21.11.07

Yumurta :: Yusuf‘un Dilemması


Yusuf, doğduğu kasabadan ayrı, İstanbul'da bir "sahaf ev"de yaşayan, şu sıralar yazmayı bırakmış, orta yaşa merdiven dayamış bir şairdir..

Oğlundan uzun yıllar boyunca uzakta kalakalmış annesinin öldüğünü, bir gece yarısı telefonuyla haber alır..

Anneciğini toprağa vermek üzere yıllar sonra -mecburen- Tire'deki eve dönecek olan Yusuf, hemen her genç çocuk gibi doğduğu yerden sıkılmış, evinden uzak büyük şehirde önüne dikilmiş bir zor hayatın sırtını yere getirme çabası içinde yaşamıştır..

Bu çaba, kendini bulmasına ne kadar yararlı olmuştur tartışılır; ancak onu çok seven annesini oralarda unuttuğu ise kesindir..

Şair Yusuf, doğduğu evde, “beklediği gibi” annesinin cenazesiyle ve “beklemediği gibi” içinin güzelliği gözlerinde parlayan, umut dolu yüreğinde kelebekleşen heyecanını gizlemeye çalışan Ayla ile karşılaşır..




Bir süredir Zehra Anne ile yaşayarak ona yardımcı olan Ayla, üniversite okuyarak kendini geliştirmek ve -bir nevi Yusuf gibi- kendini kuşatan kasaba çemberini kırmak istemektedir..
Bu nedenle Ayla, kendine aşık, ama aynı kasaba çemberinde ömür boyu "tutuklu" elektrikçi gencin sevgisine bir yanıt vermez, onu, sadece “güvendiği bir arkadaş” olarak gördüğünü söyler..

İstanbul'da yaşayan, bir kitapçı dükkanı olan, ilk şiir kitabıyla parlak bir başarı yakalamış yakışıklı bir şairin varlığının da, kızın bu kesin yanıtı vermesinde bir payı olsa gerek.. 

Pek fark ettirmemeye çalışsa da, belli ki Ayla, yıllardır, uzaktan da olsa hayran olduğu bu adamla ilgili, istikbal hayalleri kurmaktadır..






Yusuf ise, mecburen geldiği bu kasabada çocukluğunu bulmaktan ve geçmişiyle tekrar yüzleşmekten rahatsız, bir an evvel annesini /geçmişini gömüp, buradan hemen uzaklaşma arzusundadır..
Bunun gerçekleşmesi o kadar kolay olmayacak, belki de hiç olmayacaktır..

İlk engel, önce ertelediği, fakat sonra -kaderin cilveleri üzerine- yerine getirmek zorunda kaldığı bir adaktır..
Merhume anne ölmeden önce, bu kurban adağını, oğlunun yerine getirmesini istemiştir..

Bu ve buna benzer "anne dileklerini" Yusuf hep Ayla'dan öğrenmektedir..

Yusuf'un kasabada kalışını sağlayan ya da İstanbul'a gidişine engel çıkaran bütün bu dileklerin, acaba ne kadarı annenin, ne kadarı Ayla'nındır?.





Umulandan da uzun süren cenaze ziyareti ve adak yolculuğunda karşılaşılan olağanüstü olaylar, rüyalar, hayaller, eski dostlar, sıcak ve "komik" akraba ziyareti, “garip” otel düğünü ve de adak töreni, Yusuf'u hem memleketine, hem de Ayla'ya yaklaştırmıştır..

En önemlisi de, annesinin ölümünden bile fazla etkilenmeyen o “donuk” adam gitmiş; yerine nihayet, gözyaşlarıyla buzunu eriterek, yitirdiklerinin ve yitireceklerinin farkına varabilmiş bir insan gelmiştir.. 

Yaptığım bu saptamaların çoğu, Semih Kaplanoğlu'nun içe dönük, hikaye anlatmaktan uzak, neredeyse hiç konuşmayan 'Yumurta'sının açıkça ortaya koyduğu sonuçlar olmayıp; filmi izlediğimiz sürece ve bittikten sonra kafamızda yaratılan izlenimlerden ibarettir. 

Bunlar eksik olabilir hatta yanlış da olabilir.. Ama bu filmin güzelliği de işte buradadır..





