27.6.24

A Quiet Place: Day One / Sessiz Bir Yer: Birinci Gün

 


Sessiz Bir Yer: Birinci Gün’de New York Şehri’ni ses duyarak avlanan ve acımasızca öldüren ölümcül, bilinmeyen bir düşman sarmış durumda. 

Popüler serinin üçüncü filmi geçmişte yaşanan olayları anlatıyor ve Abbott ailesinin kırsaldaki evinden ayrılıp göktaşlarının gökyüzünden düştüğü ve insanların bir daha görülmemek üzere vahşi canavarlar tarafından kaçırılmaya başladığı günü konu alıyor.

Oscar ödüllü Lupita Nyong’o’nun oynadığı Samira doğduğu şehre döndüğünde tek isteği en sevdiği pizzacıdan bir dilim pizza yemek. Bunun yerine dünyadaki son günü olabilecek bir kâbusta kendini kapana kısılmış buluyor. 

Bir yabancı olan Eric (Joseph Quinn) ve kedisi Frodo ile yanan binaların, su basmış metroların ve ezilmiş arabaların yanından geçip tehlikenin her köşede kol gezdiği yeni, sessiz bir dünyada yola çıkıyorlar. 



 Michael Sarnoski (Pig) tarafından yönetilen ve beyazperdeye uyarlanan Sessiz Bir Yer: Birinci Gün, bir gerilim filmi. 

Aksiyon sahneleriyle gişe rekorları kıran serinin mirasını şereflendiriyor ve seyirciye dünyanın sessizleştiği günde neler olduğunu anlatıyor.

Paramount Pictures’ın Michael Bay’in katkılarıyla sunduğu ve bir Platinum Dunes / Sunday Night prodüksiyonu olan A Quiet Place: Day One / Sessiz Bir Yer: Birinci Gün, John Krasinski ve Michael Sarnoski’nin yazdığı hikâyedeki Bryan Woods & Scott Beck karakterlerine dayanıyor ve Michael Sarnoski tarafından hem yönetildi hem de sinemaya uyarlandı. 

Başrol oyuncuları Lupita Nyong’o, Joseph Quinn, Alex Wolff ve Djimon Hounsou. 

Yapımcılar ise Michael Bay, Andrew Form, P.G.A., Brad Fuller ve John Krasinski. Uygulayıcı yapımcılar Allyson Seeger ve Vicki Dee Rock.



PRODÜKSİYON HAKKINDA


Altı yıldan biraz daha uzun bir süre önce seyirciler, en ufak bir sesin bile ölüme yol açtığı korkutucu derecede sessiz ve ölümcül bir dünyaya kapı açan sinema salonlarını doldurdular. John Krasinski ve Platinum Dunes’un Sessiz Bir Yer filmi, seyircileri ses ile avlanan vahşi uzaylıların bulunduğu kırsal bir alana götürdü. 

Burada dayanıklı ve genç bir aile ince zekâlarıyla, cesaretleriyle ve sarsılmaz disiplinleriyle hayatta kaldı. Filmin reklamları ve kritik başarısı Sessiz Bir Yer 2 filmine ilham oldu. 

Ailemizin mahvolmuş kırsalda geçirdiği yolculuğu konu alan bu filmi de Krasinski yazdı ve yönetti. İki film dünya çapında toplamda 600 milyon dolardan fazla hasılat yaptı ve birçok ödül kazandı. Bunlara Akademi Ödülleri adaylığı, BAFTA, PGA Ödülü, WGA Ödülü de dahil. Aynı zamanda Emily Blunt, ilk filmle birlikte SAG Ödülleri’nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü kazandı.


Yapımcı Andrew Form orijinal senaryoyu ilk okuduğunda bunu harika, orijinal bir öncü ve daha önce hiç işlenmemiş bir konsept olduğunu düşünmüş. The Purge serisi, Texas Chainsaw Massacre’ın (2003) yeniden çevrilmiş filmleri ve A Nightmare on Elm Street (2010) gibi başarılı korku filmleri yapımcılığının yıllar içinde sağladığı deneyimle Form, korku filmi seyircilerinin hoşuna neyin gideceğini biliyordu. Buna Krasinski’nin karakterlere öncelik veren hikâye anlatımı eklenince ise bir seriyi piyasaya süren fenomenin kusursuz formülü hayata geçti.

Krasinski ve yapımcı Michael Bay, ilk kez Krasinski 2015 yılında 13 Hours: The Secret Soldiers of Benghazi filminde başrol oynarken birlikte çalıştılar. Bay ve Platinum Dunes ortakları oyuncuyu tanıyınca Sessiz Bir Yer için fikirler ortaya atılmaya başladı. “John ile çalışmaktan çok keyif aldım.” diyor Bay. “John’ın ilk filmde oynaması ve filmi yönetmesi fikrini canı gönülden destekledim. Bu filmde Michael ile birlikte çıtayı yükselttiklerini görmek çok keyifli.”


İki film de seyircilerin aklında sorular canlandırdı. Bu canavarlar ne ve nereden geldiler? Neden Dünya’ya geldiler? Onları yenebilir miyiz? Krasinski yeni filmin yapım aşamasında aynı soruları kendine de sordu. “Dünyanın geri kalanının bu krizle nasıl başa çıktığını öğrenmenin vakti gelmişti.” diyor. “Özellikle New York gibi büyük bir şehirdeki kaos ve sesle birlikte yaşayan milyonlarca insanın ne tepki vereceğini merak ettim.”

Bu fikir, Sessiz Bir Yer: Birinci Gün için temel oldu. Manhattan’daki sıradan bir gün, gezegenler arası yaratıkların dünyaya gelip insanlığı gelişigüzel katletmeye başlamasıyla küresel bir felakete dönüşüyor. “Herkesin bildiği bir şehri alıp olağanüstü bir duruma sokmak istedim.” diye açıklıyor Krasinski. “New York Şehri’ni oraya gitmiş olsanız da gitmemiş olsanız da, sevseniz de sevmeseniz de biliyorsunuz. Ve katil canavarların ses aldıkları anda her yerden çıkabileceği bir dünyada New York yaşanabilecek en iyi yer değil.”

Son film yeni bir yerde yeni karakterleri tanıtıyor olsa da aynı canavarlarla aynı dünyada geçiyor. “Aynı kurallar geçerli.” diyor Form. “Sizi duyarlarsa peşinize düşerler. Sessiz kalmak, hayatta kalmak demek. Sakın ses çıkarmayın. Sakın bildiğiniz yoldan şaşmayın. Ve koşmaya hazır olun.”


Krasinski önceki bağlılıkları sebebiyle yeni filmi yazamamış ya da yönetememiş olsa da yapımcı olarak serinin yapımcıları olan Michael Bay, Form ve Brad Fuller ile birlikte çalışmaya devam etti. Ve yeni bir film yapımcısı arayışına yardım etti. “Paramount, temel fikri beğendi.” diyor. “Eşsiz bir katkı sağlayabilecek bir yazar yönetmen arayışına girdik. O kişi de Michael Sarnoski idi.”

