2.10.17

mother! / anne!


anne’nin duası

ayaklar altındaki annemiz,
mevsimlerin gelsin, etrafımızda olduğu gibi
içimizde de senin istediğin olsun,
gündelik rızkımız, suyumuz, havamız,
hayatlarımız ve onca güzellikler için sana şükürler olsun,
bizi aşırı doyurulmuşların açlıkları olan
bencilce arzulara ve yıkımlara yönelmemize izin verme
bizi aşırı tüketimden kurtar,
çünkü bildiğimiz tek hayat alanı,
güç ve zafer sonsuza dek senindir,
amin

cennet

kapının beklenmedik bir biçimde çalınmasından daha uğursuz bir ses olabilir mi?




Anne (JENNIFER LAWRENCE) ve O (JAVIER BARDEM), inzivai bir cennette pastoral gibi görünen bir hayat sürer.
Ama adam (ED HARRIS) ve kadın (MICHELLE PFEIFFER) davetsiz bir şekilde evlerine geldiklerinde çiftin ilişkisi sınanır.
O kapıyı açmak sakin hayatlarını bozar ve daha çok konuk geldikçe anne, sevgi, kendini adama ve fedakarlık hakkında bildiği her şeyi yeniden sorgulamak zorunda kalır.

Paramount Pictures sunar bir Protozoa Production filmi Oscar® ödüllü yönetmen Darren Aronofsky (Siyah Kuğu, Bir Rüya için Ağıt), Oscar ödüllü oyuncu Jennifer Lawrence (Umut Işığım) ve Oscar® ödüllü oyuncu Javier Bardem (İhtiyarlara Yer Yok) “anne!” filminde, Oscar® adayı Ed Harris (Truman Show) ve Oscar® adayı Michelle Pfeiffer (İki Erkek Bir Kadın) ile birlikte rol alıyor.
Kostüm tasarımcı Oscar® adayı Danny Glicker (Milk) ve editör Oscar® adayı Andrew Weisblum (Siyah Kuğu).
Yapım tasarımcı Philip Messina (Açlık Oyunları).
Görüntü yönetmeni Oscar® adayı Matthew Libatique (Siyah Kuğu).
İdari yapımcılar Jeff Waxman, Josh Stern ve Mark Heyman.
Yapımcılar Scott Franklin ve Ari Handel, filmin yazarı ve yönetmeni Darren Aronofsky.

YAPIM HAKKINDA

“anne! Bir evlilikle ilgili çıkmaz hikayesi olarak başlıyor. Hikayenin merkezinde artık hiçbir şey veremeyecek hale gelene kadar sürekli vermesi istenilen bir kadın var. Sonunda bu çıkmaz hikayesi, içinde kaynayan basıncı tutamaz. Başka bir şeye dönüşür.”
Yazar / Yönetmen Darren Aronofsky

hayatta olmak için çılgın bir zaman

İlişki gerilimi Yazar / yönetmen Darren Aronofsky’nin boş bir evde, yalnız başına klavyesinin başında hararetli beş gün geçirdiğinde başlamış.
Oscar® adayı film yapımcısı sonuçla ilgili olarak sıkıştırılabileceğini biliyor – Neden böyle karanlık bir bakış açısı? Yanıtı? Etrafa bakın:

“Hayatta olmak için çılgın bir zaman. Dünya nüfusu 8 milyara yaklaşırken anlamak için fazla ciddi sorunlarla karşı karşıyayız. Beklenmedik bir oranda yok olmaya tanıklık ederken ekosistemler çöküyor, göçmen krizleri hükümetleri altüst ediyor; şizofren gibi görünen bir ABD, dönüm noktası olan bir iklim anlaşmasına arabuluculuk ediyor ve aylar sonra geri çekiliyor; Antik kabile anlaşmazlıkları ve inanışları savaşa ve bölünmeye yol açmayı sürdürüyor; bilinen en büyük buzdağı Antarktika buz sahanlığından kopuyor ve denize sürükleniyor. Aynı anda anlaşılmayacak kadar saçma sorunlarla yüzleşiyoruz: Güney Amerika turistleri kıyıya vuran yavru yunusları bir öz çekim çılgınlığında boğarak öldürüyor; siyaset spor müsabakalarına benziyor. Bazıları arzuladıkları her türlü eti sipariş edebilirken insanlar hala açlıktan ölüyor. Ayak izimizin bir türü tehlikeli bir şekilde sürdürülemezken biz yine de gezegenimizin ve üzerinde yaşadığımız yerin dış görünüşünü inkar ederek yaşıyoruz."




