19.7.18

Skyscraper / Gökdelen


Legendary’nin Skyscraper / Gökdelen filminde başrolde dünya çapında bir ikon olan Dwayne Johnson, artık gökdelenlerin güvenliğini değerlendiren eski bir FBI Rehine Kurtarma Ekibi Lideri ve ABD savaş gazisi olan Will Ford’u canlandırıyor.
Çin’deki görevi sırasında dünyanın en yüksek ve en güvenli binasının bir anda yandığını görür ve bu yüzden suçlanır.
Aranan bir kaçak olan Will’in olayın sorumlularını bulması, adını temize çıkarması ve binanın içinde, yangın emniyet hattının yukarısında mahsur kalan ailesini kurtarması gerekmektedir.

Rawson Marshall Thurber (Central Intelligence, We’re the Millers) tarafından yazılan ve yönetilen Gökdelen’de yer alan diğer oyuncular; yetenekli Donanma cerrahı, Will’in kurtarıcısı ve artık eşi olan Dr. Sarah Lawyer rolünde NEVE CAMPBELL (Netflix’te House of Cards), Pearl’ü hayal eden vizyoner, atılımcı milyarder, Zhao MingZhi rolünde CHIN HAN (The Dark Knight), ölümcül, intikam dolu Kores Botha rolünde ROLAND MØLLER (Atomic Blonde), küçümsenen sigortacı ve birçok sırrı taşıyan Bay Pierce rolünde NOAH TAYLOR (HBO’s Game of Thrones).



Filmde ayrıca Will ve Sarah’nın ikizleri Georgia ve Henry rolünde yeni oyuncular MCKENNA ROBERTS ve NOAH COTTRELL yer almaktadır.
Global kadroda ayrıca Hong Kong polisinin en üst düzey görevlisi Dedektif Wu rolünde BYRON MANN (Arrow, Rush Hour), Will’in FBI’dan eski özel ajan dostu ve anlaşmayı yapmasına yardımcı olan Ben rolünde PABLO SCHREIBER (The Great Wall, 13 Hours), Uzak Doğu’nun en ölümcül suikastçısı Xia rolünde HANNAH QUINLIVAN (Moon River) ve Zhao’nun kişisel güvenliğinin başındaki Ajani Okeke rolünde ADRIAN HOLMES (TV’de Arrow) yer alıyor.

3D aksiyon gerilimi orijinal senaryodan yöneten Thurber’in ekibinde yapımcılar BEAU FLYNN (San Andreas, Baywatch), Johnson, Thurber ve HIRAM GARCIA (San Andreas, Central Intelligence) bulunuyor.
Thurber’ın yetenekli yaratıcı ekibinde ayrıca Oscar ödüllü görüntü yönetmeni ROBERT ELSWIT (There Will Be Blood, Mission: Impossible—Rogue Nation), yapım tasarımcı JIM BISSELL (Jack Reacher, Mission: Impossible—Ghost Protocol), editörler MIKE SALE (Bridesmaids, Central Intelligence) ve JULIAN CLARKE (Deadpool, District 9), kostüm tasarımcı ANN FOLEY (Marvel’s Agents of S.H.I.E.L.D., Star Trek Into Darkness), müzik süpervizörleri PETER AFTERMAN (Kong: Skull Island) ve MARGARET YEN (Kong: Skull Island) ve besteci STEVE JABLONSKY (Transformers serisi, Lone Survivor) bulunuyor.

Gökdelen’in idari yapımcıları DANY GARCIA (Baywatch, Jumanji: Welcome to the Jungle), WENDY JACOBSON (San Andreas, Rampage), ERIC MCLEOD (Kong: Skull Island, Pirates of the Caribbean serisi) ve ERIC HEDAYAT (The Great Wall, Real Steel). 
Filmin dağıtımı tüm dünyada Universal Pictures tarafından gerçekleştirilmektedir.




Ejderha ve İnci : Hayal Edilmiş Bir İlham


“Bir zamanlar çok fakir bir köyde yaşayan çok fakir bir çocuk varmış. Ülke, her zaman kurakmış ve çocuk her gün annesini ve kendisini geçindiren çiftlik hayvanlarını besleyecek otları bulmak için her gün biraz daha uzağa gitmek zorunda kalıyormuş. Bir gün tarlaları kazarken güzel bir inci bulmuş. İnciyi bir pirinç kavanozunun içine saklamış. Ertesi gün kavanoz taşmış. Sihirli inci kısa bir sürede köye bolluk getirmiş ve halk artık aç kalmamış.
“İncinin sihriyle ilgili söylentiler çok uzaklara yayılmış ve bir süre sonra inciyi almak için köye kötü adamlar gelmiş. Küçük çocuk inciyi yutmuş ve yutunca vahşi bir ejderhaya dönüşmüş. Gökler açılmış, nehri doldurmuş. Ejderha suyun içinde kaybolmuş ve köyünü ve halkını sonsuza dek oradan korumaya devam etmiş.”
“Ejderha İncisi”



Will Sawyer & Pearl : Adrenalin Mühendislikle Buluşuyor


Amerikalı bir karı koca ve iki küçük çocukları ağaçlarla ve şelaleyle süslenmiş büyük bir parkta mutlu bir şekilde oynamaktadır. Ama bu cennetten bir adım geri gittiğinizde buranın sıradan bir park olmadığını fark ediyorsunuz.
Bu huzur tapınağı aslında daha büyük bir harika olan dünyanın en yüksek gökdeleni olan Pearl’ün içinde yer alan 30 katlı dikey bir harikadır. 225 katlı ve 1066 metre boyunda Hong Kong’un ünlü Victoria limanının Kowloon tarafında yükselen bina, bir refah ve teknolojik başarı simgesidir.

Çatısı altına iki Empire State binası sığdırabilecek ve hala 50 katı daha boşta kalacak olan bina bir mühendislik şaheseridir.  Kıvrımlı iskeleti zirvesinde ikiye ayrılarak parlak bir küreyi destekleyen muhteşem bir ağıza dönüşür. İçinde yaşayan herkesin güvenli olmasını sağlayan Antik Çin efsanesindeki muhteşem yaratık Ejerha İncisi’nden ilham almıştır.
Beş yıldızlı bir otel, üç tam kapasiteli spor salonu, iki adet 16 salonlu sinema, bir sürüş parkuru, bir konser salonu, altı katlı AVM, bir adet üç Michelin yıldızlı restoran, 30 katlı Zümrüt Parkı ve 100’ün üzerinde lüks mesken süitten oluşan Pearl, başlı başına bir şehirdir.

