16.7.14

Khumba / Cesur Zebra


Khumba, vücudundaki çizgilerin sadece yarısı olan bir zebra olarak doğunca, sevgi dolu annesi Tombi ve babası Seko hariç, sürüdeki tüm zebralar tarafından dışlanır.

Hepsi tarafından alaya alınmanın dışında; batıl inançlı sürüsü tarafından, topraklarını saran kuraklığın sebebi olarak da suçlanmaktadır.

Şans eseri gizemli bir peygamberdevesiyle karşılaşması ve annesinin anlattığı bir hikaye sonucu Khumba, ilk zebraların, suyunda yıkandıklarında çizgili halde geri çıktıklarına inanılan efsanevi su birikintisini bulmak üzere destansı bir yolculuğa çıkar.

Çölde bir başına kalan Khumba, bir yaban köpeğinin elinden kıl payı kurtulur ve iri yarı, aşırı koruyucu antilop Mama V ile çelimsiz fakat havalı devekuşu Bradley’e katılır.

Yolda, göçmekte olan bir keseli antilop sürüsüyle; lüks bir milli parkın hudutları dâhilinde güven içinde bohem hayatı yaşayan bir grupla; hayatta kalma azmi aklını başından almış, nesli tükenmekte olan bir nehir tavşanıyla; kaya tavşanlarından oluşan bir kıyamet tarikatıyla ve terk edilmiş bir çiftlikte yaşayan, kaçık, yalnız bir koyunla karşılaşırlar.


Üçlü, her adımlarında yarım çizgili bir zebranın kendisini gelmiş geçmiş en güçlü avcı yapacağı efsanesine inanan, gaddar leopar Phango tarafından takip edilmektedir.

Bu tüyler ürpertici, destansı macerada Khumba, Pango’yu alt etmeyi başarır ve cesaretini kazanıp çizgilerini aramaya devam eder.

Yönetmen Anthony Silverstone'un Notu

Khumba, bir zebranın sürüsü tarafından kabul görmek adına eksik çizgilerini aradığı fakat asıl yolculuğunun bir tür “kendini olduğu gibi kabul etmek” olduğu bir cesaret ve rüştünü ispatlama hikâyesi.

“Tam bir zebra olmak, kaç çizgi ister?”
Khumba’nın arayışının temelinde bu soru yatıyor.
Eğer – şifacı antilobun sorusunda da ifade ettiği gibi–  Khumba farklılığına odaklanmaya devam ederse, hangi noktada kendisiyle barışacaktır?

“Khumba” ismi Zulu ve Xhosa dillerinde “deri/post/ten” anlamlarındaki kelimeden gelir ve Khumba da kendisini dış görünüşüyle; derisindeki çizgilerle tanımlar.
Tüm çizgilerini kazanmak, değişmek ve tüm diğer zebralar gibi olmak ister; fakat bunun yerine farklılığını sahiplenmesi gerekmektedir.
Aslına bakılırsa onu zebra sürüsünün geriye kalanından ayıran şey farklılığıdır.
Ancak farklılığını iyi bir şey olarak gördüğü zaman kendinden öteye bakabilecek ve Karoo’daki diğer tüm hayvanlara yardım edebilecek cesareti bulabilecektir.


Khumba, başlangıçta bana kişisel bir hikâye gibi geldi, fakat çabucak fark ettim ki hikâyenin değindiği temalar evrenseldi.

İnsanlara hikayeden bahsederken; onlar karakterle empati kurmadan önce “Yarısı çizgili bir zebra hakkında…” demekten öteye geçemiyordum.
Bilmeleri gereken tek şey, onun farklı olduğu, topluluğa uymadığıydı.
Bence bunun sebebi, pek çoğumuzun kendi bedenimiz içinde iyi hissetmek için müşterek bir mücadeleyi deneyimlemiş olmamızdır.
Kendimizle ilgili, içsel veya dışsal olarak beğenmediğimiz bir şey olabilir ve bu tek şey olmasaydı bütün işlerin daha kolay olacağını, her şeyin güzel olacağını düşünerek büyürüz.
Kendimizle ilgili değiştirebileceğimiz belli şeyler ve kabullenmemiz –hatta kucaklamamız— gereken başka şeyler de olduğunu fark etmeye başladığımızda, belki de tüm yaşamımız boyunca mücadele ettiğimiz bu şeyin, bizi olumlu yönde şekillendirdiğinin de farkına varırız.

