13.4.16

Christian Zübert: Yunan halkı hâlâ çok büyük acılar çekiyor.



Ekonomik krizlerin, istatistiki bilgilerle yansıtılamayan sonuçlarından biri de kişisel hayatlara etkisi.
Alman yönetmen Christian Zübert, yeni filmi Bir Nefes'te küresel ölçekteki bir finansal facianın dünyanın farklı bölgelerindeki insanların hayatlarını nasıl değiştirip dönüştürebildiğine bakıyor.

Yönetmenin, senaryosunu eşi İpek Zübert’le beraber yazdığı film, Avrupa ekonomisindeki dalgalanmalar yüzünden yolları kesişen iki kadının, gönülsüz bir şekilde bebek bakıcılığına başlayan Yunan Elena ile sert Alman işkadını Tessa’nın hikâyesini anlatıyor.

Öncelikle Bir Nefes’in hikâyesinin nasıl ortaya çıktığından bahsedebilir miyiz? Birçok eleştiride Almanya ve Yunanistan arasındaki borç krizinin hikâyedeki yansımalarından bahsedildi. Gerçekten sizin için de bir çıkış noktası mıydı bu kriz?

Pek değil. Bizim için asıl önemli olan zenginler ve fakirler arasında geçen, Avrupa’nın bugünkü durumuna bakan bir hikâye anlatmaktı. Yunanistan’ı seçtik çünkü Avrupa’daki krizin etkilerinin en yoğun hissedildiği bölge orası. Ama bunun beraberinde zamanlarüstü bir hikâye de anlatmak istedik. Bu yüzden gündelik meselelerin bizi etkilemesine çok izin vermedik.




Film, iki bölümden oluşuyor: “Elena’nın Yolculuğu” ve “Tessa’nın Yolculuğu”. Farklı perspektiflerin sizce filme nasıl bir katkısı var?

Bence bu çok önemli bir katkıda bulunuyor, çünkü böylece izleyicide empati uyandırabiliyorsunuz. İlk bölümde Elena’nın tarafını tutup şımarık, zor bir kadın olarak gördüğünüz Tessa’dan nefret ediyorsunuz. Ancak film, Tessa’nın bakış açısına geçtiğinde izleyici onun da hayatında farklı problemleri olduğunu, koşullarla savaşması gerektiğini görebiliyor.

Hikâyesini küresel ölçekte tutan filmlerin, ele aldıkları ülkeleri kalıplarla yansıtmak gibi bir tuzağa düşme tehlikesi var. Sizin için de bir endişe kaynağı oldu mu bu durum?

Tabii ki. Bununla baş etmenin en iyi yolu çokça araştırma yapmak. Almanya’da yaşayıp çalışan birçok Yunan gençle konuştuk. Alman çifte gelince ise hem böyle tanıdıklarımız var hem de kendi hayatlarımız da çok farklı değil.



Ekonomik krizi araştıran bir Alman vatandaşı olarak, Almanya ve Yunanistan arasında yaşanan krizin uluslararası medyadaki ve popüler kültürdeki yansımaları üzerine ne söylersiniz?

Bir sene öncesine kadar medyada oldukça büyük bir yer kaplıyordu bu hikâye. Şimdi ise göçmen krizi ve terör saldırıları nedeniyle biraz gölgede kaldı. Bu da aslında gayet düşündürücü bir durum. Çünkü Yunan halkı hâlâ çok büyük acılar çekiyor ve bu bir sene içinde durumlarında hiçbir düzelme olmadı.

Bir Nefes aslında bir yanıyla Avrupa fikrinin geleceğine dair sorular da soruyor. Avrupalı bir sinemacı olarak son dönemde yaşanan gelişmelerin Avrupa sinemasına ne gibi etkileri olacağını düşünüyorsunuz?

Bence etkileri olacak. Sinemaya başladığım 20 yıl öncesinde ben de, diğer birçok sinemacı da kendi ülkeleri sınırları dahilinde üretim yaparlardı. Şimdi ise sınırlar yavaş yavaş ortadan kalkıyor, meseleler ve haliyle hikâyeler küresel bir boyut kazanıyor.

Bir Nefes İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma Bölümü’nde gösterilecek. Festivalle ilgili düşünceleriniz neler?

Sabırsızlıkla bekliyorum. Eşimin ailesi İstanbullu. Dolayısıyla filmimizi orada izleyiciye sunacak olmaktan dolayı çok heyecanlıyız.





Ein Atem / Bir Nefes

Yönetmen: Christian Zübert
Senarist: Christian Zübert, İpek Zübert
Oyuncular: Jördis Triebel, Chara Mata Giannatou, Benjamin Sadler, Apostolis Totsikas, Nike Maria Vassil, Pinilopi Sergounioti, Mary Nanou, Akilas Karazisis
Görüntü Yönetmeni: Ngo The Chau
Kurgucu: Mona Bräuer
Yapım: 2015, Almanya, 97'




Filmin mmknmrtb notu ::

Kişisel ya da ülkesel yoksulluğun gözü kör olsun!.
Ülke insanı olarak bizim de artık genlerimize sirayet etmiş "Almanya Acı Vatan" sorunsalının, hem de günümüzde, hem de Avrupa Birliği üyesi Yunanistan'da hâlâ damarlandığını görmek çok acı, ama hiç de şaşırtıcı değil, öyle değil mi?.

Memleketindeki kriz nice hayalleri yok ederken, güzel yaşamak üzerine hayal kuran güzeller güzeli bir Yunan kızı, bunu gerçekleştirmek üzere -riske girmekten korkan erkek arkadaşı karşı durmasına rağmen- Almanya'ya gidecek ve bir ailenin bebeğine bakıcılık yapacaktır..

Yoksulun bahtı ne zaman açık olmuştur ki Elena kızımızın da yüzü gülsün..
Yabancı olduğundan 'olağan şüpheli' muamelesi gören, ilk fırsatta dışlanan Elena'nın başına bu sırada öylesine büyük bir bela gelir ki yer yarılıp da içine düşse belki daha iyidir..



Olanlara ve bundan sonra olacaklara Alman bebeğin annesi ve Elena'nın gözünden ayrı ayrı bakmayı tercih eden film, ünlü ozanımız Aşık Serteli'nin bir deyişinde dediği, "Ana gibi yâr, baba gibi de hıyar olmaz" sözünü de hatırlatan 'ibretlik' bir minvalde gelişen hikâyesini güzel güzel anlatıyor..

Tek başına Türkiye'ye gelen 'eli yüzü düzgün' bir Alman kadının başına -iyi ya da kötü anlamda- neler gelebilirse, Yunanistan'a gittiğinde de aynen geldiğini görmenin beni mutlu ettiğini söyleyecek değilim; lâkin, bu dünyada 'yalnız' olmadığımızı bilmek de yürek ferahlatıcıydı..

Bu durumu da, ekonomik bir krizden bizi koruyan Başkan hazretlerine borçlu olduğumuzu, unutmayalım derim ben..
Gerçi biz unutsak da kendileri bunu daima hatırlatacaktır; hem de muhtarların falan önünde, kafamıza da vura vura..
Sağlıcakla kalın..

3 / 5