22.10.10

Çoğunluk :: Ötekiyle Teğetsel Temaslar


Eğer istersem -ki şimdilik istemiyorum- herkes gibi ben de yaşantımın herhangi bir döneminden sürüyle örnek verebilirim ki bugünlerde bazılarının güncel bir sorunmuş gibi bahsettiği, mahalle baskısı ya da ötekileştirme kaynaklı 'azınlık-çoğunluk savaşı'nın mazisi, benim geçmişi görkemli özel tarihimi bile aşarak, insanlığın tarihiyle falan özdeşleşir..

Yönetmenliğini Seren Yüce’nin yaptığı bu haftaki filmimiz Çoğunluk, bu kadim kaderin, dıştan fazla mühim görünmeyen; ancak, içinde yatan, ülkeyi kökten sarsabilecek güçteki patlama potansiyelini -bir kez daha- ürpertiyle hissetmemize yol açan, bir 'Türkiye Özel Sayısı' hükmünde..
Kuşkusuz sapsade ama pek güçlü bir yapım..

Herkes Kendi Çöplüğünde Kral

İstanbul'da ele geçirdiği her parseli apartmana çeviren, işbitirici müteahhit bir baba ve para hariç, evin her türlü gereksinimini tek başına karşılayan, buna karşılık ne kocasından, ne de giderek onun kopyasına dönüşen oğlundan tek güzel söz, tek güler yüz bulamayan bir anne (Nihal Koldaş) ile yaşayan; bu arada, bir süreliğine de olsa askerlikten yırtmak için Açıköğretim Fakültesi'nde okuyor gibi de yapan bir garip oğlandır Mertkan (Bartu Küçükçağlayan).



Hemen araya gireyim ki yanlış anlaşılmasın, bu oğlanın garipliği 'bir takım' azınlıktakilerin görüş açısından kaynaklanmaktadır; oysa ki ülke erkek nüfusunun ezici bir çoğunluğu bilcümle mertkanlardan oluşmaktadır..

Kahramanımızı tanımaya devam edersek: Hayattan hiç bir beklentisi olmadığından her sabah yataktan zorla kalkan; kendisine ters gelen en ufak bi davranışında dahi sümsüğünü kafasında gördüğü milliyetçi-muhafazakar babasına (Settar Tanrıöğen) göbekten bağlı olarak, onun yanında çalışan -daha doğrusu- mecburen takılan; okul kitabı dışında yaşamı boyunca tek bir kitap bile okumamış, hayata, olaylara, gerçeklere tamamen ilgisiz; iki-üç adet, tıpkı kendisine benzeyen kankalarıyla saçlarını jöleleyip, havaya dikerek falan oraya, buraya takılan ya da baba arabasına doluşarak, Paynır'ı cıstaklayarak kızlara hava atan, lümpen ve apaçi arası bir oğlandır Mertkan..
Ki 'biraz' şaşırtıcıdır sanki, onun gibi adamı bile sevebilecek, hatta ona aşık olabilecek bir kız dahi bulunurmuş şu hayatta meğer..




Mertkan'ın takıldığı mekanlardan bir büfede garsonluk yapan ve aynı zamanda üniversite öğrencisi olan, saf olduğu kadar da özgür düşünceli bir kız 'doğduğuna dahi pişman' ifadeli bu oğlana aşık olmuştur..

'Faydasız' olduğu kadar, müzmin 'kızsız' da olan Mertkan, pek de cazibeli diyemeyeceğimiz Gül (Esme Madra)'ü önce görmezden gelir; daha sonra da ona, 'hiç yoktan iyidir lan' biçiminde açığa çıkan, çıkarcı ve riyakâr bir mantıkla yanaşmaya karar verir..

Gelgelelim Gül, hem fakir hem de Van'lıdır..
Fakirliği, üniversiteye devamını engellemekte ve dolayısıyla kızlarının İstanbul'da olmasından zaten rahatsız ailesinin sabrını taşırmakta; fakirliğine eklenen Vanlılığı da, 'asil kan mensubu' Mertkan'ın babasını pek bi rahatsız etmektedir..




Bir Tosuncuk Yetişiyor

Aslında bu tarz sosyal zıtlaşma ya da çatışmalar hemen her filmin bir yerde konusudur ve insandan bahseden hemen her hikayenin bu gerçeğe değinmeden tamamlanması pek beklenemez..
Hal böyleyken, Çoğunluk'u irdeleme çalışmalarında bu hususu özellikle dile getirmemiz, konusu kadar -belki daha da çok- adeta adının üzerinde beliren 'bakınız' işaretinden kaynaklanmaktadır..
Oysa -hemen sallayacak olursam- nice Kemal Sunal filminin bile, böylesi bir sosyal çatışma olmadan ya da bilhassa yaratılmadan çekilebilmesi, gerçekten hiç mümkün olamazdı ki..

Mertkan'ın değişimi bir yerde mecburidir; zira mevcut şartlarda, eski 'umursamaz' tavrıyla birlikte ya yok olup gidecektir ya da babasına benzeyerek, iyiliğin ve merhametin olmadığı bir vahşi mücadeleye kafa-göz dalacaktır..

Elbette üçüncü ve aydınlık bir yol da vardır..
Ne yazık ki içine doğduğu ve hep kendini kuşatan o karanlık ortam ve çok çok yetersiz 'yetişme' şartları, onun bu yolu fark edebilmesini adeta imkansız kılmaktadır..




Bu ilk filmiyle Venedik Film Festivali’nden 'Geleceğin Aslanı' ödülü ve Antalya Altın Portakal Film Festivali‘nden de üç ayrı ödülle çıkan Seren Yüce'nin ustaca yazılmış senaryosunun özellikle çok doğal diyalogları, övgüyü hak ederken; filmin hiç bir anında, doğal akıştaki 'etkinlik volümü'nü yükseltmeyi tercih etmeyerek, kontrollü ve de dingin kıvamını böylelikle hiç yitirmeyen yönetimini de takdir etmemek elde değil.. 

Filmin en büyük yükünü rahatlıkla sırtlayan Bartu Küçükçağlayan başta olmak üzere, üstlendiği her rolün hakkını her zaman kusursuzca ortaya koyduğuna tanıklık edeceğimiz Settar Tanrıöğen ve düzgün oyunculuğunu cesaretiyle de taçlandıran Esme Madra, kendilerini seyirciye bir an bile 'oyuncu' gibi hissettirmeyerek, yapımın başarısına büyük katkı sağlıyorlar..

Akıp giden 'günümüz' hayatından öylesine seçilmiş gibi duran -tam anlamıyla- gerçek bir yaşam kesiti olarak Çoğunluk, Mertkan oğlanın, babasının 'sistemli' gayretleri sonucunda, amaçsızlığın, insanı yavaş yavaş bitiren o halet-i ruhiyesinden zamanla sıyrılmasını ve işinde büyümenin amansız hırsıyla mücehhez hale gelmesini betimlerken; öte yandan genç adamın kişiliğinin, kendisinden farklı ve uzak bulduğu ötekilere duyduğu nefretin gazıyla şekillenmesini ve de böylece babasının tıpkısı haline dönüşmesini, ağır tempoda, lakin çok etkili bir sinema diliyle ortaya koyan, taş gibi sağlamlıkta bir film..


Yönetmen: Seren Yüce
Senaryo: Seren Yüce
Oyuncular: Bartu Küçükçağlayan, Settar Tanrıöğen, Esme Madra, Nihal Koldaş
Yapım: 2010, Türkiye , 111 dk.


(İşbu yazı Tersninja.com'da yayınlanmıştır)