Aronofsky şöyle devam ediyor; “Bu endişe ve acizlik dolu ilkel karışımdan bir sabah uyandım ve bu film içimden döküldü.”

Diğer altı filmi onu yıllarca oyalamış ama bu?
Beş günde anne!nin kaba taslağını ellerinde tutuyormuş.
“Bir yıl içinde çekime başlamıştık.”

Uzun hafta sonundan iki yıl sonra Aronofsky’nin filmi, prestijli En İyi Film dalında Altın Aslan ödülü için yarışmak üzere seçilmiş olarak, 74. Venedik Uluslararası Film Festivali’nin (30 Ağustos – 9 Eylül) prömiyerine gidiyor. Kuzey Amerika prömiyeri ise 7-17 Eylül’deki 42. Toronto Film Festivali’nde gerçekleşiyor. 15 Eylül’de ise tüm dünyada vizyona giriyor.

Aronofsky, anne!'nin belli bir türe sokulmasının zor olduğunu söylüyor. Bunun nedeni de bu filmdeki her şeyin nereden geldiğine kendisinin bile işaret edemiyor olması. “Bazıları günün her saniyesinde karşılaştığımız manşetlerden geldi, bazıları akıllı telefonlarımızın bitmek bilmeyen uyarılarından geldi, bazıları Manhattan’ın şehir merkezinde Sandy Kasırgası’nı yaşamaktan geldi, bazıları kalbimden geldi, bazıları da içgüdülerimden geldi. Hepsi birlikte, tekrar üretemeyeceğim bir hikaye. Ama bu karşımın en iyi sunum şeklinin tek bir doz olarak, tektek kadehinde olduğunu biliyorum.”

bir havai fişek

Güvendiği dostlarının ilk okumalarından sonra Aronofsky’nin yabani konsepti, Oscar® ödüllü (Umut Işığım) ve üç Oscar® adaylığı bulunan (Joy, Düzenbaz, Gerçeğin Parçaları) Jennifer Lawrence’a gitmiş. Yanıtı “çok içgüdüsel, çok güçlü” olmuş. Kendini hemen filme adamış. Bu da Aronofsky için filmin yapılması için bir yol açmış. Şunları söylüyor; “Jen Lawrence yanınızda olduğunda bir filminiz vardır.”

Lawrence’ın evet demesi, repertuvarına sadece bir evi istila eden bir korku hikayesi eklemekten çok daha fazlasıydı.
Lawrence şunları söylüyor; “Bir sanatçı olarak başınıza gelecek en güzel şeylerden biri orijinal ve tümüyle benzersiz bir fikir olduğu için bir tartışma başlatacak olan bir filmde yer almaktır. Tuhaf şeyler çekiyor olsak da alegori çok daha fazla. Önemli olan da bu.” diyor.

Lawrence şöyle devam ediyor; “bu filmin bazı kişilerin bağ kuracağı, korkacağı, ilgilerini çekecek milyonlarca farklı yüzü var.” anneyi, sevgi dolu bir eşi ve Javier Bardem’in anlaşılmaz şairinin tanrıçasını canlandırmayı şöyle anlatıyor; “Aşık olmak korkutucu. Savunmasız olmak? Dehşet verici. Kendini savunmasızlığa bırakmamak? Aynı şekilde dehşet verici.

Lawrence şunları söylüyor; “Ilımlı bir şey yapmak bir şeydir. Çok sıcak bir şey yapmak başka bir şey. Bu mu? Bu bir havai fişek. Bir patlama. Bir direniş filmi. Bir ifade. İlk geri bildirim: “Bu filmde kesinlikle bazılarının ‘Darren, bunu çok ileri götürüyorsun.” Diyeceği ve sinema salonundan çıkacağı bir an var. Ama senaryoyu New York’taki otel odamda bir kenara fırlatıp bu adamın deli olduğunu düşünmemiş olsaydım orada bulunmazdım. Ama onun sonuna kadar götürmesi gerekiyordu ve utanıp geri çekilmemekte ve korkmamakta haklıydı.”

