2010 yılında izlediğimiz, Hamdi Alkan’ın yönettiği Dersimiz Atatürk filminin formatını aynen uygulayan Ülkücüler, oradaki Tarihçi Dede ve minik çocukların yerine, yukarıdan ve sert bakışlı, volümü yüksek 'dublaj sesli' bir babayiğitle, kafalarını sallayarak onu dinleyen, bir oda dolusu tosuncuk oturtmuş..
Ülkücülük dersi
veren babayiğit öğretmen -kafalara çakarcasına
çektiği- jestli, mimikli ve vurgulu nutkuna ara verdiğinde,
ikiye bölünen perdenin bir kısmında gazete kupürleri,
afişler falan görünür; diğer kısmında da Ülkücü
camianın ileri gelenlerinin, ateşli, hisli ama asla pişmanlık
duymayan konuşmalarına yer verilir..
O konuşmaların 'bire bir
canlandırması' da hemen peşinden perdeye yansıdığında, kimse
tutamaz gayrı Ülkücü hareketi..
Beklendiği üzre, belgeden çok, bol miktarda propaganda sunan film, öncesi ve sonrasına fazla değinmeyerek, bütün ağırlığını 1980 Darbesi üzerine vermiş..
Tutuklanmalar, işkenceler ve
idamlarla, mağduriyet edebiyatına gayet uygun bu fırsat hiç
kaçırılmadığı gibi, sündüre sündüre
de uzatılmış..
Devlet'in, ilk anda doğrudan
yapamayacağı pis bir işi, yani 'solcuların kökünü
kazıma' ihalesini üstlenerek zevkle icra ettiklerinde problem
yoktur; ancak, aynı Kutsal Devlet -elaleme karşı- adil
davrandığını gösteren bir denge politikası uygulamaya karar
verip de birazcık canlarını yakmaya kalkıştığında: "Of
aman nâlan!"
Filmde, 'Rehber Kuran, Hedef Turan'
gibi sloganlarla, cıcığı ezelden çıkarılmış 'Vatan
Millet Sakarya' edebiyatıyla, ajitasyonun dibine vurulmasını zaten
bekliyordum; yine de, bunca kanlı ve karanlık gerçekler
ortadayken, böylesine 'sütten çıkmış ak kaşık'
tavırlarıyla bir siyasi hareketi savunuyor olmak, -doğrudan- komik
olmayı göze almak demektir yahu!.
Asılırken, celladından bile helâllik isteyen 'masum Ülkücü' masalları kimleri uyutur bilemem; ama sürüyle cinayetleri geçerek, sadece hemen aklıma gelen bir ikisini sayacak olursam: Maraş, Çorum Katliamları, İşçi Partili yedi gencin öldürüldüğü Bahçelievler Katliamı ya da 'Ülkücü Mesih Ağca'nın yediği haltları o ak kaşığın neresine gizlemeli?
Kullanım haklarını -kendilerini pek
de takmayan- Yüce Türk Milleti'ne bırakmış; varoluşunun
temeli ve anlamı bizzat Kutsal Devlet'in kendisiyle özdeşleşmiş
bir sosyo-politik grubun, aynı kurum tarafından -bi güzel-
kullanıldıktan sonra dışlandığında, hatta zulüm
gördüğünde, ilk anda yaşadığı hayal kırıklığından
kolayca sıyrılarak -yani hiç akıllanmayarak- tekrar
çöreklenmeye müsait bir 'devlet ana kucağı'
aşkıyla yanmaları ne kadar da hazin..
Sonuç olarak, yapımın içeriği, belgesel film şartlarını asgariden bulunduruyorsa da, teknik anlamda ve her açıdan, yerlerde sürünen bir 'sinemasal ilkellik' söz konusu.. Hele, müsamereden de beter o 'canlandırma' sahneleri..
Birilerinin epeydir eşlik ettiği,
'Biz İslâmcılar neden şimdiye kadar doğru dürüst
bir film çekemedik' ağıtsal korosuna, artık Türk-İslam
sentezcisi Ülkücüler'i de katabiliriz..
0.5/5
Yönetmen: Bilal Kalyoncu, Halil
Sarı
Tür: Belgesel
Yapım: Türkiye, 2012