüsünü kullanımıyla ünlü olan Kemikli Lizzie, yıllar içinde eli ayağı tutmayan bir cadıya dönüşmüştür.
Usta  Gregory’nin merhametsiz tacizi nedeniyle güzelliği ve gücü çalınmıştır.
Steel’deki Faora-Ul rolüyle izleyicilerin aklını başından alan Alman oyuncu Antje Traue şunları söylüyor; “Kemikli Lizzie, yıllardır Malkin’in dönmesini bekleyen aç kalmış, kurumuş bir yaratıktır. Malkin’in dokunuşuyla Lizzie’nin gençliği ve güzelliği yeniden gelir. Ben de onun çok dişi bir kadına dönmesini istedim. Bu bağlılığını da yeniden güçlendirir."

Alice de Malkin Ana’ya bağlılık duymaktadır.
Çünkü cadılar kardeşliğinde, Alice için dış dünyada kendisine sunulmayan bir yer vardır.
Orada dışlanmış, zekâsı, hırsızlığı ve falcılığıyla yaşayan bir çingenedir.
Vikander şöyle anlatıyor; “Alice çok yalnız. O yalnızlığın içinde çok sert olmuş. İçinde o karanlık var. Malkin Ana dönünce Alice heyecanlanıyor çünkü sonunda ait olduğu, bir cadı olarak kendisini evde hissedeceği bir yer olacağını düşünür.”

Ama Alice’in Tom’a, bir insana ve eğitimdeki bir Falcon şövalyesine olan çekimi bağlılıklarda çelişki yaratmaktadır.
Birbirlerine olan çekimleri her karşılaşmalarında artarken Tom ve Alice kendilerini, üçüncü kişinin bir insan değil de bir sorumluluk olduğu imkansız bir aşk üçgeninde bulurlar.
Iwanyk şöyle anlatıyor; “Bir Romeo ve Juliet örneği. Henüz tam olarak şekillenmemiş, ne olacaklarını merak eden bu iki genç insan aşık olur. Düşmana aşık oldukları gerçeği şaşkınlıklarını artırır. İlişkileri filmin ana temasını yansıtır. Siyah ve beyazın yoktur, herkesin içinde bir iyi ve kötü vardır, bir arada varlıklarını sürdürürler ve bunu yadsıyamazsınız.”


Tom’un Usta Gregory ile Surlu Şehri çevreleyen ormanda izole bir şekilde yaşayan trol benzeri yaratık Zımba (JOHN DESANTIS of TV’deki Falling Skies), arasındaki uzun yıllara dayanan arkadaşlığın üçüncü ayağı olduğunu öğrendiğinde disiplininin ve çalışmalarının faydası olmamış.
Bridges şöyle anlatıyor; “Zımba, Gregory’nin güvendiği tek varlık. Zımba, türünün son örneği ve kimsenin ne olduğu hakkında bir fikri yok. Büyük boğumlu dişe benzer uzantılarıyla çok büyük bir yaratık. Zeki, güvenilir ve konuşamasa da kesinlikle Usta Gregory’nin ideallerini paylaşır gibi görünmekte. Zımba güçlü, sadık ve Gregory için çok iyi bir partner oluyor.”

Zımba, belki de filmin insan cehaletinin güçleriyle şekillenmiş, yanlış anlaşılmış, toplumdan dışlanan temasının en somut halidir.
2 metre 10 santim boyundaki DeSantis şöyle anlatıyor; “Zımba vahşi doğada,  kırsalda yaşıyor. İnsanların yakınında olmaktan hoşlanmıyor çünkü herkesin saldırısı ve cehaleti için bir hedef.”

Konuşmayı hiç öğrenmemiş olan Zımba kendisini fiziksel olarak ifade ediyor.
DeSantis hayatı da o şekilde anlattığını söylüyor.
“Zımba, iki kılıçla dolaşıyor. Biri sırtına asılı, biri de beline. Ama ikisini de hiç kullanmıyor. Onun yerine her zaman rakiplerini sadece ellerini kullanarak yakalıyor, havaya fırlatıyor, yere atıyor. Karakterim çok kaba bir enstrüman.”

Yıldızlarla dolu yardımcı oyucuları Malkin’in subayları tamamlıyor; Djimon Hounsou, 15 metrelik ölümcül harman döveni setine sahip, ejderhaya dönüşme yeteneği olan ve 12 suikastçının korumasıyla dolaşan Avro-Asyalı güçlü Radu rolünde.
Jason Scott Lee, kocaman bir boz ayıya dönüşebilme yeteneği olan Sibiryalı büyücü Urag rolünde. KANDYSE MCCLURE (TV’deki Hemlock Grove), kışkırtıldığında öfkeyle dolan ve leopar olarak kılık değiştirip gezen Afrikalı cadı Sarikin rolünde. ZAHF PAROO (The Big Year), savaşta kendisine meydan okunduğunda ikinci çift kol çıkaran Hintli büyücü Virahadra rolünde. LUC RODERIQUE (Godzilla) ise örümcek benzeri yeteneğiyle duvarlara tırmanan ve yapılar arasında atlayan Amazon cadı Strix rolünde.
Her biri ölümcül sihirli yeteneklerini kullanırken bir yandan da kraliçelerine verdikleri destek sadakatten çok korku ürünüdür.
Ortak bir düşmana karşı olan nefretleri birliği sağlamaktadır.
Hounsou, hikayeye güçlü bir bağ duyduğunu söylüyor; “Hikayenin beni Afrika’daki köklerime götürdüğünü hissettim. Bizde aslanlara veya başka hayvanlara dönüşen cadıların hikayeleri vardır. Avrupa’da büyümüş olsam da oradaki doğaüstü hikayelerle bazı benzerlikler buldum.”