O havai fişeğe gelince izleyicileri şaşırtıp ağızlarını açık bırakacak, rahatsız edici, mecazi bir yolculuğa hazır olun. Lawrence’ın karanlık özeti şöyle; “Bir yaratıcının her zaman bir ilham perisine ihtiyacı vardır. Evren varlığını sürdüğü müddetçe erkekler kadınları kullanmaya devam edecektir.”




daima bir kural bozucu

Lawrence ve rol arkadaşı Oscar® ödüllü (Yaşlı Adamlara Yer Yok) ve iki Oscar® adaylığı (Biutiful, Karanlıktan Önce) bulunan Javier Bardem ekibe katıldığında proje ivme kazanmış.

Ardından Aronofsky, daha önce hiç yapmadığı bir şey yapmış: Brooklyn’deki ücra bir depoda üç ay boyunca prova yapmış. Yapımcılar Ari Handel (Nuh, Kaynak) ve Oscar® adayı (Siyah Kuğu) Scott Franklin üçlüye senaryo atölyesinde katılmışlar. Son iki haftada üç Oscar® adaylığı bulunan Michelle Pfeiffer (Aşk Tarlası, İki Erkek Bir Kadın, Tehlikeli İlişkiler) ile dört Oscar® adaylığı bulunan Ed Harris (Saater, Pollock, Truman Show, Apollo 13) ile Domhnall Gleeson (Ex Machina, Star Wars: Güç Uyanıyor) ve erkek kardeşi Brian Gleeson (Pamuk Prenses ve Avcı, Assassin’s Creed) da bu işbirlikçi sürece dahil olmuşlar. (Yayıncı rolündeki Oscar® adayı Kristen Wiig (Nedimeler) yapıma daha sonra katılmış.)

Aronofsky, zemine evin bir planını yerleştirmiş ve iş arkadaşı, Oscar® adayı (Siyah Kuğu) ve Aronofsky’nin altı filminde görüntü yönetmeni olarak görev alan Matthew Libatique ile filmin tamamının test versiyonunu çekmiş.
Aronofsky, prova alanında hiç duvar olmadığını, sadece yerdeki bantların sonunda inşa edilecekleri yeri düzenlediğini söylüyor. “Yine de her sahneyi çektik. Editörüm Andy Weisblum birlikte kestiler. Saç ve makyaj içermeyen 90 dakikalık versiyonuna bakabildik. Temelde daha çekime başlamadan kamera hareketlerini, gelişmeyi ve karakterlerin film boyunca değişimini algılıyorduk.”

Bu önemliymiş çünkü Aronofsky filmi sadece annenin bakış açısıyla çekmekte kararlıymış. Bu da Libatique için sınırlı seçenekler anlamına geliyormuş. Libatique’in kamerayla koreografisi evin içinde “uzun, tek çekimlerle, elde, üst katta, alt katta ve dar koridorlarda dolaşmış, Franklin şöyle söylüyor; “Tek bir yönde ilerlerken sola ve sağa dönüyor ve evin ortasındaki bir odadaki aksiyonu yakalıyordu.”



Tek zorluk da bu değilmiş. Aronofsky, annenin yalnız olduğu zamanda çok az miktarda geniş açı çekimle “filmin ya annenin omzunun üstünden, yüzünde ya da baktığı şeyde” çekildiğini söylüyor. “bu da kurgu odasına götürmek için inanılmaz sınırlı miktarda çekim demek oluyor.”
Filmin tamamı iki saat sürerken bunun 66 dakikası Lawrence’ın yakın çekimlerinden oluşuyormuş. Aronofsky şöyle diyor; “yine de bunu fark etmeyeceksiniz. Jen herhangi bir anda çalışmıyorsa gidecek fazla bir yer yoktu. Son derece belirli ve iyi olması gerekiyordu. Bu normal bir stüdyo filmi olsaydı ve Paramount’la büyük bir işbirliğim olmasaydı sanırım dehşete düşerlerdi çünkü hiç normal bir çekim yoktu.”