İlk yazdığı film Pig ile 2022 Independent Spirit Ödülleri’nde en iyi senaryo ödülü alan Sarnoski kendini özgün düşünür ve yaratıcı olarak tanıttı. “Onun, Birinci Gün için harika bir seçim olacağını düşündüm.” diyor Krasinski. “Hem aşırı derecede yetenekli bir film yapımcısı hem de bu dünyaya karşı benzersiz bir bakış açısı var. Böyle bir şey aklıma bile gelmemişti. Gerçekten harikaydı.”

Form, Pig hakkında her şeyi beğendiğini söylüyor. “Ve sonucunda Michael, Sessiz Bir Yer’e bayıldı. Konuşmasını dinledik ve anlattığı her şey tam aradığımızdı. Samira ve Eric arasındaki ilişki ön plandaydı ama birbirlerini tanırken aynı zamanda canavarlarla da uğraşmak zorundaydılar.”



Yeni Bir Vizyon


Sarnoski için orijinal Sessiz Bir Yer, olağanüstü işlenişiyle unutulmayacak bir deneyimdi. “John, bu konsepti aldı ve yükseklere taşıdı. Çok keyifli ve karaktere öncelik veren bir hikâyeydi.” diyor. “İlk iki film bir aileyi anlatıyor. Ben de dünyayı genişlettim ama dünya ikinci planda kalıyor. Asıl amaç hâlâ karakterlerin hikâyelerini anlatmak.”

Sarnoski, dünyadaki insanoğlu hâkimiyetinin bittiği günle ilgili sürükleyici bir hikâye yazdı. Krasinski’nin hikâyesindeki yeni hayatlarındaki kurallara çoktan uyum sağlamış olan dört kişinin aksine Sarnoski’nin karakterleri, canavarlar Manhattan’ın merkezine indiği anda dehşete düşüyorlar. Korkutucu olaylar geliştiği sırada izlerken hayatta kalmak için sessizliğin kurallarına adapte olmaktan başka seçenekleri yok.

“Bana söylenene tek etken, filmin New York Şehri’nde çekilecek olmasıydı.” diyor Sarnoski. “Dürüst olmak gerekirse Manhattan’da bir istila hikâyesi çekme fikrinden en başta emin değildim. Bu hikâye tamamen yeni bir tür gibi. O yüzden eğer bunu yapacaksam daha önce çekilen filmlerden tamamen farklı olması gerektiğini biliyordum.”


Basmakalıp olarak gördüğü gelenekleri bir kenara bırakan Sarnoski anlatmak istediği hikâyeye sahip oldu. “John’a, tam dünya sona ermek üzereyken en sevdiği pizzayı yemek için New York’a gelen bir kadınla ilgili bir dakikalık bir sunum yaptım. John’ın tepkisi şu oldu. ‘İşte bu! Hadi yapalım!’”

Sarnoski, Krasinski ve Form’un Pat Scola ile buluşmasını tavsiye etti. Scola, Pig’in görüntü yönetmeni ve kendi yenilikçi fikirleri olan biri. Scola’nın filmde hayal ettiği New York Şehri büyük oranda farklı bir yerdi. Elektrik yok, binalar yanıyor, her yer karanlık ve yer altını su basmış. “Filmin estetiğini sağlamak adına birçok stilizasyon unsurları vardı.” diyor Scola. “Ama Michael ile birlikte tutunmaya çalıştığımız şeylerden biri insani bakış açısını hayatta tutmaktı. İnsanların yaşadıklarını deneyimleyebilmemiz için kameranın insanların bakış açısını göstermesini istedik.”


Sarnoski ve Scola, Pig’i çekerken uyum içindeydiler. “Aynı şekilde düşünüyoruz.” diyor yönetmen. “Aynı fikirlere sahibiz ve birbirimizin cümlelerini tamamlıyoruz. Bu dinamik, Pig’i çekerken iyi işe yaradı, bu yüzden Pat ile tekrar çalışmak istedim. Detaylara aşırı derecede önem veren ve teknolojiyle haşır neşir birisi ama aynı zamanda gerçek bir sanatçı. Sadece güzel bir görüntü sunmaktansa sürekli olarak duygusal açıdan neyi yansıtmak istediğimizi düşünüyor.”

Sarnoski, senaryo üzerinde çalışmaya Şubat 2022’de New York’ta, daha önce ziyaret edip hiç yaşamadığı şehirde başladı. Atmosferi anlamak için sokaklarında gezindi. Filmde yer alabilecek birçok yeri keşfetti. İlk önceliği New York’ta büyüyen ama uzun süre önce şehirden ayrılan baş rol oyuncusu Samira’nın karakterini geliştirmekti. “Samira bu dünyayı anlamaya çalışırken filmde gördüğümüz neredeyse her şeyin onun bakış açısından olmasını istedim.”

Sarnoski, her taslağı gözden geçirmek için düzenli olarak Krasinski ile buluştu ama dediğine göre senaryonun çoğu kısmında tamamen özgürlük sağlandı. “Bir konuya açıklık getirilmesi gerekiyorsa John’a sorabilirim. Bunun dışında ne yapmak istiyorsam onu yapmama izin verdi.”



Oyuncuları Ayarlamak


Meşhur Sessiz Bir Yer serisinin başarısı ve Sarnoski gibi yenilikçi bir yönetmen ile çalışmanın getirdiği beklenti, birçok olası kast üyelerini projeye çekti. Bunlara ünlü yıldızlar ve geleceği parlak yeni oyuncular da dahil. Sarnoski’nin kritik Samira rolü için ilk tercihi Akademi ödüllü Lupita Nyong’o oldu. “Lupita, Michael’ın listesinin başındaydı.” diyor Krasinski. “O çok güçlü bir kadın oyuncu. Rol, hem fiziksel hem ruhsal açıdan zorlayıcıydı. Her gün dehşete düştü ama bu rolün üstesinden zekice ve ihtişamlı bir şekilde geldi. Karakterine cesaretin ve kırılganlığın birleşimini kattı.”


Sarnoski’ye göre hayat, Samira’yı katı ve sinirli kıldı. İzole, geçmişinden ve bir zamanlar sevdiği şeylerden bağları kesilmiş bir şekilde çocukluğundan hatırladığı bir dilim pizzayı yemek için şehre geldi. “Kendini bir anda bildiği her şeyin sonu vahşi bir şekilde gelirken buluyor.” diyor yönetmen. “Bu şekilde anılarıyla yüzleşmeye zorlanıyor. Lupita, Samira karakterine harika bir şekilde hayat verdi.”

Samira eskiden başarılı ve şiirleri yayımlanan bir şairdi. Şiir, film boyunca önemli bir rol oynuyor. “Şiirin önemli bir etkeni var." diyor yönetmen. "Şiirin sade güzelliğini ve Samira’nın ilhamını kaybetmiş biri olması fikri hoşuma gidiyor. Ama kelimelerin kullanmadığı bu dünyada, ilhamını yeniden keşfediyor.”


