Başlangıca tanık olun.
Transformers One / Transformers: Başlangıç, Optimus Prime ve Megatron'un anlatılmayan hikayesini anlatıyor.
Onlar daha çok düşman olarak bilinirler, ancak bir zamanlar kardeşler gibi bağlı olan ve Cybertron'un kaderini sonsuza dek değiştiren dostlardılar.
Tamamen bilgisayar animasyonlu ilk Transformers filmi olan Transformers: Başlangıç, Chris Hemsworth, Brian Tyree Henry, Scarlett Johansson, Keegan-Michael Key, Steve Buscemi, Laurence Fishburne ve Jon Hamm gibi yıldızların yer aldığı bir oyuncu kadrosuna sahip.
Yönetmen: Josh Cooley
Hikaye: Andrew Barrer & Gabriel Ferrari
Senaryo: Eric Pearson and Andrew Barrer & Gabriel Ferrari
Uygulayıcı yapımcılar: Steven Spielberg, Zev Foreman, Olivier Dumont, Bradley J. Fischer, B.J. Farmer, Matt Quigg
Yapımcılar: Lorenzo di Bonaventura, p.g.a., Tom DeSanto & Don Murphy, Michael Bay, Mark Vahradian, p.g.a., Aaron Dem, p.g.a.
Hasbro’nun Transformers™ Aksiyon Figürlerine dayanmaktadır.
Transformers efsaneleri Optimus Prime ve Megatron’un uzun zamandır beklenen orijin hikayesi olan Transformers Başlangıç’ta, tehlikeli sırlar ortaya çıkıyor ve hiç beklenmedik ittifaklar oluşuyor.
Oscar® ödüllü yönetmen Josh Cooley (Oyuncak Hikayesi 4) tarafından yönetilen Trasnformers Başlangıç, son model grafiklere sahip animasyonu ve yaratıcı tasarımlarıyla bu film serisine yeni bir sinematik sanat bakışı ekliyor ve orijinal canlı çekim filmleri de geçerek her yaştan seyirciyi tatmin ediyor.
Transformer bot’ların ölen gezegenlerinden Dünya’ya kaçmak istemelerinden çok önce, Cybertron artık akmayan ve gezegendeki bütün yaşamı besleyen Energon’u madenlerden çıkartmakla uğraşıyordu. Orijinal Prime’lar, acımasız Quintesson’larla olan savaşta katledildi. Yer altındaki Iacon Şehri’inde, seçkin Transformer botları lüks içinde yaşarken, çarksız dönüşemeyen bot’lar tükenen Energon rezervlerini aramak için dur durak bilmeden kazı yapıyor.
Bunların ortasında, hevesli madenci botu Orion Pax uzun zamandır kayıp olan ve Energon’un tekrar akmasını sağlayacağını düşündüğü, büyük bir güce sahip bir tılsım olan uzun zamandır kayıp Liderlik Matriks’ini bulmak için her şeyini riske atıyor. Diğer madenciler D-16, Elita-1 ve B-127 (yani yakında Bumblebee olacak kişi) ile birlikte Orion Cybertron’un yasaklı yüzeyine çıkıyor, burada nefes kesici bir manzarayla ve bütün Transformer’ları kapsayan bir komployla karşılaşıyor. 40 yılı aşkın bir süre sonra ilk animasyon Transformers filmi olan Transformers Başlangıç yıldızlarla dolu bir seslendirme ekibine sahip, hayranların yıllardır izlemek için beklediği bu macerada Chris Hemsworth, Brian Tyree Henry, Scarlett Johansson, Keegan-Michael Key, Steve Buscemi, Laurence Fishburne ve Jon Hamm bulunuyor.
YAPIM HAKKINDA
2007’de, Oscar® adaylı, canlı çekim film Transformers, Dünya’ya hükmetmek için karşı karşıya gelen savaşçı botların hikayesiyle dünya çapında gişe rekorları kırmıştı. Hasbro’nun daha önce görülmemiş bir başarıya sahip dönüşebilen oyuncaklarından esinlenen bu film, dünya çapında sevilirken, sonraki 17 yıl boyunca altı tane daha rekorlar kıran ve tüm dünyada 5 milyar dolardan fazla gişe yapan bir seriye dönüştü. 1986’dan beri seride sinemaya çıkan ilk animasyon filmi ve Transformers evrenine yeni bir bakış açısı sağlayan Transformers Başlangıç, seyircileri milyonlarca yıl önceye, sevdiğimiz devlerin yuvası olan Cybertron’a götürürken, kahraman Autobot’ların lideri ve onun düşmanı, Decepticon’ların şeytani lideri Megatron’un orijin hikayesini anlatıyor.
Transformers serisindeki bütün sekiz filmin de yapımcısı olan Lorenzo di Bonaventura, orijin hikayesini anlatma fikrinin bu serinin başından beri var olduğunu belirtiyor. “Canlı çekim bir filmde bunu yapamayacağımız kadar gerçekçi olmadığının farkındaydık. Animasyon sayesinde asla yapamayacağımız şeyleri yapabilecek bir alana sahip oluyoruz, daha önce görülmemiş bir dünya yaratabiliyoruz ve bu yine de gerçekçi hissettiriyor.”
Çocukluğundan beri bu serinin hayranı olan, uygulayıcı yapımcı ve Hasbro’nun film departmanının başı Zev Foreman, herkesin uzun süredir beklediğini bildiği bir hikayeyi yaratmak için hevesliydi. “Optimus Prime ve Megatron arasındaki düşmanlık efsaneviydi, ama bu zamana dek kimse bunun sebebini bilmiyordu” diyor. “Seyirciler ana karakterlerimizin gençlik hallerinden onların tanıdığı ikonik karakterlere nasıl geçiş yaptığını izleyebilecek. İlk defa onları bu kadar düşünceli ve duygusal göreceğiz. Herkesin istediği şeyleri istiyorlar, kim olduklarını ve kendi hayatlarını nasıl kurabileceklerini öğrenmek istiyorlar.”