Çinli yazılım geliştirme uzmanı Zhao Ming Zhi’nin buluşu olan bina aynı zamanda dünyada bu boyutta, negatif karbon ayak izine sahip, son teknoloji güneş ve rüzgar enerjisi kullanarak bu muhteşem sürdürülebilirliğe ulaşan ilk binasıdır. Kendi gıdasını bile yetiştirmektedir.

Yapımcı Hiram Garcia şunları söylüyor; “Pearl, filmimizin içindeki bir karakterdir. Nüfusun çok fazla olduğu Hong Kong gibi şehirlerde artık yatay olarak genişleyecek inşa alanı fazla yoktur. Ama yukarı doğru inşa edebilirsiniz. Hikayemizi dünyanın en uzun binasında konumlamak, şu anda yaşananların gerçekliğini temsil etmektedir. Yine de Pearl, Empire State binasının neredeyse üç katı boyuttadır. ‘Bunu sırf yapabiliyoruz diye yapmamız gerekir mi?’ sorusunu sordurmaktadır.
Burada bir Titanik bakış açısı da vardır. Bir teknoloji harikasıdır ama bununla birlikte Will ve ailesinin kısa süre içinde karşılaşacakları gibi birçok risk de gelmektedir.”

Pearl’ün üst yarısında bulunan mesken kısmı kısa süre içinde Hong Kong’un en başarılı vatandaşlarına kapılarını açacaktır. Ama bunun olabilmesi için Zhao’nun önce bir başka modern harikayı tamamlaması gerekmektedir; Karma kullanımlı bir bina için en pahalı sigorta poliçesini satın almak.
Bu süreç, bağımsız bir risk değerlendirme biriminin, yapının emniyet ve güvenlik kısıtlamalarını her türlü felakete dayanacak şekilde yapılıp yapılmadığına karar vermesini gerektirmektedir.




Pearl, son teknoloji yangın baskılama sistemine sahiptir. Her türlü alevi çıktığı kata hapseder. Ayrıca acil durum erişim ve yönetimini sağlamak için bir de harici kontrol tesisine sahiptir. Asansörleri de kablolar yerine elektromanyetik indüksiyon teknolojisiyle çalışmaktadır. Yine de teknolojinin etkin ve hackerlara karşı dayanıklı olduğunu kanıtlaması gerekmektedir.
Will Sawyer devreye girer.

Will’i ilk olarak 10 yıl öncesinde, ailesini bir kulübede rehin tutan sorunlu bir adama karşı gergin bir operasyonda, FBI rehine kurtarma ekibinin saldırı bölümünün başındayken görürüz. Pazarlıklar başarısız olunca Will’in ekibi içeri gönderilir. Kurtarma farklı bir yöne gider ve Will rehineleri, ekibinin çoğunu ve sol bacağının dizden aşağısını kaybeder.
Hastanede iyileşen Will’in bedeni ve kariyeri dağılmıştır ama hayatını kurtaran deniz kuvvetlerinin yetenekli ve güzel cerrahı Sarah ile tanışmıştır.
Will ve Sarah evlenir, birlikte mutlu bir hayat kurarlar.
10 yıl kadar sonra Will ve Sarah’nın sekiz yaşlarında Georgia ve Henry adında ikizleri vardır ve anne babalarının hem kankası hem de rakibi olmuşlardır.

Zaman geçmiş olsa da bazı yaralar iyileşmeyi reddeder. Güçlü Will de sonsuza kadar değişmiştir. Kaybettiği bacağı hayatının en talihsiz gecesini sürekli hatırlatmaktadır. Silahını bırakarak eline kalem almış, ordudan ayrılarak kurumsal düzeyde güvenlik danışmanlığı yapan özel bir girişimci olmuştur.
Evliliğini ve ailesini kazanmış olmasına rağmen Will hala geçmişte yaşadığı trajediyi hatırlamaktadır.
Bir arkadaşına “Olanlardan sonra kılıcımı bıraktım ve bir daha hiç elime almayı düşünmüyorum. Komik olan, o kötü talihim olmasaydı Sarah’yla hiç tanışmamış olacaktım ve çocuklarım olmayacaktı. Onları tüm kalbimle seviyorum ama içimde kırgın bir şey var. Onu hissedebiliyorum. Aklımdan hiç çıkmıyor. Bazen onları hak etmediğimi düşünüyorum. Sanki hayatımda onlara sahip olmaya hiç hakkım yokmuş gibi.” der.

Will’in ormandaki o korkunç operasyondan kurtulan, eski meslektaşı Ben de özel sektöre geçmiştir ve Pearl’ün güvenliğinin başındadır.
Will’i Zhao Ming Zhi’ye tavsiye ederek ona hayatında ikinci bir şans verir. Will aylarca hazırlık yapar. Ama bu sadece bir tavsiyedir ve Will’in Zhao’yla, güvenlik ekibiyle ve Pearl’ün müstakbel sigortacılarıyla yapacağı riskli toplantıda iyi olduğunu kanıtlaması gerekmektedir.
Ama bu toplantının hayatının en dramatik olaylarını harekete geçireceğinden ve ailesinin kaderini elinde tutacağından hiç haberi yoktur.
En uç koşullarda saldığı eğitime bel bağlamak zorunda kalan ve sevdikleri iki ateş arasında kalmışken Will, hem adını temizlemek hem de en yakınlarının hayatlarını kurtarmak için yerden bir buçuk kilometre kadar yukarıda en akla gelmez engellerle karşılaşır.