Nyong’o, Sarnoski’nin filmle ilgili bakış açısını öğrenince Sarnoski’nin filmi ilk iki filmden ayrı kılma planlarının ilgisini çektiğini söylüyor. “Yeni hikâye de diğerleri gibi karakter odaklı ve korkutucu canavarlar var. Tek fark ortam ve bu insanların felaketle nasıl yüzleşmeyi seçmeleri.”

Nyong’o, Pig’i izledikten sonra film yapımcısının yeteneğine büyük saygı duymaya başladığını söylüyor. “Bence Michael’ı bu kadar özel kılan şey açık olması ve kibar bir güce sahip olması. Ve onunla ilgili en önemli şey ise merhametli bir şekilde yönetiyor olması. Bir performansı yaratmak için gereken katmanları anlıyor ve oyuncunun her sahnede rahat olmasını sağlıyor.”


“Samira’yı oynamak çok eğlenceliydi.” diye devam ediyor. “Canavarlar gelince bayılıyor. Uyandığında ise kimsenin konuşmasına izin vermediği yepyeni bir dünyayla karşılaşıyor ve ne olduğuna dair hiçbir fikri yok. Kaç tane popüler film seyircisinden oturup sessizliğe şahitlik etmesini ister? Ve sonunda çok şey anlatıyor.”

Senaryo, Samira’yı fiziksel olarak narin olarak tarif ediyor. Bu yüzden zaten zayıf ve fit olan Nyong’o, bu rol için kilo vermesi gerektiğine karar verdi. “Daha önce böyle bir şey yapmamıştım. Bunu yapmak istedim çünkü açken ve zayıfken insan kendini aşırı derecede savunmasız hissediyor. Her hareketi ekonomik olarak tartıyor. Benim enerjiyle olan imtihanım o gün çektiğim sahnelerde çoğu zaman kendini gösteriyor.”


Samira, Chinatown’dan Harlem’e giderken Joseph Quinn’in oynadığı Eric ile tanışıyor. Quinn, “Stranger Things”in dördüncü sezonundaki rockçı anti kahraman Eddie Munson rolü ile tanınıyor. “Joe gerçekten çok yetenekli.” diyor Krasinski. “Birinci Gün’de karakterinin hayatındaki en kötü gününde ölümle burun buruna geliyor. Samira ile birlikte onları bir arada kalmak zorunda bırakan rahatsız edici şartlar altında hayatta kalmaya çalışıyorlar. Bu ilişki, onları filmin ruhu yapıyor.” Quinn’i bu rol için mükemmel kılan başka bir unsur ise Eric’e kattığı hassaslık ve içtenlik seviyesi. “Joe’nun özgün bir bilgeliği ve derin bir nezaketi var.” diye açıklıyor Sarnoski. “Yaşına göre çocukça ama aynı zamanda bilgece hareketleri var.”


İlk iki film sessizlik içinde hayatta kalmaya çalışan bir ailenin etrafında dönse de hikâyenin bu yeni bölümü, ilk istilanın çıkardığı kaosun içerisinde yollarını bulup birlikte hayatta kalmayan çalışan iki yabancının hikâyesini anlatıyor. Ve bu iki yabancı arasında Abbott ailesinin sahip olduğu güven yok.

Eric ekranda ilk kez çöken metro tünelinden şok olmuş bir şekilde çıkıp Samira’ya tutunurken beliriyor. Sarnoski’ye göre Samira’nın ilk tepkisi rahatsızlık duymak oluyor. “Yapmak istediği en son şey başkasıyla ilgilenmek. Eric’in bir bağlantıya ve o ana anlam katacak birine ihtiyacı var. O yüzden orta yolu bulmaları gerek.”

“Eric, Birleşik Krallık’tan New York’a geldi. Şehrin idealleştirilen, efsanevi hâlini arıyordu.” diye anlatıyor Quinn. “Artık var olmayan bir New York’a aşık. Orada ailesi ya da arkadaşı yok. O yüzden Samira bu durumdan sağ çıkmasının en iyi yolu Samira olabilir. Samira’nın tek isteği bir dilim pizza ki bu çok komik ve çok insani. Ama hikâyede keder, fanilik ve kayıpla ilgili güzel anlar da var. Bir tek birbirlerine sahipler ve bunu da kaybederlerse geriye ne kalır?”


Sarnoski, Pig’te yaptığı gibi geleneksel ana karakter örneklerine uymayan karmaşık, birbirinden farklı karakterler yarattı. Quinn, Samira karakterini şöyle tarif ediyor. “Şefkat duygusu yok ve bu dünyada neyin kurtarmaya değer olduğunu merak ediyor. Duygusuzluğu Eric için ilgi çekici. Bu yaşananlar onu etkilemiş gibi görünmüyor. Ama Michael’ın senaristliği burada inceliğini gösteriyor. Dile getirilmeyen şeyler konusunda çok yetenekli.”

Nyong’o ile çalışmak, oyuncu için özel bir kariyer deneyimiydi. “Lupita elbette işini bilen bir profesyonel ve bir yıldız. İşlerinin büyük hayranıyım. O yüzden onunla tek bir karede bile birlikte olmak büyük bir ayrıcalık. Nezaketine ve sağlamlığına imreniyorum. Karakterini ve vermek istediği kararları hep destekliyor. Diyalog kurmadan iletişime geçmeyi öğrenmek zorunda kaldık ki bu bir insanla etkileşime geçmenin nadir bir yolu ve enteresan bir süreç.”

Sarnoski, Pig’te birlikte çalıştığı başka bir kişiye dönüyor. Alex Wolff, Samira’nın şehre birlikte gittiği gruptaki Reuben’ı oynuyor. “Hem aşırı derecede yetenekli hem de çok iyi bir insan.” diyor yönetmen. “Hayatımın sonuna kadar onunla çalışmak istiyorum. Reuben hep iyi niyetli ama biraz kaba biri. Alex onu çok yönlü bir karaktere dönüştürme konusunda harika bir iş çıkardı.” 


Oyuncu, rolü kapmak için ne gerekirse yapardım diyor. “Michael ile çalışmayı çok seviyorum ve bu karakter daha önce canlandırdığım karakterlere benzemiyordu. Reuben doğuştan bir koruyucu ve hayatını hizmet etmeye adamış. Onun gibi birini size doğru şekilde yansıtmak istedim. Samira’ya karşı fazla hassas değil ama ona çok değer verdiği ortada.”

Nyong’o, Wolff ile ilk tanıştığında aralarında bir bağ oluştuğunu söylüyor. “Alex tanıştığım ilk insandı. Rahat, neşeli, hayat dolu ve en kibar şekilde deli bir insan. Doğaçlama konusunda çok yetenekli ve karaktere girmek için gerekenden fazlasını yapıyor. Sorduğu ilk şey şu olmuştu. ‘Gergin misin?’ Evet dediğimde ise ‘Güzel.’ dedi.”


