3.8.13

Holy Motors :: Sinema yahut Hayatın Varoluşsal Simülasyonu


Yatak odasındaki gizli bir kapıdan seyirci dolu bir sinema salonuna ulaşan birini bizzat canlandıran yönetmen Leos Carax'lı prolog bölümüyle açılan film, sabah evinden çıkan M. Oscar (Denis Lavant)'ın, Céline adlı bir kadın şoför (Edith Scob)'ün kullandığı beyaz bir limuzinle Paris'in muhtelif semtlerinde dolaşarak, 'randevu'larını yerine getirmesini takip eder..

Her randevunun bir sekansa tekabül ettiği dokuz ayrı bölümde Oscar, araç içinde kendi kendine hazırlanarak, bir banker, dilenci kadın, sanal görüntüleme modeli, çılgın bir deli, ergen bir kız babası, 'kendi kendini' bıçaklayan katil, ölüm döşeğinde bir ihtiyar, sevgilisini yıllar sonra gören bir aşık ve nihayet 'yeni' evine girerek, yeni ailesiyle kaynaşan bir adam olacaktır..

Kafayı, hayata ve sinemaya feci surette takmış tuhaf bir yönetmenin acayip bir rüyasını andıran bu filmde, 'rol yapan' sadece Oscar değildir; her birini farklı bir limuzinin taşıdığı bir takım insanlar, bütün gün boyunca farklı yerlerde, farklı insanları canlandırarak, daha önceden gelişmiş bir öyküye herhangi bir yerinden giriş yaparlar ve kısa bir süre sonra da çıkarlar..


Herkes, başka bir isim ve başka kişiliklere bürünerek, önceden belirlenmiş randevusunu gerçekleştirir ve de şu hayatın bir parçasını -iyi bir aktör gibi oynayarak- yaşarlar..

Bu 'sinemasal' randevuların amacı nedir?.
Yapımcı ya da yönetmen kimdir?.
Kamera ya da set ekibi nerededir?.
Bu 'çekilen' sahneleri kim ya da kimler izleyecektir?.


Fransız yönetmen, yazar ve aktör Leos Carax'ın 13 yıl aradan sonra çektiği bu uzun metraj, klasik anlamda bir 'bütün' öyküden yoksun görünse de -aslında- toplumun/sistemin, belki de kaderin dayattığı gibi yaşamak zorunda olan insanlığın yaşam öyküsünün -yine kendi özüne- yansıtıldığı, metaforik bir çalışma..

Beyaz bir Limuzin içinde telefon görüşmeleriyle iş bitiren bir bankerin varlığıyla ilk bölüm, insanın aklına -ister istemez- David Cronenberg'in Cosmopolis'ini getiriyor..
Bu benzerlik sadece görsellikle sınırlı değildir; Cosmopolis'te bir ABD metaforu olarak görebileceğimiz limuzin, burada, insanın 'kendisi' gibi olabildiği tek yeri, büyük ihtimâlle de benliğini simgeler gibidir..


Los Angeles Film Eleştirmenleri Birliği’nin Kutsal Motorlar’a 'Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü'nü verdiği geceye katılmayarak bir mektup gönderen yönetmen, kendilerinden olmayanları başka bir dünyanın 'yabancı' varlıkları gibi görmeye teşne Amerikalılara -bi güzel- laf geçirirken, kendi sinema diline dair de bir açıklama yapar gibidir:
“Ben Leos Carax, yabancı dilde filmlerin yönetmeni. Tüm yaşamım boyunca yabancı dilde film çektim. Yabancı dilde filmler aslında tüm dünyada çekiliyor, ama Amerika hariç. Amerika’da sadece yabancı dilde olmayan filmler yaparlar. Yabancı dilde film yapmak çok zor bir iştir; çünkü normal dili kullanmak yerine yabancı bir dil üretmek zorunda kalırsınız. Ama gerçek şu ki, sinema zaten hayatın diğer tarafına geçmesi gereken insanlar için yaratılmış bir yabancı dildir.


Amerikalılara kesinlikle yabancı gelecek bu sinemasal dile vakıf olabildiğimiz ölçüde, bu 'deneysel' filmi anlayabileceğimiz, derinliğine inebileceğimiz kesin..
Elbette, her sahnesiyle daha da büyüyen sanatsal gücünden etkilenerek sarsılacağımız da..

İzleyicinin kafasında her an doğurduğu her soruya yanıtı varmış gibi duran; ancak her cevabın getirdiği başka bir soruyla insanı dumura uğratan bir yapıt bu..
Yani, tam tersini vadettiği hâlde, gördüklerimize bir anlam kazandırmaya çok yaklaştığımızı anladığımız bir anda, kurduğumuz 'mantığa dayalı' her olası yapının bir anda çöktüğünü ve bir çıkmazda kalakaldığımızı fark ederiz..


Olan biten hiçbir şeyin kesin bir sonuca ulaşmadığı filmde, 'geleneksel' olduğu kadar iç rahatlatıcı da olan bu 'konfor' seyirciye asla sunulmaz..
Sanılanın ya da bize öğretilenin aksine de bu biçem tam da gerçeğin, yani hayatın birebir yansıtılmasından ibarettir aslında..

Yani, hayatın hiçbir parçası insana, nedeni ve sonucu içinde ambalajlanarak hazırlanmış bir hediye paketi olarak sunulmaz ve sunulmayacaktır da..


Öte yandan filmin, bu sanatın en değerli ve biricik enstrümanı olan, 'oyuncu' denilen mahluka tam bir saygıyla yaklaştığı kesin..
Ve onun öylesine devasa bir aktörü var ki..
Böylesine çok ve değişken, alabildiğine zorlayıcı görevin altından kolayca kalkabilen Denis Lavant -doğrusu- insanı dehşete düşürüyor..

İnsan, öyle olduğunu sandığı 'doğal' bir dünyanın, muhtelif simülasyonlarla yaratılan 'yapay' yaşam parçalarında debelene dursun; Mösyö Carax, hayatın / sinemanın varlığı üzerine düşünen bir beyin olarak, 'mükemmel ötesi' bir başyapıt sunuyor ilgilisine: Holy Motors!.





Holy Motors / Kutsal Motorlar

Senarist - Yönetmen: Léos Carax
Oyuncular: Denis Lavant, Edith Scob
Yapım: 2012, Fransa – Almanya, 115'

  5 5