Dünya Etrafında Bir Yolculuk: Mekanlar ve Tasarım

Yapım ekibi, epik aksiyon macerayı çekmek için Alberta ve British Columbia çevresinde birkaç mekan kullanmış.
Drumgheller, Alberta’nın ürkütücü manzarası filmin açılış mekanı, Malkin Ana’nın mahkumiyet bölgesi alanı olarak kullanılmış.
 Kananaskis Country’deki Fortress Dağı yakınında üstündeki mesa ve benzersiz jeolojisiyle Pendle dağı bulunmaktadır.
Malkin orada subaylarını toplar.
Milattan önce ücra Widgeon Bataklığı, Pinecone Burke Eyalet Parkı’nın kıyı dağlarının içinde yuvalanarak büyük taze sulu bataklığı, yakınındaki nehir ve yağmur ormanını sağlayan çimenlikli ovalarıyla birçok göreve hizmet etmiş.
Vancouver’da film stüdyolarına yakın mesafede bulunan Lynn Kanyonu, Gregory’nin Radu tarafından ele geçirildiği kritik pusu sahnesinin önemli arka planı olmuş.
Yapımcı Iwanyk, Lynn Kanyonu’nun film için neden bu kadar önemli olduğunu şöyle açıklıyor; “Doğru yeri bulmak önemliydi. Çünkü burası Gregory’nin yakalandığı yer. Gregory muhtemelen şövalyeler tarihindeki en büyük Falcon şövalyesi ve geçmişte sayıca az olmasına rağmen daha önce hiç esir düşmemiş. Bir tepeye pusuya düşürüldükleri bir sahne tasarladık. Lynn Kanyonu’nda tehlikeli derin yarıklara açılan mağaralar ve taşlık tepeler vardır. Mekanda bir yandan hâlâ güvendeyken bu tehlikeye de ihtiyacımız vardı.”

Ama belki de en unutulmaz mekan, yakındaki Howe Sound’un doğu kıyısında bulunan ruhani Minaty Körfezi sahilinde inşa edilen Ward çiftliği olmuş.
Tasarım ekibi canlı, izole körfezde Ward çiftliği evinin parçalarını birleştirmiş, daha önce muhtemelen bir Roma çiftliğinin kalıntıları üzerine inşa edilmiş küçük, kendini geçindirme amaçlı çiftliği temsil edecek bir ev inşa etmişler.

Yönetmen ROSS DEMPSTER (Godzilla, The Grey) şunları söylüyor; “Kavram olarak Norveç tarzı bir kulübeye dayandırdık. Ama taş kalıntılarından oluşan bir temel üzerine inşa ettik. Yaşadıkları, yemek yedikleri ve uyudukları bir açık mekan. Herkesi sıcak tutmak için bir ocak ve büyük bir şömine var.”

Dışarıda yine taş kalıntılarının üzerine inşa edilmiş bir ahırda ve kafes gibi örülen dallarla çevrilmiş ağıllarda domuz yavruları,  domuzlar ve birkaç inek gibi canlı hayvanlar varmış.
Setin tamamlanması 12 hafta kadar sürmüş.  Stüdyoda başlanmış, sonra asıl yerinde birleştirilmiş ve altı hafta kadar bir sürede düzenlenmiş.

Mekanların doğal güzelliklerine ek olarak, herkes filmin yapım tasarımcı Dante Ferretti’nin olağanüstü stüdyo setleriyle gerçekten parıldadığını düşünüyor.
Setler Vancouver’da yapılan setlerin en büyüklerinden biri olmuş ve Ferretti hayalini gerçekleştirmek için bir rüya ekibe bel bağlamış.
Ekipte yer alanlar arasında idareci sanat yönetmeni GRANT VAN DER SLAGT (Rise of the Planet of the Apes, gelecek film Warcraft), sanat yönetmenleri MICHAEL DINER (Mission: Impossible—Ghost Protocol, X-Men Origins: Wolverine) ve Dempster, set dekoratörü ELIZABETH WILCOX (Godzilla, Rise of the Planet of the Apes), yapı koordinatörü DOUG HARDWICK (The Twilight Saga: Breaking Dawn—Bölüm 2, gelecek film Fifty Shades of Grey) ve onların ekipleri yer almış. Herhangi bir zamanda setleri inşa eden veya giydiren 200 ile 300 arasında etkileyici bir ekip bulunuyormuş.