New York’lu olan Wolff, gürültülü memleketinin sessizliğe bürünmesini tuhaf bir felaket olarak görüyor. “Okuduğum en iyi senaryolardan biri olduğunu düşündüm.” diyor. “Bu karakterleri ve ilişkilerini bilim kurgu unsurlarıyla birleştirmek korku dolu anlar sunuyor. Ama en önemli şey Samira’nın yolculuğu ve bu yolculukta tanıştığı insanlar. John’ın Michael’a duyduğu güvenin göstergesi ise hikâyeyi farklı yöne çevirmesine izin vermesi. Bir serinin yeni filmini çıkaracağınız zaman o filme bir açıdan yeniden şekil vermek önemlidir.”

Wolff, saldırı başladığında Reuben’ın duygularının ortaya çıktığını söylüyor. “Gerçek yüzünü gösteriyor. New York’un yaşadığı bir sürü trajedi hakkında konuştuk ama aynı zamanda Reuben ve Samira arasında komik bir dinamik bulduk. Lupita karakteri dinamik, komik, endişeli ve duygusal hâle getirdi.”

Wolff’un Pig’teki performansı Krasinski’nin filmdeki en sevdiği unsurlardan biriydi. “Karakteri geçmişte hatalar yapmıştı ve sürekli onları telafi etmeye çalışıyordu. Ben de bunu tamamen insani buldum.”

Sessiz Bir Yer: Birinci Gün için de, “Alex filmi çok daha güzel kılıyor çünkü size hikâyeyi insani bir şekilde hemen anlatıyor. O gün yaşanan şartları Reuben’ın gözlerinden görüp hemen inanmaya başlıyorsunuz.” Şöyle ekliyor. “Alex’i bir oyuncu olarak çok seviyorum ve bu filmde onu izlemeyi çok sevdim.”


Reuben, Djimon Hounsou’nun oynadığı Henri ile canavarlar saldırırken bir kukla gösterisinde tanışır. “İkimiz koruyucu olduk.” diye açıklıyor Wolff. “O muhtemelen daha iyi bir lider çünkü daha güçlü ve daha uyanık. Ama Reuben tıbbi bilgilerini de katıyor ve birini kurtarmak için kendi hayatını feda etmeye gönüllü oluyor.

Henri, Sessiz Bir Yer serisindeki iki dünyayı bağlayan kilit karakter, diyor Sarnoski. Sessiz Bir Yer 2’de canavarların New York’a indiği günü yeniden anlattı. “Şehirden gemilerle kaçmaya çalışan insanlardan bahsetti ki çoğu öldürüldü. Henri o kadar ikna edici bir karakterdi ki onu ve Djimon’u geri getirmek istedim. İçimde hep Henri’nin peşinde bir şeyin olduğu hissiyatı vardı ve artık ne olduğunu öğreniyoruz. Djimon o sahnede harika bir iş çıkardı. Sürekli sıcakkanlı ve tatlı bir insan olarak görünürken filme çok fazla gerginlik kattı.” 

“Kızılca kıyamet koptuğunda yaşama şeklimizin, iletişime geçme şeklimizin değişmesi gerektiğini hemen fark ediyor.” diyor iki kez Oscar adayı olan Hounsou. “Michael ile çalışmak harikaydı. Çok yetenekli bir hikâye anlatıcısı.”

Oyuncu, filmde daha az replik söylemek daha kolay görünse de sessizce iletişime geçmenin çoğu zaman yorucu geldiğini söylüyor. “Aslında benim için daha zorlayıcı oldu.” diyor. “Bir sahne o kadar gergindi ki birkaç kez çekmek tüm enerjimi bitirdi.”



New York Şehri’ni Oluşturmak


Sarnoski Eylül 2022’de Londra’da yaşıyordu ve Şubat 2023’te Warner Bros. Studios Leavesden’da başlayacak olan fotoğraf çekimlerine hazırlanıyordu. Prodüksiyon tasarımcısı Simon Bowles ve ekibine 800 metrekarelik bir stüdyo kompleksinde Chinatown’dan Harlem’e kadar Manhattan’ı tekrardan yaratma görevi verildi. Prodüksiyon için ayrıca Canary Wharf, Shoreditch Town Hall ve Woolwich Dockyard’a gidilmesi gerekti.

Sarnoski ve Bowles ön çalışma sırasında New York’u birlikte keşfettiler. Samira’nın filmde izleyeceği rotayı takip ettiler, şehrin canlı enerjisini içlerine çektiler ve her adımda detayları gördüler. “Bu mahallelerde hareket, yaşam, ses olmamasının nasıl bir his olacağını hayal ettik.” diyor yönetmen.

Kariyerinde dönem draması Belle ve korku klasiği The Descent bulunan Bowles, seriye geri dönme fikrini keyifle kabul etti. “Korku türüne geri dönmek ve kan ve yıkım gibi ilkel unsurlarla eğlenmek harikaydı.” diyerek gülüyor. “Büyük şehir ortamı diğer filmlerin zıttı. Canavarlar geldiğinde büyük ölçüde yıkımla karşılaşıyoruz.” 


Londra’nın 32 km dışında bir film setinde Manhattan’ı tekrardan oluşturması istenen Bowles kilit noktaların detaylı replikalarını ayrıntılı bir şekilde birleştirerek işe başladı. “Her şey bilgisayar dünyasında sanal gerçeklik, modelleme ve gözden geçirme kullanılarak üç boyutlu olarak tasarlandı. Gerçek setlere gittiğimde ekibimin yarattığı detayları görünce şaşkın döndüm.”

Bowles, büyük ustalıkla karmaşık bir set kurdu diyor Sarnoski. “Sette bir şehir kesişimi vardı. Dört farklı konum için tekrardan tasarladık. Bu konumlar Chinatown, Harlem, the Lower East Side ve Upper East Side. Simon’ın ofisinin duvarları saldırıdan önce ve sonraki her adımı temsil eden fotoğraflarla kaplıydı. Çok karmaşık bir görüntüydü ama iyi iş çıkardı.”

Sadece o kesişimde 200’den fazla kamera düzeneği vardı. Scola ve ekibinin işi başından aşkındı. “Simon, her mahallenin görüntüsünü canlandırma konusunda harika bir iş çıkardı.” diyor fotoğraf yönetmeni. “Aynı sokaklarda aynı sahneleri çekmek istemiyorduk, o yüzden Michael ve ben çekebileceğimiz en fazla açıyı bulmak için farklı yolları konuştuk. Mesela mağaza önleri iki metre derinliğindeydi. Böylece bir kamerayı sürekli sokakta tutmak yerine oraya sabitledik. Bu, gerçeklik hissiyatını arttırdı ve ortamın daha büyük görünmesini sağladı.”


