Büyük Anayasa Profesörü
Celal Tan (Selçuk Yöntem), çevresi ve ailesi
tarafından sevilip sayılan, yaşadığı taşra kentinde daima
örnek gösterilen önemli bir sîmadır..
Kendisine iki evlat veren ilk eşini
kaybettikten bir süre sonra, Porsuk Çayı'nda intihar
ederken bizzat kurtardığı genç bir öğrenci kızla
evlenen Celal Tan, altmış beş yaşına girdiği şu günlerde
oldukça zor durumdadır..
Profesör'ün derdine
değinmeden önce, ailesini oluşturan kişileri bi tanıyalım:
Celal Tan'ın -fazlasıyla- genç ve güzel karısı Özge
(Türkü Turan); kocasını yıllar önce kaybeden, ama
belli ki kırk yılı aşkındır Türk Sanat Müziği
üstatlarından udi Nida Bey (Yılmaz Gruda)'e deli gibi âşık
annesi Kâmuran (Güler Ökten); intihar sonucu rahmetli
olan kocasıyla evliyken, Komiser Hakkı (Cengiz Bozkurt)'yla olan
ilişkisinde sınır tanımayan, şimdilerde ise şan sanatçısı
Okan (Tuğra Kaftancıoğlu) ile birliktelik yaşayan, -kısacası-
erkek gördü mü kendini dizginleyemeyen bir tabiata
sahip, açık öğretim öğretmeni olan kızı Jülide
(Ezgi Mola); ona ninesinin adı lâyık görülmüş,
babasının koskocaman titrine karşın henüz bir baltaya sap
olamamış, saf yürekli olduğu halde cin fikirli olmanın da
plânları içindeki oğlu Kâmuran (Tansu Biçer)
ve son olarak, sevgili kızından doğma, pek sevgili torunu Ege
(Alpay Şayhan)..
Celal Tan'ın bu 'sevgili' ailesi,
doğum gününün akşamında, kendisine sürpriz bir
parti yapmaya karar vermiştir..
Yemekler yapılmış, şahane bir
masa hazırlanmış; tüm aile, eve gelecek olan reislerini
beklemektedir..
Reis, dairenin kapısına dayandığı
an, ışıklar söndürülür ve salona girmesi
beklenir.. Ancak o, antrede beklemekte, bir türlü içeri
girmemektedir..
Hemen salon kapısının arkasında bekleşmekte olan
ailesinin farkında olmayan adam, kendisine bakmaya antreye gelen
genç karısıyla tartışmaya başlar.. Onu bir başka erkekle
öpüşürken gördüğünü söyleyen
Celal Tan, âdeta delirmiş gibidir..
Allah vere de Şeytan'a uymaya..
Aile Denen Tiyatro
Onur Ünlü'nün,
"Toplumsal yapının ve geleneğin yarattığı, vâr olan
aile fikrine inanmam; bunu zorlayıcı, ikiyüzlü ve sahte
bulurum." mealinde konuştuğuna kulak misafiri olduğumu, size
daha önce aktarmıştım..
"Aslında benim meselem aileden
çok, insanla.. İnsanın kötü olduğunu, kötülüğe
meylettiğini, nefsinin mahkûmu olduğunu ve bundan çok
çok az sayıda insanın vareste olduğunu düşünüyorum."
dediğini de..
Senarist ve yönetmenliğine ek
olarak -özel ya da paralel hayatında- şâir de olan Ünlü,
toplumun en küçük ve de en sahte birimine, yâni
aile kurumuna ya da direkt ikiyüzlü insana -sağlı sollu-
giriştiği bu filminde, yukarıda söylediklerinin tekmilini
-çevremizden verdiği örneklerle- gösteriyor.. Ve
bunu -umduğumuz üzre- kendini frenlemeden ama uçuruma da
düşmeden yapmayı başarıyor..
Aile kurumuna ve adalet sistemine çok
sert eleştiriler getiren filmin, biricik olumlu ve de doğruları
gören karakteri olan kör Ergün (Bülent Emin
Yarar)'ün, senarist yönetmen Ünlü'nün bizzat
kendisi olduğunu düşünüyorum..
Oldukça etkili
ve verimli kullanılan bu figür, "Evet ben ailesiz ve
yalnızım, peki aile bireyleri olarak sizin hep birlikte olmanızın
ne anlamı var ki? Maddi çıkar dışında, birbirinize olan
katkınız nedir? Aslında biliyor musunuz, her biriniz en az benim
kadar yalnızsınız!" mealindeki tiradıyla -bir bakıma-
filmin 'ana zikri'ni de haykırır..
Tabii bu arada -siz fazla hayallere
kapılmadan- uyarayım ki, şu dünyada iyi kalpli ya da haklı
olmanın, iyilik ya da adaletle karşılık göreceğini hiç
ummayın, yoksa üzülürsünüz..
Hâl böyleyken, normal
şartlar altında birbirlerini çekemeyen, hatta gözünü
oyan aile bireylerinin, ortak çıkarlarına yönelik
herhangi bir tehlike durumunda, saflarını sıklaştıracaklarını
bekleyebiliriz..