Plandan Çığır Açmaya : Gökdelen Yükseliyor 


2016 yılında, Dwayne Johnson ve Central Intelligence filminin yazarı ve yönetmeni Rawson Marshall Thurber aksiyon komediyi tamamlarken birlikte yepyeni bir projeden ve Johnson’ın daha önce canlandırmadığı türden bir karakter türünden söz etmeye başlamışlar.
Johnson’ın benzersiz çekiciliğinin, kaslarının ve tutkusunun tüm dünyadan izleyicileri çekme yeteneği kanıtlanmış olsa da oyuncu farklı bir yeteneğini kanıtlamak istemiş.
Johnson ile İdari yapımcı Dany Garcia’nın yapım ortağı Hiram Garcia şunları söylüyor; “Filmi yeni bitirmiştik ve Rawson’la çok başarılı bir iş çıkarmıştık. O ve Dwayne gerçekten çok iyiydi. Rawson da, Dwayne’in ister zayıf, ister sert, ister korku dolu olsun birçok yüzü canlandırabildiğini görmüştü. Rawson, Dawson için izleyicilerin daha önce hiç görmediğini düşündüğü hassas bir yerden gelen bir karakter yaratmayı düşünmüştü.”

80’lerin Die Hard ve Lethal Weapon gibi iyi aksiyon filmlerine olan büyük hayranlığıyla bilinen yapımcı bu fikrini Johnson’a aktarmış. Oyuncu/yapımcı hemen Garcia’yı aramış ve ikili ayrıntılı bilgi istemiş.
Thurber’ın söylediğine göre şöyle olmuş; “Dünyanın en uzun binasını hayal et Çin’de, yanıyor ve ailen binanın içinde. Bütün şehir senin peşinde ve senin binaya girmen gerekiyor. Bu arada bir bacağın da yok. Bunları duyunca Dwayne’in gözleri büyüdü. İnsan potansiyellerini maksimize etmek için birçok şeyin üstesinden gelmesi gereken tüm o insanları onurlandırma fırsatı onu çok heyecanlandırdı.”

Johnson, “oynadığım fiziksel olarak en talepkar roldü” dediği rolün ilgisini neden çektiğini şöyle anlatıyor; “Tüm dünyadan izleyicilerin bir numaralı dayanağı aile bağıdır. Aile ideolojisi ırk, kültür, sınıf ya da dinden bağımsız olarak herkesin bağ kurabildiği bir konudur. Parçalanan bir ailede ve çocuklarını korumak için ellerinden gelen her şeyi yapan ebeveynlerde çok derin bir duygu vardır. Bizim için Gökdelen’de bu çok özel bir dayanak oldu. Bunu filmde incelememiz insanlarla çok ilgili olmasını sağlıyor.”

Oyuncu/yapımcıyı projeye çeken iş ortağı Thurber’la bir kez daha çalışma fırsatı bulması olmuş. “Rawson, Hollywood’daki eşsiz yeteneklerden biridir. Büyük ölçekli projelerin tek yazarı ve yönetmenidir. Bunların hepsi onun kafasından, onun beyninden çıkıyor. Bana Gökdelen’i teklif ettiğinde ben yüzde yüz varım dedim. Die Hard, The Towering Inferno ve The Fugitive filmlerinin karışımı olduğunu düşündüm. Harrison Ford, Will Swayer’ın ilham kaynağı olmuş.”




Üçlü, Johnson’ın 2012’nin Journey 2: The Mysterious filminde ve daha sonra art arda dört filmde birlikte çalıştığı yapımcı Beau Flynn’e gitmiş. Teklif, yapımcının hemen ilgisini çekmiş. “Dwayne ve ben felaket türünü çok severiz. Towering Inferno’ya bayılırım. Die Hard’ı çok severim. Bu yüzden bana fikri sunduklarında ‘ben varım!’ dedim. Hemen bütün filmi gözümde canlandırdım. Will Sawyer kesinlikle Dwayne’in bugüne kadar oynadığı bütün karakterlerden çok farklı. Çok hassas ve çok insan. Dwayne Johnson’ı insanlaştırmak için böyle bir şeye ihtiyacınız vardır. Bu filmde sınırlarını aşmak zorunda kalan sıradan bir adam. Bunları büyüleyici bir dramla birleştirince bu filmin yapılması gerektiğini biliyorduk.”

Yapımcılar için Gökdelen ayrıca orijinal senaryoyu derinlemesine incelemek için de bir fırsat olmuş. Garcia şunları söylüyor; “Şu anda IP’lerin önemli olduğu bir sektördeyiz. Yanlış anlamayın. Biz de bunun bir parçasıyız ve bunu seviyoruz. Ama orijinal içerik yaratma fırsatı bizim için önemliydi. Özellikle de çok özgün bir iş olan Central Intelligence’ın başarısından sonra bu da ideal projeydi.”

Aynı zamanda Thurber’ın kendi senaryosunu yöneteceği de hiç şüphesizmiş. Garcia şunları söylüyor; “Bu sektörde onun düzeyinde yazar/yönetmen olan çok fazla kişi yok. Rawson bu konseptleri yaratmak, yazmak ve sonra da yönetmek konusunda bir usta. Dodgeball, We’re the Millers ve tabii ki Central Intelligence filmleriyle biliniyor. Herkesin kendisini bir komedi ustası olarak görebileceği bir pozisyona geliyordu. Ama Raawson uzun zamandır gerilim filmleri hayranıymış ve hep bir gerilimi yönetmek istemişti. Muhteşem bir ilk taslak sundu ve birkaç taslaktan sonra çekim senaryosuna geçmeye hazırdık. Gerçekten de şu anda sektörümüzdeki en iyi film yapımcılarından biri ve çok genç. Muhteşem bir geleceği olacak.”




Thurber için, yazma ve yönetme ikilisi çok doğal bir şekilde geliyor ve ikisini bir arada yapmamak için hiçbir sebep görmüyor. Yazmayı ve yönetmeyi birbirinden ayırmıyorum. Hepsi film yapım sürecinin parçası. Benim için senaryonun var olmasının tek amacı başka bir şeye dönüşmesi. Bir şiir ya da gazete makalesi değil, bir roman ya da deneme yazısı da değil. Tek amacı canlandırılıp çekilmesi. Birçok yönden detaylı bir plan. Ama bazen bunun tam tersinin yaşandığı zamanlar olduğunu da söyleyeceğim. İçimdeki yazarın, çekimi zor olacağı için bir şeyleri yazmakta tereddüt ettiği oldu. Genelde o sesi görmezden gelmeye ve yazabileceğimin en iyisini yazmaya çalışırım.”