Scola da Bowles ve Sarnoski gibi ön çalışma için New York sokaklarını gezdi. Bu sefer filmde kullanılacak kilit ortamları günün farklı saatlerinde fotoğrafladı. “Işığın bazı yerlere nasıl düştüğünü ve güneşin dar sokaklara girip sonra ortadan kaybolduğunu görmek ilginçti.” diye açıklıyor. “Işığı saldırı öncesi ve sonrasında farklı ayarlamak başka bir ilginç süreç oldu. Samira ve Reuben, New York’a vardığında güneşli bir gün görüyoruz. Canavarlar ortaya çıkınca dünya tamamen farklı hissettiriyor. Sadece kül, toz, parçalanmış arabalar ve yıkım açısından değil. Işık daha yumuşak ve daha gri oluyor, bir toz bulutunun güneşin önüne geçip engellemesi gibi.”

Denetleyici ses editörü ve tekrar kayıt karıştırıcısı Lee Salevan, trafik ve insanlar ortadan kaybolduğunda New York’un nasıl bir yer olacağını hayal etmek zorunda kaldı. “New York Şehri hepimizin bildiği üzere çok sesli bir yer.” diyor. “İstiladan sonraki iki seçenek sessiz olmak ya da ölmek. Çözmemiz gereken en büyük bulmaca ise şehri sustururken kulağa tehlikeli gelmesini sağlamak oldu.”


Sessizlik sırasında şehirdeki sesler arttırıldı diyor Salevan. “Günlük hayatta duymadığınız şeyler çok yüksek sesli hâle geliyor. Ön kapım öyle bir gıcırdıyor ki beni deli ediyor. Bu tür sesleri kaydettim. Rüzgârda gıcırdayan yangın merdivenleri, nehirlerin başka ses yokken çıkardığı sesler, banyo duvarının arkasından gelen su sesi gibi. Yere iğne atsanız duyulacak sessizlikte olan bir dünyaya geçiyoruz ve burada seyirci bile rahatsız edici bir ortamda yaşadığını hissediyor.”

Bowles ve Scola, bu yıkımın içerisinde Samira’nın büyüdüğü ve babası öldüğünden beri geri dönmediği evde huzur verici bir sahne gösteriyor. Bu sahne en sevdikleri sahnelerden biri. “Orada Samira’nın çok fazla anısı var.” diye açıklıyor prodüksiyon tasarımcısı. “Çıplak tuğla duvarlar ve düşen alçılarla bir doku oluşturduk ve böylece Manhattan’da farklı amacı olan bir yer hâline geldi. Bunların hepsi Samira’nın geçmişine katkıda bulunuyor.”


Sahne, film karakterlerine tehlikeye mola verme şansı tanıyor. Dışarıda yağan yağmur sessiz sohbeti maskeleyecek kadar ses yaratıyor. “O sahnede birkaç sayfalık diyalog var.” diyor Scola. “Bu sahneyi çekmek kolay ama çok özel bir senaryosu olduğu için iple çekiyordum.”

Samira’nın kedisi ve değişmez yol arkadaşı olan Frodo da eski uğrak yerine geri geliyor ve bu korkutucu yolculukta bir nebze de olsa nefes alıyor. Şehirdeki eski hayatlarını hatırlıyor. Kedi için aklında özel bir rol olan Sarnoski’ye göre bu ikilinin arasında özel bir bağ olduğu apaçık ortada. 

“Aklımda Frodo’nun Samira’nın New York’taki hayatından geriye kalan tek şey olduğu vardı.” diyor. “Ve birçok farklı açıdan örtüşen benzer anılar paylaşıyorlar. Frodo muhtemelen bir sokak kedisiydi ve Samira onunla arkadaş olana dek pencere eşiğine süt koyuyordu. New York’u terk ederken yanında götürdüğü tek şey Frodo oldu. Büyük bir maceraya atılan iki ortak gibi Samira’yla Frodo’nun tahrip olmuş bir New York Şehri’nde yürüdüğü görüntü hoşuma gitti.”

Sarnoski bir kediyi yönlendiremeyeceğini kabul ediyor ama denemek zorunda olduğunu hissetmiş. “Birds and Animals UK’de çalışan Jo Vaughan’a hürmetlerimi sunuyorum. Kendisi Frodo’yu oynayan iki kediyle, Schnitzel ve Nico’yla birlikte çalıştı.”

Her kedi farklı yeteneklerini gösterdi diyor yönetmen. “Nico, sokakta koşmak gibi daha uzun süren hareketlerde daha iyiydi. Schnitzel, doğru anda kapıya pati atmak gibi küçük numaralarda başarılıydı. İkisi de olağanüstüydü.”


Kamera arkası


Felaketin Kostümleri


Kostüm tasarımcısı Bex Crofton-Atkins, yönetmen Sarnoski’yle birlikte en başından beri aynı görüşte olduklarını söyledi. “Deneyimli biri. Özellikle kıyafetleri eskitme konusunda. Sürekli “Daha çok toz! Daha çok toz!” diyordu. Bir türlü toza doymadı.”

Crofton-Atkins senaryoyu ilk okuduğunda Samira’nın cesaretinden ve gücünden etkilendi. İlham almak için Amerika’daki tarihsel kadın siyahi yazarların fotoğraflarını inceledi ve kıyafetlerinin basit, pratik, gösterişsiz doğasını gözlemledi. “Bence bu karakter için çok iyi oldu.” diyor tasarımcı. “Ama nihayetinde James Baldwin’in giydiği hardal sarısı hırka ve bej pantolonu beğendim. Michael’a gösterdim ve şöyle dedi. “İşte bu!” Samira’nın sadece iki kıyafeti vardı ama yolculukta yaşadığı olaylar sonucunda zarar gördükleri için farklı varyasyonları olmalıydı. O yüzden onun için el yapımı tıpatıp aynı 15 tane hırka ördük.”

“O hırka filmde çok önemli bir eşya oldu.” diyor Sarnoski. “Başka ve daha iyi bir dönemden kalan bir eşya gibi hissettiriyordu. Benim için filmin büyük bir parçası oldu. Eski ama rahat görüntüsü harikaydı.”

Senaryoya göre Eric’in takım elbise giymesi gerekti. Crofton-Atkins’in hayalinde bu takım elbise yeni ya da son moda değildi. “Belki ailesindeki birinden ona kalmıştır. Kumaşı biraz yıpranmış, yakası da yıpranmış. İyi görünüyor ama doğru olmayan bir şey var, bu da genel anlamda karakterine oturuyor.”


Ve Alex Wolff’un at kuyruğu saç istediğini öğrendiğimde Reuben’ın nasıl olacağını çok iyi anladım. Alex onun müzikle ilgilendiğini de gördü, bu yüzden Modest Mouse grup tişörtü giyiyor.