Öne çıkan üç önemli set; Malkin Ana’nın Pendle Dağı’nın tepesindeki şatosu, Surlu şehir (Tom ve Alice’in ilk karşılaştığı yer) ve Usta Gregory’nin barınağı. Ferretti, Vancouver’a gelmeden önce Roma’daki stüdyosunda Surlu Şehrin büyük modelini yapmış.
Sonra onu birkaç konteynerle yollamış.
Üç set içinde en büyüğü Malkin Ana’nın Pendle Dağı’ndaki şatosuymuş.
Şato Fars, Nebati, Arap ve Türk de dahil olmak üzere çok sayıda etkiden ilham alınmış.
Üç Oscar ödüllü yapım tasarımcı ilham kaynaklarını şöyle açıklıyor; “Uzun yıllar önce, Pier Paolo Pasolini ile Arabian Nights isimli bir film yapmıştım. Bu tür mimariden büyülenmiştim. Normalde bu tür bir film her zaman gotik İngiliz tarzında olur. ‘Ama neden?’ diye sordu Sergei. “Zaten sekiz dokuz tane Potter filmi ve benzerlerini yaptılar ve hep İngiltere vardı. Neden dünyayı dolaşmıyoruz? Sen Rus'sun, Çin’i seviyorsun, ben de Sanaa, Petra, İran, Eritre, Fas, İran körfezi ve antik Roma’dan ilham alırım.’ Bu yüzden yeni bir dünya yarattım. Tam olarak nerede olduğunuzu bilmediğiniz bir yer. Amaç da bu. Dünya etrafında seyahat etmek gibi. Birçok kültür, birçok insan ve tarz görüyorsunuz.”


Yıllar süren savaşlardan zarar gören ve sonunda kullanılmayan Pendle Dağı’nda, Türkiye’nin güneydoğusundaki Nemrut Dağı’nı anımsatan muazzam oyulmuş başlar,  ufalanmış kalın taş sütunlar dizisi ve antik bir taş camide bulunabilecek kıble duvarına benzer detaylı bir şekilde oyulmuş bir duvar bulunur.
Kapılarının ardından Malkin’in özel ikametgahı bulunur.
Lanetli elini sallayarak önceki servetine yeniden kavuşmuştur.
Bir zamanların görkemli İran şehri İsfahan’dan ilham alınan odanın mimari özellikleri arasında duvarlarda ve tavanlardaki  girift kafes ve seramik işlemeleri, işlemeli mermer zeminler ve ağır oymalı ahşap kapılar yer alır.
Bir zamanlar Avrupalıların hayallerini süsleyen Oryantalist resimlerde yer alan bereketli dünyayı benzemesi için hazırlanmıştır.
Aslında Ferretti’nin illüstrasyonlarındaki kraliyet odası yarı çıplak kadınların zamanın pantolonlarıyla etrafta uzandığı, hizmetkârların yelpazelerle serinlettiği, etrafları kumaşlar, halılar ve oymalı mobilyalarla çevrili resimlere dayanmaktaydı.
Malkin’in özel konutu da girift, lüks ve gösterişli bir şekilde kendisinin hala olduğunu düşündüğü kraliçeye gerçekten uymaktadır.
Malkin’in mutlak güç iddia etmesi gibi sarayının da aldatıcı olması ironiktir.
Ferretti şöyle söylüyor; “Pendle Dağı’nı tamamlamak iki aydan kısa sürdü. Çok kısa sürede muhteşem bir iş başardılar. Çünkü neredeyse her şey sahte. Her şey köpükten. Ama çok yetenekli kişiler vardı. Hepsi elle boyandı. Kalite olağanüstü.”

Ferretti’nin büyük ve girift temasına uyma amacında Surlu Şehir, Pendle Dağı’nın setiyle boyut ve amaçlar açısından çekişiyordu.
Kalın, gir tuğlalı duvarları, kafesli pencereleri ve toprak yollarıyla Surlu Şehir bir ortaçağ Avrupa’sı şehrine benziyor.
Ama kültürlerin kesiştiği bir noktada bulunuyor; Bizans, Türk ve Doğu Avrupa etkilerinin ortasında. Vatandaşları dünyanın dört bir yanından ve farklı çağlardan gelmiş gibi.
O kadar ki tam olarak nerede ve hangi zamanda olduğunuzu bilmiyorsunuz ve kendinizi doğaüstü bir savaşa tutuşmuş cadıların, şövalyelerin ve kasaba halkının yer aldığı bu dünyaya bırakmanız gerekiyor.
Pazarın olduğu gündeki katliam sahnesi – Malkin’in yüzbaşılarının saldırdığı-  filmin en büyük ve en hırslı sahnesi.
Detayların düzeyi inanılmaz; askılardan sarkan kurutulmuş balıklar, renkli, düzgün külahlar şeklinde yerleştirilmiş baharatlar, bir mumcunun mütevazı meskeninin kapısında sergilenen mallar gibi.
Bir köşesi kafesli kuşlar ötüyor, bir başkasında domuzların sesleri duyuluyor.
Tahıl ve kuruyemiş çuvalları, meyve ve sebze tezgahları var.
Burada halı alınacak bir yer var.
Hint halhallarının güneşte parıldadığı bir mücevher tezgahı var.
Bir adam, çiçekçi kızın yanında bıçakları biliyor.
Bir tüccar oyulmuş ahşap satan yaşlı bir kadının yanında pirinç kaplar satıyor.
Liste sonsuz görünüyor.