Senaryo gelişiminin kritik bir aşamasında, ben de kendi çizgilerimin arayışında olduğumu fark ettim ve Khumba gibi benim de farklılıklarımı sahiplenmem gerekti. Çünkü bu benim kendi yaşamımdaki mücadelelerle ilgili olmasaydı, Khumba hikâyesi de var olmayacaktı!


Fakat bu artık yalnızca benim kendi hikâyem değil.
Biz kendi maceramıza çıkarken, yol boyunca unutulmaz bir karakter ordusuyla doldurduğumuz fantastik bir dünya yaratmamızda Triggerfish’deki inanılmaz ekibin de bana katılması, benim için büyük bir onurdu.
Ve şimdi bu macerayı dünyanın her yerindeki izleyicilerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum.

Sonuçta, felsefi konular bir yana, asıl amaç çocukları –kökeni ırk, din, kültür, sınıf ve cinsiyet olup olmadığı fark etmeksizin- farklılıklara sadece hoşgörülü yaklaşmaya değil, farklılıklardan keyif almaya da cesaretlendirecek, eğlenceli bir animasyon filmi yaratmaktı.

Anthony Silverstone'la bir söyleşi

“Khumba” çizgilerini kazanmak adına bilinmeyene doğru yola çıkan genç bir zebra hakkında bir cesaret ve rüştünü ispatlama hikâyesi. Bir film yapımcısı olarak sizde bu fikri uyandıran neydi?

Film, farklı olmanın kötü bir şey olmadığını öğrenmesi gereken, yarım çizgili bir zebranın hikâyesini anlatıyor. Filmin değindiği –tamamı Güney Afrika’da büyüyen bir çocuk olarak yaşadığım tecrübelerden ilham alan- pek çok konu var. Fakat en nihayetinde kendi derim içinde iyi hissetmeyi öğrenmemle ilgili kişisel bir yolculuktan ilham alıyor. Yarım çizgili zebra fikrinin kaynağında zebraların bir alt türü olarak keşfedilen ve bu nedenle neslinin tükenmemesi için beslenen Quagga’nın olağanüstü hikâyesi var. Bu hayvanın nitelendirilmesi ve bir ismin ya da kimliğin deri rengiyle nasıl tanımlandığı hususunda ağzım açık kalmıştı. Zebra, ortak insanlığımız gibi daha kapsamlı ayrımcılık konularına kolayca değinebilen görsel bir metafor halini aldı.


Triggerfish’in ikinci filmi olarak, Zambezia’dan (Kuşlar Şehrinde Macera) ne gibi dersler çıkardınız?

Zambezia’ya daha çok prodüksiyon öncesi aşamada dahil olmuştum ve bu sefer prodüksiyon tasarımı, storyboarding, ses işleri, montaj gibi süreçlere de dahil olunca önümü daha iyi görebildim. Yönetmenlik konusunda çok farklı yöntemlerimiz olmasına rağmen şanslıydım, çünkü Zambezia’nın yönetmeni Wayne Thornley tabiri caizse önümü açmıştı.
Prodüksiyon bakış açısıyla, daha çok filmin aktüel kalitesine ve içeriğine odaklanmamızı sağlayacak şekilde tüm sistemlerimiz daha pürüzsüz çalıştı. Tüm teknik ekip Zambezia’nın yapımı süresince gelişti, dolayısıyla gerçekten her aşamada daha önce öğrendiklerinin üzerine ekleme yaparak geliştirebildiler. Sonuçları animasyon performanslarından, zengin detaylı ortamlara kadar beyaz perdede açıkça görülebiliyor.