Hem, zaten sürekli 'kapalı gişe' oynadıkları
'Aile Tiyatrosu'nda -gerekirse- 'Üç Maymun' adlı yeni
bir oyun sahneye koymalarını beklemek kadar 'doğal' bir şey de
olamaz..
18. Adana Altın Koza Film
Festivali'nde büyük ödülleri kazanınca da
heyecanla duyurduğum gibi, bir festival jürisinin absürt
bir komediyi ödüllendirmiş olması gerçekten de bir
devrim niteliğindeydi..
Hem de, Gelecek Uzun Sürer gibi ciddi
ve sosyal içerikli bir rakibinin varlığına karşın
verilmiş bu önemli kararın ne denli isabetli olduğuna, Celal
Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi'ni ikinci kez izlediğimde
emin oldum..
Ödüllerin sanatçılara
bölüştürülmesinden nefret ettiğim hâlde,
filmin bütün oyuncularına lâyık görülen,
Jüri Toplu Performans Özel Ödülü'nün
çok yerinde bir karar olduğunu da düşünüyorum..
Zira filmin öylesine zengin, öylesine şahane bir kadrosu
ve bu kadronun da öylesine mükemmel oyunculukları ve de
uyumlu beraberlikleri var ki onları değerlendirebilmenin tek pratik
yolu bu olsa gerek..
İmamın Şartları
İnsanın, ölüme yaklaştıkça
alevlenen cehennem korkusuyla, dine, imana ve camiye yaklaşmaya
çalışmasındaki ikiyüzlülük olayı -Prof. Tan
ile arkadaşı Turan Altaylı (Köksal Engür) özelinde-
filmin hedeflerinden biri..
Onur Ünlü, pek komik diyaloglar içeren
bu iğneleme sahnelerinde, Îmanın Şartları'nı, 'imamın
şartları' olarak anlayacak denli Müslümanlıktan uzak, ama
ölünce yanına geleceğini duyduğu sorgu melekleri Münker
ile Nekir'den de ödü kopan adamı bize gösterirken; ne
yârdan ne serden geçebilen, daha doğrusu ne dinden ne
de dinsizlikten vazgeçebilen bazı 'aydın'larla kafa buluyor
ki elbette çok haklı..
Kendisi gibi film çekemeyeceğime
göre -izni olursa eğer- bu hususa bir ekleme de ben yapmak
istiyorum: Mesela, bütün yıl camiye uğramadığı, farz
olan vakit namazlarını kılmadığı halde, vâcip olan bayram
namazlarını hiç kaçırmayan; bütün yıl
rakı içtiği halde Ramazan ayında ağzına içki
koymayan; bir yandan faizleri istifleyerek, bir yandan da zinaya
koşturduğu halde, domuz etinin bulunduğu mahalden, sarımsak
görmüş vampiri bile sollayarak uzaklaşan Müslüman'a
da ben gıcık oluyorum..
O çok eleştirilen, filmdeki
'küfür' yoğunluğu konusuna gelince..
Küfür, eğer uğranılan
haksızlığa, adaletsizliğe karşılık insanın elinden hiçbir
şey gelememesinin bir tezahürü ya da kuşatılmışlığın,
çaresizliğin bir haykırışıysa, bundan daha doğal bir
'insâni tepki' düşünemiyorum.. Tamam, rahatsız
edici bir şey (Bâzıları için, fazlasıyla rahatsız
edici galiba) ama öte yandan, tamamen de insâni..
Filmde zaman zaman edilen, hatta bi ara
makinalı tüfek misali patlayan küfürlere bu 'insâni'
açıdan bakar ve sarf edildiği o anları gözümüzün
önüne getirirsek, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak,
bu husus da bu kadar büyütülmeyecektir..
Velhasıl, sürekli şaşırtan,
alabildiğine 'renkli', kopkoyu komik, karârınca hüzünlü,
bir hayli grotesk, ultra eleştirel muhalif ve lâyıkıyla
absürt özellikli bu yeni filmine ve de daha önceki
çalışmaları Polis, Güneşin Oğlu ve Beş Şehir'e
baktığımızda anlıyoruz ki; Onur Ünlü, birbirinden
farklı türleri, 'sıradışı' bir anlayışla yorumlayarak
'denemeler' yapmaktan ve bizi bize en doğru, en çarpıcı bir
şekilde anlatmaktan asla vazgeçmeyecek.. İyi ki de ve de
inşallah, vazgeçmeyecek!
Yönetmen: Onur Ünlü
Senaryo: Onur Ünlü
Oyuncular: Selçuk Yöntem,
Ezgi Mola, Türkü Turan, Tansu Biçer, Güler
Ökten, Bülent Emin Yarar, Köksal Engür, Cengiz
Bozkurt, Tuğra Kaftancıoğlu, Ushan Çakır, Gazanfer Ündüz,
Yılmaz Gruda, Engin Alpateş, Engin Hepileri, Alpay Şayhan
Yapım: 2011, Türkiye
4 / 5