Yapımcı Mark Vahradian’a göre ilk toplantıdan itibaren, yapımcılar bu filmi sadece tek bir kişinin yönetebileceği konusunda hemfikirdi: Josh Cooley, Pixar kıdemlisi ve Oyuncak Hikayesi 4’ün ödül kazanan yönetmeni. “Kendi yaratıcılığına güvenen ama yine de üstünde çalıştığı karakterlere de saygısı olan bir yönetmen istiyorduk” diyor. “Josh, oyuncaklar hakkındaki filmi sayesinde bir Oscar® kazandı. Bizimkiler de oyuncaktı, ama bizimkiler daha yaşlı, büyük, ve çok daha agresifti. Josh bu zorluğu benimsedi. Daha da önemlisi, iyi bir yazar ve yönetmen olarak, bu uzaylı robotların kişisel hayalleri ve umutlarını keşfetmek istedi, canlı çekim filmlerde bunu çok aza yapıyorduk, Autobot’lar sadece insanları korumak için vardı.”
Lucasfilm’in Industrial Light & Magic (ILM) stüdyosundaki büyücüler tarafından son model grafiklerle yapılmış olan animasyon Transformers Başlangıç, Cooley’e göre serinin uzun soluklu hayranlarını tatmin ederken yeni bir nesli de kendine hayran edecek. Dünya’nın dört bir yanındaki milyonlarca çocuk gibi, o da bu oyuncaklarla büyüdü, orijinal televizyon dizisi animasyonun hayranıydı ve 1986’da sinemada gözlerini ayırmadan animasyon filmi The Transformers: The Movie’yi izledi.
Yönetmen senaryonun onu heyecanlandırdığını söyledi. “Optimus ve Megatron’un savaştan önce kim olduklarını gösteriyor. Cybertron’u ilk defa tamamen görmemizi sağlıyor. Transformer’ların kökenlerine saygı duyarken onları yeni bir açıdan keşfedebilmemizi sağlıyor. Bu hikaye beni ayrıca çok güldürdü, bu filmi yönetmeyi kabul etmemin önemli sebeplerinden biri de buydu.”
Eric Pearson (Thor: Ragnarok) ve Andrew Barrer & Gabriel Ferrari (Ant-Man and the Wasp) tarafından yazılan senaryo, animasyon dünyasındaki 30 yıllık deneyimi olan yapımcı Aaron Dem’i de etkiledi. “En istediğim şeylerden biri de canlı çekim bir filmin görsel gücünü taşırken geniş bir kitleye hitap edecek bir animasyon filmi yaratmaktı” diyor Dem. “Senaryo başından itibaren çok ilgi çekiciydi ve Josh inanılmaz bir hikaye anlatıcısı. 8’den 88’e kadar herkesin ilgisini çekecek bir film yarattık.
Film başlarken seyirciler, Cybertron’un derinlerindeki Energon madenlerinde çalışan iki işçi bot Orion Pax ve D-16’yla tanışıyor. Onları en yakın arkadaşlıktan en ezeli düşmanlığa sürükleyecek bir yolculuğun başındalar. Cooley’e göre bu klasik bir hikaye, İncil’deki Habil ve Kabil kadar eski ve güçlü hikayelere dayanıyor.
Yönetmen, bu filmin aslında onların ilişkisiyle alakalı olduğunu belirtiyor. “Onlar Optimus Prime. Ve Megatron’a dönüşecekler, Yunan mitolojisindeki Titanlarla bir olacaklar. Yaptıkları her karar, hikayedeki her bir önemli nokta, tasarım sürecindeki her şeyin temeli bu gerçeğe dayanıyor.”
Orion Pax ve D-16, Iacon Şehri’ndeki en alt tabakadalar. Birlikte hayal edemedikleri kadar yükseklere çıkıyorlar, ama bu arkadaşlıklarına mal oluyor. Dem “İkisi için de samimiyet hissedeceksiniz” diyor. “Ayrıca ikisini neyin ittiğini de anlayacaksınız. Onların sonradan olacakları kişiye nasıl dönüştüklerini göreceksiniz. Bu hikaye aksiyonla dolu olduğu kadar duygusal bir yolculuğa da sahip, bu Transformers tarihinde daha önce görülmeyen bir olay.”
Transformers Başlangıç, Autobot’lar ve Decepticon’ların arasında geçen ve Cybertron’un yok olmasını sağlayan iç savaştan ve botlar Dünya’ya varmadan milyonlarca yıl öncesini anlatıyor. Cooley “Bu daha önce Transformers’da görmediğimiz bir şey” diyor. “Böylece hikayeyi desteklemesi için yeni şeyler bulabildik, ama bu sırada herkesin bu hikayeye bağlanması ve inanması için Dünya’ya benzer şeyler de ekleyebildik.”
Yönetmen, Hasbro’nun yenilikçiliği desteklerken, on yıllardır süren Transformers hikayesi hakkında birçok bilgi sağladığı için Hasbro’ya minnetlerini sunuyor. “Tolkien-vari bir zaman çizgisi sağladılar ve çoğu olayı daha önce hiç duymamıştım” diyor. “Birçok farklı karakter hakkında sorular sorarken bazı şeylerin daha önce hiç yapılıp yapılmadığını da öğrenebildim. Böylece Liderlik Matriksi gibi sonsuza dek kaybolduğu düşünülen şeyleri ekleyebildik.”
Seri boyunca ilk defa, seyirciler bu dünyayı tamamen Transformer botlarının gözünden izleyebilecek. Cooley “İnsan karakterler yok, o yüzden film yapımının teknik tarafına tamamen başka bir açıyla yaklaştık” diyor.
