2.5.14

Eskil Vogt: Körler, fantezileri ve korkularına biraz daha hapsolmuş durumdalar


"Eskil Vogt’un ilk yönetmenlik denemesi, karmaşık, esprili ve özgün bir dram. Film, yakın zamanda görme yetisini kaybeden kadın bir yazarın evinin güvenli ortamına çekilmesini anlatıyor. Kahramanımız, çok geçmeden korkularına yeniliyor ve aklını yitirmemek için gerçeklere bağlanıyor. Yalnızca görme değil yazma ve yalnızlık üzerine de bir film olan Körlük, gerçeküstü atmosferi ve seyrek diyalogları ile son derece özgün."

Bu sizin ilk filminiz. Televizyon dizileri ve kısa filmlerden sonra, uzun metraj film çekmek ne kadar zor oldu? Bu ilk deneyimden neler öğrendiniz?

Özetlemek çok güç. Her filmde, sadece o filme özgü ve bir daha asla kullanmayacağınız şeyler öğreniyorsunuz. Uzun metraj film çekmeye artık hazır olduğumu düşündüm. Asıl hazır olmadığım şey uzun metraj film yapmanın çok zaman alması ve çok çalışmanı gerektirmesiydi.
Çekimler iki yıl sürdü. Çekimlerin sonunda, üç haftalık aradan sonra, iki yaşımdaki oğlum beni ismimle çağırmaya başlamıştı. “Baba” demiyordu. Bu da bana hayatta başka şeylerin de olduğunu hatırlattı.

Ana karakteriniz kör bir kadın. Filmi izlerken “işte körlük hakkında tahmin edilebilir bir film daha” diye düşünürken, senaryoda şaşırtıcı manevralarla karşılaşıyoruz. Sizin için bu filmin merkezindeki ana tema neydi?

Aslında cevap vermek çok zor. En başta körlük fikri hoşuma gitmişti. Bu fikirden ilginç bir şeyler çıkacağı izlenimine kapılmıştım. Sinemada çok sayıda kör karakter var ama bu karakterler, genellikle bir katilin ya da benzer bir şeyin gölgesinde yaşıyor.
Körlüğe ilginç bir açıdan yaklaşmak istiyorsanız, tamamıyla farklı bir şey yapmanız gerekiyor.
Aynı zamanda yalnızlıkla ilgili başka fikirlerim de vardı. Oslo gibi büyük bir şehirde insanlar birbirleriyle kolaylıkla iletişim kurabiliyor; fakat bu yalnızlığa engel olmuyor.
Keşfetmek istediğim başka temalar da vardı. Yazarken bunların birbirine ne kadar uygun olduğunu anladım. Kör bir kadın, iç yaşamı, yaratıcılığı ve korkuları…
Gözlerinizi kaybetseydiniz, ilk neden korkardınız? Tamamen yalnızsınız ve iki kat daha inzivadasınız.
Filmin konusunu özetlemem gerekirse, insanların iç yaşamlarıyla ilgili olduğunu söyleyebilirim. İnsanlar karşıtlıklarla dolu. Dışarıdan sıkıcı görünen birinin, çok zengin bir iç dünyası olabilir.
Hepimizin espri anlayışı var; utandığımız şeyler var. Hepsini filme katmak istedim. Körler, fantezileri ve korkularına biraz daha hapsolmuş durumdalar.


Filmde yaratıcı yazım süreciyle de bayağı haşır neşir oluyoruz. Bir senaryo yazarı olarak, kendi deneyimlerinizden çok fazla şey aktardığınızı düşünüyorum. Nerelerde siz de filme sızdınız?

Benim espri anlayışımı, benim zamanlamamı yansıttığı için bence fazlasıyla bana özgü bir film oldu bu. Seyirci filmi izledikten sonra beni daha iyi tanıyacak.
Kurgusal karakterlerimin, yazarken bana verdikleri tepkilerde de benzerlikler var. Genel bir öykünüz var. A noktasından B noktasına gitmeniz gerekiyor. Bunun içinde karakter sizden kendi olduğundan başka bir şeyler talep ediyor. Karakteri bir şey yapmaya zorluyorsunuz ama sanki karakter bunu yapmak istemiyormuş gibi hissediyorsunuz. Ben de filmdeki karakterlerin böyle bir direnç gösterdiğini hissettim.
Ben yazarken, karakter diğer karakterleri yarattı ve farklı bir seviyede bir üst hikâye oluştu.

