Çok genç yaşta yazdığı bir romanla büyük sükse yapmış olan Calvin (Paul Dano), edebiyattaki başarısını, kızlar ya da aşk hayatı hususunda gösteremeyen, tek arkadaşı ağbisi olan, kendine güveni zayıf, çekingen bir oğlandır..
En son
kendini terk eden sevgilisiyle birlikte iyice bunalıma giren genç
yazarın, hayal gücünden başka bir dayanağı kalmamış
gibidir..
Önce
rüyalarına giren, daha sonra da yeni romanının kahramanı
haline gelen bir şirin kız -artık ne derece içtenlikle
arzuladıysa- bir anda ete kemiğe bürünerek, evine
yerleşmiştir..
Daktiloyla
yazdığı sözcüklerle resmen yarattığı ve Ruby Sparks adını verdiği bu kız karşısında hayretten dili
tutulan, delirdiğine inanan Calvin, daha sonra, romanı yazmayı
falan keserek, hayalindeki aşkı dilediğince yaşamanın plânlarını
yapar..
Kız,
bizimki için yeni bir 'deneyim'dir belki ama Ruby (Zoe Kazan), Calvin'le
sanki epeydir süren bir ilişkinin ortasındaymış gibi
davranmaktadır..
Kısa
bir süre sonra oğlan, 'standart erkek' modelinin gereğini
yerine getirerek, giderek 'kendinden' bağımsız düşünmeye,
özgürce hareket etmeye başlayan kıza karşı tavrını
değiştirir..
Bunun
üzerine yarım bıraktığı romanının başına geçerek,
son sayfaya yazdığı yeni cümlelerle, kızın dizginlerini
yeniden ele geçirmeye çalışır..
Gelgelelim
bu sefer de, adeta kendine yapışmış gibi davranan biriyle
yaşamanın zorluğu, Calvin'i yeniden mutsuz kılar..
İmam Bildiğini Okur
Amerikan
Bağımsız Sineması'nın şahane bir örneği olan Little Miss
Sunshine (2006)'ın yönetmenleri, Jonathan Dayton ile Valerie
Faris'ten, aşk ve ilişkiler üzerine, özel yapısı
itibarıyla fantastik, genel teması açısından da oldukça
gerçekçi, hatta ibretlik bir film..
Ruby
Sparks'ın, 'fantastik' bir film olduğunu aklınızdan çıkarmadan,
olup bitenlere mantıklı bir açıklama getirmeye çalışmadan,
olayının içine girebildiğiniz takdirde, romantik komedinin
ötesine taşan oldukça özgün bir öyküyü
mükemmelen yorumlayan, Paul Dano ve Zoe Kazan çiftinden
alacağınız keyif, daha da büyük olacak..
Belki tersine de uyarlanabilir, ama asıl değerini bu türden fantezilerle hayallerini süslemeye bayılan biz erkeklerin dünyasına cuk oturan bir konuya sahip film, kendilerini değiştirmeye ya da en azından yaşantılarını kontrol etmeye çalışan erkeklere, kızlar tarafından verilen bir ders niteliğinde..
Ancak,
ders verilen, bir anlamda da dayak atılan bu erkeğin zayıflığı
ya da psikolojik açıdan garibanlığı, insanı biraz üzüyor
doğrusu..
Oldukça
travmatik bu deneyimi, onu hak eden bencil bir herife yaşatmak
varken, zaten aşk konusunda pek deneyimsiz ve hepten başarısız
bir oğlana bu denli yüklenmek, pek de adil görünmedi
özüme..
"Belki
o zaman da iş tamamen komediye döner, masumiyetten kaynaklanan
dramının o sıcaklığını yitirirdi," diyerek, kendi tezimi
hemen çürüteyim de, filmin yapımcılarına boş
yere cevap hakkı tanımayayım.. (Aferin lan bana!.)
Öte yandan -şu yaşıma geldiğim halde- ben de bazı dersler çıkarmadım değil bu filmden:
Hayatındaki
insanları değiştirmeye kalkışma, bunu yapabilmen mümkün
değil..
Onu
özgür bırakmak, olduğu gibi kabul ederek sevebilmeyi
öğrenmekse tek şansın..
Eğer
aşık bir erkeksen, bu şansını değerlendirmekten başka
seçeneğin de olamaz..
Hem
şimdi düşündüm de, bir kadının üzerinde bunun
aksini denemeye çalışmak kadar tehlikeli başka bir hareket,
inanın aklıma gelmedi..
Yalnız
bi dakika!. Ders mers dedim ama, ben zaten tüm bunları bilmiyor
muydum, biliyordum..
Peki,
uygulayabiliyor muydum, hayır..
Peki
siz, bildiğiniz halde uygulayabiliyor musunuz?.
“Evet” diyen azınlığı canıgönülden kutluyorum..
Peşime
takılan büyük çoğunluğa ise, 'İmam bildiğini
okur' ya da 'Can çıkar huy çıkmaz' atasözleriyle
seslenerek teselli etmeye çalışıyor ve şayet mümkünse
arkamı rahat bırakmalarını kendilerinden reca ediyorum..
3.5/5
RubySparks / Hayalimdeki Aşk
Yönetmen:
Jonathan Dayton, Valerie Faris
Senaryo:
Zoe Kazan
Tür:
Komedi, fantastik, duygusal
Oyuncular:
Paul Dano, Zoe Kazan
Yapım:
ABD, 2012, 104'