Bodrov, Surlu Şehri gece sahneleri için de kullanmak istemiş.
Özellikle o sahnelerde duman ve ateş olmasını istemiş.
Bunu başarmak için yapım ekibi küçük nişlerin içine büyük lambalar asmış.
Yapım tasarım ekibinden sanat yönetmeni Diner şunları söylüyor; “Senaryoda birçok farklı kültürel öğe ve farklı dil var. Bundan dolayı sette hepsini kullandık. Oymalı, boyanmış öğeler, dövmeler, kılıçların üzerinde damgalar, bayraklar ve sallantılı süsler. Bizim de getirdiğimiz bir dil alanı da var. Bir dünyayı hayal ederken önce o dünyanın ne olduğunu çözmeniz gerekiyor. Bu yüzden yaratımda çok fazla araştırma oluyor. Avrupa’dan, İran’dan ve Afrika’dan grafikleri, tabloları, diğer tarihi öğeleri inceledik. Öğelerin kesişim noktası.”

Her öğenin bir hikaye anlatması gerekliliği Falcon şövalyelerinin yadigarı ve cadılara ve karanlıktaki diğer yaratıklara karşı güçlü bir silah olan Üvez Asa da çok belirgin. Filmin anlatımında göze çarpan ve Gregory’nin her zaman yanında taşıdığı asa üvez ağacının, gümüşün ve ateşin güçlerini bir araya getiriyor.
Ağacı, savaştığı kötülük kadar karanlık olan asa bir cadıyı toza dönüştürebilen enerjisi kullanıldığında kendi içinden aydınlanır.

Aksesuar ustası DAN SISSONS (I, Robot, The Cabin in the Woods) asanın görevini şöyle anlatıyor; “Üvez Asa’nın üzerine Falcon Şövalyeleri’nin sembolünü işledik. Sembol, Falcon şövalyesinin elindeki markayı oluşturuyor. Ayrıca tahtanın üzerine geçmiş Falcon Şövalyeleri’nin isimleri, kim olduklarını açıklayan bir yazıyla işleniyor.”

Yapım öncesi hazırlıklar şekillenmeye başlarken Ferretti’nin de tüm bölüm yöneticileri gibi fikirlerini yönetmene sunması gerekiyormuş.
Ama sonra kendisine tam bir özgürlük verilmiş.
Şunları söylüyor; “Yapmak istediklerimi gösterdiğimde yapımcılar ve Sergei, ‘Muhteşem, evet, evet’ dediler. Ama bana deliymişim gibi baktılar. Sonra bir sorun yaşadım. Çünkü onlar evet demişlerdi ve benim gerçekleştirmem gerekiyordu.”

Ferretti’nin muazzam ve detaylı setlerinin aydınlatmasından sorumlu kişi görüntü yönetmeni Newton Thomas “Tom” Sigel. Yönetmen Bryan Singer’la Apt Pupil, The Usual Suspects, Valkyrie, Superman Returns, Jack the Giant Slayer ve Singer’ın tüm X-Men filmleri gibi filmlerdeki birçok işbirlikleriyle tanınır.
Iwanyk şunları söylüyor; “Uzun süredir Tom Sigel’ın çalışmalarının büyük bir hayranıyım. Her zaman zengin ve dokulu bir görünüm vardır. Dünyanın dört bir yanından tecrübeli ya da ilk denemesi olan yönetmenlerle, film yıldızlarıyla ve görsel efektlerle çalışmıştır. En önemlisi filmleri her zaman güzel görünür.”




Korselerden Yamçıya: Filmin Kostümleri

Dekoru tamamlayanlar The Curious Case of Benjamin Button ve Quills’deki çalışmalarıyla iki kez Oscar adayı olan kostüm tasarımcı Jacqueline West’in muhteşem kostümleri olmuş.
West, The Social Network’ten Argo’ya ve State of Play’e kadar çeşitli filmlerdeki gerçekçilikle dolu çalışmalarından fantastik dünyadaki çalışma fırsatına geçmiş.
Kostüm tasarımcı şunları söylüyor; “Tasarım kariyerimin büyük bölümünde gerçekçilik içindeydim. Fantastik bir film yapmak ve sanatımı tarihi bir arka planda kullanmak benim için harikaydı. Bu tam bir yenilik ve harika bir fırsat.”

West, Yedinci Oğul’un uluslararası yaklaşımını ve tanımsız zaman dilimini korumak amacıyla hayal gücünü serbest bırakmış.
Rafaelizim öncesi, Elizabeth dönemi, Caravaggio resimleri, Marakeş ve İstanbul pazarları ve Hans Christian Andersen masallarını da içeren birçok ilham kaynağından yaralanan tasarımcı hayal gücünü serbest bırakmış.
Film boyunca görülen şövalyelerin zırhları için Doğu’nun Batı’yla buluştuğu bir kesişim yaratmış; Sırp ve Memlük, 11. Yüzyıl Bizans İmparatoru 2. Basil’in Varyak muhafızı ile Kiev prenslerinden oluşan Rus orduları.

