6 yaşındaki Maisie (Onata Aprile),
'birleşme' içgüdüleri gözlerini bağladığında
hemen evlenerek çocuk yapan, sonra da kendilerini ve
işlerini daha çok düşünen iki ayrı insan
olduklarının farkına varıp da boşanan bir ebeveyn
mağduru/kurbanı, minik, tatlı bir kızımızdır..
Olayın başında -çok sevdiği- dadısı
ve annesiyle geçen güzel günlerden, anne-babanın iki ayrı dünyasında ayrı ayrı yaşamaktan mutlu gibi
görünen Maisie'nin durumu, onların kurdukları yeni
ilişkiler ve de işlerindeki değişikliklerle bozulan dengeler
sonucunda, iyice tatsızlaşmaya başlar..
O ufacık şeyin varlığı, boşanmış
anne ve baba için 'vazgeçilemez' gibi görünmektedir
belki ama, aynı zamanda onlar için -açıkça
itiraf edilemeyen- bir 'ayak bağı' durumu da arz etmektedir..
Bu konuda çok şey
sıralamışımdır, ama çocuk dünyaya getirmenin cinayet
işlemekle aynı şey olduğunu söylemiş miydim?.
Yok.. Ben böyle söylerken hani o, "Savaşan
ve kendini tüketen bir dünyaya çocuk getirmek
doğrusu hiç istemem şekerim"ciler anlamında
kullanmıyorum bu saptamayı..
Hele ki bunun sorumluluğunu alamayacak
kapasitedeki sözde ebeveynlerin aslında çocuk sahibi
olmadıklarını, o çocuğu öldürdüklerini
söylüyorum..
Bu laflar çok mu uçuk
geldi size; öyleyse buyrun bu filmi izlemeye..
Bir anne ya da bir baba, minnacık
kızını kolayca tek başına bırakarak siktir olup gidiyorsa eğer,
beni hiç bi şekilde ikna edemezsiniz..
Yok hayat şartları, yok geçim
durumu bunu gerektirmişti de.. masallarına karnım tok..
Çocuk, sevilmek ve mutlu olmak
ister..
Çevresindeki sevdiği insanların
da mutlu olmasını..
Bu anne ve babasıyla mümkün
olabiliyorsa ne alâ..
Eğer olamıyorsa, onu öz çocuğu
gibi sahiplenen iki 'yabancı'nın yanında, kendi mutlu dünyasını
-hem de şahane bir biçimde- yeniden oluşturabilir o..
İnsanlıktan birazcık nasibinizi
aldıysanız, bu şansı kesinlikle tanımalısınız ona..
Yok efendim, 'Onu ben doğurdum' yok,
'O benim kanımdan' falan filan safsatalarını çöpe
atmalısınız..
Evet sayın seyirciler..
Çok afedersiniz- evlenmeyi bi
bok sanarak başlarını yakmış milyonlarca insandan ikisi daha, bu
'cendere'ye daha fazla dayanamayarak boşanmış, şimdi de küçücük
bir melekten farksız olan yavrularını perişan etmeyi
başarmışlardır..
Bu nedenle, kendilerini ve o gençlere doğru
bir yol gösterdiğini sanan bilumum toplumsal baskı odaklarını
lanetle kutluyorum..
Kendilerine hiç utanmadan
'anne-baba' denmesini isteyen bu iki şahsın -boşanmak suretiyle-
sıcak bir yuvada büyüme şansını temelli elinden
aldıkları ve onun henüz yeni yeni oluşturduğu alışkanlıklarından
kolayca kopararak, aralarında gidip gelen canlı bir pinpon topuna
çevirdikleri minnacık bir kız çocuğunun büyük
dramıdır bu..
Henry James'in 1897 tarihli romanından
-gerekli katkılarla- uyarlanan bu 'küçük' film,
minik Maisie'nin gözleriyle yetişkinlerin dünyasına
bakarken, büyük yetenek Onata Aprile'in inanılmaz
katkısıyla büyüdükçe büyüyor..
Maisie'nin tüm hissettiklerini, birer inci tanesi gibi yanaklarına süzülecek gözyaşlarından daha önce, onun 'hüzünlü' bakışlarıyla anlatmayı başaran What Maisie Knew, her bakımdan ustaca yönetilmiş, çok iyi bir film..
What Maisie Knew / Arada Kalan
Yönetmen: Scott McGehee, David
Siegel
Senaryo: Nancy Doyne, Carroll
Cartwright, Henry James (roman)
Oyuncular: Onata Aprile, Alexander
Skarsgård, Julianne Moore, Steve Coogan, Joanna Vanderham
Yapım: ABD, 2012, 93'
8 /10