Dem “Eklediğimiz her yeni şeyle, hikaye daha da zenginleşip görsel olarak daha da etkileyici hale geldi” diyor. “Bu yolculuğun her adımında yenilikçi çalışan bir ekip kurduk. Yapımcılar Lorenzo di Bonaventura ve Mark Vahradian’la çalışmak benim için büyük bir zevkti. Yapım tasarımcımız Jason Scheier ve ekibi bize ILM Avustralya tarafından yaratılan inanılmaz görseller verdi. Josh sayesinde hep daha da iyiye giden bir hikaye ekibi ve editörlerimiz vardı. Layout ekibimizin başındaki Chris Batty, filmimizi başka bir boyuta taşıyan dinamik kamera hareketleri yarattı. Ekibimiz mükemmel. Brian Tyler’ın da müziklerini eklediğinizde her şey uyumlu bir şekilde oturuyor.
Farklı Bir Tür Dönüşüm
Tranformers serisinin her bir önceki etabında, Autobot’ların kahraman lideri Optimus Prime’ın sesi oyuncu Peter Cullen tarafından sağlandı. Onun kadifemsi ve hırıltılı sesi bu karakterin bir parçası olmuştu—ta ki şimdiye dek. Transformers Başlangıç’ta, Marvel yıldızı Chris Hemsworth, yakında Optimus Prime’a dönüşecek olan Orion Pax rolünü üstleniyor.
Cooley “bu filmde, Orion daha genç ve çok daha deneyimsiz” diyor. “O hala plansız bir şekilde hareket edip eğleniyor. Chris’le tanışıp sesini duyduğumda, başka bir seçenek düşünemez oldum. Karakterin komikliğinin çoğu onun sesinden geliyor. O, Orion Pax’e çok eğlenceli olan bir umursamazlık kattı.”
Hemsworth bu rolü gururla kabul ettiğini söylüyor. “Transformers serisinin bir parçası olmak şahane. Birçok arkadaşım gibi, ben de Transformer’larla oynayarak ve çizgi filmleri izleyerek büyüdüm. Sonrasında filmleri de çok sevdim. Bu seriye dahil olmak zaten inanılmaz, Optimus’u seslendirmek ise bambaşka bir boyut. Peter Cullen’ın yerini doldurmak hiç kolay bir iş değil. Yaptığı işlere saygısızlık etmemek için onu dinleyerek başladım, ama onun Optimus Prime’ı çok bilgili, güçlü, yaşlı bir varlık. Orion çok daha spontane biri. Farklı bir ritim ve ses tonu bulmak çok eğlenceli ve yaratıcı bir süreçti.”
Hemsworth’e göre Cooley’nin bu dünyaya karşı bitmek bilmeyen iyimserliği ve tutkusu bulaşıcıydı ve araştırmaları sayesinde oluşturduğu bilgi birikimi de paha içilmezdi. Hemsworth “görseller nefes kesici ve aksiyon doluydu” diyor. Renkler, tonlar, bütün detaylar yeni ve özel duruyor. Her karakter için özgün bir tarz geliştirirken karmaşık dövüş sahnelerini tasarlamak için ciddi bir efor harcandı. Hepsi filmi son derece heyecanlı ve eğlenceli kılıyor”
Hemsworth’e göre Cooley hiçbir zaman hikâyenin en önemli kısmını unutmamış. Yönetmenin gözünde hikayenin amacı iki başrol ve kendilerini keşfettikleri bu yolculuğun önemi. “Bazen bu iki en yakın arkadaş arasındaki eğlenceli bir hikayeye dönüşüyor, ama bu hikayenin sonunda birbirlerini öldürmeye çalışıyorlar. Ancak bu noktaya gelene kadar, çok eğlenceli şeyler oluyor.
D-16, Orion’ın tam zıttı, mevcut durumundan memnun ve kurallardan asla şaşmayan bir karakter. Bazen birbirlerini sinir ediyor olabilirler ancak aralarında derin bir bağ var. Cooley “bu karakterin Megatron’a dönüşeceğini bildiğim için, başından beri dümdüz bir kötü adam olmamasını sağlamak istedim” diyor. “Onun Orion’la çok güzel bir arkadaşlığı var. Kardeş gibiler. Onun kötü tarafını oynayabilecek ama yine de sevilebilecek bir oyuncu tarafından seslendirilmesini istedim. Bunu sadece Brian Tyree Henry yapabilirdi.”
Henry’nin de dediği gibi, Megatron’u oynamanız için size bir telefon açıldığında, bunu reddedebilir misiniz? Oyuncu hala Transformers evrenine gelmiş geçmiş en iyi düşmanlardan biri olarak katıldığına hala inanamıyor. “Bu kariyerim için bir dönüm noktası. İçimdeki çocuk çıldırıyor. Okulda Transformer’larımı takas ediyordum. Sürekli çizgi filmi izliyordum. Orijinal filmin kalbimde yeri hala ayrıdır.”
Oyuncu da bütün hayranlar gibi bir orijin hikayesi için heyecanla bekliyormuş. “Kimse tamamen kötü olarak başlamaz” diyor. “Başlangıçta, D-16 kurallardan şaşmayıp adaletsizlikten nefret eden sert, zeki ve çalışkan bir işçi. O daha fazlası olmak istiyor, ama bunun için hiçbir sınırı aşmaz. Bildiğini düşündüğü her şeyin bir yalan olduğunu öğrendiğinde, bu onu tamamen değiştiriyor.”
Henry’e göre, Cooley bu projedeki herkesin içindeki çocuksu heyecanı çıkarmayı başarmış. “O beni, Cumartesi sabahları elimde mısır gevreğiyle koltukta oturup çizgi film izlediğim halime götürdü. Bu hikaye, ona gerçekten değer veren biri tarafından anlatılmalıydı, sizinle o koltukta yan yana oturacağını bileceğiniz biri tarafından. İşte Josh da o kişi. Onun hayal gücü gibisini daha önce kimsede görmemiştim.”
