(Çıkan Kısmın Özeti:
Yumurta candır)
Oğuzhan Ersümer: Panelin asıl
başlığı '80'lerden Günümüze Sinemada Kadın
Temsilleri' idi.
Fakat konuşmacılara, içeriğin
Türk sinemasıyla ilgili olacağı bildirilmiş.
Bildirilen doğru, atılan başlık
yanlışmış..
Doğru olan da şeklen doğru tabii.
Aslında sorun değil, bu türden
panellerde neredeyse hiçbir zaman başlık-konu uyumu
bulunmaz, bulunması da beklenmez, ama yine de mantıklı gibi
görünen bir başlık atmak şartmış gibidir…
30 yıllık bir temsil sürecini
ortalama 20 dakikalık sürede anlatmanın her baba yiğidin
harcı olmadığını da biliyoruz. ('Her baba yiğidin' politik
doğrusu nedir bilmiyorum…)
Toplam süre, hepsi bayan, hayır
-politik doğrusu- hepsi kadın olan, bir moderatör ve altı
konuşmacıya bölünmüştü.
Yalnız ilginç bir sürpriz
de olmadı değil, zaman kısıtı nedeniyle malesef sinemadaki
kadına kuşbakışı şekilde baksa da bir saygıdeğer panelist hanım, başlığa
uygun bir konuşma yaptı.
Malesef diyorum, çünkü
kuşbakışı, ayrıntıları görmüyor ve gördüğü
de genellikle zaten daha önce bildiğimiz görüntüler
oluyor.
![]() |
Gemide |
Bazı notlar: Gemide filminde Serdar
Akar kadını istismar etmiş ve filmdeki tecavüz sahnesi, erkek
davranışına eleştirel bir bakış getirmiyormuş, aksine
yönetmenin sunumu eleştiriyi hakediyormuş…
Yok, bunu biliyordum.
Atıf Yılmaz, Türk sinemasında
yaptığı filmlerle kadın özgürleşmesine önemli
katkılar sağlamış.
Hım, bu da biliniyor gibi.
Çok biliyorsan sen konuşsaydın
derler ya adama, çok bilmiyorum ama konuştum.
Düş Gezginleri filmini nereye
koyacağız peki, basbaya kadın (bedeni) istismarı yapmıyor mu
diye sordum.
![]() |
Atıf Yılmaz |
Bir de biraz imalı biçimde,
bunu yaptığına göre Atıf Yılmaz hala erkek yönetmen o
halde, dedim.
Aslında Atıf Yılmaz feminist değil diye cevap geldi
mealen.
Hatta bir de, sanki Yılmaz’ın
anısına saygısızlık ediyormuşum gibi bir hava doğdu..
Yok artık dedim, orada durun, öldü
diye eleştiremeyecek miyiz?
Sonuçta Düş Gezginleri’nin
olumsuzlukları var, ama Yılmaz’ın diğer yaptıkları yanında
sözetmeye pek gerek yok gibi bir sonuç çıktı.
Çıkan sonuç buysa sonuç
yanlıştı.
Numan Serteli: ....
O.E.: Panelistler, sinemada kadın
temsili, 'kötü kadın' ya da zayıf, güçsüz
kadın bile olsa derinlikli olarak yansıtılmalıdır diye
düşündüler.
Masumiyet’in fahişesi kötüydü
mesela, ama en azından derindi dendi.
![]() |
Masumiyet |
Panelistler, kadının sinemada kanıyla
canıyla varolmalarını istiyorlardı, fakat neden olamadığına
dair söylenenler biraz piyasa koşullarına, biraz da toplumun
halihazırdaki durumuna bağlanıyordu.
Ancak bunlar hiç
ayrıntılandırılmadılar.
Zaten vakit yoktu.
N.S.: ....
O.E.: Sorular kısmında, panelin
Akdeniz Üniversitesi kampüsü içinde
gerçekleştirilmesi bakımından üniversitede ilk
yıllarında olduğunu rahatlıkla tahmin edebileceğimiz ve şivesi
açısından Doğulu, gençten bir çocuğun
sorusunda birkaç kez, kadın yerine bayan geçince…
Henüz 'politik doğru' nedir
bilmiyordu cancağızım..
