Yönetimin zulmüne,
yolsuzluğuna karşı halkın isyanı giderek büyüdü
ve o kıvılcım, devrimin en büyük ateşini, milyonların
katılımıyla Tahrir Meydanı'nda tutuşturdu..
Ve sonuçta Diktatör Hüsnü
Mübarek'in otuz yıllık saltanatı yıkılmıştı belki ama,
henüz her şey bitmemişti..
Zira diktatör gitmiş, zihniyeti baki kalmıştı..
Zira diktatör gitmiş, zihniyeti baki kalmıştı..
Mübarek'in devasa gölgesi,
ülkenin üzerine çıkmaz bir kara leke gibi
sinmişti..
Öyleyse halkın demokratik
devrimi, tam anlamıyla gerçekleşene kadar ve durmaksızın
devam etmeliydi..
Evet sayın seyirciler, 2011 Mısır
Devrimi -doğal olarak- yarattığı kaosla birlikte halen devam
ediyor..
Tıpkı bizde de olduğu gibi- Devrim
yolunda yürüyen halk yığınlarının önündeki
en büyük engel her zaman ordu olmuştur; Mısır'da eksik
mi kalacaktır sanki..
Bunca çilesine, çabasına
karşın hiçbir şeyin değişmediğini gören halk, asker
versiyonlu Mübarek iktidarının aynen sürdüğünü
anlamakta gecikmez..
Görünürde hiçbir
şey değişmemiş gibidir ama, değişen çok önemli
şeyler de vardır aslında..
Halk ilk defa korkusunu yenmiştir;
diktatör bozuntularının zulmüne, polisinin, askerinin
topuna tüfeğine karşı dimdik durmayı -en önemlisi-
isyan etmeyi öğrenmiştir artık..
Yeniden doldurur meydanları, öfkeli
ve umutlu kalabalıklar..
Asker geri adım atar, seçime
gider..
Ülkenin en büyük siyasi
gücü olan -radikal İslamcı- Müslüman
Kardeşler'in gözleri parlar tabii..
Müslümanı Hıristiyanıyla,
dincisi dinsiziyle birlikte başarılmış devrimci bir hareketin
kaymağını -tek başlarına- yemeye hazırdırlar..
Kendiliğinden ve bir anda başlayan
bir hareket olduğu için tek bir lideri, hiç bir siyasi
gücü olmayan, ama devrimi kanları canları pahasına
büyütmüş milyonların ekarte edilmesine gelmiştir
sıra..
Tarih bir kez daha tekerrür eder..
Bir zamanların İran'ında -birlikte
yola çıkılan devrimin sonunda- iktidarı ele geçiren
Mollaların, Şah'ı deviren asıl itici gücü oluşturan
solculara ve liberallere attıkları kazığın bir benzeri, şimdi
de Mısır'da yaşanır..
Başa geçen Mursi, mümkün
olan en kısa süreçte yeni bir 'Mübarek' olmakta
kararlıdır..
Devletin tepesindeki o koltuğa oturan
her kişi çok geçmeden, tam anlamıyla bir firavuna
dönüşmektedir..
İşte bu da 'kadersiz' Mısır'ın,
ezelden kötü yazılmış alın yazısı gibidir..
Ancak, yüzü yeni, zulmü
eski bir diktatöre karşı halk, yeniden ayaklanır..
Din'le aldatılmış ya da menfaatle
gözü dönmüşler dışında kalan milyonlarca
Mısır halkı, kendilerine lâyık görülmüş o
alın yazısını silmeye, 'deli gömleği' misali sürekli
kendisine biçilen bu esaret giysisini yırtıp atmaya
kararlıdır..
Her diktatör gibi Mursi de gider..
Geri plandaki iktidarını, devletin
ensesine yapışmış koca bir sülük gibi ezelden beridir
sürdüren ordu, yeniden devreye girer..
Gayet bellidir ki Devrimci güçlerin
mücadelesi daha uzun yıllar sürecektir..
Bir öncekine benzemeyeceğinin
garantisi olmayan bir 'lider' değil 'vicdan' arayanların, bitmeyen
-bu gidişle de- asla bitmeyecek olan devrimidir bu..
Onlar der ki: "Lider dediğin
nedir ki.. Senin benim gibi bir insan sonuçta.. Biz lider
değil vicdanı arayıp bulmalıyız, hem de hiç durmadan.. O
vicdan ki eninde sonunda bizi temsil edebilecek nitelikte tertemiz
bir lideri yine bizim içimizden çıkaracaktır."
Ah işte bir bilsek, bir bilebilsek
bunu!.
Hiç kuşkusuz ki bu anlayıştır
-ancak ve ancak- kurtaracak olan halkları..
Mısır'da olan ve hala da devam eden,
hepimizin az çok bildiği, haberlerden takip ettiği bu
gelişmeleri özetlerken, bu hafta vizyona giren en değerli film
olan Meydan'ın, geri planda anlattıklarına da değinmiş oldum..
Mısır'ın siyasi gidişatında ya da
Jehane Noujaim'in yönettiği bu belgeselin geri planında bunlar
olurken, Meydan, meydanlara 'zoom in' yaparak aslında o an halkın
neler yaşadığını bize gösteriyor..
Televizyon kanallarından ve genelde
uzaktan çekimlerle o mahşeri kalabalıklarını günlerce
izlediğimiz Tahrir Meydanı'nın tam da kalbine giren kamera, ona
kan sağlayan ana damarlarda dolaşmayı da ihmal etmez..
Tüm bu gelişmelerin nasıl
yaşandığına, sadece halk ve meydanları dolduran devrimcilerin
gözüyle değil, olayın -askerler de dahil- diğer
aktörlerinin bakış açısıyla da tanıklık ederiz..
Ve görürüz ki -tıpkı
direniş günleri Taksim'inde yaşadığımız gibi- kişilerin
sağcı, solcu ya da dindar, dinsiz değil de 'İnsan' olup
olmadığının 'turnusol kağıdı' oluverir koskoca Tahrir..
Belgesel yapıyı hiç bozmadan
yapılan belli belirsiz müdahalelerle, neredeyse 'kurmaca'
denebilecek denli etkin bir dramatikliği oluşturabilmek gerçekten
olağanüstü..
Şurası kesin ki az sayıda kurmaca
film bu denli sürükleyici olabilir, bir belgeselse çok
daha nadir..
Son tahlilde- Al Midan canlarını
ortaya koyarak hak ve özgürlüklerinin peşinde koşan
Mısırlı devrimcilere, dışardan gözlemleyerek değil de
hemen yanlarından bakan, bu arada bireysel öykülerine
birer duygusal pencere açmayı da ihmal etmeyerek onları pek
samimi, çok net ve de akıcı bir dille tüm dünyaya
tanıtan mükemmel bir belgesel..
Mutlaka izle, izlet..
4.5 / 5