Düşünmek bile istemiyorum ama, aranızda/aramızda, "Sivas Katliamı da nedir ki?", "Madımak'ta yaşanan o vahşet de ne?" diye soran, 'dünyadan habersiz' birileri var mıdır?.
Ya
da "N'olmuş ki canım.. Birileri kışkırtmış, birileri de
dayanamamış yakmış" diyebilen vicdansızlar?!
2
Temmuz 1993’te, kendilerine 'Müslüman' diyen gözü
dönmüş kalabalık bir yobazlar güruhunun, çoğunluğu
Alevi olan otuz üç yazarı, ozanı ve düşünürü
-muhasara altına alınan- Sivas Madımak Oteli'nde hunharca yakarak,
boğarak öldürmesidir Sivas Katliamı..
Pir
Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından bu ilde organize
edilmiş olan şenliklere, ellerinde sazları, dudaklarında sözleri
ve kucaklarında kitaplarıyla gelmişlerdi onlar..
Ama onları -bu toprakların hiç de yabancısı olmadığı- karanlık beyinli, saldırgan ruhlu, kudurmuş it familyasından yaratıklar bekliyordu orada..
Ama onları -bu toprakların hiç de yabancısı olmadığı- karanlık beyinli, saldırgan ruhlu, kudurmuş it familyasından yaratıklar bekliyordu orada..
Ellerinde
-iyi ve aydınlık olan- her şeyi yakmak için taşıdıkları,
intikam ateşleriyle..
Gazeteci
yazar Soner Yalçın'ın çektiğini bildiğimiz ve
beklediğimiz bu belgesel, bizzat yazarın tutuklanmasıyla meydana
gelen engelleri de aşarak, nihayet sinemalarda gösterime
girdi..
Fazıl
Say'ın müziğiyle katkı verdiği filmin, olaydan sonra dünyaya
gelmiş Menekşe kızın gözlemleriyle konuya yaklaşması gayet
iyi bir seçim olmuş..
Filme
adını da veren bu kızımız, olaya hiç de uzak değildir
aslında..
O
katliamda, koklamaya dahi kıyamadığı tazecik iki fidanını
yitirmenin dayanılmaz acısını çekmiş ve halen de çekmeye
devam eden bir annenin, Hüsne Kaya'nın -her şeye rağmen-
hayata tutunabilmek için doğurduğu kızıdır Menekşe..
Daha
çocuk yaşta ateşe verilerek kül edilen 12 yaşındaki
Koray’ın ve 15 yaşındaki Menekşe'nin -hiç göremedikleri-
küçük kardeşleridir Menekşe..
Hep
çocuk kalacak ağbisi ve ablasından bugün daha yaşlı
olan Menekşe, o günlerde olup bitenleri, katliamdan kurtulan ama
can yakıcı anılarından, 'cehennemsel' kâbuslarından
kurtulamayanlardan öğrenmek ister..
Aynı
ateşi hissetmiş, aynı dumanda boğulmuş ama son anda kurtulmuş
yazar Lütfiye Aydın'la başlayan bu yaslı ziyaretlerinin
sonunda hem o, hem de biz seyirciler, bir zamanlar bu ülkede
yaşanmış bir büyük vahşeti -göz yaşlarıyla-
hatırlarken, Hüsne ve daha nice anaların, canların acısını
-bir nebze olsun- anlamaya çalışırız..
Yine
aynı ortam olsa, yine aynı masumiyetteki insanları yakabilecek
tıynetteki vicdansızlara söyleyecek pek bi lafım yok, lânet
okumaktan gayrı..
(Onlara
'Allahsız' değil, 'Vicdansız' diyorum.. Zira onlar bu yaptıklarını
Allah'ın emri olarak yerine getirmiş birer iman ehlidir.. Hayır
şaka yapmıyorum.. İsterseniz sorun kendilerine, bugün de aynı
şeyi söyleyecektir size bu 'hakiki' Müslümanlar.)
Gönül
gözü yobazlığın katranıyla kararmışlara değil,
haksızlıklara karşı her daim vicdanı kanayan, duyarlı insanlara
sesleniyor bu belgesel..
Aslında
bu, belgeselden de öte bir şey..
2
Temmuz 1993'te dünyada olup da Sivas'ta o gün, o oteli
tutuşturan yangını benliğinde hisseden, ama yılların 'soğutucu'
etkisiyle o derin acıyı unutayazanlar için, yara yerini
yeniden yakan bir kor ateşidir Menekşe'den Önce; aramıza sonradan düşen
gençler için de, ibretlik bir ders mahiyetinde..
Her
halükârda varlığıyla, akışına engel olunamayacak
gözyaşlarımızla vicdanlarımızı tazelemesi; son günlerde
güçlendiğini iyice hissettiğimiz 'insani' direnişimizi,
daha da yükseltmesi dileğiyle..