Panelistler ısrarla, hiç de şaka
gibi olmayan şekilde ve küçük bir hücumla
dalışa geçtiler çocuğa karşı: Kadın dese daha iyi
olacaktı…
Yok artık!!! Bundaki faşizmi görün
artık.
Yoksa sonuçta erkek iktidarı,
el değiştirerek kadınlara geçmekten öteye gidemeyecek.
N.S.: ....
O.E.: Panelin bombasını sona
sakladım.
Klasik anlatı…
Katharsis sonda olur,
katharsis ki ne katharsis.
Seyreyle gümbürtüyü.
![]() |
Gaspar Noe (keloğlan -pardon- kel olan) |
İki panelist uzman psikolog, tecavüz
sonrasında kadınların nasıl yardımsız kaldıklarından söz
etmeyi düşünmüşler ve bunun için Gaspar
Noe’nin Irreversible filmindeki o ünlü sahneyi göstermeyi
düşünmüşler.
İroniye bak!..
Adam apaçık ya da kimilerine
apaçık şekilde (uzmanlarımıza kapalı) istismarın şahını
yapıyor, ilgili sahne, kadın özgürleşmesi bazlı panelde
“düz” anlamıyla görsel olarak kullanılıyor.
Üstelik elde mikrofon, “işte
bir kadın alt geçite giriyor, ıssız bir ortam…” diye
seslendirme yapıyor uzmanımız.
![]() |
Irreversible |
Paneli düzenleyenlerin böyle
bir içerikten haberi yok, genel olarak nelerden söz
edeceklerini biliyorlar sadece.
Sahne anons edildiğinde, “yapma ya,
seyredecek miyiz şimdi bunu” dedim -dışımdan- sonra “bir
kadın alt geçite giriyor” denilince -yine dışımdan- “o
kadın değil, Monica Belluci” dedim.
Erkekler güldü, kadınlar
hoşlanmadı kanımca.
Gaspar Noe, bir kadın oynatacak
olsaydı, bir kadın oynatırdı filminde, oysa o Belluci’yi
seçmiş.
Bu farklı.
Evet, akan görüntülere
Şükran Hanım (Yücel) müdahale etti, haklıydı.
Biri dur demeliydi.
Bir sürü tartışma oldu
sonra, seyirciler de katıldı tartışmaya; işte sansürlediniz,
sansürlemedik, gerekçesi şudur filan.
Dedim uzmanlara, mealen, “bu sahne
bizi bir kez istismar etti zaten, bir daha olmasına ne gerek var?”
Uzmanın cevabı şöyle oldu: “Ama
izlememiş olanlar vardır.”
Dedim “onlar da istismar edilsin
yani” -bu kez içimden.
Bu arada, seyirci sıralarından böyle
söze karışıyorum gerçekten, olacak gibi değil çünkü,
öleyim mi söylemezsem.
N.S.: ....
O.E.: Ve kimbilir daha neler olmuştur
bu panelde benim gördüğüm ve görmediğim.
Festivalin 11 Eylül’ü de böyle, bir yıkım gibi
geçti gitti işte…
N.S.: ....
O.E.: Monica Bellucci, işte kadın
diye bahsedilen varoluş..
N.S.: Günaydın..
O.E.: Günaydın :)
N.S.: Bi ara uyumuşum galiba hocam..
O.E.: Günaydın :)
N.S.: Bi ara uyumuşum galiba hocam..
Kusura bakma, yaşlılık işte..
Uyandım ki karşımda Monica!
Hem de tüm muhteşemliğiyle..
Böylesine bilimsel bir yazıya en
güzel nokta işte aynen ve sadece böyle koyulabilirdi..
Oğuzhancığım, çok teşekkürler..
O.E.: Sırf bu feysbuk sohbeti hatrına,
belki saat üçte kötü bir film daha izleyip
sürücü kursuna gideceğim sonra yine.
Bakalım hayırlısı.
N.S.: Ben de hayırlısı diyor, şu
hayattaki cümle ehliyetleri bir bir elde etmeni diliyorum, sayın
Ersümer..
O değil de şu kötü filmi
merak etti şimdi bu deli gönül..