Sıcaktan ve mahşeri kalabalıktan,
ter içinde kalmıştım..
"Bu daha hiç bi şey
değil." dedi, yanımdaki..
Sanki hepimizden biraz daha iri yarı
ve doğuştan köşeli kafasının üst kısmı daha bi sivri
gibiydi..
"Az sonra tepemizden aşağı
kızgın yağ boca edecekler ki sen asıl o zaman gör sıcağı."
diyerek, canımı sıkmaya devam etti..
Merak etmiştim..
"Sen nerden biliyorsun bütün
bunları?" diye sordum bu Sivri Kafa'ya..
Burnundan "Hınff!" sesi
çıkararak, dudak büktü..
"Reenkarnasyon diye bir şey var
herhalde!"
Şaşırdım..
"Bizde de mi oluyor öyle
şeyler?"
"Elbette.. Ama sadece bazılarımız
hatırlıyor eski hayatlarını, çoğumuzsa pek hatırlamıyor."
"Ben hiç hatırlamıyorum."
dedim, umarsızca..
"Bundan önceki hayatımda
neydim acaba? En çok merak ettiğim de, yiyenlerden miydim,
yenilenlerden miydim? Yoksa, mesela bir koyun gibi, her ikisi birden
mi?"
Tepesi Sivri, tepeden bakmayı
sürdürerek konuştu: "Ben çok iyi anımsıyorum..
Ağızlara lâyık bir sosyete mantısıydım bir zamanlar,
şöyle iri iri!!?" demesiyle, sarımsaklı yoğurdu
kafamızdan aşağı yememiz bir olmuştu..
Sivri olduğu kadar da gamlı Baykuş'un
dediği gerçekleşmemişti.. Bilakis, üzerime boca edilen
soğuk ve sarımsaklı yoğurdun şifalı serinliğiyle, tüm
acılarımdan kurtulmuş gibiydim..
Kısa bir süreliğine de olsa
gözlerimi kapattım.. Bu eşsiz mutluluğu, içimi tamamen
dolduran 'soğan-kıyma' karışımına dek hissettim..
Yüzüme takındığım alaycı
bir ifadeyle kendisini süzdüğüm Sosyete Eskisi'nin
suratı allak bullaktı.. İyice hamurlaşıp kepçeleşmiş
kulağıma yaklaşarak, sitem edercesine konuştu: “Bunca zaman
geçmiş oğlum.. Bazı şeyleri unutmuş olmam, gayet normal..
Hem belki yöntem değiştirmiş de olabilirler; hiç
yapmadıkları şey değil ki bu.. N'olacak, hepsi maymundan gelme
birer maymun iştahlı bunlar!”
Kimsenin üzülmesini istemeyen
biri olarak, az önce takındığım alaycı tavrımdan dolayı
kendime kızmıştım..
Onu anlıyor gibi yaparak, kendini
haklı çıkarmak için peşpeşe sıraladığı her
bahaneyi onaylarcasına, başımı 'emme basma tulumba' gibi salladım
durdum..
Bu hâlim onu yine coşturmuştu:
“Merak etme.. Göreceksin, biraz sonra bütün bu kâbus
bitecek; kendimizi Cennet bahçesinde, başımızdan aşağıya
dökülen Kevser şarabıyla yıkanırken bulucaz inşâllah!"
dedi..
Aslında ben bu yoğurtlu hâlimden,
ziyâdesiyle memnundum.. Cennet'miş, Kevser'miş hiç
umurumda değildi: “Keşke bütün ömrümü bu
vaziyette geçirsem!”
Mülayimliğimi illâki
göstermek zorundaydım sanki.. Karşıma geçip de
durmadan sallayan şu palavracıyı hayal kırıklığına uğratmamak
için, bu son cümleyi de içimden söylemiştim
zaten..
Dıştan görünüşüm
ise, o an kendisine Cennet müjdelenmiş bir müminden
farksızdı.. Ağzım bir karış açık ve huşu içersinde,
Çakma Hoca Efendi Hazretleri'ni dinliyordum..
“Yandım anaam!!”
Ona güvenilmeyeceğini biliyordum
ama, yine de bunu beklemiyordum işte..
Cenâbet Hamur Ağbi'nin ilk
dediği, şimdi gerçekleşmişti..
Acı kırmızı biberli, erimiş ve
fazlasıyla kızgın tereyağını sırtımda hissettiğimde,
Cehennem'in nasıl bir yer olduğunu resmen anlamıştım..
Şaşkınlık ve korkuyla birlikte,
üzerime çullanan, aşk acısından beter bu yanık acısı,
beni kendimden geçirmiş; diğer kaderdaşlarımla birlikte,
beyaz ve geniş porselene boylu boyunca yayılmıştım..
Kendime gelip gözümü
açtığımda, şu bizim sosyeteden reenkarne, Bay Kayseri
Mantısı'nı gördüm..
Bir kaşığın hemen ucuna oturmuş,
bir kaç arkadaşıyla birlikte havada yolculuk ediyordu..
Bol yoğurtlu sivri tepesine isâbet
etmiş bir sarımsak parçacığına karşın, mağrur yüz
ifadesini hâlâ koruyordu lâvuk..
Aşağıdaki, mantı dolu porselen
tabağa bakınca beni fark etti.. Akabinde seslendiğini gördüysem
de, kulağımın dibinde hâla cazırdayan yağın gürültüsünden
ne dediğini pek duyamamıştım..
Yine de, her zaman, her durumda kendini
haklı görenlerin o 'gıcık edici' rahatlığıyla kıvrılmış
dudaklarından anladığım kadarıyla, "Ben sana daha en başta
söylemiştim oğlum!" dediğinden, neredeyse emindim..