24.8.19

Once Upon a Time in... Hollywood / Bir Zamanlar... Hollywood’da



Quentin Tarantino, Once Upon a Time in... Hollywood / Bir Zamanlar... Hollywood’da ile evrilmeye ve izleyicileri şaşırtmaya devam ediyor.

Tarantino filmlerinin tüm alamet-i farikalarına –ustaca bir teknikle sunulan bütünüyle özgün bir hikaye ve taze soluklu karakterler– sahip olmakla birlikte, yazar-yönetmenin bu dokuzuncu filmi kendi başına yeni sulara yelken açıyor.

Filmin karakter güdümlü hikayesi yaşımız ilerledikçe hepimizin kaçınılmaz olarak yüzleştiği, hayata geçirilememiş beklentilerin getirdiği olgunluk dönemi meselelerini ele alıyor.

Bu iç çatışma özellikle Hollywood’da daha dramatik oluyor, çünkü burada başarı ile başarısızlık el ele yaşıyor.

Bir Zamanlar... Hollywood’da'da, bu ikisi hem mecazi hem de gerçek anlamda birbirleriyle iç içe geçmiş haldeler.

Günümüzün en müthiş iki yıldızını ilk kez bir araya getiren ve bütün bir dönemi yeniden yaratan film, beyaz perde için yapılmış dev bir yapıt.
Devam filmleri ve süper kahramanlarının egemen olduğu bir dünyada gerçek bir özgün film..

Once Upon A Time... In Hollywood / Bir Zamanlar... Hollywood’da, 23 Ağustos’tan itibaren sinemalarda gösterime girdi..




Filmin mmknmrtb notu ::

"Hollywood'da ünlü bir 'sinema' oyuncusu olma" hayalinin gerçekleşmesini umutla beklerken artık devrinin geçtiğini de hissederek bunalıma giren, daha sonra İtalya'da çektiği spagetti westernlerle, kötü durumunu biraz olsun düzelten emektar bir televizyon dizi oyuncusu Rick Dalton ile onun hem dublörü, hem şoförü, hem yardımcısı, hem de en yakın dostu olan Cliff Booth'un, genel olarak Los Angeles'te, özel olarak da film setlerinde geçen yaşantılarına dair..

Asıl öyküye paralel gelişen, Tarantino'nun kendi kafasına göre gerçekleri değiştirdiği ya da 'geciktirdiği', dönemin en trajik hadisesi olan 'Sharon Tate ve Charles Manson Olayı' kahramanlarının öyküsü, aktör-dublör ikilimizin hayatıyla kesişecek ve filmin finaline de birlikte ulaşacaklardır..




Her ne kadar umduğum gibi çıkmasa da, daha doğrusu aylardır pompalanan haberlerle yükselttiğim beklentilerimi tam anlamıyla karşılayan güçte bir film olamasa da; belki de artık yaşlanan ve 'yumuşayan' Tarantino'dan beklenen sertlikte sahnelerin yoğunluğu azalsa da; ezelden saygı duyduğumuz Bruce Lee'nin karizmasını yerle bir ederek onu resmen harcasa da; 'sapık şeyh' Charles Manson ile onun gerzek müritlerini lânetleyeyim derken, artık devirleri geçmeye başladığı bir zamanlar onlar gibi olmaya çalıştığımız 'saygıdeğer' Hippi ağbi ve ablalarımızı incitecek bazı sahneler içerse de, ve "gökten yanlışlıkla yere düşmüş bir melek" biçiminde tasvir etttiği Sharon Tate'e kıyamasa da..
Kült filmlerin efsane yönetmeni Quentin Tarantino kendi çocukluk yıllarına dönerek, 1969 yılının Amerika'sını ve tabii ki Hollywood'u saran kaosun içinde debelenen farklı toplumsal katmanlardan figürlere odaklanırken; hüznünü mizahla sarmalayan duygusal tarafı güçlü, eğlencesi garantili bir dramayla yeniden karşımızda..