Pfeiffer şunları söylüyor: “Darren, kendisine ve bundan dolayı da herkese çok yüksek bir çıta belirledi. Sonsuza dek süren, koridorlarda, üst katta, alt katta gidip geldiğimiz çılgın, inanılmaz, uzun çekimler yapıyorduk. Adeta çekimin içinde, dışında, kablolardan atlayarak, kameranın arkasına saklanarak çalışıyorduk. Repliklerimizi hatırlamamız ve düşmememiz gerekiyordu. Ama bana göre bu zorluklara hepimiz çok iyi bir tutumla yaklaştık, çok heyecanlı ve hevesliydik.”

Aronofsky, prova döneminde endişeli olduğunu itiraf ediyor. Lawrence o kadar rahat görünüyormuş ve rol, daha önce yaptığı işlerden o kadar farklıymış ki Aronofsky onun için hayal ettiği rolün gerçekleşmesinin mümkün olup olmayacağından emin olamamış. Ama Montreal’de yapıma başladıkları anda Lawrence’ın rolü olduğunu, anneyi bulduğunu anlamış. “Aslında muhtemelen Jen’in filmde canlandırdığı karakterle çekimlerin ilk gününde kostümle, saçıyla ve çıplak ayaklarıyla ortaya çıktığı ana kadar karşılaşmadım. Film boyunca ayakları çıplaktı. anne gözümün önünde canlanmaya başladı. Ham yetenek oranı inanılmazdı.”




bantlardan duvarlara

Ev, filmin içindeki bir karakter olduğu için kusursuz yapıyı bulmak çok önemliymiş. Kuzeydoğuda istediği gibi, mevcut bir evi bulma arayışı başarısızlıkla sonuçlanınca Aronofsky, daha önce Lawrence’la Açlık Oyunları serisinde çalışan yapım tasarımcı Philip Messina’ya bir ev yapması için başvurmuş.
Franklin şöyle anlatıyor; “Filmin tamamı tek bir evde geçiyor. Ama tamamen bir inşaat işiydi. Yıkımın birçok düzeyini yaşıyor.”
Hikaye tamamen evde geçtiği için klostorofobik bir duygusu olabilirmiş. Bu yüzden işin zor yanının “bu tek mekanı sürekli şaşırtıcı yapabilmek” olduğunu söylüyor.

Aronofsky ve Messina evi doğru estetik özelliklerde yapmak için derin bir mimari araştırmaya girerek uzun bir tasarım yolculuğuna çıkmışlar. Etrafını saran geniş verandasıyla bu tek ev için ilhamı gerçek ama sıra dışı bir tarzda bulmuşlar. Şöyle ekliyor; “Sekiz kenarlı Viktorya tarzı evleri bulduğumuzda çok heyecanlandık.”
Aronofsky de şeklin, duvarları bükerek izleyicinin birkaç odada olanları aynı anda görmesine olanak verdiği için beğenmiş. Bir anlamda tasarım beklenmedik bir işaret veriyor ve “bizim icadımız olan bu Escher havasındaki eve hızlı bir başlangıç yapıyor.”

Aronofsky şöyle anlatıyor; “Sonunda Montreal’e gittik ve evi gerçekten inşa ettik, iki kere. İlkinde sadece zemin katı çok güzel bir arazide inşa ettik. Bu da bize bütün gün ışığı sahnelerini çekme olanağı verdi.  O sahneleri sırasıyla çektik. Sonra üç katlı evin tamamını, Montreal’de bir stüdyoda inşa etik. Gece çekimlerini yaptık. Film ilerledikçe daha çok karanlığa, geceye gidiyor ve biz de o yolculuğun tamamını uzun, zorlu, tekli bir seferde çektik.”

Oyuncular için hayali bir prova alanından ahşap ve alçıdan oluşan gerçek bir sete geçmek dönüştürücü olmuş. Lawrence şunları söylüyor; “Evle olan ilişkimi evin planının tebeşirle çizildiği bir depoda oluşturmaya başladım. Çünkü provaları yapıyorduk ve annenin kim olduğunu bulmaya orada başladım. Montreal’e gittiğimizde o sette gerçekleşti.”