Yapımcı için en önemlisi de izleyicilerin sonunda Dwayne Johnson’ı kolay incinebilen bir kahraman olarak görecekleri olmuş. Thurber şunları söylüyor; “Onu Kaya olarak tanıyoruz. Ama bir oyuncu ya da insan olarak bu onun ilginç bir özelliği değil. Ayrıca izleyicilerin bağ kurabildiği şeyin de bu olduğunu düşünmüyorum. İnsanlar İndiana Jones’u yumruk atabildiği için değil yumruğa karşı koyabildiği için seviyor. O macerada hayatta kalmaya çalışan normal biri. Dwayne ve ben de Will’in yer alacağı girişimlerden ve sıkıntılardan güçbela kurtulabilen birisi olmasını istedik.”

Yapımcılar ve yönetmen hikayeyi ortaya çıkardıkça Will için riskler de büyümüş. Thurber şöyle anlatıyor; “Bina yanıyor, Sawyer’ın ailesi yangın hattının yukarısında mahsur kalmıştır. Dahası yangından kendisi sorumlu tutulmaktadır. Bu yüzden binaya girip ailesini kurtarmanın ve kötü adamların kimler olduğunu çözmenin, onları durdurmanın ve adını temizleyerek binadan çıkmanın bir yolunu bulmalıdır. Hepsini bir günde yapmalıdır.”
Yapımcı bu filmi Johnson için yazdığından dolayı şunları söylüyor; “Dwayne’i zorlamak istedim. Onun savunmasız olduğunu görmek istedim. Bir sorunu yumruklarla değil de düşünerek çözdüğünü görmesini istedim. Güç bela hayatta kalmasını istedim.”

Ekip daha sonra bu fikri şehirde sunmaya başlamış. Garcia şunları söylüyor; “En sıkı sunum oldu. Bizim işimizde bir konsepti yaratmak, bir araya getirmek, satmak ve bir yıl sonra yeşil alıp çekime başlamak çok nadirdir. Bu pek olmaz. Genelde bir filmin ilk fikirden geliştirme aşamasına gelmesi beş yıl kadar alır. Yani oraya çıkışı özel bir sihir oldu.”




Araba Dövüşü ve Arkadan Boğma Hareketi : Epik Filmin Tehlikeli Sahneleri


Gökdelen’deki en güçlü dövüşlerden biri, Ben’in dairesinde Will ile Ben arasındaki dövüş sahnesidir.
Garcia şöyle açıklıyor; “Bu önemli çünkü bu filmde işlemek istediğimiz bir konu da zorlukla hayatta kalan bir adamdı. Will, kılıcını bırakmış bir samuray. Yıllardır birebir dövüş yeteneklerini kullanmamış ve paslanmış. O bir Jason Bourne değil. Bu işi temiz oynamıyoruz. Pis ve zorlu bir iş. İki adam birbirini öldürmeye çalışıyor ve Will hayatta kalmaya çalışıyor. Ben onun iyi arkadaşıymış ve bir anda onu öldürmeye çalışıyor.”

Johnson, ilk izleyicilerin orduda birlikte görev almış ama şimdi düşman olan bu iki eski asker arkadaşın arasındaki dövüşe bu kadar iyi tepki vermesine şaşırmamış.
Şunları söylüyor; “Çok ham ve çok yoğun. Bu dövüşün sevdiğim yanı günümüzde Hollywood’da dövüşler çoğu kez biraz parlatılmış ve havalı olabiliyor. Bazen aksiyon başka bir gerçeklik türüne geçebiliyor. Ama bu? Bu sadece A’dan Z’ye gerçek bir şiddetti.”

Dövüş, Ben’in Will’in yapay uzvunu tekmeleyerek altından atmasıyla şiddetleniyor. Will’in zayıf noktası için ucuz bir çekim.
Campbell şunları söylüyor, “Fiziksel olarak zorlanan bir karakter var. Dwayne’in fiziksel olarak yeterli karakterleri canlandırmasına o kadar alışmışız ki onu Will gibi bir karakter olarak görmek ve onun gerçekliğine bürünmesini izlemek büyüleyici. Bu karakter bir süper kahraman değil. Mücadele ediyor. İzleyiciler Dwayne’in bunu ne kadar iyi canlandırdığına şaşıracaklar.”

Johnson için öne çıkan bir başka kavga da Pearl’ün en üstünde WWE güreşçisi “Doomsday” olarak bilinen (ya da Johnson’a göre “büyük pislik herif”) Jason Day’in canlandırdığı yardakçıyla kavgası. Johnson için bu kavganın anlamı çok büyük. Çünkü Will karakterinde “bütün dokuları, ruhu, varlığı, DNA’sı pes etmesine izin vermiyor. Durmuyor. Sadece devam ediyor.” O sahne için Day, epey uzun gelen birkaç saniye için Johnson’a “arkadan boğma hareketi” uyguluyor. Johnson’ın cildindeki morarmanın sahne makyajı olmadığını söylemeye gerek yok.

Oyuncu, aksiyona giren tek kişi olmamış. Deniz kuvvetleri cerrahı Sarah da dövüşmek zorunda kalmış.
Campbell şunları söylüyor; “Hannah ile yaptığı araba dövüşünü izlemek keyifli olacak. Çünkü çok farklı ama çok güçlü kadın karakterler birbirine saldırıyor. Arabanın içinde kısıtlı bir alanda olduğu için koreografi çok yaratıcı. Akrobasi koordinatörleri için de ilginç bir meydan okuma oldu ama müthiş bir iş çıkardılar.”



Hong Kong’u Görüntülemek : Tasarım, Kameralar ve Müzik


Pearl’ü işlemek

Winston Churchill, 2. Dünya Savaşı’nda bombalar tarafından zarar görmesinin ardından Birleşik Krallık Parlamentosu’ndan söz ederken “Biz binaları şekillendiririz. Ondan sonra onlar bizi şekillendirir.” Demiş.
Yapım tasarımcı Jim Bissell’in Pearl’ü tasarlarken izlediği yaklaşıma da bu söz yön vermiş. “Bir bina ya da şehir içinde bulunduğu kültürü şekillendirir. İnşa etmek istediğimiz o yerin kültürüne özel olması gerekiyordu. Her şeyi tasarlayıp filmi hazırlamak için sadece 5 ayımız olmasına rağmen Pearl’ün geliştirilmesinin uzun yıllar sürmüş izlenimi vermesi gerekiyordu.”
Bissell’in ifadesiyle “Bina tahrip olmuyor. Dayanıyor. Gücün ve direncin sembolü. Towering Inferno’daki kibir sembolünden farklı. Orada “fazla ileri gittik” benzetmesi vardı. O filmde bozulmuş müteahhitler ve tehlikeli bir mimar vardı. Ama Gökdelen’de bina, muhteşem. Sadece kötü güçler tarafından zarar görüyor.”