Oyuncuya göre hem ömür boyu hayran olanlar hem de bu seriye yeni katılacak olanlar bu filmde seveceği birçok şey bulacak. “Bu botlar hakkında bize anlatılan şey hikayenin tamamı değilmiş. Onları ilk defa evlerinde böyle görüyoruz. Bu bir büyüme hikayesi. Ama yanlış anlamayın— aynı zamanda durdurak bilmeyen bir görevde unutulmaz karakterlerle, aksiyon dolu bir macera! Sinemada ışıklar söndüğü andan itibaren, film asla hız kesmiyor.”
Önceki Transformers filmlerindeki komedi, dev robotların Dünya’ya alışkın olmamasından doğan olaylar üzerinden yürüyordu. Cooley, bunların Cybertron’da işe yaramayacağını biliyordu, ama komikliğin de bu serinin önemli bir parçası olduğunun farkındaydı. Komediyi bulmak için daha önce çalıştığı ve güvendiği bir oyuncuya gitti —Keegan-Michael Key, kendisi B-127’di oynuyor (nam-ı diğer Bumbleblee). Cooley’le daha önce Oyuncak Hikayesi 4’te çalışan Key, Cooley’nin ona bu filme katılma teklifini hemen kabul ettiğini söylüyor. “Herkes gibi, ben de okuldan eve geldiğimde çizgi filmi izliyordum, o yüzden direkt kabul ettim. Uzun zamandır bu serinin hayranıyım ve hep bir orijin hikayesi izlemek istemiştim.”
Key, Transformers evreninin düşündüğünden daha geniş ve detaylı olduğunu keşfetti. “Bu hikayede, antik bir gizemi ortaya çıkarmaya çalışan iki arkadaşla tanışıyoruz. Bu sırrı çözdüklerinde, ilişkileri mahvoluyor. Ayrıca bu efsane yolculuk için yanlarında iki tane renkli takım arkadaşı da getiriyorlar, B-127 ve Elita-1.
Cooley, Bumblebee’nin hikayenin çoğunda sessiz bir karakter olduğunun altını çiziyor. Ancak Cybertron’da, Transformers Başlangıç’ta B-127 olarak biliniyor, hala konuşabiliyor ve sesi de çok eğlenceli. Yönetmen “Önceki filmlerde, o çok komik. Onu Charlie Chaplin’imsi bir karakter olarak görüyorum” diyor. “Onu çok konuşkan biri yapmaya karar verdik. Hatta, o hiç susmuyor. Aklıma direkt Keegan geldi. O hangi repliği söylerse söylesin komik oluyor. Bu bir gerçek.”
Cooley, Key’den bu karakter için kendine has konuşmasını duymak istediğini söylediğinde, oyuncu bunun onu özgürleştirdiğini söylüyor. “Doğaçlama yapıp bazı replikleri değiştirebilme fırsatım oldu. Bu da Josh’un yeteneğine ve oyuncularını özgür bırakabilecek özgüvene sahip olduğunu gösteriyor.”
Key, bitmiş filmi izleyebileceği en büyük ekranda izlemek için sabırsızlandığını söylüyor. “Görseller, canlı çekim bir filmde ulaşamayacağınız kadar nefes kesici bir boyutta. İnsanlar oturdukları yerde duramayacaklar. Umarım bu evrenin tadını çıkarabilmek için bunu dev ekranda seyrederler.
Cooley’e göre Bumblebee için en iyi partner, kimseden lafını esirgemeyen madenci müdürü Elita-1. Scarlett Johansson’un seslendirdiği Elita-1, Cybertron’un yüzeyine giden yolculuğa ilk başta rızası olmadan katılıyor. O Iacon Şehri’ne dönüp bu yolculukta kalan herkesi yetkililere teslim etmek istiyor. Cooley “Elita’nın repliklerini okuduğumda, kafamda Scarlett’ın sesini duydum” diyor. “O mükemmel bir seçimdi. Birbirleriyle çok iyi ritmi olan iki çift karakter bulduk ve dördü birleşince bir o kadar ilgi çekici oluyordu.
Hasbro’daki Foreman’a göre, Elita-1’i filmin merkezine koymak otantik bir dişi Transformers yaratmak için bu serideki en iyi fırsattı. “Scarlett gibi oyunculuk yeteneği ve ikonik bir sesi olan birini seçmek çok etkileyiciydi. Bu rolü onun için daha da genişletebildik. Elita diğer robotları olmaları gereken kişiye dönüştürecek güce sahip bir karakter oldu.”
Oyuncu ekibinde aynı zamanda önemli diğer rollerde çok övgü toplamış oyuncuları barındırıyor, buna Iacon Şehri’nin lideri Sentinel Prime’ı oynayan Jon Hamm de dahil. Kardeşlerini kaybettiğinden beri, o Liderlik Matriksini arıyor ama bulamıyor. Hamm bu karaktere bir kahramanlık havası katıyor, onu seven halkı için de çok komik ve böbürlenen bir havaya bürünüyor. Cooley “Jon Hamm o inanılmaz sesini Sentinel için harika bir şekilde kullanıyor” diyor. “Onun oyunculuğu inanılmaz. Bu karaktere doğal bir politikacı havası kattı.”
di Bonaventura “Jon’un Sentinel Prime’ı oynarken performansı umduğumuz her şeyi karşılıyor” diyor. “O hükmeden bir karakter. Böyle bir toplumda lider dendiğinde aklınıza gelen kişi oluyor. Sonrasında bu karakterin gerçek yüzünü görüyorsunuz. Bu insanı cidden dumura uğratıyor.”
Prime’larla birlikte öldüğü düşünülen yaşlı bir Transformer olan Alpha Trion rolündeki Laurence Fishburne, dört genç botu hedeflerine ulaşması için onlara rehberlik ederken bu karaktere göz ardı edilemeyen bir otorite havası katıyor. Cooley “Onun ne olursa olsun kendini dinleten bir sesi var” diyor. “Laurence size her ne derse desin, sizden ne isterse istesin, içgüdüsel olarak yapıyorsunuz.”