Hayal gücü, annenin merdivenden inişiyle, tırabzanı tutuşuyla, “eve bağlı olan duygularının yoğunluğu nedeniyle” evi gerçek bir varlık gibi algılamasıyla beslenmiş. Lawrence fiziksel bir evle etkileşim halinde olmanın anneyi hayata geçirmesine nasıl yardım ettiğini anlatıyor; “Ayaklarım neredeyse hep çıplaktı. Böylece evi hissedebiliyordum. Karakterimin eve tepkisinin içsel olacağını biliyordum. Depodaki tek hayalimi kullandıktan sonra evle gerçekten çalışmayı başardım. İnanılmaz yardımı oldu.”



oyuncu kadrosu ve karakterler

 “tüm zamanınızı burada geçiriyoruz. burayı cennet gibi yapmak istiyorum.”
…anne

Lawrence şöyle anlatıyor; “Karakterimle ilk karşılaştığınızda bu eve ne kadar sevgi ve tutku beslediğini fark ediyorsunuz. Kocasının, onunla tanışmadan önce yanan evini elinden geldiğince yeniden inşa etmiş. Çünkü O’nu seviyor ve kendileri için kusursuz bir ortam yapmak istiyor. Bütün kalbini bu işe veriyor. Tam bir tutku projesi. Kocası övülme ihtiyacı olan, olağanüstü bir sanatçı. Kendisine tapınılmasına ihtiyacı var ve karısı da ona bunu vermeye istekli. O’na büyük saygı duyuyor. Belli bir noktada O, karısının bakışına, her şeyi okumasına ve sevmesine alışıyor. Yeni bir uyarılma ihtiyacı içine giriyor. Yeterli olmadığınızı hissetmeniz her ilişkide üzücüdür. Bu kadın bu sanatçının her şeyi olma çabasıyla her şeyini vermiş ama yine de adam ondan etkilenmiyor. Ed Harris (adam) kapımızı çaldığında ilk kez Javier ya da benim dışımda bir karakter oluyor. Ve o tamamen yabancı biri. Bu Javier’in karakteri için heyecan verici ve canlandırıcı, anne için ise biraz ürkütücü.“

O’nunla adamın kaynaşması ürkütücü ve film boyunca büyümeye devam ediyor.

“benim tek yapmaya çalıştığım bu eve hayat vermeye çalışmak.”
…O

Javier Bardem’in karakterinin anlaşılmaz olduğunu söylemek onu hafife almak olacaktır. Evlerinin merkezinde en değerli varlığı olan anneyle tanışmadan önce yaşadığı hayattan gelen gizemli nesnenin tutulduğu ofisi bulunuyor.  Film ilerledikçe gizem derinleşiyor.
Franklin şunları söylüyor; “Javier’in karakteri doğal bir karanlık yöne sahip. Karakteri film boyunca ince bir şekilde gelişiyor ve başından beri sahip olduğu karakter özelliklerini filmin sonuna doğru fark ediyorsunuz. Sadece onları saklamış.”

kadını canlandıran Michelle Pfeiffer, Ed Harris’in karısı. Bardem’in bu karakteri canlandırma becerisinin ne kadar iyi bir oyuncu olduğunun kanıtı olduğunu söylüyor. “Javier, kocaman bir oyuncak ayıcık gibi, çok tatlı. Çok kötü ve tehditkar karakterleri canlandırma konusunda çok iyi. Ama gerçekten hiçbir şey gerçekten bu kadar uzak olamaz.”

Yetenekli oyuncu Bardem için Pfeiffer, Harris ve Lawrence’ın karşısında rol almak, ateşi tutuşturmak için en iyi yakıt olmuş.
Lawrence’ı şöyle tarif ediyor; “Kısıtlamaları ve sınırları olmayan bir oyuncu. Bu rolün zorluğu ve benim karakterimin ona yaşattıkları düşünüldüğünde yaşadığı acıyı yaratması için zarar görmesine ihtiyacı yok. Kendini adamış. Gerektiği kadar ileri gitmeye istekli ve yaptıklarını yapmak için olağanüstü bir güç gerekiyor. Bu riskleri almak, yaptıklarını yapmak bir oyuncu için çok şey anlatıyor. Çok cesur biri.”