West seçimlerini şöyle anlatıyor; “”Hepsi Montreal’de SERGE LAVIGUEUR tarafından yapılmış parlak zırhlar içinde- gerçek zırhlar içinde Avrupalı- Bizanslı muhteşem şövalyelerdi. Ustalık harikaydı. Her şey metaldi. Ata bindiklerinde metal seslerini duyabiliyordunuz. Artık filmlerde zırhlar genelde kauçuktan yapılıyor ama bizimki gerçekti.”

West, pazaryeri sahnesi için görevlendirilen 350 figüran için çeşitli etnik gruplardan ve dönemlerden, Ortaçağ’ın başından Tudor’a – Batı’da İngiltere’den Uzak Doğu’da Hindistan’daki Moğol steplerine ve Güney’de Afrika’ya kadar derleme bir karışım kullanmış.
Kostümlerin çoğu İngiltere’den getirilmiş. Ama çoğu sipariş üzerine İstanbul’da, Orta Doğu’nun dört bir yanından eşsiz kumaşlar tedarik eden bir meslektaşın düzenlemesiyle.
West süreçle ilgili şunları söylüyor; “Alışılagelmiş bütün Ortaçağ  malzemelerine bel bağladık- kenevir, keten, rafya, yünler, kadifeler, brokarlar, ama sonra bu konuda farklı düşündüm ve bazı modern kumaşlar da kullandım. Çünkü bu hayal.”

Kostüm tasarımı daha çok karakterlerin kişiliklerini kıyafetlerle resmetmektir.
Burada West yönetmeninde güçlü bir müttefik bulmuş.
Şöyle anlatıyor; “Sergei kıyafetleri, modayı ve kıyafetlerin karakterin iç zenginliğini ortaya çıkarmasını seviyor ve Rusya’da sanatçı bir arkadaşı tarafından yapılmış bazı eskizleri vardı. Sergei bana ilham verebilecek veya benim detaylandırabileceğim fikirler veriyordu. Ama sonra sanat projeme müdahale etmeyecek kadar nazikti. Sizi serbest bırakmaktan ve sizin yapmanızdan hoşlanır.”

West için Malkin Ana, filmin en belirgin moda ikonu olacakmış.
Büyük Elizabeth döneminden ilham alan boyunlukları ve dar korseleri gücünü ve kraliçe havasını yayıyor.
Aynı anda hem modern hem de Ortaçağa ait olan ve acı çekmiş kalbi kadar karanlık olan Malkin Ana’nın elbisesi ayrıca tanıdık hayvanını da yansıtıyor.
Lüks tüylerle, korsesinin arkasından aşağı inen kuş gibi görünen omurgası ve tehdit edildiğinde ortaya çıkan ağır pençeleriyle Malkin tümüyle bir ejderdir.
Moore, West hakkında şunları söylüyor; “Jackie’nin başardıkları çok güzel. Detaylara gösterilen özen olağanüstü. Çok zor kostümlerdi çünkü korsem çok sıkıydı ve çok hareketli bir film ama görüntü muhteşem.”

Malkin’in kötülük kampında olduğu ortadayken Alice hala karakterini geliştiriyor ve bu yüzden de kostümleri iyinin kötüye karşı olan itmesini ve çekmesini yansıtıyor.
West karakterin kıyafetlerinin hikayesini nasıl anlattığını paylaşıyor;  “Alice, Tom’layken onu cadı dünyasından uzak ve daha romantik gösterdim. Rafaelizm öncesi döneminden, güzel, yumuşak hareket eden elbiseler onun iyi tarafını gösteriyor. Sonra Pendle Dağı’ndayken koyu renkler kullandım ve annesi Kemikli Lizzie ve Malkin’le daha fazla bağ kurdu. Alice’in savaşçı olduğu son kostümü için ona pantolon ve deri giydirdim. Bu da onu Orta Çağ’ın asi, kadın özgürlükçüsü yaptı.”

 Alkin ve Alice’in kadınsı çizgilerine kontrast olarak Usta Gregory ve Tom’un daha kaba görüntüleri bulunuyor.
West şunları söylüyor; “”Gregory’nin gardırobunu çok kaba, koyu ve eski görünümlü yaptım. Yeleği tehlikeli bir hayvandan gibi görünüyor ve yürüyen bir cephane olduğu için ona üzerinde bir şeyler asılı olan çok sayıda kemer yaptım. Kemerleri aslında Kapadokya, Türkiye’den bizzat taşıyarak getirdiğim çadır kayışı. 30 metre uzunluğundaydı. Keserek birkaç kemer yaptık. El dokuması ve 200 yıllık. Botları Almanya’da antik şövalyelerin hakkında bulduğum harika bir kitaptan alındı. Arkadan bağlanıyor. Böylece şövalye yaralanırsa botlarını onlara zarar vermeden çıkarabilirmiş. Pelerini kepenek ya da yamçı denilen, Türk çobanların Orta Çağ döneminden beri giydiği kıyafet. Jeff için bulduğum ve uçakta elde taşınan 150 yıldan eskiydi. Müze eseri olmalı. Jeff’de kullandık çünkü çobanın sembolü, sürüsünün koruyucu kusursuz göründü.”