Şartlanmalar ve Homurdanmalar

Film sona erdiğinde, sinemadaki 8-10 kişilik toplam seyircinin tamamından homurdanmalar yükseldi..
Hiçbir şey anlamadığını 'itiraf' edenler, hırsından gülme krizine girenler, kendisini bu filme getiren arkadaşına sitem edenler, -kıymetli vakitlerini normalde nasıl değerlendiriyorlarsa artık- vaktini boşa harcadığını söyleyenler..

Gözüm perdedeki akan yazılarda, az önce seyreylediğim mükemmel görüntüleri "içimin sinemasında" yeniden izlerken kulağıma çalınan bu homurtular beni üzse de, öte yandan mutluydum da..

Neden bu insanlar, hep başı sonu belli, her türlü açıklaması içinde sunulan, karşılığında tek yapmaları gereken koltuğa yayılıp perdeye bakmak olan filmlerden hoşlanırlar da diğerlerine kesinlikle kapalıdırlar..
Tembellik mi?. Olabilir.. Ancak yine de, hadiseyi açıklayan en mühim gerçek 'şartlanma' olsa gerek..




Bildim bileli süregelen, sinemadaki Hollywood istilası ve -son yıllarda etkisi yine zirvelere tırmanan- yerli televizyon dizileri, bu hızlı, heyecan pompalı, 'olay' anlatımlı koşullanmanın etkili mimarlarıdır..
Peki, bu özelliklere haiz olup da 'iyi' sinema olamaz mı?.
Olur elbette, hem de bal gibi olur.. Ben de izlerim bu tip filmleri, başarılı olmuşsa da -haddim olmayarak- takdir ederim; sonra da gelir burada övgüyle bahsederim. O ayrı..

Ancak bir de salt olayı değil, insanı anlatan, daha doğrusu hissettiren, 'kendisini koşullanmalardan kurtarabilmiş' seyircileri de içine katarak, o anda yeniden, "birlikte" oluşturulan filmler de vardır..
İşte ben bunlara özellikle bayılırım..

Bu filmler izleyiciden biraz (mı?.) çaba ister..
Bu çabayı gösterip o gösterişsiz kapıdan içeriye duhul olanlar, artık ne o uzun planlardan rahatsız olurlar, ne de 'sessiz' diyaloglardan sıkılırlar..





Ben -üzerinize afiyet- filmin başında, o upuzun plandaki yaşlı kadının yürüyüşünde, koskoca bir hayatın geçit törenini gördüm..

Gençliğinin sonbaharındaki adamla, gençliğinin ilkbaharındaki kızın karşılıklı sessizliklerinde susmak bilmeyen sohbetler işittim..

İşte sinema salonunda duyduğum sinirli homurtulara üzülmem bundandır.. 
Ki onlar, iki saat boyunca gözlerinin önünden yavaşça akan bu ılık nehire asla girememişler, hiç benim duyumsadıklarımı yaşamamışlardır..

Kendimi -aynı zamanda- mutlu hissetmemin de sebebi, azınlıkta da olsam diğerlerinden bu farklılığımdır.. 

(Gerçi bu benim hüsnü kuruntum da olabilir.. Ama hiç fark etmez.)





Tam Kıvamında Yumurta

44. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi film ve en iyi senaryo ödülleri de dahil toplam beş dalda ödüle layık görülen, başrollerini Nejat İşler ve Saadet Işıl Aksoy’un paylaştığı Yumurta, Semih Kaplanoğlu'nun hem üçüncü filmi, hem de 'Yusuf' üçlemesinin ilk filmi.. 

Minimalist anlatımlı, Nuri Bilge Ceylan’ı hatırlatan, gevezelik yapmadan çok şey anlatabilen, Türk şiirsel sinemasına yeni, mükemmel bir katkı: Yumurta..




4 yorum:

  1. Adsız18.10.08

    Süpper bir film eleştirsi.
    Bu zor filmi yazınızı okuduktan sonra daha iyi anladım.
    Teşekkürler...

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel yazmışsın dostum. Hem katıldım hem fikir ve hislerime tercüman oldu hem de takdir ettim

    YanıtlaSil
  3. sağolun.. ben de sayenizde yıllar sonra şu naçizane yazıya dönerek onun fotografsızlığını gidermiş oldum :)

    YanıtlaSil
  4. Kalemine sağlık Numan kardeşim.
    Ben çok keyif aldım hem okurken hem izlerken.

    YanıtlaSil