Steve Buscemi de bu ekibe Decepticon Starscream olarak katılıyor, bu hikayeye dengesiz ve beklenmedik bir hava katıyor. Cooley “Steve bizim aklımıza gelen ilk isimdi” diyor. “O mükemmeldi. Yıllardır onun her işine hayranım. Ona aradığım şeyi anlattığında onun da bana tamam bunu yapalım demesi inanılmazdı. Sonra kayıt stüdyosuna geçip çığlık atmaya başlıyordu.”
Dem’e göre, seslendirme ekibi için bu kadar çok yetenekli insanı toplayabilmek yapımcıları bile şaşırtmış. “Her biri gerçekten bu seriyi seviyor. Görselleri gördüklerinde, daha da heyecanlandılar. Josh hepsinden inanılmaz performanslar çıkartmayı başardı.”
Yeni Bir Tür Bot
Transformers serisinin her bir ilerleyen hikayesinde robotlara görsel olarak bir geliştirme eklendi, Cooley 1980’lerdeki televizyon dizisine 1. Nesil diyor. “Daha önce yapılanlara baktık” diyor. Karakterlerin önceki tarzları ve hallerini büyük tahtalara koyduk ve ortak noktalarının neler olduğuna baktık. Tasarımlarımıza eklememiz gereken ve hepsinde asla değişmeyen kısımlara baktık. Dünya değil de Cybertron’dayken bu karakterlerin neye dönüşeceğini bulmaya çalıştık.”
Yapım tasarımcısı Jason Scheier, Transformers’ı özel yapan her şeyin köklerine inmeyi seçti. “Hasbro bize ellerinde görsel ne varsa her şeyi verdi, daha önce böyle bir şeyin olduğunu görmemiştim” diyor. “Ayrıca canlı çekim filmlere de baktık. Transformer’larla ilgili her şeyi sünger gibi emdim.”
Hikaye başladığında, kahraman botların hiçbiri gerçek bir Transformer değil. Onlardan daha yücelerin sahip olup onlarda olmayan çark yüzünden, daha küçükler ve dönüşemiyorlar. Scheier “Onlar genel olarak, çok daha yuvarlak” diyor. “Ancak onlar geliştikçe, daha çok açıya sahip oluyorlar ve şekilleri değişiyor. Orijinal birinci nesil çizgi filmde, bedenlerinin üst ve alt tarafları dengeliydi. Bacaklarının boylarını uzatıp ayaklarını genişlettik ki adeta Süpermen gibi daha heybetli durabilsinler.”
Zamanlarının çoğunu Energon madenlerinde çalışarak geçirdikleri için, Orion ve D-16 hasarlı ve çürüyor. Scheier “Boyalarının kalkması ve bunun gibi birçok küçük detayı tasarlamak çok eğlenceliydi” diyor. “Çarklarını aldıkları zaman, yeniden doğuyorlar. Dönüşebilmekle kalmıyorlar, boyaları da yenileniyor. Işık onlara bir farklı vuruyor. Görsel olarak değişime uğruyorlar.”
Görüntü yönetmeni Christopher Batty kamera açıları ve kompozisyonları üstlendi. “Böyle bir filmde, fiziksel bir kamera yok” diyor. “Her şey üç boyutlu bilgisayar programları içinde var oluyor, ama kameranın nerede olacağını bilmemiz gerekiyor. Lensine kadar gerçek bir kamerayı bu programda yaratmaya çalışıyoruz ki, filmin başında, botların düşük statüsünü göstermek için daha organik ve elle çekiliyormuş gibi açılar kullandık”
Boyutlarını göstermek için bir insan kullanamadıklarından, Batty robotların gelişen boyutlarını göstermek için birçok kamera hareketi kullandı” Orion ve D-16 madenciyken, diğer Iaconlulara kıyasla boylarının daha kısa olduğunu görebiliyorsunuz. Boyutları büyüdükçe, onları daha da alt açılardan çekmeye başladık, böylece onlara aşağıdan yukarı doğru bakıyormuşuz gibi durdu.”
Cooley’e göre bu karakterleri üç boyutlu bir alanda tasarlamak bambaşka şeyler yapabilmek için de bir fırsattı. “Animasyonun elle yapılmış, sanki konsept çizimlerinin hayata geçmiş gibi görünmesini istiyorduk. ILM sayesinde, bunu başarabildik. Bu filmde resim gibi görünen anlar da var, ama hala gerçek ışıklandırma oluyor ve karakterlerin ağırlığını hissedebiliyorsunuz.”
Dem’e göre, ILM’deki çalışan herkes bu iş birliği için onlar kadar heyecanlıymış. “Bu film için yarattıkları animasyon hayatımda gördüğüm en iyilerinden bir tanesi. Görsel olarak nefes kesiyor. Bunu daha önce yapılmamış bir seviyede hayata geçirmek istiyorduk, bunun için ILM mükemmel bir alandı.”
ILM Sydney’nin yaratıcı yöneticisi Rob Coleman bu filmin ilk animasyon süpervizörüydü, ardından bu rolü Stephen King üstlendi. Coleman “bu çok güzel bir şekilde yaratılan ve tasarlanan bir film” diyor. İlk olarak 80’lerdeki çizgi filmlerden esinlenirken üç boyutlu olmaları için Amy Beth Christenson tarafından yeniden tasarlandı.
Cooley için en önemli şey seyircilerin karakterlerle duygusal olarak bir bağ kurmasıydı. King “Josh onların robot gibi hareket edip ama insanlar gibi duygularını göstermesini istiyordu” diyor. “Karakterlerin bedenlerini, dikkati suratlarındaki ifadelerden çekmeyecek şekilde tasarladık. Pozlarını daha belirgin bir şekilde almaları için animasyonu basitleştirdik. Bir insanda olan zarafeti onlarda göremiyorsunuz.”