Bridges için West’in tasarladığı kostümler sadece karakterini ifade etmekle kalmamış ayrıca anlatım için de ilham sağlamış.
Oyuncu şöyle anlatıyor; “Benim için bir karakteri yaratırken en önemli adımlardan biri de gardırobun doğru olmasıdır. Bu filmde kostüm tasarımcımız Jackie olduğu için çok şanslıyız. Giyebileceğimi düşündüğü kıyafetlerimden örnekler getirdiği ilk günü ve ne kadar heyecanlı olduğumu hatırlıyorum.”

Usta Gregory, film boyunca esasen değişmezken Tom, kıyafetlerine yansıyan radikal bir değişim geçirir.
Onu ilk gördüğümüzde Tom tipik, kaba, evde el dokuması kumaşlardan kıyafetler giyen bir Ortaçağ çiftliği çocuğu.
Çiftlikten ayrılmaya hazırlanırken yeni işverenini taklit etmek için deri bir yelek giyiyor ve çiftçi sandaletlerini deri botlarla değiştiriyor.
Mam, Tom’a Umbran taşından kolye ile birlikte yolculukta giymesi için uzun, yün bir palto veriyor ve Tom çok daha romantik bir görünümle ayrılıyor.
Ama bu aşamada kıyafetlerinin renklerindeki ve ağırlığındaki hafiflik sürüyor.
Bu da henüz Gregory’nin olduğu gibi karanlık tarafından dokunulmamış olmamasının sembolü.
Hikaye ilerledikçe ve Tom, Falcon Şövalyesi olmaya yaklaştıkça kıyafetlerinin rengi koyulaşıyor ve sonunda altında çalıştığı usta gibi koyu renk bir pelerin ve başlık takıyor.

Aynı detaylara dikkat etme durumu yardımcı oyuncuların kostümlerinde de belirgin.
Kemikli Lizzie’nin elbiseleri kemik beyazı tonlarında, sihrine bir dokundurma.
Afrikalı cadı Sarikin, tanıdık olduğu bir hayvanın derisini, leopar giyiyor.
Ayrıca başlığında Afrika’daki elmas madenlerini sembolize etmek için kemik boncuklar ve bir ham elmas var.
Amazon büyücü Strix, koyu yeşiller ve sürüngen kemikleri takıyor. Sırtında büyük bir timsah kafatası var.
Virahadra, Hint büyücü Vishnu’nun mavi derisini giyiyor ve gümüş bir zırh takıyor.
Birkaç “talwar” yani Hint yarımadasının eğri kılıçlarından takıyor.
Sibiryalı büyücü Urag, tanıdığı hayvanın, ayının ağır kürkünü giyiyor.
Ama West’in en sevdiği koyu kırmızı yeleği, diz boyundaki deri çizmelerinin içine sokulmuş binici pantolon ve uzun, karmaşık deri paltosuyla Radu’nun kostümü olmuş.
Şunları söylüyor; “Radu, filmdeki favori kostümlerimden birini giyiyor. Çünkü Ortaçağ ama fütüristtik bir kalitesi var.  O boylarda bir büyücünün sahip olduğu bütün fantastik özelliklere sahip. Onu başında Bram Stroker’ın “Dracula”sının ilham kaynağı olan Kazıklı Vlad’a (Kazıklı Voyvoda) dayandırdım. Djimon gibi yapılı birini örtmeniz gerekir ama onu gizlemek istemezsiniz. Kıyafetlerinde muhteşem, heyecan verici bir karakteristik var.”

Radu’nun gösterişli görünümünün tam tersi olarak gösterişsiz Zımba var. Onu giydirirken çocukluk masallarından birindeki bir devi hayal etmiş.
West, zaten iri olan yapısını güçlendirmek için misk öküzü kürkü kullanmış. Şöyle söylüyor; “Misk öküzü kalın ve tüylüdür ve çok tarih öncesi görünüyor. Zımba için uygun olduğunu düşündüm çünkü o da tam orada, tarih öncesinde kalmış ve yok olmak üzere.”

Ancak Zımba’yı giydirmenin zorlukları varmış. Başlangıç olarak DeSantis 2.05 metre boyunda. Prostetik kollar takılarak zaten 130 kiloluk vücuduna hacim verilmiş.
En zor yanı da detaylı bir animatronik maske takıyor olmasıymış.
San Fernano, California’da Legacy Effects tarafından yapılan maske DeSantis’in başından geçen, arkadan fermuarlı olan ve sonra da özel efektler makyajıyla gözlerinin etrafını renklere uyduran bir maskeymiş.
 DeSantis’i her sabah maskenin içine sokmak Legacy’deki kuklacılar olan JASON MATTHEWS (The Twilight Saga: Breaking Dawn—Bölüm 1, John Carter) ve RICHARD LANDON’ın (Aliens, Terminator 2: Judgment Day) 25 dakikasını almış.

DeSantis süreci şöyle anlatıyor; “Tulumla çalışmanın en zorlu yanı sıcaklıktı. Kolları ve başı silikondandı ve pek hava almıyordu. Uzun bir çalışmama süremiz varsa başını çıkarabiliyorduk. Ama kısa sürelerde tek yapabildiğimiz arkadaki fermuarı açmaktı. Kostümümün kalanı deriydi. Yani günün sonunda baştan aşağı ter içinde oluyordum. Uzun savaş sahnelerini yapmaya çalışırken kesinlikle ilginç oldu.”



