18.10.14

The Best of Me :: Kuantum Yolu Cam Cam


Sevilen yazar Nicholas Sparks'ın çok satan kitabından uyarlanan Unutulmaz Aşk, iki eski lise aşkı olan ve 20 yılın ardından sevdikleri bir arkadaşlarının cenazesi için geldikleri küçük kasabalarında yeniden bir araya gelen Dawson ve Amanda'nın hikâyesini anlatıyor.

Bu buruk bir araya gelişleri, unutamadıkları aşkı yeniden ateşler.
Ancak çok geçmeden, 20 yıl önce onları ayrılmaya zorlayan güçlerin hâla yaşamakta olduğunu ve bugün çok daha büyük bir tehlike yarattığını fark ederler.
Uzun yılları kapsayan bu destansı aşk hikâyesi, ilk aşkımızın hiç bitmeyen gücünü ve ele geçmez ikinci şanslarla yüz yüze geldiğimizde karşılaştığımız yürek burkan seçimleri anlatıyor.

“En sevdiğim dostumsun. En derin aşkımsın. Sen benim en iyi yanımsın.” - Dawson Cole


Aşk romanlarının iflah olmaz yazarı Nicholas Sparks'ın bir romanından -sanki çok lâzımmış gibi- uyarlanan bu film hakkında, 'Kadere İman Edenler Kuantum Yolunda' başlığıyla uzun uzun yazmak isterdim; lâkin eski azmimden eser yok şimdi..

Ve bu yönetmen daha önce -pek beğendiğim- The Last Station (2009)'ı yapmış ya.. al sana işte, bir senaryonun -aslında romanın tabii- bir filme olan devasa etkisine örnek..

Yönetmen efendiye bir öneri de benden; bu türde kendine bu kadar güveniyorsan eğer, bizden -tam da konuya uygun- şahane bir örnek olan, Eşruhumun Eşzamanı adlı eseri 'remake'le de görelim bakalım şu kuantumunu..


O değil de.. filmin iki ana kahramanının yirmili ve kırklı yaşlarını, farklı oyuncular canlandırıyor..
Bu yaşlanmayı, ilk iki oyuncuyla ve makyajla halletseniz ya evladım..
Sonradan devreye giren oyuncular, o kadar alâkasız tipler ki..
İnsan yirmi yılda belli bir fiziksel değişime uğrar, tamam; ama metamorfoz geçirme ihtimali de yoktur yâni..

O da değil de, çocukluğunda ve gençliğinde (bilemiyorum neden!) sadece sırt dekolteli elbiseler giyen Amanda'yı kırk yaşında da aynı sırt dekoltesiyle gördüğümde az kalsın koltuktan düşüyordum..
Bir insan giyim zevkinde ancak bu kadar ısrarlı olabilir.. ya da sırtının güzelliğine bu denli güvenebilir; valla helâl olsun..

Yeşilçam'ın elli yıl önce, hem de her hâlini evire çevire çevirdiği bir 'müptezel' hikâyeyi kendine senaryo edinmiş şu filmi, Michael Hoffman değil de büyük yönetmenimiz Sinan Çetin çekseydi eğer, kesinlikle ve böylesine kolayca kurtulamazdı elimden..

Hollywood'un hâlâ bunun gibi -terbiyeli günümde olduğum için, buraya nasıl bir sıfat ekleyeceğimi bilemedim- bir film çekiyor olmasından ben utandım yahu..

  1.5 / 5





(The Best of Me / Unutulmaz Aşk'ın yapım notuna,  'Kopyala, yapıştır, DÜZELT, yayınla' işlemiyle, kaldığımız yerden devam)

Kim olursanız olun, nereli olursanız olun hatta o zamandan beri nerede olursanız olun, bu, hepimizin ortak noktası olan basit gerçeklerden biridir.
Zaman insanları değiştirebilir, yollar ayrılabilir ve söylenmemiş şeyler kalabilir ama bir bağ güçlüyse, insan gerçek aşkının yoğunluğunu asla unutmaz.

Hep “Ya ikinci bir şansımız olsaydı?” düşüncesi vardır.
Amanda Collier, uzaktan bakıldığında mükemmel bir yaşam sürüyor gibi görünmektedir.
Güzel bir ev, sevecen ve uysal bir genç oğul ve başarılı bir koca.
Gerçekte ise bu, Amanda'nın zamanla alıştığı ve iyi planlanmış bir maskedir.