Coleman “Josh’la ilk konuşmalarımızda, bir insan karakterlerin suratına baktığında onların ne düşündüğünü anlayacak şekilde tasarlamamızı istedi” diyor. “Alt metin de metnin kendisi kadar önemliydi. Yapımın başlarında gözlerin tasarımı üzerinde uzun bir süre harcadık. Kamera lensi gibi oldu. Bir insan gözü gibi görünmesi için kapanıp açılan küçük deklanşörleri var.”
Yerlerinize, Hazır, Başla!
ILM, ayrıca Transformers Başlangıç’ın en efsanevi aksiyon sahnelerini hayata geçirmekle görevliydi, buna Iacon 5000 yarışı ve filmin sonundaki büyük savaş da dahildi. King “filmdeki en büyük zorluklardan biri de dönüşme anlarıydı” diyor. “Bu anlar çok detaylı. Bir karakteri ayakta dururken, araç haline dönüşene kadar geçen süreyi planlamak zaman alıyor. Birçok farklı departman ve ekip bunun pürüzsüz görünmesi için ciddi bir efor sarf ediyor.”
Iacon 5000 en seçkin Transformer botlarının katıldığı dişli bir yarış —tabii Orion Pax ve D-16 da buna katılana dek. Vahradian “bu yarış potansiyelinizi keşfedip tüm dünyaya neler yapabileceğinizi göstermekle ilgili” diyor. “Uçamayan, kaçamayan ve dönüşemeyen ama gerçek Transformer’larla boy ölçüşebileceğini düşünen iki robotla ilgili. Tüm dünyaya onların da herkes kadar değerli olduğunu göstermek istiyorlar”
Cooley “Sadece bu filmde görebileceğimiz bir yarış yaratmak istiyordum” diyor. “En güçlü Transformer’lar hem iki ayaklı hem de araç hallerindeyken bu ikisi arasında dönüşerek bitiş çizgisini geçen ilk kişi olmaya çalışıyor. Orion Pax ve D-16 da dönüşemese bile yarışa katılarak herkes kadar değerli olduğunu kanıtlamak istiyor. Bu onların karakterleri ve öne çıkma isteklerini çok iyi gösteriyor.”
Foreman’a göre, Cooley ve Scheier bu yarıştaki deneyim için Formula Bir’den esinlenmiş. “Gerçek Formula Bir arabalarından esinlendikleri yapıştırmalar ve işaretler kullandılar. Iacon’luların izleyip katılacağı en büyük spor etkinliğini yarattılar. D-16 sadece izleyici olarak katılacağını düşünüyor, ama Orion bu yarışa katılmak istiyor. Bu aksiyon sahnesine bayılıyorum çünkü hem izlemesi eğlenceli hem de aralarındaki ilişkiyi anlamamızı sağlıyor.”
Yarış, Iacon Şehri boyunca devam ettikçe, yolun kendisi de hareket ediyor, yarışçıların önünde hep belirip yok oluyor, böylece kimse tam olarak nereye gittiğini bilmiyor. Scheier “Yarışçılara ateş edilen elektromanyetik toplar var” diyor. “Yol bir anda duruyor ve 60 metre aşağı düşüyorlar. Bu yarışın olabileceği en zor halini yaratmak için aklımıza gelen her şeyi ekledik.”
İnanılmaz yüksek bir hız hissini yaratmak için, otoyollarda görünen sarı noktalar gibi yarışçıların hızlıca yanında geçtiği yolda kendini tekrar eden bir desen var. Cooley “biri darbe yediğinde ve kıvılcımlar çıktığında, ne kadar hızlı gittiklerini anlıyoruz” diyor. “Bu tarz şeyler filmi izlediğinizde oturup düşündüğünüz kısımlar olmuyor, ama bu filmi yaparken bunları düşünmek zorundayız.”
Orion Pax ve D-16, Optimus Prime ve Megatron’a dönüştükten sonra, filmin en efsanevi savaşı gerçekleşiyor. di Bonaventura “Orion Pax ve D-16 arasındaki son karşılaşma iki karakter için de bir kaybı temsil ediyor. Bu sahnede çok güçlü ve yankılanan bir duygu var” diyor. İkisi de ne olursa olsun kazanmak için birbirlerine karşı duygularını görmezden geliyor. Aksiyon gittikçe sertleşip, hırçınlaşıyor ve bütün şehir Cybertron’un kaderini belirleyecek bu kavgayı seyrediyor.”
Cooley, hiçbir insanın yapamayacağı hareketler istiyordu. “Önceki dövüşlerde yapılan her şeyi değiştirdik” diyor. “Kamera gittikçe daha da alçalıyor, ta ki canlı çekim bir Transformers filmindeki bir kareyi andırana dek. Bu noktada, birbirlerine acımadan vuran bu iki karakterin cüssesini ve ağırlığını hissedebiliyorsunuz. Sadece iki Transformer botunun dövüşebileceği gibi dövüşüyorlar. Optimus’un suratına yumruk atmak yerine, Megatron içinden çıkan bir silahla ona vuruyor. Optimus’un egzozu ona dönüp ateş püskürtüyor. Megatron havadan uçarak gelip Optimus’un üstüne çullanıyor. Onların artık Transformer olduğu gerçeğini kullandık ve her şeyi en üst seviyede yapmaya çalıştık.”
Yönetmene göre, ILM tam da böyle sahnelerin hakkını veriyor. “Onlarla çalışmak inanılmazdı. ILM’deki herkes işinde en iyisi. Çoğu zaten canlı çekim filmlerin görsel efektlerinde çalıştı. Bir efekt ekibi olarak, ILM bir filmin genelde sonlarında dahil oluyor. Onlar bu filmin başından beri buradaydı ve her bir karenin animasyonundan sorumluydu.”
