19.4.08

Festival Kuyruğu



Gidilesi filmlerin üzeri fosforlu yeşil kalemle (Bunun bir adı olacaktı ama bilemedim.) işaretlenmiş program listesi elimde Rexx Sineması'nın önüne vasıl oldum..

Yeşermiş listeye dikkatle bakıldığında bazı filmlerin üzerinin ayrıca tükenmez kalemle işaretlenmiş olduğu görülecektir..
Bunun nedeni, 'gidilesi' filmler için yapılmış geniş listenin, bir dizi eleme sonucunda sayısı bayağı bir azalan 'gidilecek' filmler mini listesine dönüşmesidir..

Sinemanın ana giriş kapısını kullanmayarak, yandan bi yerden sinemaya duhul eden uzunca bir kuyruğun varlığı, özümü sevindirmişti..
Bencileyin 'boşta gezer' bir adam için, talep ettiği herhangi bir şeyi sıra beklemeden hemencecik alabilmesi kadar rahatsız edici bir durum olamaz..

Elbette eskiden böyle değildim; benim için her türlü kuyruk, bir sürü yabancı insanla mecburen bir araya gelmenin kabuslaşmış endişelerini yaşatan -gereksiz- bir takım uzantıdan ibaret idi..
Yaş kemale, baş da kır saçlara kavuştuğunda anladım ki, kuyruklar, şu sıkıcı yaşantımızı -bir nebze olsun- renklendirerek yaşanılır kılan -az ya da çok- içimizi dökerek rahatlamamızı sağlayan, en önemli sosyalleşme unsurudur..
Üstelik, -diğer kuyruklara nazaran- daha benzer görüşlere ya da -ne bileyim- ideallere falan sahip insanları içerdiğini varsaydığım şu görkemli festival kuyruğu -içe kapanıklılığını, gençliği misali biraz da olsa geride bırakabilmiş biri için- nasıl da verimli bir sosyalleşme imkanı vaat ediyordu..






Kuyruğun sonuna dahil olmadan önce olaya bir espriyle başlamanın iyi olacağını düşünerek, hemen gözüme çarpan bir afişin de uyarıcılığıyla, sıranın sonundaki -benden de yaşlı- adama sesimi yükseltmeye çalışarak: "Burası Recep İvedik sırası mı?." dedim..
Elbette asıl hedefim, adamın önünde duran, genç ve güzel ama gayet ciddi hatun ile kuyruğun öne doğru uzayıp giden, hemen hepsi gençlerden mamul kalabalığı idi..


Gençliği bu muhteşem esprimle yerlere yatırmayı -adamı saymazsak- hemen önümdeki ciddi kızın yüzünde de bir tebessüm yaratmayı umuyordum..
Heyhat!. Sesim -isteğime rağmen- yeterli volümde çıkmamış, esprim sadece önümdeki amcaya ulaşarak heba olup gitmişti..
Amca da zaten, güzelim espriden hiç nasibini almamış olarak, küçümser bir ifadeyle yüzüme bakarak konuştu: "Yok canım.. Festival sırası.."

Başlangıç başarısız olduysa da -sosyalleşme yolunda- pes edecek değildim..
Yaşlı adamla girdiğim bu boş ama gerekli diyalog, en azından olayı başlatmıştı.. 

Onunla programdaki filmlerden falan bahsederek, öndeki 'ilk göz ağrım' olan ciddi kıza ve şimdi hemen arkamda konuşlanan kısa saçlı, kocaman gözlü -gençliğini artık arkasında bıraktığı halde çarpıcı güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş- kadına ve yanındaki -yine kadın- arkadaşına bi şekilde ulaşmayı umuyordum..

Adamla -gözlerim kâh önümü, kâh arkamı tarayarak elbette- sürekli konuşuyorduk.. 

Hatta araya öndeki kız da giriyor, onun da filmler üzerine fikrini alıyorduk falan..

Bu arada, sohbetle birlikte kuyruk da ilerliyor, fakat benim o 'ciddi' kızla bir geleceğimin olması (Nasıl bi gelecekse bu?.) mümkün görünmüyordu.. 