Hounsou karakterinin görünüşüne uyması için Batı Afrikalı olmasını istiyordu. “Djimon beni yönlendirdi.” diyor kostüm tasarımcısı. “Amerika’daki Batı Afrikalı insanların kültürlerine kıyafetleriyle sahip çıktıklarını anlattı. Eşiyle birlikte bir süredir Amerika’da olduklarına karar verdik, bu yüzden kıyafetleri iki ülkeyi de temsil ediyor.”

Saç ve makyaj sanatçısı Denise Kum için Bowles ile işbirliği yapmak hayati değer taşıyordu. “Setler için hazırlanan tasarımları gördükten sonra oyuncuların ne tür bir fiziksel yolculukta olduğunu anladım. Şehrin yıkımı ve tahribi açısından. Setlerin renklerine ve ne tür bir toprakla ve tozla uğraşacağımıza baktım. Saç ve makyaj özetle karakterlerin yolculuğunu ve yaşadıkları stresin seviyelerini gösteriyor. İlk toplantımızdan sonra Michael’a danıştık ve birbirimizin karakterini nasıl gördüğümüzü anladık.”

Nyong’o kendi makyaj tasarımına geniş ölçüde dahil oldu. “Lupita harikaydı.” diyor Kum. “Role ve nasıl görünmesi gerektiğine kendini fazlasıyla adadı. Şahsi saç ve makyaj sanatçısı olan Sharon Martin dakika dakika değişimleri takip etti. Saçın ve makyajın kusursuz olması gerekiyordu.”

Kedilere bile hafif makyaj yapıldı. “Neredeyse birbirlerine tıpatıp benziyor olarak görünüyorlar ama bu birazcık Hollywood’un büyüsü.” diye açıklıyor Vaughan. “Nico beyaz bir kedi ama aşırı zeki bir saç boyama uzmanı ve bir sürü eğitimle Schnitzel’in renklerini tamamen yansıttı.”


Sette


Emirle Gelen Katliam: Canavarlar, Patlamalar ve Akrobasiler


Efsanevi VFX evi Industrial Light & Magic’ten Malcolm Humphreys, görsel efektler denetleyicisi olarak hizmet etti ve gerilimi, heyecanı filmi ilerleten kaosu yaratmak adına kilit rol oynadı. “Michael pratikte başarabileceği kadar şeyi başarmak için hevesliydi ve son düzenlemede gereken her şeyi ekledim.” diyor. “VFX sürecine gayet hakim ve bunu kolaylaştırmak için nasıl çekim yapacağını biliyor. Pat Scola işimizi kolaylaştıran çok güzel görseller üretti.”

VFX işinin büyük kısmı canavarları yaratmak oldu. “ILM ilk canavarları diğer iki Sessiz Bir Yer filmleri için yaratmıştı. O yüzden onlar hakkında herkesten daha fazla şey biliyorlar.” diyor Sarnoski. “Sürekli güzel fikirlere açıklardı. Ama bu sefer bir dizi farklı canavar var. Bazı boyut ve görsel olarak farklı olanlar sosyal bir grup olarak nasıl hayatta kaldıklarını gösteriyor.”

Sarnoski, ilk iki filmdeki canavarların cesetleri geride bırakmadıklarını söyledi. “Aşırı hızlılar ve hızlı saldırıyorlar, bu da cesetlerin nereye gittiğini, canavarların nasıl yemek yediğini, kendi aile kavramları olup olmadığını ve birbirleriyle ne tür bir ilişkileri olduğunu sorgulattırıyor.” diyor. “Bu filmde onlar hakkında daha fazla şey öğrenmeye başlıyoruz.”


Ekibin Happy olarak bildiği bir model, canavarlar adına fiziksel bir referans sunuyor. “VFX sanatçılarımız her bir kareye bakarken illa sette olmalarına gerek yok.” diye açıklıyor Humphreys. “Happy onlara ne çapta çalıştığımıza dair bir fikir verdi. Canavarların belirli ortamlarda nasıl göründüklerini görmemizi sağlıyor.”

Sinema fotoğrafçılığı da canavarların tehdidini vurgulama konusunda ayrı bir rol oynuyor diyor Scola. Jaws kitabından bir sayfa eline alıp erkenden fazla detay vermekten kaçındı. “Görmediğiniz şeyler bazen gördüğünüz şeylerden daha korkutucu olabilir. Bu fikirle çok eğlendik. Tahta bacaklarla yürüyen dublörler getirdik. Bunların arasında vücudunu harika bir şekilde bükebilen bir adam da vardı. Gölgesini pencerelerin ya da duvarların üzerinde görmek dehşet vericiydi.”


Sessiz Bir Yer: Birinci Gün, görsel efekt sanatçıları için olağanüstü heyecan verici bir proje oldu diyor Humphreys. “Çok değişken. Kalabalık var, patlamalar var, su sahneleri var. Büyük bir tünelde geçen bir sahne harika gerilim oluşturuyor. Bir inşaat sahnesinde Happy’nin daha büyük, daha kötü bir versiyonunu görüyoruz. Ön çalışma sırasında canavarın daha büyük ve daha küçük versiyonlarını keşfetmek adına çizimler yaptık. Farklı görünmesi için yüzey kalitesi üzerinde çalıştık. Canavarların yeni yüzlerini göstereceğimiz için çok heyecanlıyız.”

Salevan’a göre canavarları ayırt etmek için ses de kullanıldı. “Canavarların seslerine geçtik ve bazıları çoktan belirlenmişti.” diyor Salevan. “Tıkırtılarını, nefeslerini ve çığlıklarını diğer filmlerde duyduk. Nasıl iletişim kurduklarını göstermek için bunu genişlettik.”

İlk filmdeki ses tasarımcıları üzümler üzerinde şok tabancası kullanıp sesi yavaşlatarak o meşhur tıkırtı sesini yarattılar. Salevan bu film için şok tabancasıyla başka ürünler ve hatta alüminyum tava üzerinde bile deney yaptıklarını söyledi. “Birçok farklı tıkırtı sesleri geliştirdik. Bazıları belirli canavarlar için, diğerleri farklı türde iletişimler için.”


Patlama, duman, ışık, sel ve devasa canavarların pençelerinin çıkardığı ses gibi özel efektler, özel efektler denetleyicisi Mark Holt’un göreviydi. Holt ve ekibi, yönetmenin verdiği özete dayanarak SFX testleri oluşturdular. “Michael çok spesifik biri.” diyor Holt. “Ne istediğini çok iyi biliyor ve bu bizim için çok iyi çünkü gri alan bırakmıyor. Ona çok fazla video göstermemeye çalıştık, çünkü bizzat görmek daha iyi. Hep çok heyecanlıydı ve bize harika geri bildirimler verdi.”

Sarnoski kamerada oluşturabilecek tüm efektleri oluşturma konusunda ısrar etti. Bu yüzden yağmacı canavarların arabaları ters döndürdüğü sahnelerde Holt, arabaları hafif patlayıcılarla doldurdu ve oyuncak gibi döndüler. “Arabanın insanların üzerinden uçması gerekiyor görsel efektlerle oluşturulan bir araba olmalı ve yere düşüşünü biz tamamlarız. Canavarlardan birinin çatıyı bir arabayla ezdiği sahne için birçok hafif çatılar yaptık ve her çekimde yeniledik.”


