Zengin bir ailenin 'sorunlu' bu yüzden de parasızlık çeken çocuğu Temmuz, istidatlı ama değeri henüz anlaşılamamış bir heykeltıraş olarak, bir yandan yeni eserler yaratırken, öte yandan çocuk romanlarında çizerlik falan yaparak geçimini sağlamaktadır..
Anasının da bi ara dediği üzre,
'tıpkı hayalleri gibi ruhu da kendinden önde giden' bir hassas
oğlan olan Temmuz -daha çok- ideallerini gerçekleştirmek
için -biraz da- 'nemrut' herifin teki olan pederiyle
arasının bozukluğundan, baba evini terk eylemiştir..
Ancak sevgili annesi, asla kaderine
terk etmediği biricik oğlunun hep yanında olmuş, onun
ihtiyaçlarını dolaylı yoldan da olsa karşılamayı
bilmiştir..
Öykümüzün ikinci
kahramanı İhsan, kolsuz ve bacaksız haliyle engelli olmanın en
ağırını yaşayan genç bir kardeşimizdir..
Onun da -her anlamda kendisine bağımlı
olduğu- sevgili bir annesi, bu zavallı oğlunun sakatlığını, adeta
kendisine yapılmış bir hakaret gibi algılayan, en rezilin de en
önde gideni bir babası vardır..
Sevgilisi tarafından aniden terk
edilince perişan olan Temmuz, sık sık rüyasına girerek
onunla konuşan ve kendisini bulmasını isteyen 'esrarengiz' bir
oğlanı, bir gün parkta dolaşırken tekerlekli sandalyede
görünce çok şaşıracaktır..
Birinin sorunu küçük
ve geçici, ötekinin ise büyük ve kalıcı olan-
Temmuz ve İhsan, nihayet birbirlerini bulmuşlardır..
En son, Dedemin İnsanları (2011)'nda
bıraktığımız Çağan Irmak'ın -bu son filmiyle- senaryo
kalitesi ve yönetmenlik becerisinde oldukça gerilediği
göze çarpsa da o çok meşhur, ağdası da mebzul
aşırı duygusallığından pek bi şey yitirdiği söylenemez..
Umutsuzca bunalmaya kafa tutarak -naif
de olsa- umuttan yana tavır alan; ölümün karşısına
dikilerek, yaşamanın kutsal sevincini yükselten bir ana fikrin
takipçisi olan Tamam mıyız?, inandırıcı olamamanın
sancılarını çeken bir yapım..
Ki hiç kuşkusuz, Irmak'ın da
en zayıf filmi..
İllaki atmosfere katılması gereken
'gizem'in, yönetmen açısından ne denli önemli
olduğunu artık ezbere biliyoruz; ancak, olayın başlama vuruşu
diyebileceğimiz o 'rüya' sahneleri -filmin geneli itibarıyla-
öylesine yapay ve 'gerçek dışı' duruyor ki bu 'yama'
operasyonunun dikişleri de bir türlü tutmuyor maalesef..
Irmak, kahramanını gey yaparak belli
ki eşcinsellik üzerine önemli bi şeyler söylemeyi
düşünüyor..
Lâkin yönetmenin, bu yolda hiç cesaret gösteremediğini son tahlilde görüyor, sanki anlatmak
istediği her şeyin kafasında kaldığını hissedip üzülüyorum..
Buna karşın, ikinci 'ötekilik'
unsuru olarak ele aldığı 'engellilik' durumu hakkında daha cesur
davranmayı başardığını söylemek mümkün..
Sen de çok iyi biliyorsun ki
Sayın Irmak, sinema sanatı bambaşka bir şey..
Hep sanıldığı gibi -yani bu
filmde de senin yaptığın gibi- sırf edebiyat parçalamakla,
havada ağdalı replikler uçurmakla ortaya sanatsal bir iş
çıkmıyor; sadece, oyuncuların karşımıza geçmiş
de kitap okuyorlar gibi oluyor..
Kusura bakma ama, edebiyat yapmayarak
'edebi' olabilmek, sanat yapmaya kalkışmadan 'sanatsal' olabilmek
adına bu bakınızı vermek zorundayım.. (bkz. Nuri Bilge Ceylan
filmografisi)
'Çağan Irmak Sineması' denince
-nedense- hemen akla gelen 'Duygu İstismarı' meselesine gelince..
Elbette huylu huyundan vazgeçmiyor
ve kendisi gerekeni, uygun dozda da olsa yine yapıyor..
Ancak, sevgili yönetmenimiz,
bulundukları 'uç' noktalarda öylesine çaresizce
debelenen insanları öylesine 'savunmasız' bir biçimde
öyküsünün ortasına bırakıyor ki ayrıca 'duygu
sömürüsü' yapmasına gerek bile kalmıyor..
Peygamberdevesi denen böceğin
dişisinin -çiftleşme esnasında- üstüne çullanmış
herifin kafasını koparıp bi güzel yemesi boşuna değil
yani..
Peki, çiftleşme sürerken
kafası koparılmış peygamberdevesi erkeğinin -sanki hiçbir
şey olmamış gibi- cinsel faaliyetine aynen devam ettiğini biliyor
muydunuz?.
Hiç şaşırmayın..
Erkek işte!.
İyi bir film yapabilmek, her şeyden
önce bir 'cesaret' meselesidir..
En mühimi de anlatacağın öyküyü
ya da faş etmek istediğin derdini -elbette bir estetik dahilinde-
yan çizmeden, lafı ağzında gevelemeden perdeye
yansıtabilmektir..
Hadi bu cesareti içerikte -tam
manasıyla- gösteremedin; öyleyse üslupta coşmalısın..
Zaten her ikisini birden yaptığında,
'Büyük Yönetmen' ünvanı, adının hemen önüne
eklenecektir..
Ülkemizin 'önemli' ama bir
türlü 'büyük' olamayan yönetmeni Çağan
Irmak'ı frenleyen şeyin -handiyse eminim ki- çoğunluğu
oluşturan 'ortalama' kitleyi karşısına almadan popüler
olabilmenin/kalabilmenin kaygısıdır diye düşünüyorum..
Yönetmenin bu 'sanatsal' freni en
az kullandığı filmlerde nasıl da başarılı olduğunun
örneklerini, hem niceliği hem de niteliği geniş
filmografisinde görüyoruz zaten..
En iyi filminin, en büyük
cesareti gösterdiği Karanlıktakiler (2009) olmasındaki
-tezimize gayet uygun düşen- o inceliği yönetmenin de yeniden fark etmesi dileğiyle..
Senarist Yönetmen: Çağan
Irmak
Oyuncular: Aras Bulut İynemli, Deniz
Celiloğlu, Aslı Enver
Yapım: Türkiye, 2013
2.5 / 5