Bale Üçgenlemeyle buluşuyor: Koreografi, Özel Efektler ve Görsel efektler

Savaş sahneleri ve yoğun görsel efektler olmadan bir bilim kurgu aksiyon macera filmi olmayacaktı. Yedinci Oğul için DeSantins’in Zımba’sının maskesi dijital bir heykel olarak başlamış. Sonra görünüm yönetmen tarafından onaylandıktan sonra  DeSantis’in başının canlı kalıbı alınmış.
Yüzü kilden yapılmış, sonra boyanmış ve saçlar eklenmiş.
Detaylara verilen önem dikkat çekici.
Efektler süpervizörü Jason Matthews şöyle söylüyor; “Bütün gözenekler yerleştirildi. Küçük kılcal damarlar bile vardı. Bütün dişlerde küçük diş lekeleri var. Bütün saç telleri tek tek yerleştirilerek yüze yapıştırıldı. Los Angeles’taki stüdyoda dokuz hafta boyunca 25-30 kişi çalıştı.”

Sonra Zımba’nın yüz çalışmasını yapma işi Richard Landon’a düşmüş.
Başın içinde bir radyo kontrol demeti bulunuyordu. Her biri tek bir hareketi çeken 17 küçük servomotor içeriyormuş.
Örneğin kaşların ortasındaki bir nokta kaşları aşağı yukarı hareket ettiriyormuş. Diğeri karaktere sorgulayıcı, yaramaz veya sinirli ifadeleri vermek için burnu kontrol ediyormuş.
Zımba’nın gözleri DeSantis’in kendi gözleri. Maskenin çenesini kendi çenesi kontrol etmiş. Zımba ancak kuklacıyla oyuncunun birlikte çalışmasıyla Zımba tam olarak hayat bulmuş.

Zımba’yı hayata geçirmek, tüm kadro gibi DeSantis için de akrobasi eğitimi anlamına gelmiş.
Özelikle de Pendle Dağı’nda Zımba, Gregory, Tom ve Alice’in Malkin, Kemikli Lizzie, Sarikin, Strix, Virahadra, Radu ve suikastçılarıyla karşı kaşıya geldikleri heyecanın doruğa ulaştığı savaşa hazırlık sırasında.
Bu sahnenin çekimi 13 gün sürmüş ve aynı anda beş kameraya kadar kullanılmış. Sahne için sekiz hafta hazırlık gerekmiş. Sadece oyuncuların eğitimi için değil, ama savaşın koreografisini setin maksimum kullanılacağı şekilde yapmak ve uygun vuruşları yapmak için.

Hem ikinci ekip yönetmeni hem de tehlikeli sahneler koordinatörü olan PAUL JENNINGS (The Dark Knight, RED 2) şöyle anlatıyor; “Mümkün olduğunca fazla alanı kullanmak benim işimin bir parçasıydı. Çünkü hepsini göstermek hoş oluyor. Daha çok bir dansın koreografisini yapmaya benziyor. Sadece kılıçları ve sütunları ayırmak değil, savaş içindeki duygusal değişimleri de görmeniz gerekir. Cezalar olması gerekir. Kaybedecekleri ve zafer anları olacağını düşündüğünüz anlar olmalı. İzleyicinin sonuçta bir duygusal mücadele hissetmesi gerekir.”

10 yıl İsveç Kraliyet Bale Okulu’nda bale eğitimi alan Vikander için koreografi ve dans anlatımı uygun görünmüş. Oyuncu şunları söylüyor; “Büyük yardımı oldu çünkü akrobasi hareketlerini yapmak aslında bir dans. Bu mesleğin en iyi yanlarından biri normalde hiç yapmayacağınız şeyleri deneme fırsatına sahip olmanız.”

Barnes, kendi akrobasi sahnelerinin çoğunu yapmış ve Tom’u nehrin altına sürükleyen böcürtle savaş sahnesinin çekimi sırasında gayreti işe yaramış. Büyük bir su tankında, yalpa kullanılarak dört gün boyunca süren çekimde Barnes, kendisini su parkı turunda fırlatan, çeviren ve batıran hayali canavara binmiş.
Barnes’ın bu görev için scuba dalış ekipmanlarını kullanmayı öğrenmesi gerekmiş. Bu sahne su altında maskesini ve regülatörünü çıkarmasını, sonra da nefesini tutup saldırı çağrısını beklemesini gerektirmiş. Bu yoğun sahneden sonra böcürtü oluşturmak görsel efektler ekibine düşmüş.


İki kez Oscar ödülü almış görsel efektler tasarımcısı John Dykstra (Spider-Man 2, Star Wars: Bölüm IV—A New Hope) bize süreci anlatıyor; “Böcürt sahnesi, ona atadığımız kaynaklar anlamında en büyük sahneydi. Çünkü canlı oyuncularla etkileşime giren var olmayan bir karakteri ve uçurumdan atlama, nehirde yüzme, şelaleden uçma ve yaratığa binmek gibi gerçek bir ortamı içeriyordu. Bir oyuncunun orada olmayan ve 7.5 metre boyundaki bir yaratıkla savaşmasının ne kadar zor olduğunu tahmin edebilirsiniz. Oyunculara göz hizaları vermeniz ve yaratığın kapladığı alan konusunda dikkatli olmanız, oyuncunun yaratığın bölümlerine geçmemesi gerekir. Çekim günü, ne olursa olsun uyum sağlamaya hazır olmanız canlı oyuncuyla oynanan bir sahneye bakabilmek ve nasıl etkileşime gireceklerini canlandırmak için sanal yaratığı kavramış olmanız gerekir. Bunu da çekim sırasında yapmanız gerekir.”

