28.10.22

Triangle of Sadness / Hüzün Üçgeni

 


Manken bir çift, bir grup milyarderin olduğu bir gemi tatiline dahil olur. 

Zenginlik ve şatafatın eksik olmadığı gemide yolcuların, büyük fırtına vurgunundan, korsan baskınına kadar başlarına gelmeyen kalmaz. 

Yolculuğun sonu ise hiyerarşinin ve sınıfsal rollerin tekrar yazıldığı bir hayatta kalma oyununa döner.



Force Majeure / Turist filmiyle BAFTA adayı olan ve 2017 yılında Oscar’a da aday olan The Square / Kare filmiyle ilk Altın Palmiye ödülünü kazanan, günümüzün en başarılı yönetmenlerinden ve aynı zamanda Oscar ödüllerinin de iddialı isimlerinden olan Ruben Östlund, Triangle of Sadness / Hüzün Üçgeni filminde zekice işlediği hikayesi ve kara mizahıyla izleyicilere keyifli bir seyir sunuyor.

Östlund, bu filmiyle kazandığı ikinci Altın Palmiye ödülüyle adını Francis Ford Coppola, Ken Loach, Emir Kusturica, Dardenne Kardeşler ve Michael Haneke gibi birden fazla Altın Palmiye kazanan yönetmenler arasına yazdırdı.

Başrolünde ise 3 Oscar adayı yetenekli oyuncu Woody Harrelson ile yıldızı Trust dizisi ile parlayan Harris Dickinson’ın olduğu yapım, aynı zamanda Östlund’un yönettiği ilk İngilizce film.



Sadece zeki değil, içi dolu çok eğlenceli bir film!

Wall Street Journal


Östlund izleyiciye sonuna kadar keyif alacağı lezzetli bir yemek sunuyor.

RogerEbert.com


Dolly De Leon muhteşem performansıyla şaşırtarak bu senenin yıldızı oldu…

NY Times



Triangle of Sadness / Hüzün Üçgeni, 28 Ekim’de sinemalarda!


Filmin mmknmrtb notu ::


Üç bölümden oluşan filminde ilk olarak, modacılar ve mankenlerin 'tuhaf' dünyasına 'destursuz' girip de hızla çıkan Ruben Östlund; kadın-erkek ilişkisinin yüzlerce yıldır kurumlaşmış ve kalıplaşmış 'cinsiyetçi' kurallarına çomak sokarken; 'influencer'lıkla 'yolunu bulan' genç girişimcilerle kafa bulurken; 'üçkağıtçı' usullerle, insanı sömürmekten öldürmeye kadar her türlü pisliğe bulaşarak 'bok gibi' servetin içinde yuvarlanan yaşlı zenginleri kusmuklarına bi güzel bularken, asla frene basmadan hicvin limitlerini alabildiğine zorluyor..  

Bu arada Östlund; sosyal eşitsizliği, sınıfsal ayrımcılığı en doğrudan ve en sert biçimde eleştirirken, göz ardı edilen 'insani' bir gerçeği -filmin finalinde- adeta yüzümüze çarpar: Bugünün kölesinin/ezileninin -fırsatını bulup da gücü ele geçirdiğinde- yarının egemeni/ezeni olmaktan geri durmayacağını göreceksin.. ki sakın şaşırma!.

86   /100