'Gerçek tarih'e bile kendi damgasını vurmadan kendini frenleyemeyen bu yazar-yönetmenin yaratıcı yeteneğini yeniden sergilediği Once Upon a Time in... Hollywood, seyrine doyum olmaz oyunculukları 'tescilli' Leonardo DiCaprio ile Brad Pitt'in -üzerinde biraz daha çalışılıp vurgulansa- handiyse yeni bir 'efsane ikili'yi doğuracak performansları için bile izlemeye değer..

8   /10


Yapım bilgisine devam..

1969 yılında geçen filmde, Tarantino kendisinin gelişim yıllarına ait dönemi ve mekanları yeniden yaratıyor: Amerika Birleşik Devletleri, Los Angeles şehri, Hollywood yıldız sistemi ve hatta filmlerin kendilerinin dönüm noktasında olduğu bu devirde parçaların nerede birleşeceğini kimse bilmiyordu. Tüm bunlar günümüzde Hollywood’u sarsan değişikliklerden çok farklı değiller.

Filmin merkezinde yer alan Rick Dalton’ı Leonardo DiCaprio canlandırdı.
Rick 1950’ler ve 60’larda “Bounty Law” isimli hit televizyon dizisinin yıldızı olmuştur ama sinema yıldızlığına geçeceği kehaneti asla gerçekleşmemiştir.

Artık Hollywood hippi tarzı bir estetiğe doğru yol alırken, Rick kendi devrinin geçtiğinden kaygılanmaktadır –ve kendi için hâlâ bir şans var mı diye merak etmektedir.
“Rick Dalton 50’li yılların bir yan ürünü –1950’lerin saçları arkaya taralı kahramanı– ama şimdi yeni bir dönem var ve onun devri geçiyor” diyen DiCaprio, şöyle devam ediyor: “Quentin’le çalışırken, Rick Dalton’ın hikayesini muazzam bir özgüven eksikliğinin yolculuğu olarak gördük –Rick içinde bulunduğu konuma ve zaten sahip olduklarına minnet duyma becerisinden yoksun. Sürekli olarak daha fazlasını istiyor”.




Rick’in yanında eski bir savaş kahramanı, şimdi ise Rick’in dublörü olan, Brad Pitt’in canlandırdığı Cliff Booth vardır.
Kariyerleri dönüşüm geçirir, verdikleri mücadeleler artarken, onlar için değişmeyen tek şey birbirlerinin varlığıdır.
Hem Cliff hem Rick birbirlerine sadakatlerini defalarca kanıtlamışlardır –onlar birbirlerinin sahip olduğu tek gerçek ailedirler.
Pitt bu konuda şunları söylüyor: “Karakterlerimiz aktör-dublör ilişkisine dayanıyor –tüm kariyerlerini birlikte geçirmek o dönemde hüküm süren bir durumdu. ‘Büyük Kaçış’la güçlü bir ekip olan Steve McQueen ve Bud Ekins’den, ayrıca Burt Reynolds ve Hal Needham’dan konuştuk. Hatta, bu konuyu Burt’le bile konuştuk ki bu da gerçekten keyifliydi. Oyuncu ile dublör arasında daha sıkı bir bağ vardı –günümüzde ise bu anlamda daha gelir-geçer bir durum söz konusu. Cliff ile Rick birbirlerine gerçek anlamda bel bağlıyorlar. Düşüş dönemleri asıl iş zamanından daha eziyetli olduğu için, bir dostunuzun, bir ortağınızın olması son derece önemliydi. Şimdi bile bu çok önemli”.




Rick ve Cliff’in yolculuğunda DiCaprio ve Pitt’e eşlik eden karakterler kurgu ve gerçeğin bir karmasıydı. 
Söz konusu karakterleri günümüzün en ünlü oyuncularından bir grup canlandırdı: Al Pacino, İtalyan westernlerinin erdemlerini satan deneyimli menajer Marvin Schwarzs rolünü; Kurt Russell dublör koordinatörü Randy rolünü; Dakota Fanning, Manson ailesi üyesi Squeaky rolünü; Margot Robbie ise Rick’in masumiyet abidesi komşusu Sharon Tate rolünü üstlendi.