Geçmişi tekrar karşısına çıkmanın bir yolunu bulana dek diğer olasılıklara karşı hissizdir.
Şartlar onu hayatının aşkı Dawson Cole'la, yıllar önce kaybettiği, kocaman bir kalbi olan sorunlu çocukla yeniden birleştirir.
Aslında Dawson onu çok asil bir niyetle azat etmiştir.
O zamandan beri de Amanda'yı özlüyordur.
Aşkta bir ikinci şans kendini gösterdiğinde, bir zamanlar yakaladıkları ilişkiyi yeniden alevlendirme fırsatını görürler.
Ama zaman, hiç onlardan yana olmamıştır ve duygusal risk son derece yüksektir.

Film ikinci şans ve kaybedilen aşklar temasını Sparks'ın önceki çalışmalarının hepsinden daha da derinlemesine işliyor.
Bunlar Di Novi ve Sparks'ın, daha roman yazılmadan önce ilgi duyduğu konularmış.
Yapımcı Denise Di Novi bu konuda şöyle diyor: “Zeitgeist'ta bu konuyla ilgili bir şey olduğunu biliyordum. Nick ve ben, o daha kitabı yazmadan önce bu konuda konuşmuştuk. Yani bunun kültürel bir fenomen olduğunu biliyordum. İnternet sayesinde insanların yeniden bağlantı kurabilmeleri kolaylaşmıştı. Şahsen ilk aşkın şekillendirici bir iz olduğuna inanırım. Bu, herkesin başından geçen ve sonraki aşk ilişkileriyle kıyaslanmaz bir şeydir. Nick'in kitabında ve filmimizde olduğu gibi, 20 yılın ardından aynı yoğun hislerle yeniden bir araya gelmenin mümkün olup olmadığını görmek çok heyecanlıydı. Bu fikir ayrıca iki çift harika oyuncu, genç oyuncular, yetişkin oyuncular ve iki aşk hikâyesine sahip olma fırsatı sağladı.”


Yapımcı Allison Greenspan filmin “Ya şöyle olsaydı” fikrini içeren yapısının onu cezbettiğini söylüyor.
“Kitabı okuduğumuzda bizi çok etkiledi. İkinci evliliklerin oranı yüksek. Bunun sebebi de erkek ve kadınların geçmişlerindeki biriyle yeniden bağ kurması.” diyor Greenspan.
“Boşanmış insanlar internete giriyor, eski sevgililerine ve ne yaptıklarına bakıyorlar. Bence bu, asla unutulmayan bir şey. İnsan hep “Ya şöyle olsaydı” diye düşünüyor. İkinci bir şans verilse veya farklı zaman, yer veya şartlar oluşsaydı yürüyüp yürümeyeceğini hayal etmeyi severiz. Bu film de çok dokunaklı bir şekilde ve Nicholas Sparks tarzıyla buna cevap veriyor. Bence bu, her insanın duyduğu bir istek veya en azından merak ettikleri bir şey.”


Bu, 40'lı yaşlarına girdiği için Nicholas Sparks açısından kişisel bir önem de taşıyordu.
Sparks bu konuda şöyle diyor: “Bence hikâye, yaşamımın çok özel bir döneminde oluştu. 40'ların en zor yıllar olduğunu hep söylerim. 20'li ve 30'lu yaşlarınızdayken bütün hayallerinizin gerçekleşebileceğine inanırsınız. 50'li, 60'lı ve 70'li yaşlarınızda o kadar olmasa da gerçeği kabullenmişsinizdir. 40'lı yaşlarınızda ise şöyle bir an yaşarsınız: ‘Bu benim yaşamım mı? Doğru kararları mı verdim?'. ‘Unutulmaz Aşk' da bundan filizlendi.”

“'İlk âşık olduğunuz kişi, aslında birlikte olmanız gereken kişi miydi?' sorusunu Dawson ve Amanda'nın gençken tanıştıkları andan 20 yıl sonrasına kadar izleyip keşfetmek ilginçti. Bence bu soruyu hepimiz hayatımızın bir noktasında kendimize soruyoruz.” diyor Hoffman.
Ayrıca Dawson ve Amanda'nın sınıfsal, kültürel ve gelir düzeyi açısından çok farklı ailelerden geliyor olmasının, bu aşk hikâyesini canlandırırken muhteşem bir arka plan oluşturduğunu ve riski kayda değer ölçüde artırdığını da ekliyor.