Bissell ve ekibi Çin kültürünü araştırarak inşa edebilecekleri bir ana tema aramaya başlamışlar. “Ejderha İncisi” adlı hikayeyi bulmuşlar ve Çin kültüründe incinin bir aydınlanma başarısı ya da ruhun aydınlanmaya giden yolculuğunu temsil ettiğini öğrenmişler. Hikayede çocuk nehirdeki bir ejderhaya dönüşüyor. Aynı şekilde Bissell’in araştırmacılarından biri de Pearl nehrinin ağzının Hong Kong’tan okyanusa döküldüğünü ve Pearl nehrinin bir ejderha olarak şekillendirildiğini görmüş.
Tasarımcı araştırma için Hong Kong’a gittiğinde ve bölgeyi daha yakından incelediğinde Pearl’ü Hong Kong tarafında değil de Kowloon tarafında konumlandırması gerektiğini fark etmiş.
Bu yapımın arka planda Hong Kong’u göstermesine olanak sağlayacakmış.
Daha sonra Bissell, Kowloon sözcüğünün “dokuz ejder” demek olduğunu öğrenmiş. Şehrin arkasında sekiz ejderi temsil eden sekiz dağ varmış ve imparator da (bu fikir Song Hanedanlığı’nın son imparatoru olan ve ordusunun Moğollara yenilmesinden sonra bir tepeden atlayan 7 yaşındaki Zhao Bing (doğum 1272) ile ortaya çıkmış) dokuzuncu ejdermiş.

Ejderha ve inci görüntülerini esas alan Bissell’in ekibi binanın tasarımlarını geliştirmeye başlamış.
Tasarımcı şunları söylüyor; “Gerekliliklerden biri de çok büyük bir gözlem küresinin olmasıydı. Ama sorun geleneksel, düz bir kule yapıp üstüne de bir kubbe oturtursanız çok fallik bir görünümü oluyordu. Bu yüzden farklı formlarla oynadık ve sonra gerçek bir gücü temsil etmek için eğri, kaslı bir tasarım olması gerektiğini fark ettim. Böylece onun üzerinde çalışmaya başladık ve ejderha gibi kıvrılarak incinin kendisine giden bir tasarım ortaya çıktı.”

Başta Bissell’in ekibinden biri tarafından geliştirilen tasarımda yükselirken kıvrılan üç sütundan oluşan ve en üstteki küreyi ya da inciyi destekleyen üç ayaklı bir iskelet yer alıyormuş. Bissell, burayı ejderhanın ağzı olarak düşünmüş ve oraya bir göz bebeği koysak ve orası da rüzgar türbini olsa nasıl olur?” diye düşünmüş.
Bissell sonrasını şöyle anlatıyor; “Yavaş ama emin bir şekilde uygulamaya başladık ve binayı Victoria limanının kıyısındaki bir ejderhaya dönüştürdük. Temelin etrafında yapay dalga havuzları yaptık. Su girip çıktıkça türbinleri döndürüyor ve bu da elektrik hattını oluşturuyordu. Sonra bir de 150. kattaki rüzgar türbini var.”




Sonunda güneş panellerini de yerleştirmişler ve hepsi bir arada Pearl’e özerk bir enerji sistemi sağlamış.
Tasarımcı şöyle devam ediyor; “Dalga havuzları fikrinden sonra neden dalga havuzlarını geliştirip pirinç tarlası yapmıyoruz, diye düşündük. Yani Pearl sadece kendi enerjisini üretmekle kalmıyor ayrıca kendi yiyeceklerini de yetiştiriyor. Pirinç, Çin’in sürdürülebilir tahılı. Yani ejderhanın pirinç tarlasından yükseldiği ve inci bilgeliği için gökyüzüne uzandığı benzetmesi var. Hepsi kısa sürede (2 haftada) bir araya geldi ve bu büyük bir şans. Bazen sanat böyle işliyor. Şansınız yaver gidiyor ve muhteşem mutluluk verici olaylar gelişiyor.”

Ejderha gökyüzündeki inciye uzanıyor. Bu yüzden Bissell de havada duran küre illüzyonunu yaratmak istemiş.
Burada Bissell, Bolivya’nın gökyüzünü yansıtan, ufku karartan ve insanın sonsuzlukta durduğu illüzyonunu yaratan ünlü aynamsı tuz arazilerinden Salar de Uyuni’den ilham almış.
Şunları söylüyor; “225 kat yukarıdaysanız ve yansıtan bir yüzey varsa o zaman gökyüzü zemine dönüşür ve aynı sonsuzluk efektini yaşayabileceğini düşündüm. Böylece küreden çıkan büyük bir dudağı tasarladık. Giriş açıldığında şaşırtıcı sonsuzluk efekti yaşanıyor. Cennete yükselmişsiniz gibi uhrevi bir duyguya kapılıyorsunuz.”

Gözlem katı dijital olarak yaratılmış ama fikir çok gerçekçiymiş. Görsel efektler yapımcısı/post prodüksiyon süpervizörü Petra Holtorf-Stratton şunları söylüyor; “Bu kesinlikle gerçek hayatta da yapılabilirdi. Birçok yüksek binalarda artık gökyüzü yürüyüşleri yapılıyor. Binanın dışına çıkıyorsunuz ve kıyısındaymışsınız hissini veren sonsuzluk havuzları var. Optik bir illüzyon. Bunu yapamamamızın tek sebebi, binamızın aslında var olmaması. Ama yaptığımız her şeyin canlı aksiyon dünyaya tümüyle entegre olması gerekiyordu. İzleyicinin bu filmi izleyip Hong Kong’u ziyaret etmek ve her ne kadar var olmasa da binamızı görmek istemesini sağlamak istedik.” 