Kör bir kadını gerçekçi bir şekilde yansıtabilmek için oyuncunuzla ne tür ön çalışmalar yaptınız?

Çok sayıda seçme yapıldı. Birkaç yüz oyuncuyu buldu galiba. Ayrıca çok araştırma yaptım. Görme yetisini kaybetmiş insanlarla tanıştım.
Kör doğmamış, yetişkinliklerinde gözlerini kaybeden insanlarla. Kör gibi görünmediklerini fark ettim. Gözlerini hareket ettirebiliyorlardı. Neredeyse doğrudan size bakıyorlardı. Şimdiye kadar filmlerde gördüğümüz karakterlerin hepsi çok abartılı. Mesela Kadın Kokusu’ndaki Al Pacino. Bu rolüyle Oscar aldı. Tabii ki kötü bir performans değildi; ama yanlıştı.
Filmdeki oyuncunun da benim tanıştığım insanlarla tanışmasını istedim. Çok abartmamaya odaklanarak çalıştı. Aylarca göz bağıyla dolaştı. Görmeden yolunu bulmayı öğrendi ve bir koçla birlikte çalıştı. Hareketleriyle kendini koruyan kör bir insanın beden diline sahipti. Kör akrabaları olan insanlar ve körler için önceden bir film gösterimi ayarladım. Hepsi de oyuncunun gayet iyi bir iş çıkardığını düşündü.

Dogtooth / Köpekdişi ve Attenberg filmlerinin görüntü yönetmeni Thimios Bakatakis ile çalıştınız. Onu seçme sebebiniz neydi?

Her iki filmi de çok sevmiştim. Zekice kurgulanmış güzel filmlerdi. Bence Norveç’te böyle riskler almıyoruz. Bunun için fazla stilize ve (iyi anlamda söylüyorum) tuhafız. Her iki filmde de Thimios Bakatakis’in çıkardığı işe hayran kalmıştım. Bu filmlerle ilgili en çok hoşuma giden şey ışıklandırmaydı. Garip şeyler olsa da ışık doğaldı ve filme gerçeklik katıyordu. Olaylar bir hayal dünyasında değil de bizim dünyamızda geçiyor gibi hissediyordunuz. Fanteziler, garip şeyler olsa da aynı şeyin benim filmimde de olmasını istedim. Işıkta bu basitlik vardı. Kompozisyon konusunda güzel bir bakış açısı var.

31. İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale Jüri Özel Ödülü’nü alan Oslo, 31 Ağustos’un yazarlarından birisiniz. Yönetmen Joachim Trier’le daha önce de birlikte çalıştınız.

İstanbul’da Altın Lale’yi alan Tekrar’da da birlikte çalıştık. Bu filmde yardımcı yönetmen olarak yer aldı. Hem en iyi arkadaşım olarak hem de deneyimli bir yönetmen olarak bana tavsiyelerde bulundu. Ayrıca, birlikte çalışmam gereken insanları da o önerdi. Senaryoyu okuyan ilk o oldu. 19 yaşında tanıştığımızda birlikte çok vakit geçirmiştik. Kısa filmler çekmeye başlamıştık.

33. İstanbul Film Festivali’nde yarışmak size neler hissettiriyor?

Yarışmaya katıldığım için mutluyum. Yarışma filmleri her zaman daha fazla dikkat çekiyor. Bir yandan da filmleri yarıştırmak çok saçma geliyor; çünkü bu tamamen bir zevk meselesi. Jüri çok ilginç insanlardan oluşuyor. Seçecekleri filmi beklemek çok heyecanlı. Körlük festivale katıldığı için mutluyum. Ayrıca Kurmaca Film sayesinde vizyona gireceği için de heyecanlıyım.


Röportaj: Ceyda Aşar


(İşbu röportaj İKSV için yapılmıştır)


mümkünmertebe'nin 'Blind'e verdiği not: 4.5/5