“ilk görüşte aşk.”
“benim de öyle.”
…adam ve kadın

Bardem ile Lawrence’ın karakterleri arasındaki gerilim, Harris’in karakteri olan adamın eve gelmesiyle başlıyor.
Aronofsky şunları söylüyor; “Çekirdeklerine giren başıboş bir elektron gibi. İşler giderek tuhaflaşmaya başlıyor.”
Aronofsky Hariss’i bir oyuncu olarak şöyle tarif ediyor; “her şeyi oynaya hazır bir oyuncu. Tamamen role bürünüyor ve peşinden gidiyor. Gerçek olmayan bir şey yaptığını sanmıyorum.”
Harris, kendi karakterinin karısıyla (Pfeiffer) ile olan ilişkisini çok “tutkulu” olarak tarif ediyor. Pfeiffer şöyle anlatıyor; “Biz bir çift olarak O’nunla annenin ilişkisinde eksik olabilecek birçok şeyi temsil ediyoruz. Benim karakterim Jen’in karakterinin aynası. Ben Jen’in içine şüphe düşürmek için orada bulunuyorum.”

Aronofsky, Pfeiffer’ı seçerken sinema okulunda aldığı bir yönetmenlik dersindeki bir hatırasından etkilendiğini söylüyor. “Öğretmenin söylediği bir şey Michelle ile ilgili bir şeyi çağrıştırdı; ‘Böyle bir güzelliğin ve yeteneğin bir arada bulunması nadirdir.”
“25 yıl önceki o yorumdan beri hiçbir şey değişmedi. Muhteşem bir güzelliği var ama derin yeteneği de dikkat çekici. Onun karakterinde baştan çıkarma ve saldırganlık karışımının bulunması gerekiyordu. O anları buldu ve kolaylıkla başa çıktı.”
Pfeiffer’a göre: “Bu filmi yapmak gerçekten zor bir işti ve inanılmaz keyifliydi. Bu oyuncu grubuyla çalışmayı çok sevdim. Ed’le aramızda gerçek bir sinerji vardı. Jennifer, olabilecek en iyi şekilde çok karmaşık biri. Çok komik biri. Tanıdığım en komik insanlardan biri ve çok zeki.”

Ama kadınla adamın gelişi sadece bir başlangıçtı.
Harris şöyle anlatıyor; “Gleeson kardeşlerin canlandırdığı iki oğul var. Kendi sorunları var. Benim karakterimse ölüyor. Vasiyeti düzenlemişiz, ama bir tanesi bu konuda çok mutlu değil.”
Gerçek hayatta da kardeş olan Domhnall ile Brian Gleeson’ın canlandırdığı oğulları “eve geliyor ve işleri daha da bozuyorlar.”
Ordan itibaren her şey tırmanır.
Eve daha çok insan geldikçe anne, O’na gitmelerini söylemesi için baskı yapar.
Ama O’nun için ihtiyacı olan uyarıcı nihayet gelmiştir.




araç

Yapıcı Scott Franklin şunları söylüyor; “anne kesinlikle bir psikolojik gerilim ve bildiğimiz dünya ile ilişkisini fark edeceksiniz. Gerilim yanı da var. Ürpertici ve rahatsız edici ama kendine özgü bir tür. anne, bir araç ve bütün temalar onun gözünden görülüyor.”
Lawrence şunları söylüyor; “Daha önce hiç fikirlerin bu şekilde bir arada dokunduğunu görmemiştim. Hala düşünüyorum. Darren ve ben hala bu konuda konuşuyoruz.”

Yapımcı Ari Handel şunları söylüyor; “Bir tür film olarak başlıyor. Nerede olduğunuzu bildiğinizi sanıyorsunuz. Sonra yavaş yavaş sizi daha ileri taşıyor. Bu iki saat süresince hiçbir anda dinlenip 'Evet, o filmin içindeyim. Bu dünyanın kurallarını biliyorum.' Demiyorsunuz. Darren izleyiciyi hep beklenmedik bir yere götürmek istiyor.”

Pfeiffer’a göre başından itibaren Aronofsky, filmdeki öğelerin sembollerle ifadesi hakkında gizemliymiş; ama o “her seçimde, her karede, her kelimede hiçbir şeyin tesadüf olmadığını” biliyormuş. Sözlerde, benim diyaloğumda onun için çok önemli olan bazı şeyler vardı.”