Sarnoski’nin kameranın kendi efektlerine olan tutkusu sonucunda özel, basınçlı bir silindir teçhizat üretildi. Bu teçhizat, tiyatro lobisinin duvarlarını yırtan canavar pençelerini taklit ediyordu. “Pençelerin gerçekten yıkıp geçtiğini görmek istedi. Kolay parçalanır panellerimiz vardı ve basınçlı pençeleri setin dışına kurduk. Kamera üzerindeki bir tuşla pençelerin nereye yöneleceğini seçebiliyorduk.”

Dublör koordinatörü Paul Herbert, takımının amacının her zaman seyirciyi koltuğundan sıçratmak olduğunu söylüyor. “Önemli olan seyirciyi diken üstünde tutmaktı.” diye açıklıyor. “Tam güvenli bir yerdeyim derken sizi hayrete düşüren bir şeyle karşılaşıyorsunuz. Görüntü yönetmenimiz Pat, sahneleri nasıl hayal ettiğini, kameraları ve ışıkları nereye koyacağını, alan derinliğini, karelerin köşelerini ve her şeyi bize sürekli anlatıyordu, bu şekilde oyunculara taktığımız kablolar konusunda hiç sorun yaşamadık.”



Çıkış


Departmanlar arasında gereken geniş kapsamlı koordinasyon, Sarnoski’nin en sevdiği sahnede gösterildi. Ayrıca muhtemelen filmdeki en korkutucu sahne. İlk günkü saldırı sırasında Samira’nın içinde olduğu otobüsün arkası, Samira korku içerisinde izlerken bir göktaşı tarafından parçalanıyor. Işık, toz ve molozlar sahneyi dolduruyor ve kamera, otobüsün ikiye ayrıldığını göstermek için geri çekiliyor. Caddenin ortasında dev bir krater var ve herkes gökyüzüne bakıyor.

“Michael kamerayla elimizden geleni yapmamızı istediği için görsel efekt kullanmak yerine o otobüsü gerçekten patlattık.” diyor Holt. “Pencerelere gerçekten parçalanan sahte camlar taktık. Toplar ve ateşlemeli cihazlar kullandık ve Lupita için dublör kullandık.”


Şaşkın ve korkmuş insanlar canlarını kurtarmak için kaçarken kaos çıkıyor. “Önceki filmlerdeki karakterler belirli kurallara sadık kalıyorlardı.” diye belirtiyor Scola. “Sessizlik içinde yaşamayı öğrenmişlerdi. Bizim karakterlerimiz bu yeni gerçeklik hakkında hiçbir şey bilmiyor. Seyirciler kuralları çoktan biliyor, bu yüzden seyirci için ilginç bir dinamik.”

Canavarların yüzmeyi bilmediği tespit edildikten sonra yetkililer Manhattan’ı ana karaya bağlayan köprüleri patlatarak canavarları kapana kıstırmaya çalışıyor. Adayı gemilerle boşaltmak için plan yapılıyor ve helikopterler, hayatta kalanlara onları güvenli bir yere götürmek adına bekleyen filoya erişmek için şehir merkezine gitmelerini söylüyor. 

Önce yüzlerce figüran, sonra birkaç yüz tane dahası ve nihayetince devasa bir kalabalık köprü rıhtımlara gidiyor. “En büyük çekim günlerimizden biriydi.” diye hatırlıyor Sarnoski. “Ve Samira, Harlem’e varmaya çalışırken akıntıya kürek çekiyor.”


Kalabalık artık hızlanmaya başlayınca çıkardıkları ses de yavaş yavaş artıyor. “Samira şehrin yukarısında doğru ilerlerken birçok yakından ayak çekimi görüyoruz.” diyor Salevan. “Helikopterler yukarıda vızıldıyor ve bu seslerin altında ince bir müzik çalıyor. Samira ses çıkarmamaya çalışırken attığı her adımı hissediyorsunuz. En başta binaların çatırtılarını duyuyorsunuz, sonrasında ise kalabalığın sesi artıyor.”

Canavarlar saldırmaya başlayınca Manhattan’ın aşağı kısmı savaş alanına dönüşüyor. Sarnoski’nin pratikte yapılabilecek her şeyi yapma fermanına uymaya çalışıldığı için ellerinde köpükten sopalar taşıyan insanlar kalabalığı yarıp geçiyor. Canavarlar ise son rötuşlarda ekleniyor. “Bu fiziksel unsurları filmi hayata geçirmek ve belirli seviyede bir gerçeklik katmak için kullandık.” diyor Scola.

Canavarlar kalabalığı yarıp geçiyor ve Samira yere düşüyor. Park edilmiş bir arabanın altına sığınıyor. Scola, araba Samira’nın üzerine çökmeye başlarken gelen baskı ve klostrofobi hissiyatını yakalamak için bu sahneyi çekerken hareketli bir kamera kullanmak istedi. “En basit çözüm, araba çökerken kamerayı altına yerleştirmek için bir çukur kazıp kamerayı arabanın altına sokmaktı. Benimle birlikte minik bir kamerayı oraya soktuk ve bu şekilde Samira ile birlikte o anı biz de yaşadık. Hepsini tek ve uzun bir çekimde hallettik.”


Sarnoski, havada uçan siyah kül efekti istedi ama setteki kedileri tehlikeli maddelerden korumak zorunda olduğumuz için Holt ve ekibi birçok seçeneği test etti ve sonunda ince ince kesilmiş siyah kağıt mendile karar verdi. Aynı sebepten ötürü su bazlı duman kullanıldı.

Bowles’a göre alanda çekip yapmak çevre üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmalarını sağladı. “Yaptığımız her şeyi yok etmek zorunda kaldık. Dünya ilk bakışta hayat ve ses dolu. Arabalar, bisikletler, mopedler geçiyor ve sokak çalgıcıları flüt çalıyor. Canavarlar gelince ise her şey yok oluyor. Binaların ön cepheleri yıkılıyor ve her yerde kraterler oluşuyor.”

Bir ordu figüran için dış görünüş oluşturmak, kostüm, saç ve makyaj departmanı için büyük bir görevdi, diyor Crofton-Atkins. “Aksiyonu doğrudan New York’a yerleştirmek için yaptığımız şeylerden biri Amerikan spor takımlarını temsil eden eşyalar satın almak oldu. Ayrıca yolculuğu bizim renk paletimiz üzerinden göstermek istedim. Bu yüzden saldırıdan önce sokaklar canlıyken renkler de canlı. Sonrasında bu renklerin koyu mavi ve griye dönüştüğünü görüyoruz.”