Tate’in kocası Roman Polanski “Rosemary’nin Bebeği” filmiyle şehrin en revaçta yönetmeni olmuştu. Tate ve Polanski her partinin davetli listesinde yer alıyor, lüks bir hayat sürüyorlardı.
Robbie şunları paylaşıyor: “Rick Dalton benim ve Roman’ın yan komşusu; ama yine de biz onun için ulaşılmazız. İstediğini düşündüğü her şeye –Hollywood’un en üst düzeyindeki küçük grupta yer almaya ve bununla beraber gelen tüm ihtişama– çok yakın ama bir o kadar da uzak”. 




Tarantino için, bir bütün olarak bu karakterler kendi başlarına büyüleyici olmakla kalmayıp, Hollywood’un üç ayrı düzeydeki sınıfını temsil etmeleri açısından da ilginçlerdi.
“Bu şehirde, böyle insanların hepsi birbirlerinin yanı başında var olabiliyorlar” diyen Tarantino, sözlerini şöyle sürdürüyor: “O zamanları, Los Angeles’ın ve Hollywood’un o dönemini bu farklı tabakalar düzeyinde irdeleme fikri bana cazip geldi”. 

Ayrıca, bu ortamın Tarantino için kişisel bir yansıması da var. “Film bir bakıma hafızamdan bir parça” diyen yönetmen, bunu şöyle açıklıyor: “1969 yılında Los Angeles’ın Alhambra ilçesinde yaşıyordum. Filmlerde olanları, hem yerel hem ulusal televizyon kanallarının dizilerinde olanları hatırlıyorum; o dönemin çocuk sunucusunu, Seymour’un korku filmi sunucusu olduğunu hatırlıyorum. Sürekli olarak KHJ radyosunun açık olduğunu; insanların arabada hep radyo dinlediklerini hatırlıyorum: O şarkı mı bu şarkı mı diye ha bire kanal değiştirmezdiniz; bir istasyonu dinler, radyoyu sonuna kadar açar, reklamlarda bile sesi kısmaz, onu bastıracak şekilde konuşurdunuz. Filmin eğlenceli yanlarından biri, beynimi alt üst edip, hafızamı tetiklemesi ve o günlerin nasıl olduğunu hatırlamamı sağlamasıydı”. 




Yapımcı David Heyman yapım hakkında şunları aktarıyor: “Bu film Quentin’in eserleri arasında benzersiz bir yere sahip ve aralarında en duygusal olanı. Bir bakıma, geçmişe dönüp kendisini etkileyen ve sevdiği filmlere, büyüdüğü döneme ve kendisini neyin şekillendirdiğine bakıyor –geçmişte kalmış bir Hollywood’a yazılmış bir aşk mektubu. Öte yandan, ben senaryoyu çok dokunaklı buldum. Evet, komik. Evet, heyecanlı. Ama yine de, özünde, aslında dostluğa dair hakikaten sevgi dolu bir hikaye”. 

Onlarca yıldır Tarantino’yla çeşitli yapımlarda birlikte çalışmış olan yapımcı Shannon McIntosh ise şunları dile getiriyor: “Filmi böylesine özel kılan şeylerden biri Leo ile Brad’in karşılıklı oyunu. İkisi de karakterlerine tamamen bürünerek, onlara öylesine hayat veriyorlar ki ailenizden birileriymişler gibi hissediyorsunuz. Film yapmayı seven bizim gibiler için, filmde çok aşina şeyler var çünkü nihayetinde sinemanın sevdiğimiz yanı şu: Belli insanlarla birlikte çalışmak ve ömür boyu sürecek bağlar kurmak”. 




Bu tür bağları konu alan ve “Butch ve Sundance tipi” oyuncu kadrosuna elverişli olan filmler modern sistemde nadiren görülüyorlar; ve böyle filmlerde her iki rolün de güçlü olması gerekiyor.
Tarantino bu konuda şunları söylüyor: “Birkaç farklı hikaye denedim ve hayır dedim, onlara tipik bir melodram yaşatmak istemiyorum. Bu karakterlerin Los Angeles’ta oradan oraya gittikleri zamanlarda zengin günlerinin olmasını, sonrasında ise hikayenin çatışmasının her gün tırmanarak zirve yapmasını istedim”.