Şu sıralar içim, dışım ve
halet-i ruhiyem Behzat Ç...
(Biliyor musunuz, cümle sonundaki
şu üç noktalardan nefret ederim.. Sen misin o, buyur
bakalım!)
Serseri mayın misâli, bir nevi
Behzat başkomiser gibi dolaşıyorum ortalıkta, öfkem
burnumda..
İsmi lâzım değil biri -ki siz
onu çok iyi tanıyorsunuz- son zamanlarda öyle canımı
sıkıyor ki..
Tavsiyem, ne yapsın etsin şu sıralar
gözüme görünmesin..
Kendisi için en hayırlı
davranış bu olacaktır valla..
Yoksa onu anında tokat manyağı
yapmam işten bile değil..
Neyse..
Nasıl Behzat Ç. olmasın ki
dört bir yanım!.
Öncelikle, dizinin izlemediğim
ilk bölümlerini -her zamanki gibi olayın farkına varmakta
geciktiğimden- şimdi birer birer izliyorum internetten.. Bu biir..
Hikâyesi, Behzat Ç.
dizisinin ilk bölümüne denk gelen, Emrah Serbes'in Her Temas İz Bırakır romanını daha yeni ve bir hamlede
okudum.. İkii..
Ve üçç.. Yeni çekilen Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm filmine kaynaklık ettiği söylenen Son Hafriyat romanının da ortalarındayım şu an..
Ki bu kitap birincisinden çok
çok daha güzel ki neredeyse okumaya kıyamıyorum yahu..
BEHZAT Ç. Bir AnKara
Polisiyesi: her temas iz bırakır
Bu arada, Her Temas İz Bırakır'ın
arka kapağını aynen buraya -hem de o lânet olası üç
noktalarına da dokunmadan- aktarayım da, kitabın tanıtımıyla
ilgili olarak öyle fazla uğraşmayayım diyorum.. (Tembelim şu sıralar)
Kızılay, Sakarya Caddesi, SSK İşhanı,
Dil-Tarih, Atakule, öğrenci evleri... ve Emniyet...
Cinayet Masası. Behzat Ç.,
"yeni müktesebata" uyum sağlayamamış, lambur
lumbur, "dişli" bir başkomiser.
Müzik dinlemez, polis telsizi
dinler. Kitap okumaz, gazeteye spor sayfasından başlar. Herhangi
bir siyasi görüşü yok. "İçimizden
birinin" üçüncü sayfa haberlerine yansımış
hali gibi, adı bile tam değil.
1. Amatör´de duran toplara
iyi vuran bir stoperken, topçuluğu bırakıp başkalarını
tekmelemeye başlamış. Mesela beş lira için kalbinden adam
bıçaklayanları, on üç yaşında kızlara tecavüz
eden, namus için en yakın akrabalarını vuranları...
Kendi adalet anlayışı bakımından
sorun yok; "it uğursuz" kimdir, belli gibi görünüyor...
Ama acaba öyle mi? Behzat Ç.´yi
ve onun adalet duygusunu da rahatsız eden işler olabiliyor bazen
hayatta...
At izinin it izine karıştığı bir
cinayet... Kim, niye öldürsün bu kızı? Hem niye bu
şekilde? Siyaset karışmış desek?.. Garip...
Öğrenci alemine, başka âlemlere,
ama asıl polis alemine dikiz atan, entrikası bereketli bir
polisiye...
Memleketten Cümle İnsan
Manzaraları
Her Temas İz Bırakır gayet iyi bir
roman..
Özellikle Ankara'yı, semtleri ve mekânlarıyla
falan yakından tanıyanlar için çok daha zevkle
okunacağı da kesin..
Rahat ve 'bir solukta' okunabilirliği,
polisiye türünün bir özelliği olarak dikkatimizi
hemen çekiyorsa da onu sadece bu türün sınırları
içine sıkıştırmak bence haksızlık olur..
Bir polisiye roman uzmanı olacak kadar
türe vâkıf değilim belki ama apaçık görünen
bir husus da var ki bir polisiyenin amacı ve asıl motifi olan
cinayetlerin ya da diğer suçların bu kitaptaki yeri bir
araçtan ötede değil..
Amaçsa, hırsızıyla,
polisiyle, kâtiliyle, savcısıyla, memleketten cümle
insan manzaraları..
Ki hem de en acısından, en
tatlısından, en hüzünlüsünden, en komiğinden
ama kesinlikle en hakikisinden..
Lâkin Bi De Şöyle Bi
Durumlar Var
Dizi sayesinde her birini çok
iyi tanıdığımız o kahramanları -roman okumanın hoş bir gereği
olarak- kendi zihnimizde kendimizce yaratamamak duygusu fazlasıyla rahatsız edici..
Dizide şahane bi
şekilde ete kemiğe büründürülmüş
kahramanların her hâlini ve davranışını âdeta
ezberlemişken bu romanda onları çok daha farklı bir şekilde
konuşur ve tepki verirken buldum ki bu da hiç hoş değil..
En önemlisi, 'kadersiz' Başkomiser
Behzat'ı bir inceden ve en hassas yerinden çarpan kadınlardan
biri olan, güzeller güzeli 'Savcı Esra' bacımızın
varlığından kitabın haberi bile yok..
Ayrıca, romanın her gelişimini,
hatta finalini dahi önceden biliyor olmam da başka bi 'dert'
elbette..
Demek ki neymiş- dizisi/filmi çekilen
bir romanı, ya filmi çekilmeden önce okumalı, ya da
mümkünse hiç okumamalı..
Zira bu durumda o romanın hakkını
tam olarak veremeyebilirsiniz..
Biraz da bu nedenlerle zaten, ikinci
Behzat Ç. romanı olan Son Hafriyat'ı film daha vizyona
girmeden okumaya başladım..
Bakalım bu 'ters' durumun etkisi 'alabildiğine hassas' bünyemde nasıl ve ne biçimde peyda olacak..
Müthiş bir merakla Erdal Beşikçioğlu'nun Son Harfiyat'taki hiç konuşmayan Behzat Ç. yorumunu bekliyorum...
YanıtlaSil