Bissell, tasarım ekibinin yanı sıra dünyanın en yüksek binası olan Burj Khalifa’nın mimarı Adrian Smithi’i de seçme lüksüne sahip olmuş.
Flynn, Smith’e ulaştığını ve fikirlerini aldığını ve sonuçta da filme ilham olduklarını anlatıyor; “Adrian bize bu mega yüksek binaları inşa ederken yaşanan en büyük sorunlardan birini asansör kabloları olduğunu söyledi. Artık asansörleri o kadar yükseğe çıkarmak için düz kablolar kullanıyorlarmış. ‘Asansörleri bin metre yukarı-aşağı hareket ettirmek için manyetik teknoloji kullanabildiğinizi hayal edin” dedi. Bu saf bilim kurgu ve biz de bunu hemen kullandık.”
 “Adrian’ı Rawson’la telefonda görüştürdük. Bu da bizi Pearl’ün temel konseptine götürdü. Sonara Jim’i işe aldık. Dünyadaki en iyi tasarımcılardan biri. Binanın şekline ilham veren muhteşem bir Çin efsanesini buldu. Dokusu, rengi Zhao’nun hikayesine paraleldi. Her şey böylece hayata geçti.”

Dış tasarıma karar verildikten sonra sıradaki soru Hong Kong manzarasının neresine konumlandırılacağı olmuş.
Şu anda gerçek hayatta Hong Kong’un en uzun binası 108 katlı Uluslararası Ticaret Merkezidir. 225 katlı Pearl’ün yüksekliği onun iki katından uzun. Bissell, Hong Kong’un dijital modellerini alıp açılarla oynamaya başlamış. Sonunda Pearl’ün “tam ortamda göz alıcı” göründüğünü söylüyor.



Zümrüt Parkı’nı Yaratmak (ve Yakmak)


Yapım ekibinin bir sonraki adımı Zümrüt Parkı’nı çözmek olmuş. Tipik bir binada bulunan düz, çatı katı bahçesinin aksine Zümrüt Parkı 30 katlı dikey bir alan. Önce kavramsal olarak sonra da pratik olarak çekim açısına göre çözümlenmesi gerekiyormuş.
Kavramsal yanı Çin sanatında M.Ö. 200’den sonrasında ejderhanın gelişimini inceleyerek başlamış. Çin resimleri genelde doğayı resmeder. Bundan dolayı da geleneksel Çin resimlerinin büyük bölümü Zümrüt Parkı’na referans olmuş. Sorun, bu resimlerin zarafetinin filmdeki parkın üç boyutlu dünyasına nasıl taşınacağı olmuş. Sonunda ekip modern bir sanatçı görevlendirmiş ve bu resimler ışık ve gölgelerle yeniden yaratılarak birlikte bir manzara oluşturmuş. Sonunda da Zümrüt Parkı ortaya çıkmış.

Fakat açılış sahnesini çekerken bir zorluk yaşanmış. Çünkü sahne gündüz, pencerelerden süzülen doğal ışıkta geçiyormuş ve çekimlerinde ışığı yakalaması için dışarıda yapılması gerekiyormuş. Bu da bir ikilem yaratmış. Dış mekan setinde yeşil ekran kullanıp daha sonra bütün park bilgisayar da mı yapılmalı?
Parkı dışarıda yapıp daha sonra büyük bir setin içine mi getirmeli? Yoksa gerçek bir park kullanıp ardından aksiyon sahneleri için ve görsel efektlerin temelini oluşturmak üzere gerekli bölümleri içeride yeniden mi inşa etmeli?
Sonunda üçüncü seçenek en yaratıcı ve teknik olarak en uygulanabilir seçenek olmuş ve British Columbia Universitesi’ndeki Cecil Parkı, Zümrüt Parkı yerine kullanılmak üzere seçilmiş.

Parkın içinde 30 katlı bir şelale yer alıyor ve film için daha küçük ama yine de etkileyici bir ölçekle yaratılmış. Özel efektler süpervizörü Joel Whist devasa fıskiyenin ve dakikada 7500 litre hızla su fışkırtan pompasının inşasından sorumluymuş. Sahnenin altında suyu tutan ve pompalayan dev bir rezervuar inşa edilmiş. Whist’in deyişiyle “kurşun geçilmez olmalıydı. Yani güvenli ve kalıcı olması için ne gerekiyorsa yapılmalıydı. Kısa sürede açıp kapatabilmeliydik.”
Bu hiç de kolay bir iş değildi. Suyun hızının yeterince opaklık yaratmaya yetecek hızda olmalıymış ki Georgia karakterini Botha’nın adamlarından saklandığı yerde görmeyelim. Bu da pompanın değişken hız kontrolü özeliğine sahip olması demekmiş. Böylece deneme sırasında ayarlama yapmaya olanak verecekmiş. Suyun hızı bir kez belirlendiğinde, hareket eden suyun toplamının iki buçuk katının hesaplanması gerekiyormuş. Böylece rezervuarda ve pompalarda her zaman yeterli miktarda su oluyormuş.




Whist şöyle anlatıyor; “İlk konseptle çizimler, hesaplamalar, pompacılarla toplanma ve sonra tesisatın dinamiklerini çözmek, bina iskelesi, ağırlıklar, ölçümler ve sanat departmanı değişiklikleri arasında süreç birkaç hafta devam etmiş.”
Zümrüt parkındaki ikinci zorluk yangını başlatmak olmuş. Bazı çekimler fiziksel olarak çekim yapma için fazla tehlikeliymiş bu yüzden yeşil ekran devreye girmiş. Ama aynı zamanda birkaç uygulamalı yangın çekimi de olmuş. Bunlar da süpervizör akrobasi koordinatörü Allan Poppelton’ın dikkatli gözetimi altında çok sıkı hazırlıkları gerektirmiş.
İkinci ekip yönetmeni JJ Perry şunları söylüyor; “İzleyicinin karakterlerin endişesini hissetmesini istedik. Bu yüzden onları gerçek yangının yakınına koyduk ama onları tehlikeden uzak tutmak bir testti. Bütün setlerin inşa edilmeden önce donatılması, test edilmesi ve kanıtlanması gerekmiş. Akrobasi ekibimizde çok fazla hareketli parça vardı. Dublörlerle çekim yaptık ve özel efektlerin ve herkesin mutlu olduğundan emin olduk. Ama olabildiğince uygulamalı yapmaya çalıştık. İçeride gerçekten yangın çıkardık. Ama Al ve ekibi muhteşem bir iş çıkardı. Gösteride yara bandından fazla bir şey kullandığımızı sanmıyorum.”