Bu oyuncu kadrosunun filme kattığı engin tecrübe ve köklü yeteneklere rağmen Lawrence, Aronofsky’nin işbirlikçi bir lider olduğunu, oyuncuların ise bu sürece katkılarının büyük olduğunu belirtiyor.
“Hiç doğaçlama yoktu. Darren yazıyor, yaratıyor ve çok belirli bir yaratımı var. Bunun ne demek olduğunu ve annenin bu yaratımda nereye uygun olduğunu çözmeye çalıştım.”

Handel şunları söylüyor; “Darren, bu hikayeyi yazmak için oturduğunda düşündüğü birçok şeyden biri de insanların bu gezegende yaşayış biçimi ve bu gezegene yaptıkları olmuş. Bunu küçülterek bir evin içindeki tek bir ilişkiye taşıyarak dramatize etmek istemiş.”

“Senaryoya başladıktan birkaç ay sonra Susan Griffin’in ‘Kadın ve Doğa’ adlı bir kitabına rastladığını hatırlıyorum. 70’lerin felsefesini taşıyan bir eserdir ve aynı zamanda erkeklerin bazen kadınlara olan davranışıyla insanların gezegene davranışı arasındaki paralelliğe de işaret eder. O kitap bize bu iki hikayeyi, bir ilişkinin hikayesiyle dünyamızın hikayesini aynı anda götürebileceğimizi bize bir kez daha onaylamış oldu.”

Handel şöyle devam ediyor; “Bence filmdeki çevresel boyut, filmi bu kadar rahatsız edici kılıyor. Evet anneyle empati kuruyoruz. Jen’in performansı da bizi onunla birlikte çeken bir çekici gibi. Ama bence aynı zamanda her birimizin onun dünyasını parçalayan o doyumsuz çalkantının ve açgözlü kalabalığın bir parçası olduğumuzu da algılıyoruz.”




ana keşif : post prodüksiyon

Aronofsky ve meslektaşları kurgu sürecine başlarken sonunda yaklaşık bir yıl kadar sürecek olan, Aronofsky’nin kariyerinin en karmaşık kurgusuna da girmişler.
Editörü Andrew Wiesblum şöyle anlatıyor; “Hayatlarımızda öznel dilbilgisiyle, neredeyse gerçek zamanlı, lineer yapıyla koyduğumuz katı kurallar yüzünden her zaman kullandığım numaralara sahip değildim. Kestirme bir yol kullanamadım. Coğrafyayı ya da ilişkileri aktarmak için basit bir asıl kopyayı kullanamadım. İki planım yoktu. Bir şeyleri çıkararak ya da değiştirerek yapılar üzerinde oynama yapamadım.”

Wiesblum şöyle devam ediyor; “Ama o kısıtlamalar icatların anası oldu. Kendiniz için o sınırları belirlediğinizde sizi elinizdeki seçenekleri yeniden düşünmeye zorlar ve biz de insanların asla keşfetmediği icatlar yaptık. Jennifer’la ister bakış açısı, ister yüzü, ister omzunun üstü olsun sürekli bu sıkı ve öznel bakış açısı ilişkisi içindeyken önemli olan onu kendisiyle takip etmek oldu. Bir şeye bakmıyorsa ne olduğunu izleyiciye nasıl aktarırım? Görüntüler elimizde biriktiğinde değişimler ve deneylerle hikaye vurgularını, duygusal vurguları ve karakteri karşıya nasıl aktaracağımızı çözmemiz gerekti. İnsanların öğrenmesini istediğimiz şeyi görmediğimizde boşlukları doldurmak için sesi kullanmaya, filmin havasını yönlendirecek ve görüntülerimizde olanlara ek olarak gerçekten öznel fikirleri sergileyecek görsel efektler bulmak zorunda kaldık.”

Ortaya çıkan önemli bir soru da filmin müziği olmuş. Aronofsky, ünlü besteci Jóhann Jóhannsson (Geliş, Sicario, Herşeyin Teorisi) ile anlaşmış. Ama Aronofsky ve Jóhannsson farklı seçenekleri incelemeye başladıklarında en iyi seçeneğin en cesur olan olduğunu fark etmişler. Bu yüzden Aronofsky gelenekten uzaklaşmış.
Aronofsky şöyle anlatıyor; “Filmin en zor yanlarından biri de müziksiz yapmaktı. Çok iyi müzik kullanma ihtimalimiz olmadığı için böyle yapmadık. Dünyanın en iyi bestecilerinden biriyle çalışıyordum. Ama müzikte sorun hikayeyi sürekli belli bir yöne götürmesiydi.”