Cybertron’u Görmek
Transformer’ların yuvası Cybertron’u diğer filmlerde sadece birkaç sahne için görmüştük. Transformers Başlangıç, tamamen bu esrarengiz gezegende geçiyor ve yapımcıların hem tehlikeli yüzeyini hem de gezegenin içindeki başkentleri Iacon Şehri’ni keşfetmelerini sağlıyor. Cooley ve yaratıcı ekibi Dünya’daki herhangi bir yer kadar nefes kesici ve özel bir alan düşündü.
Yönetmen “Cybertron’un neye benzediğini görmek için heyecanlıydım” diyor. “Bütün gezegen metal ama bu sadece gök yüzünde duran büyük gri bir top olamazdı. Transformer’ların hepsi oraya dönmeye çalışıyor o yüzden orası ilgi çekici olmalıydı. Aynı zamanda seyircilerin izleyip kendine yakın bulacağı şeyler görmesi için bizim gezegenimize benzer özellikler de taşımalı. Eğer karakterler dönüşebiliyorsa, Cybertron neden dönüşemesin ki diye düşünmeye başladık. Gezegene bizimkilerden çok daha hızlı hareket eden levha tektonikleri koyduk. Metal kum fırtınaları ekledik, metal şelaleler, uzaylıların ziyaret ettiğine dair birkaç kanıt ekledik. Cybertron’u yaşayan, gelişen bir karakter olarak düşünmeye başladık.”
Yönetmen, tamamen yeni ve orijinal bir çevre tasarlayabildiklerinden dolayı hikayeyi desteklemek için ne gerekiyorsa icat edebildiklerini söyledi. ” Bu filmde çok zengin renkler var ve çok güzel ışıklandırıldı. Neden buraya dönmek istediklerini gösteriyor. Orion, D-16, Elita-1 ve B-127 gezegeni ilk gördüğü zaman, seyircilerin de aynı deneyimi yaşamasını istiyorum, filmde de ilk kez göründüğü an bu olacak. Mükemmel bir metal alanda ışık birçok yüzeyden yansıyor ve çok güzel bir ufuk çizgisi oluşuyor.”
Dem, yapım tasarımcısı Scheier’ın çeşitli ve renkli bir alan yaratmak için var olan mineraller ve metalleri araştırdığını söyledi. “Biraz organik maddeler de var, bunları da Cybertron’a dışarıdan gelip bazı alanlarda geliştiğini hayal ettik. En güzel kısmı ise yüzeyindeki göktaşı kraterlerinin nasıl durduğuydu.”
Scheier ve Cooley 20. Yüzyıl’ın başlarındaki Art Deco’nun simetrisi, geometrik şekilleri ve renklerinden esinlenen bir alan yaratmaya başladılar. Yönetmen “bu alan güzel ama yine de robotlar tarafından tasarlanmış gibi duruyor” diyor. “Benim için, tam olarak Transformer’ların tasarımı ve estetiği gibi duruyor.”
Cooley, gezegenin yüzeyinde uzaylı yaşam formlarının yayılmasına dair kanıtlar eklemeyi önerdiğinde, Scheier da Cybertron’a çok uzun zaman önce antik bir göktaşının çarpıp büyük kraterlere sebep olmasını önerdi. Yönetmen Iacon Şehri’nin gezegenin yüzeyine kıyasla daha sağlam hissettirmesini isteyince, Scheier yer altında yapılan bütün hareketlerin sadece Transformer’lar ve araçlarında kalacağından emin oldu. Cooley “Ancak yüzeye çıktığımızda, bütün gezegenin yaşadığını görüyoruz” diyor.
Batty, Cybertron’un yüzeyindeki görkem ve ihtişamı için referansları eski vahşi batı filmlerinde ve Arabistanlı Lawrence gibi eski David Lean filmlerinde buldu. Batty “Yüzeydeki geniş alanlar, bu dört karakterin bütün hayatını geçirdiği klostrofobik şehirle güzel bir kontrast oluşturuyor” diyor. “Yüzeye çıktığımızda, özellikle trenin üstündeki o ilk sahnede, o karakterler ilk defa böyle bir şey görüyor.”
Batty, bu hissi yakalamak için farklı lens teknikleri kullandıklarını açıklıyor. “Madenlerde, lenslerimiz daha eski usul lenslerden modellendi. Yüzeye çıktığımızda, daha temiz ve daha modern lensleri kullanıyoruz, böylece her şey çok net duruyor. Trenin içinden hemen dışına olan fark Cybertron’un tuhaf güzelliğinin de altını çiziyor.”
Art Deco’nun, Iacon Şehri’nin duruşunda önemli bir etkisi var, bu metropolde Manhattan gibi gökdelenleri andıran binalar var ancak hepsi sarkıt gibi durması için inşa edilmiş. Scheier “bu şehrin birçok farklı yönü var” diyor. “Seçkin Iacon’lular altınlar, maviler ve yeşillerle tasarlanmış şehrin temiz yerlerinde yaşarken, madenciler daha yıkık dökük bir alanda yaşıyor.”
Yapım tasarımcısı “Tech deco” adını verdiği, Art Deco’nun üst üste gelen katmanlar ve yapı motiflerine sahip uzaylı bir geliştirmesini yarattı. “Sonra panel kesmeyi kullanarak çevredeki odak ve detayı arttırıyoruz. 1980’lerdeki çizgi filmde, Iacon Şehri’nin burada da yansıttığımız bir tıknazlığı var, gezegenin yüzeyindeki organik şekillerle güzel bir zıtlık oluşturuyor.”
di Bonaventura, Cybertron’un seyirciler için yeni bir deneyim olacağını söylüyor. “Gezegen hala ihtişamlı, güzel renkleri, sürekli değişen alanları ve yüzeyinden biraz daha derine inene kadar ideal görünen bir topluma sahip. Hem görsel hem de tarz için hayal gücümüzü sonuna kadar kullanmamız gerekti.”