Durumun ciddiyetine ek olarak elbette bir de çocukların varlığı da varmış. Ama ikili profesyoneller gibi davranmış.
Cottrell için deneyim biraz eğlence parkı gezisi gibiymiş. Bir bölümü eğlenceli, bir bölümü tam bir dehşet. “Zümrüt parkındaki asansör favorimdi. Çok eğlenceliydi. Arkamızda yeşil ekran vardı. Alevler parlıyordu. Ama en korkunç yanı altımızda tuhaf bir oyuncak vardı. Bizi etrafta sallıyordu ve biz de sağa sola gidiyorduk. Gerçekten korktum. Çok gerçekçiydi. Dwayne’ın ‘Korkmazsan cesur olamazsın’ dediği bir repliği vardı. Benim içim ilham veren bir replikti.”

Daha sonra bu uygulamalı çekimleri dijital yangınla bir araya getirme işi Motion Picture Company (MPC) görsel efektler süpervizörü Erik Nash’e düşmüş.
Nash şunları söylüyor; “Ne zaman bunun gibi büyük bir yeşil ekran alanınız varsa püf noktası ışığın orada olması istediği gibi kullanılmasıdır. Bu durumda cam katın altında, karakterlerimizin düzinelerce kat altındaki ışığı temsil eden çok fazla alev ışığı efekti vardı.
Görsel efektler süpervizörü şöyle devam ediyor; “Ayrıca pencerelerden gelmesi gereken ay ışığı da vardı. Sonucu ve ışığı, buna uygun şekilde hayal edebilmeniz gerekir. Robert Elswit ve ekibi o ortamı ışıklandırma ve bize güzel bir alev ışığı vermek konusunda çok iyi bir iş çıkardı. Gerçekten karakterlerimizin etrafı alevlerle çevrilmiş gibi görünüyor.”




Star Feribotu Vancouver’da  


İç mekanda çok fazla aksiyon gerçekleşirken hikaye Hong Kong’un kendisinin dışını gösterecek çok fazla fırsat sunmuyormuş. Dışarıdaki ilk yüksek aksiyonlu sahne soygun sahnesiymiş ve orijinal senaryoda Will ve Ben’in şehri bir yerinde tanımlanamayan bir sokakta bir erişte lokantasında yemek yemesi gerekiyormuş. Ama yapım tasarımcı Bissell, şehri Hong Kong’un ünlü Star Feribotu’na (yolcu feribot hizmeti) taşıyarak şehri arka planda kullanma fırsatını yakalamış. Değişikliği yönetmene iletmiş ve o da Bissell’in içgüdülerini hemen kabul etmiş.
Daha sonra sahneyi gerçek belirlemiş. Bir feribotu Vancouver’da giydirmek de bir rıhtımı yeniden inşa etmek de Star Feribotu gibi görünmemiş ve tabii aksiyon sahnesinin çekimiyle de fikir başarısız olmuş. Kısa bir süre sonra “Bunu yapamayız. Erişte sahnesine geri dönelim” dedik diyerek gülüyor Bissell.

“Ardından ben oturmuş limana bakarak düşünürken ‘Neden limanın kıyısını bir rıhtım gibi kullanmıyoruz. Star Feribotu’nun da üst kısmını inşa ederiz.” diye düşündüm. Raylara koyarsak üzerinde ilerletebilir arka plana da feribot terminalini koyabilirdik. Çok büyük görünecekti. Özellikle de Hong Kong’un helikopter görüntülerini alabilirsek. Ayrıca çok kontrollü olacaktı. Böylece gerçekten bir feribotumuz olması gerekmeyecek, dalgalar, iskeleye yanaşma ve diğer konular yüzünden endişe etmeyecektik. Sadece onu tekrar A pozisyonuna ilerleteceğiz. Ve işe yaradı!”

Star Feribotu daha sonra Holtorf-Stratton’ın denetiminde birleştirilmiş. Şunları söylüyor; “Feribot sahnesinin en zor yanı Vancouver’ın Fraser nehri boyunda, gerçek tekneler ve trenler geçerken çekilmiş olması oldu. Bundan dolayı da post prodüksiyon için redüksiyon ve ses zor oldu. Orada bir feribotun çeyreği vardı. Sadece başrol oyuncularımızın ve birkaç figüranın yer alabileceği büyüklükte inşa ettik. Feribotun önünü ve arkasını dijital olarak ekledik.  Dijital modeli ikonik Star Feribotu’nun fotoğraflarını referans alarak yaptık. Hong Kong’a giderek gerçek feribotlardan referanslar aldık. Ardından ILM ve Iloura’daki sanatçılar feribotun dijital modelini yaptılar ve biz de sahneye yerleştirdik.”



Yıldız Oyuncular ve İkinci Ekip


Feribot, şelale, uygulamalı yangın sahneleri, bunların hepsi Thurber’in Gökdelen’deki yaklaşımının sadece birkaç örneği. Thurber şunları söylüyor; “Ya büyük oyna ya de eve dön. Evet, teknik olarak zordu ve kesinlikle yaratıcı olarak da zordu. Yarısını mekanda yarısını da sette çekmek zorundaydık. Hepsinin uyumlu olmasını sağladık ve başarılı da oldu. Büyük ölçekli setleri olan büyük bir filmdi. Ama muhteşem bir ekibim vardı. Oscar ödüllü Robert Elswit’in filmimi çekmesi benim için bir hayalimin gerçek olmasıydı. Dünyanın en iyi prodüksiyon tasarımcılarından biri olan Jim Bissell vardı ve bu hikayeyi hayata geçirdi.”

Thurber, ikinci ekip için JJ Perry’ye kariyerinde yıllarca ilerledikten sonra ilk kez yönetmenlik yapma fırsatını vermiş. “Bu işten önce ordudaydım. Sinema okuluna gitmedim. Ama TV’de 400’den fazla bölümde ve 150 filmde çalıştım. Ordudayken o eğitimle sivil hayatta ne yapacağımı bilmiyordum. Ama şimdi biliyorum. Ben buraya uygunum. Örnek olarak yönetirsiniz ve ekibinizin başarılı olması için bir fırsat yaratırsınız. İyi bir lider ne zaman yöneteceğini ne zaman izleyeceğini ve ne zaman engel olmayacağını iyi bilir. Bu filmde arkamdan gerçekten yanan bir binaya girecek olan bir ekiple çalıştığım için çok şanslıydım.”