Kum ve ekibi figüran ordusunu sahneye hazırlamak için her gün çalışmaya başladı. “Birçok sabah erkenden işe başladık. İnsanların durdukları yerde yaşanacak patlamalardan sonraki toz toprak seviyelerini konuştuk ve önceden anlaştık.” diyor. “Herkes görev başındaydı. Askeri operasyon yapıyor gibiydik. New York Şehri’ne yapılan dünya dışı bir saldırıyla uğraşmak pek de büyüleyici değil.”


Su basmış New York Şehri metrosunda mahsur kalan karakterlerin bulunduğu sahneler korku seviyesini arttırıyor. Su seviyesi arttıkça klostrofobi ve kapana kısılma hissi de artıyor. Sahneler Leavesden stüdyolarındaki G Stage’de yaratıldı. Holt ve ekibi yavaş bir şekilde yükseltilebilsin diye metro zeminini burada tasarladı.  “Su altında büyük, hidrolik bir platform tasarladık. Tünelden geçerken zemini yükseltebiliyoruz ve tünel küçülmeye başlıyor.” diye ekliyor. “Atmosfere daimi bir su akışı eklendi. Her köşede bir canavarın pusuda beklediği bir ortam düşünsenize, dehşet verici. Hepimiz bu anları olabildiğince korkutucu yapmak adına anlaştık.”

Su basmış metronun dar alanları dublör ekibi için sahneyi zorlaştırdı. “Oyuncuların tünelde suyla birlikte sürüklenmesi gerektiği için bir buçuk metrelik suyun içinden onları çektik.” diye açıklıyor Herbert. “Bunu kurmak bayağı zaman aldı. Dublörler ilk önce her şeyi planladı, sonra oyuncuları içeri soktuk. Ve onları gerçek tünele sokmadan önce bir yüzme havuzunda test yaptık. Bunu memnuniyetle söyleyebilirim ki bize güvendiler ve her daim yanlarında olduğumuzu bildiler.”


Bu sahne kediler için de zor oldu. Ya da bir tanesi için. “Su ile ilgili her sahnede Schnitzel oynamak zorundaydı çünkü Nico suyu sevmiyor.” diyor Vaughan. “İlk günlerinde Leavesden’de bir tankın içinde bir sahne çektik. Burada Frodo’nun bir köpük soğutucunun içinde su altında kalmış metroda yüzmesi gerekiyordu. Hazırlık onu haftalarca bir köpek havuzuna götürdük ve bir kutunun içinde çekilirken suyun üstünde durması için eğittik.”

Nyong’o, bu sahnenin çok fazla çaba gerektirdiğini ama yine de eğlenceli olduğunu söylüyor. “Suyun içinde olmak, akıntının pompalanması, bir çantanın içinde bir kedi taşımak, sessiz kalmaya çalışmak, korkuyu içine atmak, yüzmek ve aynı zamanda boğulmak deliceydi.”

Herbert, kadın oyuncunun neyin işe yaradığını anlama konusunda iyi olduğunu söylüyor. “Sırada neyin olduğunu ve her şeyin çoktan hesaplandığını ve test edildiğini açıkladım. Dublörü Maria ile daha önce defalarca birlikte çalışmıştı. Bu yüzden Maria ona eşlik etti. Lupita süreci anlıyor ve kendini tamamen adıyor. Joe Quinn de onun gibi sağlam biri. Hiçbir şey cesaretini kırmıyor. İkisiyle de anlaşabilmek çok kolaydı. Beni gerçekten dinlediler ve tam olarak onlardan isteneni yaptılar. Biraz da kendi büyülerini eklediler.”




Aynı Dünya, Farklı Bakış Açısı


Krasinski, Sessiz Bir Yer’i yaparken kendisi için en heyecan verici kısmın daha önce kimsenin deneyimlemediği yeni bir dünya yaratmak olduğunu söylüyor. Şimdi ise farklı bir bakış açısıyla eğleniyor. “Michael’ın bu fikri alıp gerçekleştirdiğini görmek her açıdan tatmin ediciydi. Her saniyesini izlemek hoşuma gitti.”

Sarnoski, Krasinski ona Pig’e ne kadar hayranlık duyduğunu söylediğinde hissettiği heyecanı hâlâ hatırlıyor. “Sessiz Bir Yer’e gerçekten Pig’ten bazı şeyler katmamı istedi. O yüzden umarım seyirciler bu sefer farklı bir şey deneyimleyecekleri için heyecanlıdırlar.”

Yönetmen zor görevin üstesinden geldi diyor Form. “Bu dünyayı ve bu canavarları coşkuyla benimsedi ve bunlara her açıdan odaklandı. Ben de Lupita’nın bu rolde neler yaptığını seyircilerin görmesini iple çekiyorum. Michael ile birlikte unutulmaz bir kadın kahraman yarattılar. Lupita’nın performansı harikulade.”

Nyong’o da serinin hayranları ve ilk kez izleyecek olanlar farklı bir ortamda yepyeni bir grupla tanışacağı için heyecanlı. “New York Şehri dünya için çok değerli bir şehir ve bu filmin New York’a yazılan bir aşk mektubu olduğunu gördüklerinde büyülenecekler. Güzel bir şiirsel gerilim filmi, aynı zamanda sıradan ana kahramanlar olmayan karakterlere sahip.”

“Birinci Gün, eski moda bir lunapark.” diyor yapımcı Brad Fuller. “Elbette Lupita ve Joe’nun harika performansları büyük bir rol oynuyor. İkisi de harika. Ne kadar konuşsam az. Beyazperdedeki aksiyon karşısında dilinizin tutulmaması imkânsız.”


Form, Sessiz Bir Yer: Birinci Gün’ü sinemada izleyebilecek olan herkesi sinemada izlemeye teşvik ediyor. “Sinema salonu deneyimi açısından bakarsak ses, filmde olağandışı önemli bir rol oynuyor. Bunu tamamen anlayabilmek için filmi sinemada izlemelisiniz. Filmi herhangi bir platformda izleyip zevk alabileceğinizi biliyorum ama sessiz bir salonda oturup deneyimi karakterlerle ve sizinle birlikte izleyen diğer insanların yanında yaşarken ve mısıra bile dokunsanız herkesin sizi duyacağı gerçeğinin farkında olarak izlemek alacağınız zevki katlayarak arttıracaktır, buna eminim.”

Sarnoski’yi korku türüyle ilk tanıştıran kişi lisedeki tarih öğretmeniydi. Bunu zombi filmleriyle yaptı ki bu filmleri siyasal alegori olarak görüyordu. “O zamanlar daha kanlı sahneleri seviyordum ama yaşım ilerledikçe ilgim azaldı. Bu yüzden korku unsurları konusunda insaflı davranmayan bir korku filmi yapmak istedim. Ama bu film aynı zamanda seyirciye iyimser tutmalıydı. Hem korkutucu hem de hayranlık uyandıran ve güzel bir film yapmak istedim.”


Filmin mmknmrtb notu:   66   /100