Üstelik fark ettim ki, ağbi deyip bağrıma bastığım şu yaşlı herif, açıkça kıza sarkmaktaydı.. 
(Yazar, burada da, her benzer durumda olduğu gibi kendini genç sanmaktadır.. Lütfen onu mazur görün..)

Bu arada -haliyle- bu kuyruk dışında kalan, ancak yurdumuzun yüzde doksan beşini oluşturan Türk gençlik ruhunun simgesi bir grup, duvardaki 'pek yakında' başlıklı Jackie Chan afişine, sonra da o afişin hemen üstündeki festival afişine ve son olarak da bizim kuyruğa bakarak bağıra bağıra konuşuyorlardı:
"Lan bak festival başlamış."
"Ne festivali oğlum."
"Filim be kanka, görmüyo musun?. Bugün çeki çen oynuyormuş."
"Lan kuyruğa bak.. Kızlar da ilik ha!”
“Süt lan süt..”
“Filim de güzel galiba."
"Tabi oğlum.. çeki çen lan.. Biz de girsek mi?."

Neyse ki ön taraftan gerekli açıklamalar yapılmak suretiyle, malum güruha o afişin festivalle bir ilgisinin bulunmadığı anlatıldı.. Onlar da, sıradaki kızları -eksiksiz olarak- süzerek ve arada itişerek bizim ‘nezih’ ortamımızın menzilinden uzaklaştılar..

Tehlike geçip de tekrar kuyruğumuzun eski gündemine döndüğümüzde ciddi kızın yüzünde güller açmış vaziyette telefonla konuştuğunu gördüm.. 

Çok belli ki sevgilisiyle falan konuşuyordu, daha doğrusu şakıyordu.. Bilet alma sırası gelene kadar da şakıdı durdu zaten..

Biz iki adam, bu durumdan hiç memnun değildik.. Havada -şöyle bir- kıskançlık bulutu dolaşır gibi oldu sanki.. Kız sohbetimizden uzaklaşınca, bizim konuşmamızın da bir anlamı kalmamıştı, sustuk..

Bu -hafif de olsa- moral bozukluğuyla, sosyalleşmekten bir süreliğine de olsa vazgeçip, içime kapanmıştım.. 

Sadece kendi aralarında konuşan arkamdaki çekingen tabiatlı, iri gözlü hatun ve arkadaşı da, son bir gayretle giriştiğim cılız ataklarıma pek karşılık vermeyince, umudum iyice tükendi..

Bu arada şakıyan kız, biletlerini almış giderken bize dönüp "iyi günler" diledi; ama ben kırılan gururumla yanıt vermemeyi tercih ederek, başımı öteki tarafa çevirdim.. 

Bu da ona iyi bir ders olmuştur sanırım..

Biletlerini almakta olan amca, Hair için de bilet isterken, arkamdaki kadının yumuşacık sesiyle heyecanlandım.. 

Dikkat ettiğini ve hemen herkesin Hair için bilet aldığını falan mırıldanan bu ses ve sahibi, direkt benimle konuşuyordu..
İri, şahane gözlerini gözlerime dikip, gülümseyerek bakan bu kadın, durmuş durmuş, bilet sırası tam bana gelmişken sohbete kalkışmıştı..


Heyecanlanmıştım, ancak kısa bir süre önce geri döndüğüm iç dünyamdan çıkmak, o kadar da kolay değildi.. Çıkamadım zaten.. 

Kadına hafifçe gülümseyerek sadece birkaç kelime homurdanabildim..

Biletlerimi alıp, sinemadan ayrılırken -iş işten geçtikten sonra açılan- kadınların yüzüne dahi bakmayarak, onları da bi güzel cezalandırdım..


Yine de, oradan ayrılırken içimi dolduran tek bir dilek ve hayalim vardı: "İnşallah festival başladığında onlarla yine sinemada karşılaşırım da -bi şekilde- tanışırız."
“Bi şekilde” yönteminin ne olduğu elbette belirsizdi; ancak umut etmeme de bir engel teşkil etmiyordu..


İşte yine, yaptıklarımdan, daha doğrusu yapamadıklarımdan bir kez daha pişman olmuştum.. 

Şu boktan hayatımın hanesine bir ‘keşke’ daha ekleyerek yola devam ettim..