Film, bir tanınmış aktörler derlemesini barındırıyor. Onlarla çalışmak nasıldı?

Yaklaşık 37 adet seslendirme rolü vardı ve Güney Afrikalı, Amerikan ve Britanyalı sesler istiyorduk. Bu yüzden oyuncu seçimi aşaması mühim bir süreçti fakat cast direktörümüz Ned Lott iyi iş başardı ve hepsinin üstesinden hızlıca geldi. En iyi seçimin kim olacağına beklemeksizin oy birliğiyle karar verdik çünkü karakterlerin her birinin zaten kendine has sesleri vardı.
Catherine Tate ve Lorette Devine gibi oyuncular zaten karakterleri yazarken aklımızda vardı ve kendi rolleri olan Nora ve Mama V rollerinde onlarla çalışabilmek açısından çok şanslıydık. Joey Richter gibi diğerleri ise süreç esnasında yapılmış müthiş keşiflerdi. Jake T. Austin ve Anna Sophia Robb, Khumba ve Tombi olarak birlikte çok iyi iş çıkardılar ve karakterlerine muhteşem birer sıcaklık ve büyü kattılar.
Yerel olarak, Güney Afrikalı komedyen Rob Van Vuuren bizim için aslında filmin tamamındaki tüm rolleri oynayarak bir dizi okumalar ve deneme kayıtlar yaptı. Karakterlerin çoğunu canlandırdı, bu yüzden sonrasında onu Kaptan Keseli Antilop seslendirmesine ikna etmek de harika oldu. Süreç içinde daha sonraki belli rollere tanınmış isimlerin kattığı ağırlığı elde etmek de şahaneydi; yani düşünsenize kötü kalpli leoparı Liam Neeson seslendiriyor. Daha ne isteyebilirdik ki?


Her bağımsız filmin kendine ait zorlukları vardır. Khumba’nın yönetmeni olarak karşılaştığınız en büyük zorluk neydi?

Khumba fikri 2003 yılında ortaya çıkmıştı bu yüzden projeyle uzun bir geçmişim var. Güçlü bir fikir olduğuna her zaman inandım, fakat filmin ne olabileceği hakkındaki kendi beklentilerime gelince, özellikle ilk yönetmenliğim olması açısından zaman zaman çok zordu. Yine de fiili olarak bu kadar kısa bir yapım süresinde elde ettiğimiz başarıyla gurur duyuyorum.
Her projenin kendine has zorlukları vardır, özellikle de bütçeler kısıtlı olduğunda. Fakat yapım süreci Zambezia’dan daha sorunsuz geçti. Karoo’da bir macera filmi yapmak çok geniş setler ve tasarım gerektiriyordu. Bir zebra sürüsünü ve bir yığın başka hayvanı (17 farklı tür) filme almak da kesinlikle kendi zorluklarını beraberinde getirdi. Yine de her filmde süreçlerimizi iyileştirmeyi umuyoruz ve storyboard çizme sürecimizi çok daha erken başlatmaya bakıyoruz.

Sizin için Khumba’daki en eğlenceli an hangisi? Güldürüyü nasıl ortaya çıkardınız?

Benim için, çoğu senaryoya alınmamış birkaç komik an var. Fakat her şeyin –karakter tasarımının, animasyonun, seslendirmenin ve zamanlamanın— bir araya geldiği bir anı tercih ederim. Benim favorim; vahşi doğadaki iki hayvan arasındaki gerçek hayat dinamiklerini çektiğimiz ve bunu esasen bir kıyamet inancı olan bir şeyle çılgın bir duruma dönüştürdüğümüz kaya tavşanı sahnesi. Mizah karakterlerin kendisinden kaynaklanır, senaryoyu beraber yazdığımız Raffaella Delle Donne ve ben sıkça birbirimizin fikirlerini henüz gelişmektelerken daha da absürt hale getirerek besleriz. Sonrasında, storyboard ve animasyon ekipleri de dâhil olduğunda bu fikirleri daha da başka bir seviyeye taşırlar.

