(Çıkan Kısmın Özeti:
Şimdi bi karga var böyle siyah falan.. İşte, midyeydi,
cevizdi kırıp kırıp yiyo bu, taam mı.. Yine bi gün sahilde,
böğle cevizi atıyo yere kırılsın falan diye.. Ceviz gidip
de ordan geçen patenli bi kızın kafasına gelmez mi.. Hadii,
ceviz bi yana, kız bi yana filan.. Bööle işte)
Mutlu ve Tombul Karga'nın acelecilikle
karışık bir anlık dikkatsizliğinin, pahalıya mal olduğu
belliydi..
Aslında böyle kazalar pek nâdir
olurdu..
Kabuklu yemekleri -genelde- yolun
insansız bölgesine düşürmek için ince
hesaplar yapılır ve ona göre de doğru koordinatlar tespit
edilirdi..
Vahim vaziyeti gören ve bu arada o
hengâmede, o lânet cevizin nereye kaçtığını da
takip edemeyen Tombik Karga, aşağıya inmekten vazgeçmişti..
Olayın devamında, patenli kızın
arkasından gelmekte olan bir adamın, telaşla gidonunu kırdığı
bisikletiyle bir elektrik direğine bindirmiş olduğunu da fark eden
kahramanımız, aynı direğin tepesine kondu..
![]() |
Temsili Kız |
Yerdeki güzeller güzeli kızın
etrafı, onun düştüğünü gören ve âcilen
yardımına koşan, her yaştan, her baştan yiğitle çevrilmişti..
'Stratejik' centilmenlerin yardımıyla
ayağa kalkmaya çalışan kızı seyreden, 'kalın bünyeli,
ince düşünceli' Kargamız, "Allah muhafaza,
kızcağızın yüzüne çarpan şey bir midye de
olabilirdi maazallah" diye söylendi..
Birden duraksadı..
Az önce ağzından çıkan
laflara şaşırmıştı: "Ne biçim konuşuyorum lan öyle
ben, yok allah, yok maazallah, maaşallah!.
Al işte, insanlarla fazla içli
dışlı olmanın sonu!"
Kendisini, elinde tespih, başında
takke, cuma namazı için falan camiye giderken hayal etti..
Gülmeye başladı: "Gah gah!"
![]() |
Dublör Karga |
Bu kulak tırmalayıcı olduğu kadar
da korkutucu gahgahayı işiten, 'altı eşofman-üstü
eşarp' giyimli, tombulca kadın, adımlarını daha da
sıklaştırarak, telaşla mırıldandı: “Hayır haber, hayır
haber”
Bay Karga, insanların kendilerini hiç
de hayırla anmadığını bilir, ama bundan ötürü de
onlara kızamazdı..
Her gün, binbir çeşit
tuhaflıklarına tanık olduğu hâlde, insanları olduğu gibi
kabul eder, hatta içtenlikle de severdi..
Hümanist Karga, bir süredir
takıldığı direğin tepesinden havalanmadan önce
yeniden aşağıya baktı..
Önce, ayağa kalkmış, kaymaya hazırlanan patenli kızı gördü; sonra da kendi
kocaman göbeğini..
"Bundan böyle daha dikkatli
olmalı ve daha az yemeliyim" diyerek, iç geçirdi..
Aklı, bir türlü yiyemediği
o tazecik cevizde kalmıştı..
Ne yapacağına pek de karar verememiş
bir ruh hâliyle havalandı..
The Thing / Şey
İsviçreli bilim adamları 'üç
açılı diş fırçası' icat ederken, Norveçli
bilim adamları boş mu duracaktı..
Onlar da, Antartika buzullarının
içine gömülü vaziyette bir uzay gemisi
bulurlar..
Bulunduğu yer itibarıyla da
anlaşılacağı üzre, bu uzay gemisi, dünya dışı bir
uygarlığın ürünü olsa gerektir..
Başrolde oynamasının dışında,
filmin en güzel 'Şey'i olduğu için kendisinden
özellikle bahsetmek istediğim Paleontolog Kate (Mary Elizabeth
Winstead)'in de dahil olduğu bir ekip, bu gizemli buluntuyu
incelemek için bölgeye giderler..
Ekibin orada, 'Uzaylı' uzay gemisi
mürettebatından, buz tutmuş bir ölü uzaylıyla
karşılaştıklarını söylesem, şaşkınlık ve
heyecanlarının büyüklüğünü tasavvur
edersiniz sanırım..
Bir de o 'korkunç' Şey'in
buzlarından çözülüp de uyandığını
düşünün..
Ben tüm o ekibe, "Kolay gelsin" diyor
ve hemen güvenli bir yere geçiyorum..
The Thing, ünlü yönetmen
John Carpenter’ın 1982 tarihli ve aynı adlı filminde olanların
öncesini anlatmaya soyunmuş bir yapım..
Öncelikle, akıllarına gelen bu
ilginç fikirle 'soyunmaları' -bi bakıma- yerinde ve başarılı
olmuş diyebilirim..
Bi bakıma.. Çünkü o
ilk filmin mükemmelliği -bir bütün olarak-
yakalanabilmiş değil; lâkin, zaman zaman ve özellikle
hikayenin gelişme aşamasında oluşturulan gizemli ve de tekinsiz
atmosfer gayet iyiydi..
Yine ve bir kez daha, aksiyona aşırı
prim verme hastalığının/tâcirliğinin, bir filmin, yapısal
mahvoluşuna neden olduğunu görmüş oldum..
Bir kült filmi -örneğine çok
rastladığımız gibi- fütursuz bir girişimle yeniden çekmeye
yeltenmeyerek, prequel'inin yaratılması ve bu yolda oluşturulan
senaryonun hatasız gelişimi de olumluydu..
Öte yandan -ne kadar anlamlı
bilmiyorum ama- böylesine, insani olmaktan tamamen uzak, 'iğrenç
ve canavar uzaylı' tipi uydurulmasını ben hem mantık dışı, hem
de uzaylı kardeşlerimize yapılan bir 'haksızlık' olarak
değerlendirmekteyim..
Yönetmen: Matthijs van Heijningen
Jr.
Senaryo: Eric Heisserer, John W.
Campbell Jr.
Oyuncular: Mary Elizabeth Winstead,
Joel Edgerton, Ulrich Thomsen, Eric Christian Olsen
Yapım: 2011, ABD / Kanada, 103 dk.
3 / 5
(Gelecek yazı: Haftanın diğer filmleri)
Selam Numan,
YanıtlaSilHani diyorsunuz ya "Şimdi bi karga var böyle siyah falan.." diye..
O değil de, siz kargaların neden siyah olduğunu biliyor musunuz peki?