Fotografı, haber yayıncılığının esası olarak benimsemiş ünlü ABD dergisi LIFE'da uzun yıllardır 'Negatif Film Amiri' olarak çalışan Walter Mitty (Ben Stiller), babasının ölümüyle birlikte genç yaşta altına girdiği aile sorumluluğu yüzünden, önünde uzanmakta olan kendi özel hayatına dair tüm ideal ve hayallerinden feragat etmiş, 'pırlanta' misali bir arkadaşımızdır..
Aynı
dergide çalışan, dul ve bir çocuklu Cherly Melhoff
(Kristen Wiig) ile -cesaretsizlikten- platonik takılan, son
zamanlarda da bir çöpçatanlık sitesinden
kendisine işmar etmeye çalışan Walter'ın psikolojik durumu
ise gerçekten de içler acısıdır a dostlar..
Hemen
hepimiz yatağa uzandığımızda güzel hayaller kurar, hatta
bir süper kahramana dahi dönüşerek, o sırada
aklımızdan geçen her şeyi 'başarıyor gibi' yaparız..
Böylesine
'sınırlı uçuş' gayet normal de- gerçekte
yapamadığı, beceremediği ama yapmayı arzuladığı tüm
şeyleri, yaşantısının herhangi bir anında, hayalin de ötesine
geçerek adeta yaşayan ve o zaman süresince de derinlere
dalıp hayattan tamamen kopan bu adam bir an önce kendine gelse,
hiç de fena olmayacaktır bence..
Tam
bu sırada, yetmiş yıldır başarıyla yayın yapan derginin
satışının gerçekleşmesi, matbu yayından internet
yayıncılığına dönüşecek olması ve başta Walter
olmak üzere bir sürü elemanın işten çıkarılma
durumu, her ne kadar berbat bir gelişme olsa da, kahramanımıza iyi
gelebilecek bir takım 'hayati' değişikliklere de yol açacak
gibidir..
Bu
arada, derginin -adresi meçhul- efsanevi fotoğrafçısı
Sean O'Connell'ın (Sean Penn) çok uzaklardan -her zamanki
gibi- Walter'a gönderdiği 25'lik film rulosundan en önemli
kare kayıptır ve işin daha da kötüsü, derginin
-burnu havada- yeni genel müdürü Ted Hendricks'in
(Adam Scott), son sayı kapağının bu kayıp fotografla
oluşturulmasına dair kararı da kesindir..
'Nobran'
Ted'in mevcut durumdan sorumlu tuttuğu adamımız Walter -her şeye
rağmen- bu krizi fırsata çevirecek; dolayısıyla da,
ezelden beri kendini hapsettiği 'sosyo-psikolojik çember'i
parçalayarak, fotografçı O'Connell'ı -daha doğrusu-
bizzat kendini bulma yolunda, dünyayı arşınlayacaktır..
Eee..
Atalarımız, 'Bir musibet bin nasihatten iyidir' deyu boşuna
söylenip durmamış, orda burda demek ki..
Aslında
özünün derinliklerinde saklı 'yaşam ateşi'yle
doğan; ancak, hayatın kendisine sunduğu yetersiz ve talihsiz
koşullar altında renksiz, ruhsuz ve de daracık bir dünyada
debelenmek zorunda kalan 'küçük insan'a, "Hiçbir
şey için geç kalmış sayılmazsın dostum, hadi biraz
kıpırda!" demeyi, etkili olduğu kadar gayet de sempatik bir
biçimde beceren, iyi bir film bu..
Dramını
macerayla hareketlendiren, 'olağanüstü' macerasını da
gayet düzeyli bir komediyle daha da leziz kılan bu yapımı
'mükemmel' olmaktan alıkoyan hususa gelecek olursam eğer..
Kahramanımızı
motive ederek, öykünün önünü açan
-daha doğrusu- bu yapımın ana direğini oluşturan asıl unsur,
fotografçı O'Connell'ın, dolayısıyla da kayıp negatifin
bulunması meselesidir..
İşte,
Walter'ın kendini maceradan maceraya atmasına sebep olacak bu
'motivasyon kaynağı'nın, inandırıcılıktan yoksun bir
yapaylıkta 'resmen' uydurulması, fazlasıyla göze batıyor..
Şimdi
'spoiler vermek' de istemem; lâkin filmin süresi boyunca,
perdede kıpraşıp duran Walter'a, "Lan oğlum gerzek misin?.
İyice baksana şu ....!." diye bağırmamak için zor
tuttum kendimi yahu!.
"Sinek
küçüktür ama mide bulandırır" derler o
ayrı da, hiç de küçük olmayan bu 'ayrıntı'
maalesef filmin başarısını -en azından benim gözümde-
gölgeliyor..
Hem
biliyoruz ki bir sinema filmini ya da herhangi bir sanat eserini
'başyapıt' düzeyine çıkaran en önemli unsur, onu
oluşturan tüm ayrıntıların kusursuzca yaratılarak, aynı
titizlikle de seyirciye sunulmasıdır..
Şu
da unutulmamalıdır ki izleyicisinin zekasını küçümseyen
film -önünde sonunda- kaybeder..
Öte
yandan, meseleye bir de karşı cepheden bakacak olursak..
Filmin
çarpıcı finali için de ayrıca 'olmazsa olmaz' bir
öneme sahip bu 'arızalı' ayrıntıyı, Ben'in yerinde ben de
olsam, gözardı ederdim sanki..
Üstelik
kalkıp da, dünyanın garip bir ülkesinde, dünyanın
en salak-şebelek yöneticileri yüzünden, beyni
sulanarak kafayı kırmış kıytırık bir sinema eleştirmenini ise
asla sallamaz, aynen işime bakardım yani..
Bu
arada, filmin hareket noktası olan LIFE'ın satışı, matbu
yayından kaldırılışı ve birçok basın emekçisinin
işsiz kalışı, tam da Türkiye'nin 19 yıllık sinema dergisi
Sinema'nın apar topar kapanış sürecine rast geldi..
Ki
o sahneleri izlerken, daha dün işinin başında yeni sayıyı
hazırlarken, bir gün sonra 'dergisiz ve işsiz' kaldığını
öğrenen dostlarımızı hatırlamamak elde değildi..
Bir
de şu var tabii.. Amerikalı patronlar, eski kadroyla -hiç
olmazsa- son bir veda sayısı çıkarmayı düşünürken;
gözleri banknotlarla bantlı bizim patronların aklına,
böylesine bir 'incelik' hiç uğramıyordu bile..
O
değil de, en önemli mottosu, "Hayal kurmayı bırak
yaşamaya bak!" olan, hayal ile gerçek karışımı bazı
sahnelerde müzikale de dönüşüveren filmin adeta
ruhunu temsil eden -David Bowie üstadımızın en güzel
parçalarından- Space Oddity'li -helikopterli- o sekans ne de güzeldi..
Sırf
onun için bile ikinci kez izlenir bu film..
Son
tahlilde, 2008 yılı yapımı Tropic Thunder'la, yönetmenlikteki
yeteneğini resmen kanıtlayan Ben Stiller, kusursuz oyunculuğuyla
yarattığı, bencileyin 'sıradan' seyircinin kolaylıkla empati
kurabileceği, 'sempatik' Walter Mitty karakteriyle de bu başarısını
taçlandırıyor..
3.5 / 5
The Secret Life of Walter Mitty / Walter Mitty’nin Gizemli Yaşamı
Yönetmen:
Ben Stiller
Senaryo:
Steve Conrad
Tür:
Macera, komedi, dram
Oyuncular:
Ben Stiller, Kristen Wiig, Adam
Scott, Sean Penn