21.10.14

Hay Way Zaman :: Munzur Suyu Kan Akıyor Baksana


Türkiye Cumhuriyeti'nin haksızlık, hukuksuzluk ve zulümlerden ibaret birçok sabıkasından biridir ve de en mühimidir Dersim İsyanı / Dersim Katliamı..

Geçmişi Osmanlı'ya dayanan bir ihtilafın taraflarından birinin, 1938 yılında orantısız ve insafsız bir askeri harekâtla, topyekün ezilmesidir bu..

Bir başka deyişle- taraflardan biri olan devletin -tüm 'ölümcül' güçlerini kullanarak- bir bölge halkının üzerinde azap ve gazap uygulamasıdır..

Tamam kabûl.. bir devlet, varlığına yönelik bir silahlı kalkışmayı bastırmak için elbette her türlü tedbiri alır ve uygular..

Yalnız şu aklım, kendisine takılan birtakım soru işaretlerinden kurtulmazsa eğer, bu kabûlun bir anlamı olmaz ki:


Şu devlet, bu isyanın kökenini, nedenini araştırmış, yeterince sormuş, soruşturmuş mudur?.

Yöre halkına -sempati şöyle dursun- empatiyle yaklaşılmış mıdır peki?.


İsyan edenlerin başı-kıçı belliyken, neden çoluk-çocuk-kadın-erkek hatta keçi bile demeden, masum bir halkın üzerine bombardıman uçaklarıyla, zehirli gazlarla gidilmiş, bir araya getirilen insancıklar, hangi nedenle makinalı tüfeklerle taranmış, cesetleri üst üste konularak yakılmış, Munzur nehri kan olup akmıştır..
Neden!.


Nasıl oluyor da, Atatürk'ün manevi kızı ve pilotu, Dersim bombacısı Sabiha Gökçen, "Bombamın hedefleri benim gözümde insan değildir; müteharrik bir takım hedeflerdir." diyerek, o günleri milli bir heyecanla anlatabilmektedir..

Evet.. kendi halkını bombalayarak öldüren bir devlet..
O gün de, 75 yıl sonra da, tepkisindeki nobranlığından, hunharlığından hiçbir şey kaybetmeyen bir baba.. Devlet baba!.


Neyse bu uzun ve netameli bir mesele..

Hay Way Zaman'ın derdi de, bu olayın gelmişini geçmişini irdelemek değil zaten..
Onun derdi, tepişen fillerden ziyade ezilen çimenlerle, kurunun yanında yanan zavallı yaşların, hal-i pürmelaliyle..


Beş yaşındayken bizzat tanık olduğu o meşum günde, anası, babası, ağbisi ve kardeşi  katledilen bir kız çocuğunun, yani Emoş'un özelinde -bölgesel de olsa- 'resmen' soykırım uygulanan bir halkın, sağa sola kaçışarak kurtulan çocuklarının izini sürüyor film..

Zamanın gazete haberlerini, TBMM'nin konu üzerine -yakın zamanda- yaptığı araştırmalardan elde edilen materyalleri de kullanan filmin en çarpıcı taraflarından biri de, katliam sırasında görev yapmış, yaşları 100'ün üzerinde olan askerlerin, dehşet verici tanıklıkları ve pişmanlık yüklü itirafları..



Ağlayarak arınmalı öldürerek değil

Zaten, sırf varlığıyla insanı bunalıma sokacak denli bir trajediyi, bazı mizansenlerle köpürtmeye kalkışmasa; bir de, zaman zaman sesiyle katılarak, filmin anlatıcılığına soyunan Emoş'un kızına 'bu biçimde' yer verilmeseymiş, çok daha iyi olurmuş..

O adeta ajitasyon kaynağı, hatta 'hamasi' ses, her devreye girdiğinde, Emoş ya da diğer tanık ve sanıkların, doğallıklarından, naifçe tınlayan seslerinden, iç çekişlerinden hatta susuşlarından kaynaklanan o çarpıcı etki, bir anda sönümlenip kayboluveriyor..


Her şeye rağmen, bahsedilmeyen, hatırlatılmayan, hiç olmamış gibi davranılan, kendi tarihimizin trajik bir gerçeğini hatırlatmasıyla bile önemli bir görevi yerine getiren bu belgesel, hiç kuşkusuz ki izlenmeli..

Olacağını hiç sanmıyorum ama- "Yok o olay böyle olmadı, gerçek bu değil, aynen şöyle oldu" diyecekler varsa eğer, onlar da kendi belgeselini yapmalı; Hay Way Zaman'ın tezini çürütmeli..


Yoksa -her zamanki alışkanlığımızla- gerçeklerin üzerine şalla gidilerek örtülmemeli, büyük bir cesaretle gerçekleri söyleyen bu güzel insanları dövmemeli, anlamalı..

Ve sonuçta, oturup şu belgeseli hep birlikte izlemeli, ağlamalı, ağlamalı..
Öldürerek arındığını zanneden 'kurban' tutkunlarına inat, ağlayarak arınmalı ve özür dilenmeli..
 


Yönetmen: Nezahat Gündoğan

Yapım: Türkiye, 2013, Belgesel, 80', Türkçe- Kürtçe, Miraz Yapım


  3 / 5