Biraz da Khumba’nın müziğinden bahseder misiniz?

Müzik ve ses Karoo’nun benzersiz atmosferini yaratmakta kilit rol oynarlar. Karoo’nun dokunsal mahiyeti, tabiatın seslerini (gıcırdayan yel değirmenleri, ağustos böceklerinin vızıldaması) meydana çıkaran bir film müziğiyle aktarılabilir.
Khumba hikâyesinin ana teması farklılıktı. Dolayısıyla Karoo’nun içindeki çeşitliliği farklı müzikal temalar ve enstrümanlar kullanarak vurgulamak istedim. Khumba’nın yolculuğu boyunca karşılaştığı çeşitli karakterler bu çeşitliliği yansıtıyordu, bu yüzden her bir karaktere veya sahneye farklı bir baskın enstrüman koymak akla uygun geldi. Bestecimiz Bruce Retief’in üstesinden gelmeyi layıkıyla başardığı zorluk, her şeyi birbiriyle bağlayarak birleşik bir müzikal soundtrack yaratmasıydı. 1. Sahne çoğunlukla bir zebra çitinin içerisinde geçiyordu, dolayısıyla uluslararası alanda “Afrikalı” olarak algılanacak daha geleneksel bir sound arayışı içinde olduk. Khumba’nın arayışı,
2. Sahne, genellikle zebra çitinin dışında geçiyordu. Daha yerel bir Karoo sound’u vardı ve “Ghoema” ritmiyle bağlanmıştı. Peygamberdevesi, bizim KhoiSan’la (Güney Afrika’nın yerli insanları) olan bağlantımızdı ve böylelikle onun sesi vokal tıkırdamalarından yaratıldı.
3. Sahne ise her şeyin bir araya geldiği, zebranın Phango karşısındaki dramatik savaşta Karoo hayvanlarına katıldığı (daha orkestral) yerdi.


İzleyicinin Khumba’dan ne çıkarmasını umuyorsunuz?

Asıl amaç çocukları –kökeni ırk, din, kültür, sınıf ve cinsiyet olup olmadığı fark etmeksizin- farklılıklara sadece hoşgörülü yaklaşmaya değil, farklılıklardan keyif almaya da cesaretlendirecek eğlenceli bir animasyon filmi yaratmaktı. Ayrıca izleyicinin, bir çocuk olarak imgelerimi zapt eden Güney Afrika estetiğini, Büyük Karoo’nun büyüsünü ve cazibesini bir an için görmesini isterdim. Ayrıca tabi ki, renkli karakter güruhumuzdan daha fazla hikâyeler görmek için tekrar gelmek isteyeceklerini umarım.

Şu anda yeni projeler üzerinde çalışıyor musunuz?

Şu anda içlerinde Zambezia’nın devamını çekmek de olan bir dizi sinema filmi seçeneğini inceliyoruz. Aynı zamanda en iddialı hikâyemizi de geliştirmeye devam ediyoruz; hikâye bir deniz canavarını konu ediniyor. Bir de Khumba’nın devam filmini çekmek gibi bir fikrim var. Khumba’da bir sürü mükemmel karakter var ve onları tekrar görememek üzücü olur.


KHUMBA’NIN DÜNYASI

Khumba’daki öyküsel temalara ek olarak, bu film ayrıca dünyaya Silverstone’un çocukluk imgelerini zapt eden Büyük Karoo’nun büyüsünü ve cazibesini vitrine çıkararak, emsalsiz bir Afrika estetiği sunuyor.