Son Notalar
BAFTA ve Emmy® adayı ve platinyum plağa sahip müzisyen Brian Tyler tarafından bestelenen Transformers Başlangıç’ın müziği, Cooley’nin dediği gibi “Başka bir gezegenden gelen en havalı müzik.” Yönetmen ayrıca “filmin müziğine bayılıyorum. Brian bir dahi ve başka bir gezegenden gelmiş bir müzik yarattı. Ondan bunu yapmasını istemiştim ve bir şekilde başardı”
Tyler, Transformers dünyasına aşina olduğunu belirtiyor. Tyler “onları severek büyüdüm ve bende hatırı sayılır bir yerleri var” diyor. “Materyali çok ciddiye alıyorum. Güven, anksiyete, neşe, zafer duygularının hepsi benim için gerçek ve müzikle dürüst bir şekilde yansıtılıyor.”
Transformers Başlangıç besteciye göre dostluk ve ihanet, amaçlar ve zorlukları aşmakla ilgili bir hikaye. “Müziğe bu ana duygular koyuyorum. Melodiler içten ve kahramanca. Uzaylı hissettirmesi lazım, ama bilim kurgu tarzında değil. Duyana dek size yabancı hissettirecek bir şey olması lazım.”
Iacon 5000 yarışını bestelemenin çok özel olduğunu belirtiyor. “Seyirciler iki ana karakterimizle birlikte hiç ait olmadıkları bir yarışa bir anda dalmanın vereceği hisleri o anda yaşıyor. Seyircilerin duyduğu müzik ve o an arenada çalan müziğin birlikte ilerleyip birbirini desteklemesi gerekiyordu. Çok tuhaf bir dengeydi.”
Tyler “Ancak en sevdiğim parça son savaşta çalandı” diyor. “Çoğu insanın bunun nasıl olduğuna inanamadığı bir an. D-16 Megatron olup karanlık tarafa mı geçecek? Bu böyle olmamalıydı. Bu trajik. Dünya artık değişti ve iki taraf var, Optimus ve Megatron karşı karşıya duruyor.”
Hepimiz Biriz
“Transformers” kelimesi tüm dünyada görüldüğü an tanınıyor. Oyuncaklar, çizgi filmler, çizgi romanlar, video oyunları ve filmlerle birlikte, dünya Optimus Prime’ı, Megatron’u ve onların takipçilerini neredeyse yarım yüzyıldır benimsiyor. Yapımcı Dem’e göre Transformers Başlangıç’ın bu zaten sevilen evreni genişletmek için sayısız fırsat yaracağını düşünüyor.
Transformers dünyası istediğinizi çizebileceğiniz bir tuval” diyor. “Bunu bu kadar heyecan verici bir seviyeye çekebilmek bir ayrıcalıktı. Animasyonla görsel sınırları zorlarken buna gerçek insan duyguları katabildik. Seyircilerimizin seveceği ve yeni hayranlar oluşturacak karmaşık bir hikaye.”
Dem “İnsanlar bu filme gireceği zaman, çok iyi bir aksiyon ve hızlı bir hikaye bekliyor” diyor. “Tam da bunu izleyecekler. Ayrıca içten bir hikaye izleyecekler. Komedi, drama ve daha önce görmedikleri türden bir maceraya tanık olacaklar. Bu filmde hepsi var.”
Vahradian için bu filmin en zevkli kısımlarından biri interaktif animasyon sürecini hikaye anlatımı için kullanmaktı. “Canlı çekim filmlerde yaptıklarımıza kıyasla daha çok şey yapmamız gerekiyordu” diyor. “Kamera hareketleri ve dünyanın fiziği konusunda sınırları zorlayabildik. Her bir tekrarla, film daha iyi oldu, daha net, daha renkli, daha ışıklı, daha gölgeli, daha yansımalı, her şeyi arttı. Bu film sinemadan da fazlası oldu. Bazı zamanlar, adeta bir hız treni kadar derin ve içine çeken fiziksel bir deneyim oldu. Bu çok özel bir film.”
Bonaventura, bu filmin seri için çok özel olduğunu belirtiyor. “Hala duygular, espriler, ihanet ve devasa savaşlarla dolu bir hikaye. Eğer bir hayransanız, istediğiniz her şeyi sağlıyor. Eğer daha bir hayran değilseniz, Transformers’dan alabileceğinizi düşünmediğiniz bir deneyimle karşılaşacaksınız. Başka bir insanla derin bir bağı olup sonra bu bağı kaybeden herkes bu filmde kendinden bir parça bulacak. Bu duygusal, komik, ama size yine de ağlatabilir.”
Cooley, en popular bilim kurgu evrenlerinden bir tanesini genişletme görevini üstlendiğinde, amacı orijinal çizgi filmi düşününce hatırladığı o eğlence hissini geri getirmekti. Çoğu insan gibi, Cooley de televizyona yapışmış bir şekilde Optimus Prime ve Megatron’un her bölüm savaşını izlediği günleri mutlulukla hatırlıyor. O hala koleksiyonuna yeni bir Transformers oyuncağı eklediğinde mutlu oluyor. Optimus’un 1986’da çıkan filmde öldüğü sahnede hissettiği hüznü hala hatırlıyor.
Yönetmen “bu serinin bir parçası olduğum için çok şanslıyım” diyor. “Bu kadar çok insna için bu kadar değerli olan bir evrende başardıklarımızdan gurur duyuyorum. Karakterlere ve hikayeye ciddi bir sevgi besleniyor. İnsanların çocukluğunun büyük bir parçası ve bizim de aklımızda her gün bu gerçek vardı. Umarım seyircilerimiz bu filme yüklediğimiz duygulardan, yeni tür aksiyondan, yeni duruşundan etkilenir ve biraz da nostaljik hisseder. Kim dev robotların birbirini yumruklamasını izlemek istemez ki?”
Filmin mmknmrtb notu: 75 /100