Başlangıçta ikinci ekibin planı ilk ekibi takip etmek ve temizlemekmiş. Ama program çok daha zorlayıcı olmuş ve bu yüzden de Perry’nin görevleri artmış.
Perry şunları söylüyor; “Rawson istedikleri konusunda çok tanımlayıcıydı. Senaryoyu yazmış. Bu yüzden zihninde filmi görebiliyordu. Hayalini sözlere dökerek onun adına aktarmamızı sağladı. O çok iyi bir yönetmen, yazar ve muhteşem bir yetenek. Bu süreci yaptığını izlemek çok keyifliydi.”
Johnson’la ilk olarak The Scorpion King filminde birlikte çalışan Perry de oyuncuyla yeniden çalışıyor olmaktan memnun kalmış.
“O bir cevher. Onunla birlikte çalışmak için her türlü fırsata atlarım. Dwayne bir futbolcuymuş. Takım oyunları oynadığı için film yapım sürecini anlıyor. Bir elmasın birçok yüzeyi vardır. Herkes bir yüzeyini oluşturur. Tek yüzeyli bir elmas parlamaz. O yüzden kontrollü olmalı ve elmasın parlamasını sağlamak için tüm farklı yüzeylerle birlikte çalışmalısınız. Onunla bu anlamda bağ kuruyorum.”




Sanal Gerçeklikler


Vizyonunu diğerlerine aktarma yeteneği büyük çoğunluğu sanal gerçeklikte geçen bir filmde Rawson için çok faydalı olmuş. Johnson’ın yönetmeniyle uzun soluklu çalışmaları Gökdelen filmine güvenmesini sağlamış. Bunun en önemli olduğu yerde küredeki bir dövüş sahnesiymiş. Burada setin gerçek olan tek yanı zeminmiş. Diğer her şeyin oyuncular tarafından hayal edilmesi gerekiyormuş. Sahne farklı açılardaki 5 kamerayla çekilmiş. Görüntüleri daha sonra post prodüksiyonda sanal yüksek çözünürlüklü ekranlarda yer almış. Sonuç, karmaşık bir sahne, canlı aksiyonla tamamen dijital bir ortamın ustaca bir araya getirilmesi olmuş.

Holtorf-Stratton yine de şunları söylüyor; “Doğru şirketlerle çalışıyorsanız artık her şeyi başarabilirsiniz. Teknoloji iletim gücü konusunda çok ilerledi. Eskiden bir karenin renderlemesi için belki 20 saat beklerdiniz. Artık 20 saniye sürüyor. Yani sonuçları çok daha hızlı görüyorsunuz. Bu da değişiklikleri çok daha hızlı yapmanıza imkan veriyor. Rawson, post prodüksiyon sırasında bizim için çok açıktı. ILM’ye giderek sanatçılarla birlikte oturduk ve bir değişiklik yapmamız gerektiğinde yapabildik. ILM yönetmenimizin vizyonuyla uyumluydu. Bu iş için onlarla birlikte çalıştığımız için çok şanslı ve mutluyduk.”




Gökdelen’in Müziği


Gökdelen’in film müzikleri için Thurber, ünlü besteci Steve Jablonsky’ye başvurmuş.
Besteci biraz setteki zamanından bahsediyor; “Gökdelen’de Rawson’la birlikte çalışmak müthişti. Çok iyi bir iletişimci. Çok yaratıcı ve bana harika fikirler verdi. Tarz konusunda birçok görüşme yaptık. Dwayne Johnson’ın karakteri yaralı bir kahraman ama süper kahraman değil. Rawson ve ben müziğin hızını ve giderek daha etkili ve daha heyecan verici olmasından bahsettik. Enerjik olmasını ve izleyicinin dikkatini beyaz perdede tutmasını istedik.”

“Ayrıca müziğin daha gerçekçi olmasını istedik. Yazdığım aile tema müziği basit bir gitar sesi. Hikaye için daha kişisel ve uygundu. Ama filmdeki gerilim artıkça gitarında daha gergin versiyonlarını kullanmaya ve efektler eklemeye başladık. Böylece biraz gerçek üstü oldu; ama yine de aile tema müziği çalıyor. Farklı gitar seslerini deneyimleyerek ve onları daha karanlık, daha yoğun sahnelerde bile duygusal aile tema müziğinde kullanarak çok keyif aldım.”

Yapım tamamlandıktan sonra Thurber ve Johnson, ekibin yaptığı film ve onların için anlamı konusundaki düşünlerini aktarıyorlar.
Yazar/yönetmen, zevkle yaptığı iş hakkında şunları söylüyor; “Kimse iPad’ini kurtarmak için yanan bir binaya geri koşmaz. Uğruna geri döneceğiniz tek şey sevdiğiniz bir şey ya da biri olur. Karınız, kızınız, kocanız ya da köpeğiniz gibi. Hayatınızı sevdikleriniz için riske atarsınız. Altta yatan öncül ve Gökdelen’i yapma nedenimiz buydu.”

Johnson şunları söylüyor; “Günümüz dünyasında büyük süper kahraman filmleri, serisi yapılan büyük filmler ve büyük ticari, eğlencelik filmler var. Biliyorum çünkü onları ben yapıyorum. Ama Gökdelen’in sevdiğim yanı aynı zamanda büyük bir yaz filmi olmamız. Biz eğlenceliyiz ve öyle de olmamız gerekiyor. Ama aynı zamanda onu diğer filmlerden ayıran cesur ve dobra bir yanı da var. Onunla gurur duyuyorum.”

Fimin mmknmrtb notu ::

Mottosu -mealen- "Yeteri kadar koli bandınız varsa, her şeyi başarabilmeniz mümkündür!" olan, süperliği henüz resmen onaylanmamış, 'tek bacaklı' bir süper kahramanın, yahut bir süper babanın yani Dwayne Johnson'ın, sevgili ailesi uğruna mucizeler gerçekleştirdiği, aksiyonu inanılmaz bir suç draması..

 /10