Di Novi şöyle diyor: “Bu filmin en büyük zorluğu, iki filmden oluşmasıydı. Hem bir gençlik aşkı filmi, hem de günümüzde geçen bir yetişkin aşkı filmiydi. Yani aslında iki film çekmiş gibi olduk. Bunu o kadar zamanda yapmak epey zor oldu ama hayattaki birçok şeyin olduğu gibi bunun da asıl zevki oradaydı. Genç oyuncuların hikâyesinin bir yetişkin hikâyesine dönüşmesini ve yetişkin oyuncuların, genç oyuncuların filmin ilk yarısında yaptıklarını içselleştirmelerini görmek büyüleyiciydi çünkü filmi parçalar hâlinde çekmiştik. İzlemek çok keyifli oldu.”

Michelle Monaghan' a göre herkesi bu projeye çeken şey, hikâyedeki, herkesin kendini bulabileceği evrensellik unsuru. “Bence filmin en güzel ve bağlantı kurulabilir temalarından biri, seçilmeyen yol sorusu. Bence biz yetişkinler geçmişimize baktığımızda kendimize hep şunu soruyoruz: ‘O yolu seçseydim hayatımda ne değişiklik olurdu?' Özellikle kaçmış bir fırsatın ardından ikinci bir şans verilmesi fikri… İkinci bir şans verilseydi ne yapardınız? Amanda'nın karar vermesi gereken ve benim de ilgimi çeken buydu. Ayrıca daha önce aşk hikâyesi çekmemiştim ve bu, bence modası geçmeyen bir konuydu. Biraz romantik olduğum ve hikâyeye âşık olduğum söylenebilir.”

Greenspan de Monaghan gibi, Marsden'in bir Nicholas Sparks kahramanının mükemmel bir simgesi olduğuna katılıyordu.
Elbette Marsden, “Not Defteri”nde rol aldığı için, Nicholas Sparks'ın dünyası hakkında ilk elden bilgi sahibiydi.
“Geçmişte bir Nicholas Sparks filminde yer alma şansına eriştim. Harika bir deneyimdi. Michelle'in çalışmalarını uzun zamandır çok beğeniyordum. Güzelliği ve derinliği olan nadir kadın oyunculardan biridir. Bu aşk hikâyesini beğendirmeniz çok kolay çünkü ona hemen âşık oluyorsunuz. Ayrıca onunla çalışmak çok keyifli. Yaklaşımlarımız benzer.”

Sparks'ın romanını sinematografik olarak tercüme etmek için Hoffman, Amanda ve Dawson'ın aşk hikâyesine odaklanarak onların gençlik yıllarına, kitaptan daha çok yer vermeyi tercih etti.
Sparks'a da danışmakla birlikte filmi şekillendirirken özellikle Di Novi ve Greenspan'den faydalandı. Süreç içerisinde Nicholas Sparks kitabı, bir Michael Hoffman filmi hâline geldi.

Hoffman şöyle diyor: “Nick'in, kitap uyarlayan filmcilerin, işi biraz değiştireceklerine dair bir teorisi var ama süreç boyunca hep destek oldu. Onu birkaç kez aradım. Her seferinde çok yardımcı oldu. Denise ve Alison böyle çok film çekmiş. Bir Sparks filmini neyin başarılı kılacağı hakkında oldukça zekiler. Özellikle Denise, karakterler açısından muazzam bir içgüdüye sahip. Ayrıca evlilik ve evliliğin bitişi hakkında da oldukça deneyim kazandık. Bu konuda çok konuştuk. Bu da Frank-Amanda ilişkisini etkiledi. Denise ve ben bu filme kendimizden çok şey kattık. Aşk hakkındaki hayal kırıklıklarımızı olduğu gibi aşkın ne olabileceği ve neye dönüşebileceği hakkında da. Böylece bu film, benim için ilk başta düşündüğümden daha kişisel bir hâl aldı.”

Hoffman ilk fotoğraf çekiminden önce Amanda ve Dawson'ın dört versiyonu üzerinde yakından çalışmış.
“En büyük endişelerimden biri, iki karakter alıp, onları oynamak üzere dört oyuncu seçmek ve aynı kişi olduklarına insanları inandırabilmek. Bir ara jestlerden ve davranışlardan bahsediyorduk ama sonunda bunların çoğundan vazgeçtik ve ikna işini hikâyeye ve oyunculuğa bıraktık. Michelle ve Liana oldukça benziyor ama James ve Luke fiziksel olarak daha az benziyor. Ama James kendini
hafifçe gizleyen bir tavır buldu, Luke da bunu benimsedi. Bu, onların aynı kişi olduğuna
insanı çok gerçekçi bir şekilde ikna ediyor.”