Böylece aylarca farklı müzik yönergelerini araştırdıktan sonra Aronofsky ve Jóhannsson film müziği için en iyi seçeneğin hiç müzik kullanmamak olduğuna karar vermiş.
Jóhannsson şöyle anlatıyor: “anne! Yarım notların hiç yerinin olmadığı bir film. Darren ve ben birçok farklı yaklaşımı inceledikten sonra benim düşüncem müziği tamamen elemek oldu. Silmek, yaratıcı sürecin büyük bir bölümünü oluşturur. Bu durumda da mantıksal çıkmazda bu yaklaşımı benimsememiz gerektiğini biliyorduk.”

Aronofsky şunları söylüyor: “Filmin başarılı olduğu yer izleyicinin nerede olduğunu bilmediği noktadır. Nerede olduklarını görmek için sürekli Jen’e bakıyorlar. Ama Jen’in karakteri belli şeyleri nasıl alacağını bilmiyor. Sürekli farklı duygular, düşünceler arasında dolaşıyor. İzleyicinin buna dayanmasını ve arkalarına yaslanıp kolayca duygu veren bir şeye bel bağlamalarına izin vermemek istedik.”

çıkış

Proje bir yıldan uzun bir süre boyunca gizemle örtülüyken Aronofsky izleyicilerinin iştahını sanatçı James Jean’a (Masallar, The Umbrella Academy) ait Lawrence’ın acımasız bir afişle kabartmaya başlamış. Afiş anneler gününde çıkmış. Ardından bu yaz Bardem’in başka bir portresi gelmiş. Hayranların inanılmaz güzel ama rahatsız edici afişi hazmetmesinden sonra filmin konusuyla ilgili ipuçları veren ve en küçük detayların anlamı üzerinde tartışan sanat çalışmaları çıkarmaya başlamışlar. Aronofsky meraklarını kabartarak Twitter hesabını anne! hakkında ipuçları için bir varış noktasına dönüştürmüş. Ama yapımcı, perdeyi yavaşça aralamaktan büyük bir zevk almış.

Aronofsky öyle anlatıyor; “Janr filmleri konusunda pek iyi sayılmam. Pi, bilim kurgu olmaya çalıştı ama asla o noktaya gelmedi. Nuh, bildiğiniz anlamdaki klasik İncil hikayesi filmi değildi. Siyah Kuğu, bir bale filmi miydi yoksa bir korku filmi mi hiç kimse bilemedi.
Bu film? Korkunç, ürkütücü, gerilim, romantik, gerçek dışı unsurlar var.  Ama en iyi filmler sonradan sürekli konuşmaya devam ettiğiniz filmlerdir. Bu da sınırları zorlayarak, farklı bir şeyler yapmaya çalışarak olur. Ben genç bir film yapımcısıyken bir kafedeydim ve Los Angeles’ta. Pi filminin gösterildiği NuArt’ın (Sinema Salonu) yakınlarındaydım. Bir adam yanında 18 yaşındaki kızıyla ve birkaç arkadaşıyla birlikte geldi. Orada oturmuş filmin konusu hakkında tartışıyorlardı. Benim için çok önemli bir andı. Üzerinde çok çalıştığınız ve bir iş hakkında yapılan sohbete kulak misafiri olmak müthiş bir duyguydu.”

Şöyle devam ediyor; “Benim için en kötü şey, eğlendiğiniz ama birkaç saat içinde “Bu gece ne izlemiştik?” dediğiniz bir filmdir. Bir yönetmen olarak insanlara düşünecekleri bir şey vermek istersiniz. Bu film? Çok fazla hararetli tartışmalar olacak ve bu da eğlenceli.”

Neden bu kadar karanlık- Aronofsky bu soru için şöyle cevap veriyor;
“Hubert Selby Jr., Bir Rüya İçin Ağıt’ın yazarı, bana kendimizin en karanlık bölümlerine bakarak ışığı bulacağımızı öğretti.”

filmin mmknmrtb notu:  8  /10