Görsel efektler ekibi böyle karmaşık çekimlere hazırlanmak için ön-görselleştirmeyle başlamışlar. Bu süreç yapımcıların bir sahneyi nereden çekeceklerini ya da içeriğin ne olacağını bilemden düzenlemesini ve temposunu ayarlamasını sağlar.
Ön görselleştirme senaryo sayfasını filmde kullanılacak set parçalarının ve aksesuarların, oyuncuların ve diyaloglarının da gösterimiyle birlikte 3D dijital modele aktarılmasıyla başlar. Bazen kurgunun nasıl olabileceğini resmetmek için sahnenin üzerine başka filmlerden müzikler döşenir.

Dykstra şöyle anlatıyor; “Bu nesnelerin oldukça kesin bir gösterimini sağlıyor. Kameranın hareket ettiği yerde hikayenin anlatımına geçmesi gibi. Ayrıca biz departman yöneticilerinin her departmanın neden sorumlu olacağına karar vermemize de olanak verir. Hız denetiminin zamanını ayarlamamıza olanak sağlar ve bize bir oran duygusu verir. Çekim ne kadar geniş olacak, ne kadar dar olacak? Çekimler sahnenin duygusal içeriğine nasıl katkıda bulunacak? Çekim için bize bir yol haritası verir.”

Sahne çekildikten sonra setin etrafındaki birkaç “tanık kamera” sahneyi birkaç açıdan yakalamıştır. Dykstra şunları söylüyor; “Onlar sadece amatör video kameralar. Birkaç kameranın aynı hareketi farklı açılardan çekmesi görüntülenen nesneyi üçgenlere bölmenizi sağlar. Tanık kameraları bizim oyuncunun üç boyutlu versiyonunu alanda, yarattığımız sanal nesnelere veya yaratıklara oranla konumlandırmamıza olanak verir.”

Başarılı görsel efektler genelde daha çok post prodüksiyon çalışmasından çok sette yaratılan psikolojiyle ilgilidir.
Dykstra şöyle anlatıyor; “Görsel efektler biraz zihin jimnastiği gerektiriyor. Oyuncular, görsellerin hikaye veya nitelendirme açısından nasıl işlediğiyle ilgilidir. Karakterlerinin yarattığınız sanal ortam veya yaratık neyse onu anladığından emin olmak isterler. Onlara bir ağacın sadece bir ağaç olmadığını anlatmanız gerekir. O vanilya gibi kokan, kucaklayabileceğiniz büyüklükte bir ağaçtır. Dibinde kökleri kaygandır, toprak nemlidir ve etrafında eğrelti otları vardır. Böcürt veya hayvan veya her neyse onun için vekil olursunuz. Genelde anlattığınız kadar yapmazsınız.”

Yapımcılar Dykstra ekiplerinde olduğu için şanslı hissetmişler Share şöyle anlatıyor; “John Star Wars’da çalışmış. O bir öncü. Onunla bu film hakkında konuşmak ve hayal gücünün çalışmasını izlemek inanılmaz keyifliydi. Gerçek öğelerle en modern dijital efektleri birleştirme yeteneği gerçekten muazzam bir tecrübe sağlıyor. John ve ekibi size bu kahramanlarla bir yolculukta olduğunu hissettiren bir ortam yarattılar.”


Legendary Pictures ve Universal Pictures sunar, bir  Legendary Pictures / Thunder Road Film / Wigram yapımı: Seventh Son.
Oyuncular: Jeff Bridges, Ben Barnes, Alicia Vikander, Kit Harington, Olivia Williams, Antje Traue, Djimon Hounsou ve Julianne Moore.
Filmin müziği Marco Beltrami’ye ait, müzik süpervizörleri Peter Afterman ve Margaret Yen.
Filmin kostüm tasarımcısı Jacqueline West, görsel efektler tasarımcısı John Dykstra.
Yedinci Oğul’un kurgusu Paul Rubell’a, yapım tasarımı Dante Ferretti’ye ait. Filmin görüntü yönetmeni Newton Thomas Sigel, ortak yapımcıları Jillian Share ve Erica Lee.
Sorumlu yapımcılar Jon Jashni, Brent O’Connor, Alysia Cotter.
Yapımcılar Basil Iwanyk, Thomas Tull, Lionel Wigram.
Film, Joesph Delaney’nin “The Spook’s Apprentice” isimli kitabına dayanıyor. Film hikayesi yazarı Matt Greenberg, senaryo yazarları Charles Leavitt ve Steven Knight.
Yedinci Oğul’un yönetmeni Sergei Bodrov.
© 2014 Universal Studiyoları.

www.seventhsonmovie.com