3.1.14

Cemil Ağacıkoğlu: Benim için duygu ön plandadır


Özür Dilerim'in yönetmeni Cemil Ağacıkoğlu, Güven Kıraç’ın canlandırdığı zihinsel engelli bir adamın ve ailesinin hikâyesini anlatıyor.

Yönetmen,  “Kalpten yapmazsanız bıçak sırtı bir konu,” dediği bu hikâyeyi yaratma sürecini aktarıyor.

Zihinsel özürlüler ile ilgili bir fotoğraf çalışması yaptınız. Filmin hikâyesi o esnada mı şekillendi?

İstanbul Zihinsel Engelliler Vakfı’nın başkanı Berti Bey ile 99’dan beri tanışıyoruz. Benden bir fotoğraf çalışması, bir proje istediler. Ben de çocukları ve ailelerini stüdyoma çağırdım. Engelli genç ve çocuklarla bir anda kaynaştık. Çekim esnasında çocuklarla kurduğum ilişki aileleri bayağı etkilemiş. Güven Kıraç’a hikâyeyi anlattım. Aradan bir-iki yıl geçtikten sonra bu hikâyeyi çekmek istediğimi söyledim. Senaryo üzerinde çalıştım. Ancak hep çok korktum. Eğer kalbinizden yapmıyorsanız çok bıçak sırtı bir konu. Yanlış anlaşılmaktan da çok korktum. Böyle bir konu üzerinden “prim” yapmak isteyen insanlar da olabilir. Ajitasyon olmamasını istiyordum. O yüzden hep başladım, bıraktım, yarım kaldı. Bu süreç benim için gerçekten çok zordu.

Aklınızda oyuncu olarak, başrol için hep Güven Kıraç mı vardı? Onun hikâyeye katkısı oldu mu?

Hikâye tamamen bana ait. Selim karakterini ilk günden Güven Kıraç olarak hayal etmiştim, oyuncuyu hayal etmeden yazamıyorum. Tanıdığım oyuncuya göre yazıyorum. Anne karakterinde de aynısı oldu. Sema Poyraz ile kahve içerken oyuncu olarak aklımda yoktu. İçimden “aradığım kadın geldi” dedim.

Ne tür araştırmalar yaptınız? Evlere de girip çıktınız mı?

Otistik, zihinsel engelli, down sendromlu, şizofren çocuklara karşı hiç önyargılı değildim. Onların derslerine girdim. Videolarını çektim. Dört-beş psikiyatr ile çalıştım. Hata yapmamayı, karakterimin gerçek olmasını istiyordum. Belli durumlarda öyle davranır mı öyle yapar mı, diye çok araştırdım, çocuklara sordum.

Sizin karakteriniz hangi sınıflandırmaya giriyor?

Benim karakterim ağır otistik. Ağır otistik kendini çok iyi ifade edemez ama bilir. Her bireyin bence böyle Selim karakteri bir dostu olmalı gibi. Çok tatlı ve sevgi dolular. Evlere girdim. Kendime plot bir aile seçtim. Mükemmel bir aileydi. Çok gidip geldim onlara. O ailenin oğlu Mahmut, bizim Selim karakteri ile çok benzeşiyor.

Her ne kadar Selim gibi gözükse de aslında hikâyenin merkezinde anne karakteri var.

Bu yaptığım araştırmalarda gördüm ki babalar var da yok. Kardeşlere sorumluluk yüklemek de çok doğru değil. Herkes kendi hayatını yaşamak istiyor ailede, doğal olarak ve doğal olmayarak her şey anneye yükleniyor. Her durumda bütün sıkıntılarla anne uğraşmaz mı zaten? Ailelere gittiğimizde de hep anneleri gözlemledim. Çocuklar değildi benim derdim. Asıl çözülmesi gereken anne ve babalardı ama annelerin işi gerçekten çok zor.

Cemil Ağacıkoğlu
Bu hikâye ile çekirdek aile kavramına dair de bir şeyler söylemek istediniz mi?

Çok uçlara gitmeden, çok ortada durarak, normal hayatımızın içindeymiş, şu an bu sohbeti yaparmış gibi, siz buradan dışarı çıktığınızda bomba patlatmaya gerek duymadan anlatmak istedim. Bu nedenle ailenin de uçlarda olmaması gerekiyordu. Sadece bir ailenin kendi içindeki dramını yansıtmaya çalıştım.

Aile, evdeki tüm eşyalar çok tanıdık. Tam bir orta sınıf evi. Usul usul sinen sıkıntı halini de yansıtmışsınız.

Eşimin ailesinin evini kullandım. Bildiğim bir ev orası. Sanat yapmadık orada. Hiçbir şey eklemedik. Var olan tüm eşyayı koruduk. Duvarlara iki-üç tablo astık, o kadar. Teknikten daha çok duygular, ailenin dramı önemliydi. Bu yüzden oyunculuk benim için en değerli kısımdı. Sadece oyunculara odaklandım.

Bir fotoğrafçı olarak da böyle mi çalışıyorsunuz?

Sergilerimde de aynı şekilde çalışıyorum. Görüyorum, sahne, mekân gerçekse çekiyorum.  Benim için duygu ön plandadır.

Bu filminizde de fotoğraf makinesiyle mi çalıştınız?

Evet. Bütçe sorunları nedeniyle.

Eylül filminizde yedek plan çekmemiştiniz, aynı şekilde mi çalıştınız?

Evet. Benim için tamamsa, bir tekrar daha çekmem. Karakteri, derdimi, ne istediğimi oyunculara anlatırım, sette sakinimdir, koşturanları ve kargaşayı sevmem.

Sıradaki filminiz nedir?

Almanya’da çekeceğimiz bir film üzerinde çalışıyoruz. Üç senedir aklımda dolaşan bir hikâye. İki eroin bağımlısının kurtulmaya çalıştıkları son beş günü anlatacağım. Doktorlarla, madde bağımlılarıyla görüşerek araştırmalar yapıyorum.

İstanbul Film Festivali’nde olmak ve yarışmak nasıl bir duygu?

İKSV’ye çok teşekkür ediyorum. Bu festivalde olmak çok güzel, filmin festivalde seyirciyle buluşması benim için çok değerli. Açılış töreninde de çok duygulandım. Yarışmacı bir ruhum olmadığı için arkadaşlarımın filmlerini duygusal bir bağ kurarak izliyorum. Ödül olursa olur, bunun üzerine konuşmak, tartışmak bence hiç önemli değil. Umarım iki sene sonra yeni filmimizle festivalde oluruz yine.


Röportaj: Ceyda Aşar


(İşbu röportaj 32. İstanbul Film Festivali için yapılmış olup, İKSV sitesinden alınmıştır)