Khumba’nın macerası izleyiciyi muhteşem biz zenginliğe ve Khumba’nın içsel yolculuğunu görsel olarak yansıtabilecek zıtlıklara sahip bu kadim topraklarda bir yolculuğa çıkarıyor.
Örneğin Khumba’nın morali çizgilerinin eksikliği yüzünden bozukken, bulutlarda ve tabiattaki çizgileri görür; oysaki onun için her şey iyi giderken yapımcılar tabiattaki çeşitliliği odak noktasına getirirler.
Görünüşte Karoo uçsuz bucaksız ve zahiren çoraktır ve tek düze yüzeyi tuhaf “koppie” (Karoo’nun kendine has jeolojik bir özelliği – üstü düz tepeler) ile kaplıdır.
Fakat daha yakından bakan biri, bütün bitki mikrokozmosunu ve çeşitlilik açısından zengin bir hayvan yaşamını görecektir.
Çöl tabiatının doğal mucizeleri Khumba’nın ürkütücü macerası için uygun epik ortamı yaratır ya da daha yakından bakıldığında, her şeyin aslında tam önümüzde olduğunun kadrini bilmek için görünenin arkasına bakmamız gerektiğinin hatırlatır.

Khumba’nın öyküsündeki çoğu eleman aslen gerçek dünyadan alınmıştır ya da bu emsalsiz Güney Afrika ortamındaki hayvanlar, insanlar ve hikâyelerden esinlenilmiştir. Örneğin Yalnızlık Vadisi, Graaf-Reinet kasabasının yakınındaki kayaların gerçek biçimidir; Nao Dağı, Swartberg Geçidi’nin yakınlarındaki kıvrık kaya biçimlerinden esinlenmedir ve tabi ki soyu tükenmekte olan nehir tavşanından, nadir görülen karıncayiyene kadar tüm hayvanlar bölgeye özgüdür.

Karoo ayrıca etli yapraklılarıyla bilinir ve filme benzersiz bir görüntü katan, envai çeşit inanılmaz, egzotik ve tuhaf bitkiye sahiptir.
Çetin koşullarda hayatta kalabilmek için hayvanlar ve bitkiler kendine has yöntemlerle adapte olmuşlardır ve çeşitlilik bunun kilit noktasıdır.
Dolayısıyla filmdeki temalar aynı zamanda direk olarak tabiattan meydana çıkmıştır. Khumba, gözden kaçmış bu Güney Afrika ortamını gözler önüne sermek için muhteşem bir fırsat sunuyor.

Orijinal dilde SESLENDİRENLER

JAKE T. AUSTIN, STEVE BUSCEMI, LORETTA DEVINE, LAURENCE FISHBURNE, RICHARD E. GRANT, ANIKA NONI, ROSE ANNASOPHIA ROBB, CATHERINE TATE ve LIAM NEESON

TÜRKÇE SESLENDİRENLER

KHUMBA: YEKTA KOPAN
NIGEL: ZİYA KÜRKÜT
BRADLEY: ERKAN TAŞDÖĞEN
SEKO: SELÇUK KIPÇAK
PHANGO: MAZLUM KİPER
THABO: BORA SİVRİ
SKALK: ATİLLA ŞENDİL
THEMBA: ALİ EKBER DİRİBAŞ
TOMBI: BURCU GÜNEŞTUTAR
MAMA V: FÜSUN KOKUCU

MÜZİK
BRUCE RETIEF

SENARYO DANIŞMANI
JONATHAN ROBERTS

SENARYO
ANTHONY SILVERSTON
RAFFAELLA DELLE DONNE

YÜRÜTÜCÜ YAPIMCILAR
EDWARD NOELTNER
GEOFFREY QHENA
BASIL FORD
KOFI AMPARBENG
MICHAEL AURET

YAPIMCILAR
STUART FORREST
MIKE BUCKLAND
JAMES MIDDLETON
ANTHONY SILVERSTON
JEAN-MICHEL KOENIG

YÖNETMEN
ANTHONY SILVERSTON




Filmin mümkünmertebe notu: 3.5/5

Herkesten farklı ya da sürüden ayrı olmanın, sürüden biri olmanın ilk anda sağladığı rahatlığı ve 'uydum kalabalığa' avantajını arattığını; lakin, bu farklılığını benzersiz bir bireye dönüştürdüğünde kişiye kazandıracağı tatminin ise sonsuz olacağını, hüzünle karışık bir neşe ve ince bir mizahi dille hatırlatan -epik özellikli- güzel bir animasyon..